hesabın var mı? giriş yap

  • zaman oyle bir zaman ki yolda birisi sana sovse durduk yere duymayip yola devam etmek gerekiyor.

    hic ugruna yasamini yitirmis.

  • bu durumu hissederek anlayamazsınız. algoritmalar değiştikçe tüketilen veri miktarı da değişir. bunun önüne geçmek için telefonunuza varsayılanın haricinde bir ağ monitörü yükleyerek takip etmeniz gerekiyor (bkz: glasswire). filtreleme seçenekleri işletim sistemine gömülü istatistik yazılımlarına göre daha gelişmiş olduğu için operatör çakallık yapıyor mu yapmıyor mu daha kolay anlıyorsunuz.

    yaklaşık 2 yıldır hem güvenlik sebebiyle hem tüketimi kontrol altına almak için network monitör uygulamalarını kullanıyorum. şimdiye kadar uygulama ile operatör arasında en fazla 100 mb fark çıkmıştır. her 3 ayda bir paketim daha hızlı bitiyor evet ama monitör operatörü doğruluyor. işin içinde çakallık olduğunu düşünmüyorum.

    kotanızın hemen dolmasının sebebi teknoloji ilerledikçe, dünya 1080'i 4k'ya çekerken hala 1 gb - 2 gb gibi tarifeleri raflarında barındıran operatörlerdir. elin gevuru daha kalitelisini üretir ve piyasaya sürer. bizimkiler onlara ayak uyduramaz ve halkı gb saydırmaya devam eder.

    işin teknik kısmına gelince. izlediğiniz videonun kullandığı sıkıştırma teknolojisi, bitrate değeri, ses kalitesi gibi faktörler kullanım miktarını etkiler.

    mesela bir formatta 1 saatlik full hd video ~400 mb civarı veri aktarımına sebep olurken diğer formatta ~200 mb'a kadar düşebilir. bunu anlamanızın imkanı yok. ilgilenenler için ufak bir veri tüketimi ölçüm sitesi.

  • bir de ultra poeticus cemil güzey'in perili köşk'ü var (bkz. felsefelogos, s.6, "ekoloji felsefesi ve etiği", 1999/1, sf.149-156). üstad filozofları birbirine düşüren bir diyalog yazmış, adına da perili köşk demiş. birazını paylaşayım felsefelogosçuların gönlü olsun.

    ...
    aristoteles: (kendi kendine konuşmaktadır) ustayı çelişmezlik ilkesine karşı günah işlemiş olmakla suçlamam hataydı galiba.

    nietzsche: ettin elbette, orta yolun cici çocuğu! sezgili tasarım iki şeyi içinde toplar: bir yandan bütün deneylerimizde çevremizi saran, durmadan değişen evreni, bir de bu evren üzerinde elde edilebilecek her deneyi mümkün kılan koşulları, yani zaman ile mekânı. çünkü 2 ile m, belirli içerikleri olmadan da, her türlü deneyden bağımsız olarak, salt sezişle kavranabilir, yani görülebilir. herakleitos, böylece zamanı her türlü deneyden kurtulmuş olarak ele almakla, sezgili tasarım alanının içine giren her şeyin en yüksek ölçüde monogramını elinde tutmuş oluyor. bunu daha ikinci perdede vurgulamıştım.

    ömer hayyam: (birdenbire ortaya çıkar)
    daha nice büyük göreceksin kendini?
    hep varlık yokluk mu düşündürecek seni?
    şarap için şarap; bu ölüm yolculuğunda
    bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini.

    levinas: (uyku mahmuru konuşur) tamamen rasyonal olan bir varlık ne konuşabilir ki tamamen rasyonal olan bir diğer varlıkla? felsefenin en iyi yanı sınıfta kalması... anlamı bütünselleştirememesi ise çok daha iyi... çünkü bu durumda aşkınlığın indirgenemez başkalığına açık kalıyor...

    kant: dünya metafiziksiz olmaz... hele ki düşünen insan...

