hesabın var mı? giriş yap

  • geç? kime göre neye göre geç sen bana onu söyle hele.

    haftanın 2 günü hastanede nöbetçi olan bir sağlıkçıyım belki. belki gece çalışan bir özel güvenlik işçisiyim. barmenim, ikinci öğretim okuyan bir öğrenciyim belki.
    gecenin bir saatinde rahatsızlanan akrabamın, arkadaşımın yanına sırf cebimde taksi parası olmadığı için gidemedim belki hatta.
    hepsini geçtim, sikimin keyfine göre barlarda demleniyorum, sürtüyorum sana ne lan?
    kamu hizmetlerini senin mesai saatlerine, komşu/akraba gezmelerine göre mi ayarlamak zorundayız? normal olmanın kıstası senin uyku düzenine göre mi belirleniyor a benim kınalı cahilim?

    işini gücünü yahut keyfini geceye göre düzenlemiş bir insan elbet otobüs seferi isteyecek o ''geç'' saatlerde.

  • ne zaman bahsi acilsa anacigim aklima gelir. 6 yasinda uc kizkardesle yetim kalmistir annem. babasi kardesi icin canindan olmus, ama geride kalanlar mal derdine dusmus, anneannemi karanlik bir odaya dört cocuguyla mahkum etmislerdir. anlatirdi hep, dolapta kitli vita yagini, ekmege sürmek icin kivrandigini, gazeteyle kapladigi defterine komurle yazdigini, okulda yakmak icin tezek, kalemsekerle değiştirmek icin yumurta caldigini ahirdan.

    köyde herkes dugunde ayni gelinligi giyermis. cok zayif oldugundan gelinligin altina iki kat esvap giydigini, gene de yetmedigini, istanbul'a bir kat yatak, bir çuval bulgurla göçtüklerini sonra, tencerede pisirip kapaginda yediklerini, evde hali yokken babamin tutup masa alip geldigini, bozaci sokaktan boozaaa diye bagirip gecende korkudan isiklari sondurdugunu, bana hamileyken komurluge odun tasimalarini, yalniz kalmalarini, yol gozlemelerini... sonra da butun cilesi biz olduk iste, yedirip icirdigi yetmedi bir de calisti didindi biz okuyoruz diye. tam bizim bi faydamiz dokunacakken de kus oldu uctu. kafeslere carpmaktan yorulmustu cok. belki de denizlerde yuzuyor. bilmem ki simdi cilen doldu mu anacigim?

  • bütün yandaşların vergisini affet, halkın tüketimlerine fahiş vergiler koyup milletin kaçağa yönelmesine sebep ol.. sonra da ağla. ne ala dünya birader.

    not: kahveci muhalif bi de yani.

  • geçen bankada ufak bir işim dolayısıyla bir cümlelik yazı yazdım dekonta. gişedeki memur doktor gibi yazınız var ne güzel deyince bim'de çalışıyom ben yeaa diyemedim tabi gururumdan tıp okuyorum dedim. ses tonunuz da güzelmiş keşke sinema okusaydınız dedi hatun bana mı yürüdü nedir anlamadım hala. ama bankada herkesin bir bakışı var bana o an kendimi çok möhim çok ünlü gibi hissettim ne yalan diyeyim 5 dakika da olsa güzel bir şeydi.

  • vizesiz gidilemeyen, kapıda vize ya da online vize ile girilebilen endonezya eyaleti. e-vize başvurusu şu adresten yapılıyor. ilk adımda karşınıza şöyle bir ekran çıkıyor; görsel

    burada seyahat ettiğiniz ülke, seyahat sebebiniz gibi bilgileri giriyorsunuz. b1 turist vizesi ya da b2 business vize seçenekleri var, istediğinizi seçebilirsiniz. iki vizenin de ücreti aynı. ben b2 seçip devam etmiştim.

    başvuru için gerekenler:

