hesabın var mı? giriş yap

  • ne sıfatla türk gençliği adına açıklama yaptığını anlamadığım rezil örgütün sikimde olmayan açıklaması. asıl zehir kaynağı kendileri.

  • gestalt psikolojisi, duyusal elementlerin birlesmesiyle yeni bir desen veya sekil olustugunu savunur. ogrenme konusuna iliskin gestalt psikolojisi alaninda yapilmis bir cok calisma var. bunlar arasinda psikoloji tarihine damgasini vuran en onemli deneyler, kohler'in maymunlarla yaptigi deneylerdir. kohler'e göre uyarıcılar arasındaki baglantilari birdenbire kendiliginden gorme yaşantısı, bir nevi icgoru ogrrenmesi var. deney ortaminda farkli esyalar ile birlikte 2-3 tane kasa, bir sopa bir de tepeye asilmis bir muz bulunuyor. maymun, ilk denemelerinde muza ulasma konusunda basarisiz oluyor ancak sonra, aniden iki kasayi ust uste koyup sopayla muza vurarak muzu aliyor. daha sonra ayni islemi tekrarladiginda ise hic hata yapmiyor. kohler'e gore, mevcut algisal organizasyondaki uyaricilarin tumuyle, gestalt ilkeleriyle uyumlu bir bicimde iliski kuruluyor ve problem, algisal alanin yeniden duzenlenmesiyle cozuluyor. yapilan bu calismalardaki ogrenmenin psikolojik cevreyi yapilandirdigi gorusu, bugunku bilissel psikoloji ve egitim psikolojisine temel olusturmustur.

  • bugünkü yazısında; "yaşadığım son bir ayı düşünüyorum; bana verilen armağanı..." demiş.
    acaba armağandan kastı ali taran mı? yoksa range rover mı?
    şahsen ben olsam range rover'ı düşünürdüm.

  • bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük acıdır.

    sevgiliniz kollarınızda can verir ama onun için dünyayı yok edebilecek siz onu geri getirmek için hiç bir şey yapamazsınız. yavaş yavaş gözlerinizin önünde eriyişini izlersiniz. bilincinin nasıl yavaş yavaş yok olduğunu görürsünüz. "anne" diye bağırır. "annen geliyor bitanem yolda" dersiniz. ondan aldığınız cevap dünyanızı yıkar "benim annem sensin, benim babam sensin, benim arkadaşım, dostum.. her şeyim sensin. kimseyi istemiyorum."

    duvarlar üstünüze gelir. hemşireleri dakika başı çağırırsınız. saniye saniye olanları anlatırsınız. bişeyler iyi gitmiyordur ama anlamazlar. üstelik uyumanızı isterler. çok yorulduğunuzu söylerler. siz yorulmamışsınızdır. saatler geçer. sevgili yanına çağırır.
    -aşkım ben çok kötüyüm
    -hayatım her şey çok güzel olacak, sabret biraz.
    -aşkım.

    bir anda düşüverir sevgili, suratı mos mor olur. kalbine bakarsınız atmaz, boynuna bakarsınız nabız yok. doktor çağırmak istersiniz beceremezsiniz. ne olduğunu anladığınızda çığlıklarınız sarar tüm hastane binasını. doktorlar yağmaya başlar odaya. çıkmaya çalışırsınız. bir an önce müdahale edilsin istersiniz. tüm doktorlara tek tek çarparsınız. kapının dışında size bakan onlarca meraklı kadın. "dua et" derler. siz "nefes al" diye tekrarlarsınız. kalp cihazının sesleri gelir. beyniniz o kadar darmadağın olmuştur ki anlayamazsınız o sesin ne sesi olduğunu.

    bir hemşire çıkar odadan "yaşıyor mu?" diye sorarsınız. "yaşıyor" diyen hemşireye inanamazsınız ama. biraz sonra kapıdan çıkarırlar sevdiğinizi. oksijen tüpü bir tarafta. solunum makinesine bağlı sevgiliniz çıkar kapıdan.

    evet nefes alıyor. evet o yaşıyor. yoğun bakıma kaldırıyorlar. yarım saatte bir doktorun yanına gidiyorum. nasıl olduğunu soruyorum. "bıçak sırtında" diyor doktor.

    görmeye gidiyorsunuz onu. uyuyor karşınızda bebek gibi. onu yaşatmak için güzel anılar dolduruyorsunuz yoğun bakıma. kızınızdan bahsediyorsunuz, doğmamış kızınızdan.

    çıkartıyorlar sizi. tekrar giriyorsunuz, tekrar çıkıyorsunuz.

    uyanıyor. sizi nasıl sevdiğini anlatıyor. yaşayacağını anlatıyor. iyiye giden 9 gün yaşanıyor. odaya çıkmak istiyor. beni özlediğini söylüyor.

    doktor geliyor bir sabah. çok zor bir gece geçirdi diyor. defalarca yanına gidiyorum. defalarca "gece"yi anlatıyorum. tık yok. hiç bir değişiklik olmuyor. doktor yanına çağırıyor. tek tek yanına giriyoruz.

