ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
____o--o____
-
öpüşen iki ördek.
hamileler de engelli otoparklarını kullanabilsin
-
türkiye'deki engelli sayısı (kadın-erkek toplam), bu kişilerden engelinin yüzde 40 üzeri olanı ve yine bu kişilerden araba alabilen kesimin oranını bilelim, ben söyleyeyim; 200 binden az. buna rağmen sınırlı sayıdaki engelli otoparklarında yer bulmakta oldukça zorlanıyorlar.
hamile kadın sayısına gelelim, senede en az 3 milyon kadın. bu sayı her sene artarak devam ediyor. o veya bu şekilde araba sahibi olabilenlerin oranı hayli yüksek.
şimdi başa dönelim, engelli olan zaten otopark bulmakta zorlanıyor. bir de bunun en az 10 katını daha bu kesime ekleyin ve curcunayı seyredin.
hamilelik zor olmakla birlikte; kolu olmayan, bacağı olmayan, tekerlekli sandalyeye mahkum olan, çocuğu zihinsel engelli olanları ve daha nice zorluk yaşayanların yanında daha dayanabilir durumdalar genel olarak.
son olarak; hamile kadın, şanssızsa otoparkın uzak noktasından yürümeyi hayatında 1 veya birkaç kez 9 aylık periyotlarda çekecek. engelli kişi ise çok daha uzun periyotlarda ve çoğunlukla ömür boyu bu durumu yaşayacak.
eğlence anlayışı çimenlerde bira içmek olan insan
-
bira içmeyi seven insanlardır. çime falan ihtiyaç duymazlar. ayrıca şu yaşıma geldim, türkçe pop kültürünün eksikliğinin ciddi ciddi eleştirildiğini ilk defa görüyorum. kafanız çok güzelmiş.
bisiklet kullanımının yaygınlaşmaması
-
kendini bir bok sanan iktidar yalayıcısı bir ailenin mensubu, bisiklet süren size saatte 150km/h sürat ile çarpıp ölmenize neden olsa bile arabasının masrafını ailenizden isteyecek kadar hayatınızı karartabilir. (bkz: öldürdüğü kişinin ailesinden tazminat istemek)
bu ahval ve şerait içinde bırakınız bisikleti, sarı damperli kamyon kullanmak evlâdır.
debe editi: bununla debeye girmek şaşırtıcı.
demek ki herkes tepkilerimizin giderek sivrildiğinde hem fikir.
ben ata demirer sorularınızı yanıtlıyorum
-
ooo sözlük’e hoş geldiz. bursa bülbülü’nü dün akşam izledim, üstüne geldiniz :) film çekimleri nasıl geçti? dönem filmi çekmek zorladı mı?
not: filmde peruksuz da iyiydin abi :)
türk futbolunun en utanç verici anı
-
elendikten sonra isviçre milli takımı'nı dövmek için kovalama anıdır.
1 milyon euro verseler bu elbiseyi giyer misiniz
-
hürriyet'in anket sorusudur. messi'nin giydiği bordo renkli smokin hakkında.
http://www.hurriyet.com.tr/…por/futbol/25569644.asp
işin ilginç tarafı 529 kişi hayır giymem demiş. nerede lan bu 529 kişi? oğlum manyak mısınız lan ?
3 milyon tl'ye o elbise ile ömür boyu gezerim amk. yıkanırken bile çıkartmam.
eski sevgiliyi görünce gelen ucuz atlatmışız hissi
-
ibrahim kutluay'ın sıkça yaşadığını düşùndüğüm his.
ben istifa ediyorum
-
(bkz: ben de okudum lan)
adam öyle bi yazmış ki fight club'daki gibi şehri yerlebir etmek geldi içimden. sadece plazaları indirsek de yeter aslında. huzur veren cümle.
psikodrama
-
baslarda icinde bulundugum kotu durumu duzeltme amacıyla basladigim sonrasin da ise zevkle yaptigim, acaba bu hafta hangi rolde olacagim heycanini tasdigim bir nevi hobim haline gelen oyun *.
baslamadan once psikodrama grubu diyince aklima "meraba ben bir alkoligim", "hadi italo'ya sarilalim, onu sevelim" vb repliklerin havada ucustugu bir ortam gibi gelse de, ilk gunde gordum ki cok daha farkli bir terapi yontemi. ilk baslarda sanirim ben anlamiyorum, role girmek ne demek, double'i ne demek, protogonist de ne, cagrisim, geri bildirim nasil oluyor gibi sorular kafami cok kurcalasa da olayi gozlemledikce ve sonra ilk protogonist calisma yapilinca anlasiliyor ki kendi kendinize belki 10-20 yilda farkina varacaginiz belki de hic farkina varamayacaginiz bir durumu sizin gormenizi ve harekete gecmenizi o kadar kolay sagliyor ki.
calismalarda bir baskasinin annesi,babasi, sevgilisi, icindeki guven duygusu, korkusu, hırsı, kaygisi vs. rollerine girebilirsiniz, ya da baska bir calismada ölüm olursunuz ya da tanri. kendini calismanizda direnclerinizle, korkularinizla,ofkenizle fark etmediginiz bir suru seyle yuz yuze gelirsiniz,sasirirsiniz, kabul etmek istemezsiniz, ofkelenirsiniz, korkarsınız, anlarsınız, bagislarsınız. belki calisma cok agir olur, dagilirsiniz ama sonra durumu anladikca toparlanirsiniz, daha guclenmis daha rahatlamis olarak calismayi bitirirsiniz. sonra da fark ettiklerinizi,anladiklarinizi hayata gecirmeye calisirsiniz...
amerikan filmlerinde özenilen şeyler
-
bazen isterdim ki, oğlumla konuşurken, amerikan filmlerindeki gibi; "bak evlat ben küçükken babam bana şunu demişti" ya da " dedem derdi ki" diye başlayan cümleler kurmak, ona bilge bir akrabamdan, ya da sadece sıradan bir söz söyleyerek beni ta çocukluğumda bile etkileyebilen annemin bir lafını örnek verebilmek isterdim gerçekten. ama bakıyorum bakıyorum, arıyorum tarıyorum, yok ulan, bir tane ilaç olsun diye beni ciddiye alıp bir şey diyen olmamış mk.... ya "atkını sıkı sar üşütürsün" demişler, ya da "oğlum şu bakkaldan bi ekmek al eve gelirken" demişler. insan iki özlü söz eder, o yıllarda aklını alır evladının değil mi be hey ebeveynlerim.
amerikan filmlerinde en çok buna özeniyorum aq... işe bak
köpektaparların linç etmeye çalıştığı esnaf
-
ülkenin hayvanseveri bile salak olur mu ya. haklı olan esnaftır iyi bile dayanmıştır.