    - jpg formatında pasaportun ilk sayfası.
    - vesikalık fotoğraf, bu da jpg
    - pasaportun pdf taraması
    - gidiş dönüş biletlerinin pdf hali
    - gidiş dönüş uçuş bilgileri
    - nerede kalınacağı
    - 30 usd'lik vize ücreti ödemesi

    tüm bu adımlar tamamlandıktan sonra vize onayı gelince e-vizeniz belirttiğiniz mail adresine geliyor. site biraz uğraştırıyor ama çok da olmayacak gibi değil. bu adımları tamamladıktan sonra gümrük beyanını da yapmanız gerek.

    gümrük beyanı için şu adres kullanılıyor. burayı tamamladıktan sonra size bir kare kod veriliyor. bu formu seyahatinize en fazla 72 saat kalan doldurmanız gerekiyor. ben gitmeden 48 saat önce yapmıştım. bu sayede ülkeye girerken yaklaşık 2-3 saatlik bir hengameden kurtulmuş oluyorsunuz.

    e-vize pasaporta kayıtlı olduğu için girişte pasaport kontrole bile gerek olmuyor. otomatik makinelere pasaportu okutup giriş yapabiliyorsunuz. ikinci adımdaki kare kod, bir sonraki kapıda işinize yarıyor.

    girdikten sonra "nereden geldim buraya" diyeceksiniz, benden demesi. felaket sıcak, öyle böyle değil. yani temmuz ayında izmir ya da antalya'yı düşünün, sonra bu aklınıza gelen sıcağı iki ile çarpın. bali'de sıcaklık aynen bu şekilde. sıcaktan insanın bir şey yapası gelmiyor. trafiği rezalet, toplu taşıma yok, taksiciler pirana gibi başınıza üşüşüyor. öncesinde yerel bir tur şirketiyle anlaşıp orada onlarla gezmek daha mantıklı olabilir.

    thy ile istanbul'dan denpasar'a direkt uçuş var, bu iyi. yaklaşık 13 saatlik bir uçuşun ardından denpasar'a ulaşabiliyorsunuz. bence bali, sosyal medya şişirmesi overrated bir yer. iş için gitmiştim ama para verip tekrar gitmem.

    edit: bu entry'nin bali hakkındaki düşüncelerimden dolayı değil vize işlemleri hakkında verdiğim bilgilerden dolayı debe'ye girdiğini düşünüyorum. yani lütfen entry'nin bu bölümüne odaklanın. bali'yi neden sevmediğimi daha sonra uzun uzun anlatacağım. hani bazı yerler vardır ya fotoğraflarda olağanüstü, gerçekte hayalkırıklığı; heh bali öyle değil işte. fotoğraflarda ne kadar güzelse gerçekte de o kadar güzel ama sıcak. gerçekten o sıcakta pirinç tarlalarında, tapınaklarda, bilmem nerelerde dolanmaktansa buralara klimalı odamda internetten bakmayı tercih ederim.

    ha bu arada bali'nin muhtemelen en lüks oteli olan four seasons'ta kaldığımı, yaptığım etkinliklerin de bölgedeki en iyi etkinlikler olduğunu belirteyim. ve tekrar söylüyorum; bali'nin ucuz ve otantik olması dışında bir numarası yok.

  • öğretmen: oğlum sen okuldan sonra çalışıyormuşsun, kolay gelsin, bir sıkıntın olursa haberim olsun. ne iş yapıyorsun?

    çalışan öğrenci: inşaatta çalışıyorum hocam.

    yanındaki öğrenci: iyi mala vurur hocam.

    öğretmen: belli oluyor doymamışsın.

  • (bkz: yaşlı istismarı)
    açık ve net biçimde görülen ve tck'da karşılığı olan durum. video da görülen kişilerin bir an evvel yakalanması ve adalet önüne çıkartılarak cezalandırılması gerekmektedir. hem de ibretlik!