    heidegger: insan varoldukça bir tür felsefe etkinliği olacaktır elbette. aksi takdirde "hiç hiçler"... hiç şakası yok bu işin. ne binbir tane çeşitli türden felsefe kitabı okuyarak ne de evrenin bulmacalarını çözeceğim diye kendinize işkence ederek ulaşabilirsiniz felsefeye... felsefe her insan varoluşunda saklı olarak vardır ve dışardan ayrıca eklenmesine gerek yoktur. vazgeç ludo; uğraşma. şişeyi, sineğiyle birlikte savur ummana.

    wittgenstein: ama ben bizden söz etmiyorum ki. yeni dünya yasasının birinci maddesinde bu kadar ısrar etmemin nedeni, metafizik örgüsü tamamlanmış olan bir insan türünün mümkün olmasından. zekâmızı lanetlemiş olan dilin felsefe tarafından yenilgiye uğratılmış olduğu bir dünya gerek bize. burada insanı bir hayvanmış gibi düşünmek gerekiyor; içgüdüleri olan ama akıl yürütme yetisi olmayan ilksel bir canlı türü. bu durumda ilksel bir iletişim aracı olarak yeterince iyi olan bir mantıktan bir savunma bekleyemeyiz. dil bir tür akıl yürütmeden kaynaklanmaz.

    sokrates: bu nasıl dünya wittgenstein? bu ne biçim bir insan?

    marx: üretim ilişkilerinden ne haber?

    wittgenstein: hay sana da, üretim ilişkilerine de... üretim araçlarının mülkiyeti üretici güçlere ait olacak; tamam mı? rahatlamışsındır umarım.

    nietzsche: insanın en son, nihai hakikati ne ki? yalnızca yalanlanamayan, çürütülemeyen hataları değil mi? "insanlık" dediklerinde, bunu insanı doğadan ayıran ve ayırt eden temel bir özellik olarak görüyorlar. aslında böyle bir ayrımdan söz edilemez: doğal nitelikler ve yalnızca insana ait olduğu söylenen nitelikler bir arada yeşerirler. en yüksek ve en soylu donanımıyla insan, tamamıyla doğadır ve onun hiç mi hiç tekin olmayan ikili karakterine sahiptir. onun en tüyler ürpertici ve insanlıkdışı olduğu ileri sürülen bazı yetileri belki de tüm insanlığın boy atacağı verimli toprakların ta kendisidir. size üst-insanı öğretiyorum. insanın üstesinden gelinmelidir.

    keloğlan: nietzsche abi, iyi dersin güzel dersin de, bir bak hele neydik ne olduk... yani şimdi pattadanak atacak mıyız dünyaya senin "üstin san"larını? ne diyecekler? osss... "hay! toranaga sama"mı diyecekler? yahu, karınca mı bunlar? hiç mi sormayacaklar "burası neresi?", "ben kimim?", "nereden geldim?" diye? ömürsün vallahi...

    nietzsche: vay keloğlan, sen de buradasın demek! dememiş miydim size insanlığın gelişimi diye bir şey olmadığını? üst-insan çağlara yayılmıştır aslında...

    darwin: soru önemliydi, neden yanıtlamadın? görevlendireceğimiz tür hiç mi evrim geçilmeyecek? ya diğer canlılar? doğal ayıklanma diye bir şey olmayacak mı?

    wittgenstein: yok arkadaş, ben pes ediyorum artık!

    nietzsche: bak güzel kardeşim, geçişli form bir yanılsamadır yalnızca... her türün kendi sınırları vardır: bunun ötesinde evrim diye bir şey yoktur; kafana sok bunu! genel görüşüm şudur: -birinci önerme. tür olarak insan ilerlememektedir. yüksek türlere ulaşılmıştır, ama kalıcı değildirler. türün düzeyi yükseltilememiştir. ikinci önerme: tür olarak insan hiçbir diğer hayvanla kıyaslanabilecek bir gelişme göstermez. hayvan ve bitki dünyası aşağıdan yukarıya doğru evrimleşmez; hepsi aynı zamanda birbirlerine karşı ve diğerlerini ezerek, tam bir keşmekeş içinde mevcutturlar. daha zengin ve karmaşık formlar -"yüksek tür" deyimiyle anlatılmak istenen de budur zaten- daha kolay yok olurlar: yalnızca en alttakiler gözle görülür bir yok edilemezliğe sahiptirler. ilk öbektekiler ender olarak ortaya çıkarlar ve üstünlüklerini güçlükle korurlar; diğerleriyse uzlaşımcı bir verimlilik tarafından kayırdırlar.
    insanlar arasında da durum pek farklı değildir: yüksek türler, evrimin şanslı darbeleri, kolayca yok olurlar. her tür yozlaşmaya açıktırlar... beni ilgilendiren "şanslı kazalar"dır, sokrates veya caesar, leonardo veya goethe: onların sahip oldukları "güç" kendilerine "yaşayakalma mücadelesi"nde hiçbir avantaj sağlamaz. temel güdü, yaşamı korumak değil, güç istemidir.

