hesabın var mı? giriş yap

  • ilk başta her zamanki taksi yolculuklarından birini geçireceğimi düşünüyordum. elimi kaldırdım şoför yanaştı ve atladım taksiye.

    - moda'ya abi

    dedim yine her zamanki gibi
    neyse aradan dakikalar geçti teoman'ın şarkısı çalmaya başladı radyoda*hani şu 'bir kar tanesi' falan diye giden. birden şoförümüz mırıldanmaya başladı
    - bir kar tanesi...
    tam bu sırada ben de düşünuyorum 'vay be eskiden paso arabesk soylerdi bu herifler artık teomandan gidiyolar galiba' şeklinde.....tabi şarkıyı nasıl devam ettirecegini nerden biliyim..

    aynen şoförün ağzından;
    - bir kaar tanesii ol, kon sikimin ucunaağaa.....................(aynadan bana bakarak) birader rahatsız olmuyosun dimi?
    - yok abi ne demek agzına sağlık..

    edit:imla

  • kadınları çok iyi yazan kadın yazar. kadınlar arasındaki ilişkileri, masalsı bir buğunun ardından, dinamikleri çok iyi koyarak birden fazla kadının ağzından anlatıyor.

    hani cinsiyetler üstü yazarlar kadın ve erkeği nasıl konuşturabiliyor, her cinsi rollerine uygun dillendirebiliyorsa, morrison yaşlar üstü yazanlardan. yaşlısı, genci, evlisi, çocuklusu ile kadınları içlerindeki bilgelik, hırs, kıskançlık ve kabullenişle dilleniyor, kendilerini anlatıyor, anlatamadıklarını kabulleniyor.

    duygu sömürüsünden bağımsız, insan olmanın belli zamanda belli davranışları sergilemenin bir veri olduğu ışığı altında başka bir duyarlılıkla yazıyor, anlatıyor. kimi zaman kendinizi çok farklı zannederken, belli davranışları belli zamanlarda sergilerken aslında sadece özünüzü gerçeklediğinizi anlıyorsunuz. yanlız olmadığınızın rahatlığı hissediyorsunuz ve sadece normal davrandığınızı bilinci ile.

  • (bkz: barkın'a o konuda ben de çok kırgınım)

    olum neyin kafasını yaşıyorsunuz ya? tamam ülkemiz bu konuda bir latin ülkeleriyle, iskandinav ülkeriyle yarışamaz belki ama erkekler konusunda da diğer ülkelere çok bir fark attığımız söylenemez. ne kızlar görüyoruz dibimiz düşüyor.* mağara da mı yaşıyorsunuz anlamıyorum ki. sokaklarda her şeyin olduğu gibi kadının da güzeli var çirkini var. siz görmek istediğinizi görüyorsunuz bence. bu yaptığınıza algıda seçicilik, seçicilikte kavga çıkarıcılık derler.*

  • geçen sene, kocasını bir kaç sene önce kaybeden teyzemle alışverişe çıkmıştık. elli yaşlarında bir kadın.
    pentideyken ona da bazı modeller gösteriyordum bak renkleri ne kadar güzel sana da alalım diye. çok utandı ve geçiştirdi beni.
    sonrasında evdeyken sordum, hayatı boyunca krem ve beyaz düz çamaşır kullandığını söyledi. yeni evlendiği zamanlarda heveslenip almış renkli dantelli çamaşırlar ve kocası haşlamış bunu hayat kadını* mısın diye. sonrasında hiç eli varmamış.
    daha sonrasında hediye olarak bir kaç set aldım. geçen sordum, kendine de almaya başlamış. ne kadar güzeller diyor.
    kadınlar hevessiz değil, türkiyede komple hayata bakış açısı rezalettir.
    öncelikle, başka kadınlarda fantezi iç giyim görünce bayılıp da eşinde görünce suçlayan türk erkeklerini sorgulamak lazımdır.

  • los angeles belediyesi yapınca sözlük ahalisinin bilimsel bir sebebi vardır diye pek bulaşmadığı eylem. oysa aynısını misal istanbul büyükşehir belediyesi yapsaydı burada bilip bilmeden sallanır, milyon tane geyik dönerdi.

