hesabın var mı? giriş yap

  • (kucukyali ulusoy'da otobusten indik, bagaj almaya calisiyoruz, muavin bagaj numaralarini anons ediyor)

    muavin: 48 var mi? 48?
    kadin1: aa 48 benim, bir saniye gecebilir miyim?
    muavin: buyrun hanimefendi. 72? 72'nin sahibi burda mi?
    kadin2: ayy 27 vardi benim ama?
    muavin: hanimefendi bir dakika bakicaz hepsine sirayla, 54'un sahibi burda mi?
    adam1: hah, birinci cinko!

    (peki ya adam1'in dayim olmasina ne demeli? utanmayla altina isemek arasinda eglenceye doymak bebegim)

  • link
    eşi derken bahsedilen bu kişi bir bilim insandır ve adı da özlem türeci'dir. yani tek vasfı uğur sahin'in eşi olmak değildir. ne kadar da kendini bilmez bir üslup

    edit : bunun için gereksiz duyar diyenler olmuş, en basitinden empati kurmanızı öneririm. öyle olunca özlem türeci'nin kariyerine, yaptigi işlere ve şahsına saygısızlık yapıldığının farkına varırsınız belki de

  • eşin babası.

    benim gibi şanslıysanız eğer, bazısı sizi tanıdığı günden itibaren artık sizin de babanızdır, eşinizden boşansanız da babanızdır, sizi evladı beller.

    dün gece kadıköy'de çok uzun süre taksi beklediğim için eve epey geç geldiğimi duyunca kızdı bana. "telefon ne işe yarıyor, kapıda araba var o ne işe yarıyor, ben evde ne işe yarıyorum seni gece iki adım yerden gelip almayacaksam, sokaklarda taksi bekliyorsun" diye surat astı bana. oğlunun dört sene önce boşandığı, 40 yaşında, kazık kadar kadınım ben. ama benim medeni halimin ve yaşımın önemi yok. o sağ olduğu sürece ben onun kol kanat gereceği, müşkül durumdan kurtaracağı evladıyım. ha ben gece ikide 70 yaşında adamı arayıp "baba beni gelip al" demem elbet, ama arasam alacak olduğunu bilmek yeter de artar zaten.

    babacanlık başka bir şey, kan bağıyla filan da zerre alakası yok.

  • yav adamın biri geçen gün çıkmış sözümona mecaz yaparak müslümanlarla dalga geçiyor. sen kimsin be? gladyatör filminde türlü entrikalarla ayak iken nasıl baş olduğunu biz iyi biliriz. sevgili kardeşlerim, bakın çok enteresan, dönemin imparatoru commodus, milli iradeye dayalı gücünü halktan alan bir imparator iken bu russell, halkın arasına saklanıp, halkı galeyana getirip, insanları sokaklara dökme düşüncesiyle darbeye teşebbüs edip, imparatoru koltuğundan edip, ülkenin istikrarlı yapısını bozmayı hedeflemiştir.

    (yuhhlamalar, ıslıklar)

    eyyyy russell, bu millet bu oyunu yemeeğğğz yemez. sevgili kardeşlerimm, russell'a buradan sesleniyorum. eğer yüreğin varsa sandıkta görüşelim. sana dersi bu millet sandıkta verecek. russell'a sandıkta ders verecek miyiğğğzzz?

    (alkışlar, evetler, hüloğğlar)

  • alternatif noodle tarifi;
    öncelikle yarım kabak kibrit çöpü şeklinde güzelce kesilir ardında da 1 adet orta boy soğan önce ortadan kesilir sonra yarım daireler oluşturacak şekilde doğranır. malzemeler az zeytinyağı bulunan wok içerisinde kendilerinden geçene kadar bir güzel kavrulur, kavurma esnasında içine tuz, acı kırmızıbiber, karabiber, köri ve soya sosu eklenir. ilgili kıvamda pişen malzemeler ateşten alınır ve ayrı bir tencerede ben yazmasam da sizin pişirmeyi akıl ettiğiniz noodle karışımın içine atılır ve şöyle bir karıştırılır. illa chopstick ile yenir olmadı yenmeye çabalanır.
    afiyet olsun

  • iskoçya'nın en ünlü köpeği.
    john gray, 1855* yılında edinburg’a yerleşir. asıl mesleği olan bahçıvanlıkla ilgili bir iş bulamaz ve gece bekçisi olur. zamanın yönetmeliklerine göre bir bekçi köpeğiyle birlikte dolaşmak zorundadır. o da kendisine bir bekçi köpeği için fazlasıyla ufak tefek olan skye terrier cinsi 1 yaşındaki* bobby’yi seçer. 3 sene boyunca yaz kış her türlü havada edinburg sokaklarında dolaşırlar. 1858 yılında john veremden ölür ve greyfriars kilisesinin bahçesine gömülür. bobby cenaze töreninden sonra mezarın başından ayrılmaz. defalarca kovulmasına rağmen, bir yolunu bulup tekrar mezarın başına gelir. en sonunda pes eden mezarlık bekçisi james brown, masa şeklinde bir taşın altına çuval sererek bobby’ye kalacak yer sağlar. yemek de verir. bobby o günden sonra sahibinin mezarının başından hiç ayrılmaz. sadece her öğlen saat 1’de kaleden atılan top sesini duyduğunda, mezarlıktan çıkıp, sahibinin sağlığında her gün yaptıkları gibi traills coffee house’a öğle yemeğine gider. tabiî ki orada da kendisine gereken ilgi gösterilir. bu sadakat 14 yıl sonra 1872’de 16 yaşında ölünceye kadar devam eder. ölümünden sonra, edinburg’lular anısına bir heykel dikerler. bu heykel edinburg’un sembollerindendir. her turist fotoğrafını çeker; tişörtleri, mugları filan satılır. disney filmini bile çekti.

