hesabın var mı? giriş yap

  • muharrem ince fetonun iş birlikçisi kimse yargılanacak diyor. nagehan iktidardakileri yargılamanız ülkeye ne kazandırır eski günlere döneriz diyor. itiraf değil de nedir bu

  • taşak oğlanı olmaktan sıkılmıyorlar bir türlü.

    -> cübbeli ahmet hoca, demba ba'ya yüklendi: ''attıklarına kılıyorsun tamam da, kaçırdıklarının kazası ne olacak?''

    zaytung.

  • bebeğin kendisini bir özne olarak tanıması için gerçek bir ayna ile karşılaşmasından mı bahsediliyor, yoksa ayna burada bir metafor olarak mı kullanılıyor bilmiyorum. eğer ki gerçek bir aynadan bahsediliyor ise, bu yaklaşımda bazı şeylerin gözden kaçırılıyor olması muhtemel. zira bir bebek, karşısında aynalaşan insanlar içinde büyüyor.

    şimdi bebek bakımı sürecinde kendi hareketlerimizi gözlemliyorum da, hakikaten bir garip... bebek hapşırınca ben de refleksen "hapşu!" diyor, hıçkırınca ben de hıçkırma sesleri çıkarıyor, "evüeee" diye bağırırsa ben de kesinlikle "evüeee" diye bağırıyorum. annesi ve babası olarak, bebeğin tüm seslerini taklit ederken buluyoruz kendimizi. bir deli biz değiliz tabi, bütün ebeveynleri böyle komik şeyler yaparken görebilirsiniz. bir başka anne örneğin, kendisine uzatılan kaşığa ağzını açmayan bebeği mama yemeye ikna etmek için kendi ağzını sonuna kadar açıyor. yetişkinler bebeğin karşısında neden böyle bir taklitçilik davranışına giriyorlar? sahiden, hani bebeğin anne babayı taklit ettiği söylenir ya, bu evreden önce durum tam tersi değil mi?

    bebeğin kendisini dış dünyadan ayrıştırıp fiziki sınırları belirli bir varlık olarak algılaması için gerçek bir ayna ile yüzleşmesinden evvel, ebeveynler bebeğin hareketlerini taklit ederek esasında bebeği daha soyut bir ayna ile tanıştırıyor ve kendisine onun da bir özne olduğunu hissettirmeye çalışıyorlar. bebeğin seslerini taklit ederek ses aynası kuruyor, mama yedirirken kendi ağızlarını da açarak bebeği kendisine aynalıyorlar. kaba ve çarpık olsalar da, her daim bu insan-aynalar içinde yaşayan bebek, davranışlarının etkilerini görerek zamanla gitgide daha belirli bir özne haline geliyor.

    insan olmak ne garip şey anne.

  • gelin hepiniz itiraf edin, sucuklar o yangında nasıl nar gibi kızarmıştır diye ibnece düşüncelere daldınız değil mi? ben daldım valla, inşallah ölen yaralanan yoktur..

  • tahminimce bilinçli yapılan bir girişim bu. önemli olan benim tahminim değil elbette. ama bazen dünya siyasetinde yaşanan gelişmeleri gördükçe, böyle zannetmekten kendimi alıkoyamıyorum. o yüzden ben her ne kadar basit bir insan olsam da, kapalı kapılar arkasında yaşanan sayısız olaydan bihaber olsam da, bu durumun tartışılabilir olduğunu zannediyorum.

    dünya savaşlarından sonra, değişim fikri, çok önemliymiş sanki. bireyselden ziyade, modern ve toplumsal bir değişim desteklense de, sonuçta, fikir özgürlüğü, yaşama özgürlüğü, sistem eleştirileri, hemen her kesimden bu dönemlerde destek bulmuş, tartışılması desteklenmiş.

    şimdi ise bakıyorsun, yüksek koltuklarındaki, statü sahibi insanlar bile muhafazakar. bence tüketim toplumunun olmazsa olmazı, sadece bugününü yaşayan, yalnızca ait olduğu toplumun değerleriyle düşünebilen, kesinlikle kendisini gerçekleştirememiş bu bağımlı muhafazakar insanlardır. bizler bir takım yüksek* değerlerle, ona sahip çıkmak propagandalarıyla oyalanıyoruz gibi geliyor bana. halbuki insanlar bu zincirlerden kurtulsa ne kadar rahat eder. ama insan, düşünmeye başlarsa bu sistemin mahvına yol açacaktır. bu yüzden de sürekli taraftarlık, sempatizanlık pompalanıyor. yakın dünya tarihinde düşünce ve fikir özgürlüğü çok önemliymiş gibi bir hareket varken, artık sen bizden değilsin, öyleyse yok edilmelisin kafası var. bilemiyorum altan.

  • anadolu'nun taçsız kralıdır.
    bu küçük şehirle üniversitede tanıştım ve beni 4 yıl misafir etti. insanlarıyla, yönetimiyle, hoşgörüsüyle burası nasıl türkiye dedirtmiştir.
    bir anımı anlatacağım müsadenizle.
    yıl 2009 ya da 2010. okul çıkışı otobüse bindim. elimde kocaman teknik resim çantası, beynimde günün tüm yorgunluğuyla koridor tarafında bir koltuğa oturdum. ilerleyen duraklarda otobüs tıklım tıklım dolmaya başladı. bu sırada yaş ortalaması artmakta ve bu da beni ciddi derece de husursuz etmekteydi. koltuk sevdasına kapıldım. bu koltuktan kalkamazdım. aklımda bu keskin hesapları yaptığım sırada masmavi gözleriyle tontiş bir teyze benim yanımda dikildi. artık vakti gelmişti. kalkmak için yeltendiğim sırada o güzel türkçesiyle "otur oğlum otur, akşama kadar derste zaten yoruluyosunuz, ben gezmek için bindim bu otobüse seni rahatsız etmek için değil" dedi. eskişehir böyle bir yer işte. eskişehir süper bir yer.

    debe editi : (bkz: minik eymen'e yardım ediyoruz kampanyası)

  • ortada durumun gerçekliğini kanıtlayacak herhangi bir belge (an itibari ile) olmadığına göre masabaşı haberciliğin artık senaristler tarafından yapıldığı gösteren haberdir.

  • halkın hukuka güvenini kayıpla, nasılsa hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmayacak, yapılsa da bir iki saatte serbest bırakılıp belki de kadını öldürmek için gidecek adama, dünya gözüyle cezasını vermesidir.

    bir hukukçu olarak elleriniz ayaklarınız dert görmesin demekten kendimi alamadım.

  • ibrahim tatlıses 1, mehmet ali erbil 2 bunlar ne yapsa millet hoşgörü ile yaklaşıyor. ibrahim tatlıses'in bir cinayette azmettiriciliği var, eski karısının topuklarına sıktırmışlığı var ama görsen halkın sevgilisi. mehmet ali erbil'de öyle hangi skandal olursa olsun halk önemsemiyor, hoş görüyor. sanatçı yaşamında aşırılık falan olur eyvallah ama bu artık aşırılık değil bildiğin suç. ilginç milletiz vesselam. yapamadığımız ahlaksızlıkları yapabilenleri hoş görerek kendi iç dünyamızda rahatlıyor muyuz ? çözemedim.

  • dünyaya ayak bastığında ilk sözü şu olmuştur: "allah insanı susuzlukla terbiye etmesin."