hesabın var mı? giriş yap

  • haber

    video

    düzce ziraat odası başkanıdır. israil'den gelen tohum ve fideleri yerlere saçarak tepki göstererek: "bundan sonra satmayacağız" demiş. peki israil'den tohumların getirten kim süper zekalı arkadaşım? reisin olmasın? yerli tohumu yasaklayan kim?

    bizim insanımız balık hafızalı hakikaten.

  • kayınçosu cem yılmaz sahneye eşofmanla çıkınca neden kovmadığını merak ettiğim kişi. cem yılmaz'ın 19 yaşındaki bir çocuktan ne gibi bir üstünlüğü varmış ki sahnede eşofman giyebilme hakkına sahip olabiliyormuş acaba, anlatsın da dinleyelim.

    edit: geç gelen imla

  • bence bunun sebebi kargo şirketleri. kargo şirketleri kutuları o kadar kötü taşıyorlar ki amazon risk almamak için böyle bir yola başvuruyor.

  • olan bitenden az önce duyurulan hede.

    ulan keşke kaldırılmasaydı, kesin bu entry ile yarın debe'ye girerdim.

  • debe editi: bu entry'nin debeye girdiğine hem sevindim hem şaşırdım. radyosu şeklinde yanlış yazdığım kelimeyi rasyosu olarak düzelteyim bu vesileyle.

    doğa tarafından karton bardak gibi disposable kabul edilerek gereğinden fazla çoğaltılarak hazır bulundurulmamız, kullanılmamız ve atılmamız.

    insan neslinin devamı, doğurgan kadın sayısıyla limitlidir ve mevcudun onda biri sayıda erkek insan neslinin devamı için yeterlidir.

    oysa doğa, seçimini yaparken yine de kadın erkek sayısını dengede tutar. bunun temelinde kadınların sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak karşı cinsten arkadaş ve sevgili rasyosu tutturma motivasyonu olduğunu hiç sanmıyorum.

    doğa kadınları seviyor ve onlara gümüşlükte duran kristal bardaklar gibi davranırken, bize karton bardak gibi davranıp fazla fazla üreterek, işçi arı muamelesi yapıyor. haddinden fazla miktarda olmamız nedeniyle de aramızdaki rekabeti sürekli diri tutuyor.

    karton bardak olmanın en zor yanı neyse, erkek olmanın da en zor yanı o bence.

  • birinci dunya savasi'nda basra korfezi'nden yapilan cikarma sayesinde arap yarimadasinda turk yonetimine son verme amaci guden ingiliz politikasini uygulamak amaci ile, cikarma yeri olan shatt al arab'dan [iranlilar buna arvandrud diyor, derler kendi topraklari] bagdat'a gonderilen birliklerin komutanidir.

    cikarmanin ilk zamanlarinda, kaydadeger bir turk direnisi ile karsilasmadan kaleleri ele gecirip basarili bir sekilde arap yarimadasi'nin icerisine dogru ilerlemis fakat her ilerledigi kilometrede, ikmal bolgelerinden de uzaklastigi icin sonuc olarak bir kac ay icerisinde elindeki asker sayisi hastalik, batakliklar [dolayisi ile sivrisinekler ve sitma] ve asiri sicak yuzunden yariya dusmus ve bolgedeki on uc bin turk askerine otuz bin yeni askerin daha takviye edilecegini ogrendigi icin [ki bu sirada elinde savasabilecek adam sayisi dortbinbesyuzdur] geri cekilmeye karar vermistir. ote yandan, askerleri tamamen bitkin, cephane ve yiyecek sikintisi icerisinde oldugundan, en guvenli yer olan cikarma noktasina donemeyeceklerine karar vermis [daha sonra askerlerinin basina gelecekleri bilse, gozunu kirpmadan bunu yapmaya calisirdi oysa ki] ve kut ul amare'de kamp kurma karari alir. kut ul amare uc tarafi nehir ile cevrelenmis bir burundur. bu yuzden dogudan gelen turk ordusu, ingiliz birliklerini burada nehir ile kendileri arasinda kelimenin gercek anlami ile kistirir ve kacacak yer birakmazlar, ote yandan kendileri de iceri giremezler. boylece karsilikli bir guc dengesi olusur ve her iki taraf da sikisir. bu asamada ingilizler'in bu birlikleri kurtarmak icin gonderdigi tum yardim birlikleri yok edilir [ki savas sonuna dogru yirmiucbin kisilik kayip demektir] havadan yapilan parasut destegi ise indirilen paketlerin nehre dusmeleri sebebi ile kistirilmis olan ingiliz birliklerini ikmal etmeye yetmez.