  • 15/1/2012 tarihli milliyet'te can dundar'in onun hakkindaki yazisi http://gundem.milliyet.com.tr/…/1489026/default.htm...

    düşünün: 17 yaşındasınız. bir gün çevrenizdeki akrabalara birer ikişer anormal vergi cezaları bindirildiğini görüyorsunuz. ödeyemeyenler toplama kamplarına gönderiliyor. orada taş ocaklarında çalıştırılıyor.
    ne yaparsınız?
    lefter bunu yaşamıştı 17 yaşında...
    ne mi yaptı?
    gönüllü olarak askere yazıldı.
    * * *
    içinde bir eziklik duygusu kalmış mıdır?
    ölümünden bir yıl önce onun belgeselini yapan nebil özgentürk’e sordum bunu...
    kamera arkasından bir anı anlattı.
    bu bahis açılınca 87 yaşındaki lefter, “şu kamerayı kapat hele evlat” demiş.
    kameranın kapalı olduğundan emin olunca da nebil’in kulağına eğilip, “babama da çok çektirdiler. o, yoksulluğu sayesinde sürgüne gitmekten kurtuldu, ama bütün akrabalarım türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı” demiş.
    asıl acı olan, lefter gibi bir efsanenin, varlık vergisi faciasından 70 yıl sonra, 87 yaşındayken bile, bu kadarcık bir serzenişi kamera karşısında söyleyememesiydi.
    * * *
    onu ve türkiye’yi anlamak için bir başka anekdot:
    50’li yıllar...
    lefter artık sadece türkiye’de değil, dünyada “futbolun ordinaryüsü” haline gelmiş.
    “ver lefter’e/yaz deftere” tekerlemesi dillere yerleşmiş.
    dünya karması florentina’da oynarken tribünleri “türko türko” diye inletmiş.
    milli formayı giyip yunanistan’a gol atmış...
    işte o lefter’e 1955’te hayatının en büyük acısını yaşattık.
    6-7 eylül’de büyükada’daki evini basan çapulcular taşlayıp “vurun şu gâvura” diye bağırdılar.
    lefter sabaha dek elde silah kapıda bekledi.
    siz olsanız ne yapardınız?
    * * *
    “ne yapmış” diye sordum nebil’e...
    yine kapattırmış kamerayı...
    sadece “günlerce ağladım” demiş. ayrıntılara girmeye çekinmiş.
    ama türkiye, o gaddar çapulculardan ibaret değil tabii...
    bir de güzel yüzü var bu ülkenin...
    lefter’in evinin basıldığını duyan fenerbahçeliler hemen kartal’dan motorlara binip ada’ya koşturmuşlar. lefter’in evinin önüne barikat kurmuşlar.
    “sana bunu kim yaptıysa söyle, haddini bildirelim” diye isim sormuşlar.
    hepsini isim isim tanıdığı halde kimseyi ihbar etmemiş lefter...
    şikâyetçi de olmamış.
    fenerbahçelilerin verdiği o destekten güç bulmuş.
    “her toplumda olur böyle şeyler” demiş, susmuş.
    * * *
    şimdi onun ardından sıralanan cömert övgüleri dinledikçe bunlar geliyor aklıma...
    dün onu statta alkışlayanlar, bugün ardından iltifat yağdıranlar arasında ailesini sürgüne yollayanların, evini taşa tutanların çocuklarının, torunlarının da olduğunu düşünüyorum.
    bunca özrün gündeme geldiği çağımızda, türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusundan bir özrü bile esirgemiş olmamızdan dolayı üzülüyorum.
    onun 87 yaşındayken ve ölüm döşeğindeyken bile başına gelenleri anlatırken -belki korkudan, belki memlekete zarar vermemek için- kamera kapattırmasından, eleştirmeyip yutkunmasından dersler çıkarıyorum.
    onu saygıyla anıyorum.

  • evrimleşmemiş,özgüvensiz bir primatın yaptığı gövde gösterisi.
    senin neyine kahve içmek, ancak yalaktan su içmek yakışır sana.