    rousseau: dinleyin arkadaşlar! söz sırası bende şimdi. iyi kulak verin bana ki, güzelim dünyamızı nasıl yok etmiş olduğumuzu anlayın. doğa durumundan çıkmamız en büyük hataydı. ahlakın temel ilkesi, insanların doğal olarak iyi olduğudur, adalet ve düzen yanlışıdırlar. insan yüreği her tür sapıklığa kapalıdır ve...

    koro: sen önce hobbes'la arandaki sorunu hallet...

    nietzsche: (hüzünlü bir ifadeyle) işte yığınların maymunu sahnede yine. en vahşi en yok edici özelliklerin ateşleyicisi...

    rousseau: dinleyin! sivil toplumun gerçek kurucusu, bir toprak parçasını çevirip "burası benimdir" diyen ilk kişidir. diğerleriyse ebleh ebleh bakarlar ve geçip giderler. o sırada birisi çıkıp da bağırsaydı keşke: "dinlemeyin bu sahtekârı! dünyanın meyvalarının herkese ve dünyanın kendisinin kimseye ait olduğunu unutursanız kaybolup gidersiniz". ne çok suç, savaş, cinayet ve ne çok sefalet ve korku önlenebilirdi.

    nietzsche: doğaya dönüş kaçınılmaz olarak mobokrasiyle sonlanır!
    ...

  • başlık: otobüsle eve giderken daha önce

    "yapmadığım bişey yaptım ve sessiz bi şekilde osurdum. ortama yayılan kokunun farkındaydım ama kimse benim yaptığımı bilmiyordu. kulaklıklarımı taktım ve çevreyi süzdüm. yüzü ekşiyen kızlar, suçu birbirine atan liseliler, eşarbıyla ağzını kapatan teyzeler...
    bir anda popüler olmuştu osuruğum ve ıkınarak bi tane daha çıkardım. cam açanlar, daha çok rüzgar gelsin diye gaza basan şoför, nefesini tutmaktan mosmor olmuş bi kaç amca...
    en sonunda bu zevki katlamak istedim ve allaaaaahhhhh nidalarıyla koltuğa sıçtım." (yarim altin)

    -------------------------------

    evet piçler yine sandalyeden düşürdünüz.

  • ailemle olmadığım sürece dışarıda, trafikte, sokakta, markette, tekel bayinde, barda, camide , okulda her neresi olursa olsun herkes beni dövebilir, ben korkağım birader, karşımdaki ise adam gibi adamdır, güçlüdür, kuvvetlidir, mike tyson bile ona abi der. elin çarı, çakalı, it oğlu iti yüzünden, tek gelmeyip bakteri gibi çoğalan piçler yüzünden, tek yumrukta şirazesi kayıp bıçakla silahla üzerine saldıran it oğlu it yüzünden başıma bir şey gelmesini istemiyorum. allah izin verirse yaşayacağımız belli bir yıl var ve ben bu yıllarımı karşıdaki değersiz köpek parçasına harcamak istemiyorum.

    en büyük sizsiniz beyler, bana bulaşmayın, değersiz hayatlarınız ve iğrenç saç tıraşlarınızla size birbirinizi yok edeceğiniz kısa hayatlar dilerim. aynen racon , sıfırbir ne bileyim çinçin falan.

  • sağcı politika zihniyetinin anlayacağı dilden reklamı yapılmadığı için burada "yazık o kadar paraya" minvalinde yorumlar girilmiş.
    oysa belediye başkanı "bu tesis 300 kişiye istihdam sağlayacak, avrupa'nın en büyük hayvan barınağı" demeliydi ki burada "yaşa, varol" densin..