    son care olarak kendisi de yuksek atesten muzdarip olan charles townshend'in aklina birliklerin serbest birakilmasina karsilik para onerilmesi fikri gelir, londra iki milyon pound odenmesini hatta pazarlik yapilmasi durumunda bu miktarin da uzerine cikilmasini onaylar fakat bu teklif reddedilir. david fromkin bu parayi reddedenin bizzat enver pasa oldugunu yaziyor, baska kaynaklarda ise kusatmayi yapan halil pasa deniyor, ayrintisini bilemiyorum.

    baska caresi kalmayan charles townshend tum silahlarini yok ederek teslim olur, istanbul'a gonderilir ve olene kadar luks icerisinde yasar fakat askerlerini cok farkli bir son beklemektedir, yuruyerek once bagdat'a sonra da anadolu'ya gonderilirler sag kalabilenler demiryolu insaatlarinda calistirilir, savas sonrasinda cok azi hayatta kalabilmistir.

    bu olaylar sonucu osmanli imparatorlugu ve dolayisi ile turkiye arap yarimadasi'ni elinden kaybeder [hic misak-i milli demeyin, misak-i milli sinirlardi disinda kalan topraklar icin turkiye cumhuriyeti'nin ugras verdigi bilinen bir gercektir] , kala kala elinde soyadi kut olan aileler kalir.

  • (bkz: huzurlu insan)
    bu fotoğrafta korku yok, huzur var. belki de bana öyle geldi bilmiyorum. hani o istanbulluların telaşı, sanki herkes birbirinden nefret ediyor duruşu yok.. kar tüm pisliklerin üstünü örtmüş gibi.. oysa şimdi o kadar pislikleştiki dünya bırakın karı, çığ düşse örtemez hiç bir şeyi. başta o döktüğünüz kanla kirlenir ki zaten..

  • bankta tek başıma maskesiz otursam polis gelir ceza yazar. ama uludağ'da parti yapsam bir şey olmaz.

    hafta sonu gidip iki bira alamıyorum marketten. ama uludağ'da sıcak şarap içebilirim.

    ama aynen bakanım koronaya karşı savaşımız tam gaz devam ediyor. biz kazanacağız:d

  • kimse de demiyor ki, biz neden altınımızı, paramızı size veriyoruz? savaş mı var, kıtlık mı oldu? yoksa aç çekirge sürüsü ülkenye musallat oldu da tüm kaynakları tüketti, sıra halkın evindeki birikime mi geldi? kimse sormuyor.

  • arkadaşımın oğlu kuzey(5) kreşte bir kıza aşık olur ve epey bir süre ''ben kübra'yla evlencem'' diye dolanır. gel zaman git zaman, gönlünü başka bir kıza kaptırır.

    kuzey: ben ilayda'yla evlencem
    annesi: aa hani kübra'yla evlenicektin?
    k: istemiyorum..
    a: ama oğlum sen ''kübra'yla evlenicem'' dedin diye, ben çiçek aldım, çikolata aldım, gittim evlerine kübra'yı istedim. şimdi vazgeçemeyiz artık çok ayıp olur
    k: yaa anne naaaaaptın seeeen?? her şeyi mahvettiiiin!!! (gerçek sanıp, inanılmaz yıkılmış ve sinirlenmiş bir halde)
    a: artık evlenmek zorundasın, yapacak bir şey yok oğlum
    k: üff peki ya tamam... napalım o zaman, evleniyim bari... of anne of...