    çıkan kimse bişey söylemiyor.

    ben giriyorum. sevgilimin üstünü naylon kaplamışlar. nolduğunu anlamıyorum. anlatıyorum. onu nasıl sevdiğimi anlatıyorum. onsuz olamayacağımı anlatıyorum. doktora dönüyorum
    "yaşayacak dimi?" doktor göz yaşları içinde. ne ara duygusallaştı bu kadın böyle. bakıyorum gözlerinin içine, "son dakikaları diyebilirim" diyor. "biraz daha kalayım o zaman", "yalnızca bi kaç dakika"

    şimdi veda konuşması zamanı işte. "işte terkettin beni. hani hep yanımda olacaktın. hani beni hiç yalnız bırakmayacaktın. sen beni çok erken terk ettin ama ben seni asla terk etmiycem. bitanem bunu bana yapamazsın. kalk, bu çok erken." buna benzer bir sürü cümle daha çıkıyor ağzımdan. doktor çıkarıyor. dizlerim tutmuyor. babam destek olmaya çalışıyor. olamıyor.

    şimdi 11 ay geçti. acı zamanla geçmiyor da azalmıyor da. acı hep artıyor. hasret hep büyüyor. anılar yetmiyor o zaman. bu ölümün tek iyi yanı, eğer onu kurtarabilseydim ben ölecektim. o bu acıları yaşayacaktı. ben senin yerine acı çekmeye razıyım sevgilim.
    edit: şimdi 5 buçuk yıl geçti. ama o benden hiç geçmedi. hayat onsuz çok zormuş..
    edit2: aradan 8 yıl geçti. o yaşadıklarım, benden gidişi, hala saniye saniye aklımda. hala aynı anı yaşıyorum her anlattığımda. hala çok seviyorum, hala çok özlüyorum, hala yanıyorum içten içe. zaman bazı şeyleri değiştirecek kadar güçlü değilmiş. şimdi 28 yaşımdayım, onu kaybettiğimde 19'dum. mfö'nin hep yaşın 19 şarkısı onu 19 yaşında kaybettiğim hafta çıkmıştı. ben hala 19 yaşında, sivilceli, sakalları tam olarak çıkmamış o çocuğa aşığım. 28 yaşında olsaydı nasıl görünürdü hiç bilemeyeceğim. şu an başka bi adama da aşığım, onun vasiyetinin ilk maddesini yerine getirmiş oldum. o zaman öğrendim ki, başka birine de aşık olsam hep o sevgiliye aşık kalıcam. 80 yaşıma geldiğimde torunumun yaşında bi adama hala aşık olacağım ve öyle öleceğim.

  • servis şoförü bir abimiz var, çok iyi bir insandır.
    hiç kimseyi kıramaz, nerede olursan ol görevi olmasa da hızır gibi yetişir gelir.
    kurban bayramından önce müdür beyi sorup duruyordu odasında mı onunla bir şey görüşeceğim diye.
    her gün soruyordu bir türlü denk gelemiyordu, bir gün aradım abi gel yalnız şu an müdür bey dedim.
    utana sıkıla girdi odaya. ne konuşuldu bilmiyorum, araya epey bir zaman girdi nasıl oldu hatırlamıyorum o abinin bir hafta boyunca 2 bin lira için bayram arifesi utana sıkıla müdürü sorduğunu öğrendim.
    öyle üzüldüm ki, boğazım düğüm oldu resmen.
    onun üzerinden de epey zaman geçti abiyle bir yerde rastlaştık bi emrin, arzun var mı diye sordu estağfurullah dedim gözleri dolu doluydu sustum kaldım.
    dün akşam beni eve bırakırken insanın rızkı için rezil olması çok ağır be kızım dedi.
    kıytırık bir sebepten fırça atmış müdürlerden biri.
    bir kolim vardı zorla aldı elimden kapıya kadar taşıdı.
    böyle iyi bir insanın bin türlü eziyetle iki kuruş kazanmaya çalışırken kötü hissettirilmesini sindiremiyorum.
    eczacılık ve hukuk okuyan iki kızı olan emekli bir öğretmen bu adam.

    edit: entry' i okuyup burs göndermek isteyen bir sürü kişi oldu, var olun. ne diyeceğimi bilemedim, yardımcı olmak isteyen herkes sağ olsun.

    nicklerini paylaşmayı uygun bulmuyorum(zaten isimlerini, kim olduklarını ben de bilmiyorum) birkaç yazar cüzi olarak olarak tanımladığı fakat öğrencinin şu an ihtiyaçlarını karşılamaya gerçekten yardımcı olmuş paylaşımlarda bulunmuş, yardımcı olan herkes sağ olsun.