hesabın var mı? giriş yap

  • bunların tailored access operations denilen seçkin hacker takımları da varmış. takip ettikleri kişilerin internetten laptop vs. alışveriş yapmaları durumunda, kargoyu önce kendileri teslim alıp malware yada takip programları yükleyip, bilgisayarları uzaktan kontrol edebiliyorlarmış. özellikle dell'in bu konuda başı ağrımıştı.

    tabii avrupa'yı dünyaya bağlayan fiber optik kablolara müdahale etmek, huawei'yi hacklemek ve devletlerin değerli bilgilerine sızmak gibi işleri de yapmışlar.

    adamlar hdd ve taşınabilir disk üreticileri için bile, ayrı ayrı malware programları yazmış lan.

    (bkz: western digital) (bkz: seagate) (bkz: samsung) (bkz: maxtor)

    bak daha facebook, twitter, gmail, yahoo ve youtube gibi mecralardaki başarılı faaliyetlerini saymadım.

    tabii bunlar eski bir tao çalışanının ve kurt gazetecilerin 'iddiaları'.

    entry'i dell marka dizüstüyle girmem de ayrı bir ironi oldu.

  • bir buçuk yıldır jr backend developer olarak çalışıyorum. çalıştığım firma temmuzda enflasyon zammı da yapmadı. linkedın üzerinde başvuru yaptığım yurdışından tr ye ofis açan bir şirkette mülakata girdim ve mülakatı başarılı olarak geçtim. bana doğrudan maaşımın 2 katını teklif ettiler. bütün yan haklarımı da koruyacaklar. burada yaptığım işin birebir aynısı hiç bir değişiklik yok. sadece ingilizce şartı var extra olarak. bayramdan önce istifamı verdim. arife günü şuan çalışmakta olduğum şirket bana aynı maaşı teklif etti kalayım diye. sırf bunu yapabilecekken sesim çıkmamış diye zam yapmamışlar resmen. şimdi itimad edip kalmamı bekliyorlar. türkiye de zihniyet budur. kriz sadece kurdan kaynaklı ve yazılımcılara özgü değil, çürümüş bu zihniyetin hakim olmasından kaynaklanıyor. bu zihniyet ile memleketin neresinde çalışırsanız çalışın hep ensenizde bir soluk gibi hissedeceksiniz. çalışan olarak değer görmeyeceksiniz. kendinizi kurtarmaya bakın şirketler insanı bozuk paradan daha kolay harcıyor çünkü...

  • abi çok garip bi tesadüf değil mi ya. düşünsene birine aşıksın. sonra bi bakıyosun o da sana aşık.

    abi nasıl ya. o kadar insan varken nasıl denk gelir.

    hayır gelsin tabi de. nasıl ya.

  • 1000e yakın entry'de bahsedilmediğini gördüğüm güzide ve ilginç bir bilgi paylaşayım.

    beatles, albümlerin tamamını mono olarak yayınlamıştır. grup üyeleri ve produktör george martin'in onay verdikleri versiyonlar mono versiyonlardır. monodan kastımız ne? tek hoparlörden çalınacak şekilde. veya stereo sistemde dinleniyorsa da iki hoparlörden de aynı ses geldiği için stereo imajın iki hoparlörün tam ortasında duyulacağı şekilde.
    mesela sgt peppers : https://www.youtube.com/…s8rrz25y0p_li96bhd8fhaztgg

    beatles'ın şarkılarının master hakları plak şirketinde olduğu için, plak şirketi bir süre sonra stereo versiyonları miksleyip onları piyasaya sürdü ancak bu miksler hem baştan savma hem mantıksız bir şekilde (mesela atıyorum davul solda, vokal sağda) mikslenmiş olduğu gibi grup veya george martin'in onayı olmadan yayınlanan versiyonlar. mesela kulaklıkla dinlerseniz davulun sola yatık, vokallerin sağdan geldiğini duyabilirsiniz
    https://www.youtube.com/watch?v=0nnavlhpx2g

    sonra 1987'de tekrar bir stereo miks yayınlandı 20. yıl için.
    o miks monoya yakındı ama stereo imaj yaratmak için dijital reverb kullanıldı (80lerde tost yapsan dijital reverb kullanılıyormuş zaten)
    https://youtu.be/ivhu86hyy4q?t=241

    kulaklıkla dinlerseniz muziğin genelde ortadan geldiğini ama sağ ve sol kulaktan derinlik efekti geldiğini duyabilirsiniz.