    ana fikirler/sorular/yorumlar(yapmazsam çatlarım):
    1. iskoçya, efsanelerin turizm alanında çok kullanıldığı sevimli bir ülkedir.
    (bkz: loch ness canavarı), ayrıca google’da ara "greyfriars bobby"
    2. efsanelerde köpekler 16 sene yaşayabilir.
    3. efsanelerde 1+3+14=16 eder.
    4. ateş olmayan yerden duman çıkmaz. 14 olmasın da 10 yıl olsun ne değişir? insanların bu köpekten ders alması gerekir.
    5. bu kadar sadakat iyi bir şey midir?
    6. tamam, ilk günler sadakatinden dolayı mezarlıktan ayrılmamış olabilir ama daha sonra yiyecek ve barınak sağlanmış. mezarlıkta yaşayıp, öğle yemeğinde kafeye gitmek hayat tarzı olmuş. sadakatle ne alakası var? bırak 14 seneyi, bir sene sonra mezardan sahibi yerine babası çıksa tanır mıydı acaba?
    7. skye terrier’de ne kadar sevimli bir köpekmiş.
    http://www.greyfriarsbobby.co.uk/

  • işin uzmanlarının bu virüs hakkında "yazın etkisi azalır ama yok olmaz" tarzında bir görüşü var. üstelik biz yaza girerken güney yarım kürenin kışa girme durumu olacak. bu yüzden aşıdan başka bu virüsten tamamen kurtulmanın bir yolu yok. bu yüzden aşı çalışmalarının hangi aşamada olduğu konusunda sağlam bir araştırma yaptım. sizleri de bilgilendiriyim.

    virüsün aşısını 1 yıldan önce çıkarması beklenen şirketler.
    1- gilead sciences-abd
    virüsler konusunda dünyanın en iyisi olan, corona konusunda abd hükümetinin de desteğini almış, ilk corona aşısını çıkaracak şirket. aslında ebola virüsü için geliştirdikleri aşının içeriğindeki remdesivir denilen anti viral ajan, corona virüsünde de oldukça etkiliymiş. bu nedenden dolayı dünya sağlık örgütünün açıklamasına göre tedavi için en potansiyelli aşıyı çıkaracaklar.
    ek olarak, bu şirketi aklınıza iyi kazıyın derim. daha önce kuş gribi ve domuz gribinde de ilk aşıyı üreten şirket buydu. ayrıca hiv ve hepatit aşıları konusunda dünyada tekel halindeler.

    2-chugai pharmaceutical-japonya / roche-isviçre
    bu 2 şirketin romatoid artrit için beraber ürettikleri actemra adlı aşıda remdesivir bulunuyor. iran ve çin'de coronavirüs tedavisinde kullanılmış. kaynak1,kaynak 2. ayrıca 2 şirketin hisseleri de fırlamış durumda, galiba aşı işe yarıyor.

    3-curevac- almanya
    aşı çalışmalarına zengin yatırımcılarından(bkz: dietmar hopp) dolayı en fazla parayı ayıran şirket. trump'ın "abd için çalışın parası neyse verelim" teklifini reddetmişler.

    4- abbvie-abd
    aşının adı ritonavir. ancak çin'de yapılan testlerde pek sonuç vermemiş.

    5- suzhou zelgen- çin
    çin'in en büyük ilaç şirketinlerinden biri. aşının adı jaktinib. hakkında bundan daha fazla bilgi yok.

    6-vaxil bio- israil
    komplo teorisyenlerine gün doğdu. umarım bulurlar aşıyı.

    7-glaxosmithskline-ingiltere/clover bio-çin
    bu 2 şirket ortaklaşa bir aşı geliştiriyor. glaxosmithkline abd tarafından virüs konusunda destek görecek 7 şirketten biri.

    glaxosmith ve gilead dışında alttaki 5 şirket de trump'ın açıklamasına göre corona konusunda abd tarafından desteklenecekler. ancak preclinical aşamada oldukları için 1 yıldan önce aşıyı bulmaları çok zor.
    8-pfizer-abd
    9-johnson & johnson -ingiltere
    10-sanofi pasteur-fransa
    11- regeron-abd
    12- moderna-abd

    yukardaki büyük şirketler dışında dünyada birçok ilaç şirketi aşı için çalışıyor. tam listeye linkten bakabilirsiniz.

  • ege (4,5 yaş) öğle uykusu zamanını geciktirmek için her şeyi yapmaya hazır.

    ege: anne çişim var.
    romica: tamam git yap.
    ege: anne süt verir misin?
    romica: tamam.
    ege: anne madagaskar'ı açar mısın?
    romica: açtım.
    ege: yok ben nemo izleyecektim.
    romica: peki.
    (istekler karşılandıkça taleplerin ardı arkası kesilmez...)
    ege: anne kalkıp oynayabilir miyim?
    romica: olmaz.
    ege: lütfen anne, azıcık, minicik oynayacağım.
    romica: ı-ıh!
    ege: karınca kadar oynayacağım.
    romica: hayır.
    ege: karınca yavrusu kadar?
    romica: olmaz dedim.
    ege: karınca yarusunun ayağının izi kadar?
    romica: ege!!!
    ege: ya! karınca yavrusunun ayağının izinden daha küçük nasıl oynayabilirim!
    romica: yat çabuk!
    ege: karınca yavrusunun ayak izinin gölgesi kadar?
    romica: la havle!