hesabın var mı? giriş yap

  • sebebi her ne olursa olsun, açık ve net söylüyorum her ne olursa olsun, size şiddet uygulayan erkekler.

    seneler evvel üniversite hazırlık yıllarımda, bir sınıf arkadaşıma sevgilisi olan erkek şiddet uygulamış, arkadaşım ağlıyor. olayı şans eseri, ders veren kadın hocamız görmüş:

    hoca: kızım arada sana vuran çocuk kimdi?
    arkadaş: erkek arkadaşım hocam.
    h: gel benimle, hakkında şikayetçi olalım.
    a: olmayalım hocam, aslında oyle biri değil. bir anlık sinirle yaptı.
    h: bu işin bir anlık siniri olmaz evladım. bir anlık sinirle annesini de dövüyor muymuş?
    a: ben biraz da üstüne çok gittim, beni çok sevdiği için böyle oldu.
    h: yavrum saçmalama. sevgiliyken sana vuran kişi, yarın evlendiğinde "bir anlık sinirle" seni öldürür de.
    a: hocam şöyle hocam böyle...

    h: bak herkesin ortasında söylüyorum, bu çocuktan ayrılmazsan yemin ederim seni geçirmeyeceğim. git istediğin yere şikayet et. burası sadece ingilizce hazırlık değil. ben kendimi sizi üniversiteye hazırlayan bir mentor olarak görüyorum. bu dediklerin üniversite havasını solumuş bir kadına asla yakışmaz. sebebi ne olursa olsun şiddetin bahanesi olamaz.

    sonraki 3 ay boyunca hocamız o kıza resmen terapi yaptı, fikirlerini değiştirdi ve sorunsuz ayrılmasını sağladı. gerçekten bir ingilizce öğretmeni oturdu bir dönem bununla uğraştı. belki de olası bir mutsuz evliliği ya da hatta kadın cinayetini engelledi.

  • o kadar da kolay kurulabilecek bir cümle olmadığını önce fenerbahçe, sonra da beşiktaş taraftarı gördü. ne diyelim başka sefere artık.

  • kahvede para vermeden kaçanlardan sıkılmış beethoven'ın ölümsüz pozu. para vermeden kaçanların arkadaşlarına çayları gömerek bu sorundan kurtulmasıyla kahvecilik tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.

  • murphy kanunları uyarınca, doğru insan tam da beklenmeyen anda çıkar aslında karşımıza.
    her kalabalık kutlamaya, üzerimize en kibar elbiseler, en içten gülücükler alıp gideriz.
    herkesin alnında ne yazar okumaya çalışırız, gel gör ki doğru insan, kafada takke, ayakta sabo terlik ve dizleri çıkmış bir eşofmanla bakkala indiğimizde düşen parayı yetiştirmek için arkamızdan koşan insandır.
    ya da otobüste cep telefonunu açık unuttuğumuz için tüm yolculardan azar işitirken, -ikarus otobüste ne abs' si- diyerek bizi kollayandır.

    doğru insanı ararken girilen şekil şemal, bizi onun için doğru olmaktan çıkarır aslında. en doğru en doğal olandır. bunu unutur, o bizi yüzlerce metreden seçsin diye şatafata boğarız kendimizi.yüksek sesle konuşuruz o ne kadar esprili olduğumuzu anlasın uzaklardan diye, pembe, morlara boğarız kendimizi elalem çok yakışıyor dedi diye, sosyal görünmek için bir merhabamız olan herkesi öperiz yol ortası rastlantılarında.

    bu sebeple bekleyiş kaybettirir aslında ha keza arayış da. çünkü gerçek, yağmuru seyrederken yalnızlığa ağlamaktır.
    doğru insan bu anı içten içe bilen ve bu anı silmek için emek verendir.
    oysa göremeyiz. çünkü yaptığımız şatafatın benzerini bekleriz ilk etapta.

    karizmatik bir merhaba bekleriz belki de o her bayram mesaj atanımızdır. 15 yıldır doğum günümüzü unutmayan ve sadece dost gördüğümüzdür.
    belki okulda sınav dönemi bize de fotokopi çektirendir.

    doğru insan biz teklif etmeden ders çalıştıran, hava soğuduğunda ceketini verendir.
    doğru insan yalındır, doğaldır. bunu bilmek bekleme süresini kısaltır.
    aramak ya da beklemek değil aslolan görebilmektir.

    herkes için doğru insan vardır, önemli olan omzunuza bırakılan ceketteki sıcaklığı hissedebilmektir.

  • "öğrenciye ev vermiyorsunuz ama otobüste yer vermesini bekliyorsunuz. nahh size yer! :d"

  • sözde açın halinden anlamak için oruç tutan kimselerin bir tane mangal fotoğrafından aşırı derecede rahatsız olduğunu gösteren fotoğraf.

    bak hele hele tiplere bak, lan sen bir tane mangal fotoğrafına bakamıyorsan aç iken, açın halinden nasıl anlayacaksin ?!

    neymiş utanıcakmış, hiçbiryerde yemeği, içeceği andıran şey görmeyeyim, akşam yemek yiyeceğim saat zaten belli bak açların halinden anlıyorum ben diye aptal bir zihniyet olabilir mi lan , açlarda zaten aynı bu şekilde yaşıyor.

  • aslında bu kitaptaki tezin zıttı denebilecek muazzam bir eser (bkz: guns germs and steel) çıkaran jared diamond'ın bayağı övdüğü bir kitaptır.

    ilk bakışta guns germs and steel ile zıt gözüküyor; çünkü biri kurumlara bağlarken diğeri bir nevi kadercilik-yaşanılan bölgeye bağlıyor. ancak jared diamond'un pekala aptal olmadığı barizken bu kitabı övmesinin sebepleri var.

    ne kadar daron acemoğlu ve james robinson dünya tarihinin büyük kısmını kapsayarak tezler sunsalar da; muhtemelen jared diamond'ın tezleri geçmiş dönemler için daha doğru denebilir. mutlaka why nations fail'in savunduklarının tarihin her döneminde payı var, ancak guns germs and steel ile tarih içindeki etki yüzdelerinin sürekli değiştiğini düşünüyorum.

    dünya bu kadar küreselleşmeden, yani ticaret bu kadar iç içe geçmeden önce (daha merkantilizmin hakim olduğu dönemlerde ve onun öncesinde), guns germs and steel'in sunduğu sebeplerin bir toplumun gelişmesine etkisi 95% olarak başlayıp, why nations fail'in sunduğu sebepler ise 5% ile başlamıştır. (tarihin başladığı andan itibaren diyelim.) yıllar geçtikçe, dünyanın farklı yerlerindeki toplumlar geliştikçe, rekabet arttıkça tabii ki why nations fail tezleri 5%'ten yükselmeye, haliyle guns germs and steel tezleri ise düşmeye başlıyor. günümüze geldiğimizde ise, bilginin serbest dolaşımının etkisi ile - daha doğrusu ıt devrimi (bkz: endüstri 3.0) ile- coğrafyanın önemsizleşip, why nations fail'in tezlerinin ağır bastığını görüyoruz.

    aslında iki kitap birbiriyle çelişiyor değil, birbirlerine atıfta bulunmasalar ve birbirlerine itiraf edemeseler de birbirlerini tamamlıyorlar.

  • yakında sevgilimle yaşadığım ufak bir tartışma neticesinde çıkıp demeç verip azarlamasından korktuğum birinin sözleri. kadına karşı şiddeti kınayanı, kınayan biri...