    şimdi burada bir parantez açıp - 1960lardaki kayıt teknolojisini anlatmak lazım -

    bu dönemde çok kanallı kayıt yok. 4 kanallı kayıt var. yani bant üzerinde 4 ayrı kanal var, bu 4 kanal ayrı ayrı işlenebiliyor, mesela 1nci kanalın sesi 2nci kanalın sesi farklı ayarlanabiliyor veya sadece 3ncü kanalın tizleri açılabiliyor.

    fakat beatles kayıtlarında belki 100 ayrı enstrüman var vokaller var nası yapıyolar bunu? üst üste koyarak. önce mesela 3 kanala davul kaydediyorlar, 3 mikrofonu bas davul, snare davul (trampet) ve davulun üstünden zilleri alacak şekilde koydular diyelim, kaydettiler, sonra gerekli ekolayzır vs işlerini yaptılar, sonra o 3 kanal çalarken onu 4ncü kanala kaydediyorlar. 4ncü kanalda şimdi 3 mikrofonun miksi var.
    sonra üstüne mesela 2nci ve 3uncü bas gitar, piyano kaydediyorlar, 2-3-4'te bas - piyano - davul var. bunlar arasındaki dengeyi ayarlayıp 1nci kanala aktarıyorlar. bu işleme bouncing deniyor ve gerektiği kadar tekrar tekrar yapılıyor.
    her bounce işleminde bant aşındığı için özellikle tizlerde kayıp oluyor o yüzden en son en önemli şey olan vokaller kaydediliyor. veya 2nci bir cihaza yeni bant takıyorlar ona kaydediyorlar.

    son mikste elimizde 1 kanal "altyapı" diyebileceğimiz, ritm enstrümanlar, bas, piyano vs gibi enstrümanlar, 1-2 kanal vokal ve belki 1 kanal solo enstrüman kalıyor.

    1967ve 1987deki stereo miksler bu 4 kanal üzerinden yapılıyor. o yüzden 1967deki abi, mecburen vokalleri hep birlikte sağa koyuyor çünkü elinde ana vokal ve geri vokal kanalı yok. ya da ritmi sola atıyor çünkü sadece piyanoyu ayırıp onu sola koyamıyor. paket halinde yapmak zorunda.

    şimdi gelelim 2010lara

    produktor george martin'in oğlu giles martin, orijinal bantları alarak, sadece 4 kanal son mikse değil, teker teker tüm kanallara erişimi olan birisi olarak tüm kanalları bilgisayar ortamına aktarıp 2010larda var olan restorasyon teknolojisini kullanarak modern bir kayıtmış gibi işleyecek şekilde tüm kanalları ayırıyor.
    yani davul artık piyano ve basla birlikte tek kanal değil, belki 4 kanal. istersem bas davulu açar kısarım ekolayzer yaparım.

    ve 2010larda itibaren 50nci yıl versiyonları çıkmaya başlıyor. mesela 2017 sgt pepper miksi : https://youtu.be/…lxoqlpkmydu0r5crmoqdbut2i75knoypx

    burada giles martin anlatıyor nasıl yaklaştıklarını olaya : https://www.youtube.com/watch?v=sfwhyirlmkm

    burada önemli nokta, albümü 2010larda kaydedilmiş gibi işlememeye, orjinal soundu korumaya çalışmış olmaları. sürekli orjinal miksleri referans alarak mikslemiş olmaları. şurada detaylı olarak süreci anlatıyorlar. https://www.mixonline.com/…0th-anniversary-editions

  • korkmayın birim para hesabı yapmaya gelmedim.

    8 ay önce viyana'ya gelen ricky gervais'in armageddon gösterisine viyana'nın en büyük salonlarından biri olan (en büyüğü de olabilir) wien stadhalle'de kategori c'ye denk gelen bir bileti 60 euro'ya almıştım. bilet

    şu an ise 11 ay sonra aynı salonda olacak cem yılmaz'ın gösterisinin aynı kategori bileti 125 euro kategori c, sıra 11.

    yıllık enflasyonu %20 alsan bile neredeyse 1.5 katından fazla pahalı.

    sanırım bir şeylerin türklere pahalı olması için türkiye'de olması gerekmiyor.

    hangi komedyenin daha iyi olduğunu ise takdirinize bırakıyorum.

    edit: klavye hassasları için rick, ricky olarak değiştirildi. ne çok ruh hastası varmış, sanki bunu konuşuyoruz. müptelaları için, başlıkta cmylmz yazdığım da cem yılmaz aslında. sığmadı da, ondan öyle açtım başlığı.

    edit 2: bilet alıp almadığımı yazmamama rağmen “paran yoksa gitme”ciler ile “alma o zaman bak gör nasıl düşüyor fiyatlar”cılar dolmuş başlığa. konu para olup olmamasından ziyade, o gösterinin ederi. 60€’luk herhangi başka bir şeye 125€ ödemeyi sorun etmiyorsanız zengin değilsiniz enayisinizdir. ya da size göre 125€ da ediyordur, ona da söyleyecek bir şey yoktur.

    işbu entarinin amacı yukarıda belirttiğim kıyası tartışmaya açmaktır. ama bayılıyorum cağnım ülkemin fikir yobazlarına. bizde “bence” diye bir şey yok. “ya benim gibi düşünüyorsundur ya da malsındır” var.