hesabın var mı? giriş yap

  • ben samsung türkiye garantili samsung galaxy s3 satıyorum. tanesi 1200 liraya. (edit: işbu entry girildiği sıralarda samsung galaxy s3 1300-1400 lira civarına satılıyordu).

    almak isteyen varsa hesabıma 1200 lira göndersin, ben de ona telefonu göndereyim.

    1000 kişiden sipariş aldım, paralarını da aldım. elimde 1,2 milyon tl. param oldu. ama telefon falan yok. gidiyorum samsung türkiye'ye diyorum ki "hocam sizden iki hafta sonra trink parayla yüklü miktarda telefon alıcam tanesi 1000 liradan yaparsın di mi" diyorum. bana 1000 tane civarı s3 ayır, ama 100 adet falan oynayabilir diyorum. parası peşin diyorum. vermezler mi? eminim ki verirler. vade yok, taksit yok. trink nakit paraya.

    ben siparişlerden topladığım elimdeki 1,2 milyon lirayı bankaya faize koydum. ya da daha çok kazandıracak yatırım araçlarıyla değerlendiriyorum. 2 hafta sonra telefonları alana kadar para boşta durmuyor. insanlar parasını peşin peşin verdi ama telefonu bekleyecekler. ben onlara "yarın gönderirim" demiştim ama boşver, "en kısa zamanda hallediyom abi" der geçiştiriveririm.

    iki hafta geçti. ben iki hafta ha bugün yolluyom, ha yarın hallediyom diye müşterileri oyaladım. kimisi çileden çıktı "istemiyom telefonunuzu paramı verin" dedi. onu da iki hafta boyunca "bugün gönderiyorum aksilik oldu" falan diye şablon cevaplar ile oyalıyorum. iki hafta boyunca kimse ne telefonunu alabiliyor, ne parasını geri alabiliyor. iki haftanın sonunda ise parasını isteyene 1200 lirasını aynen iade ediyorum. sabırla telefonunu bekleyene de az önce trink para verip samsung türkiye'den aldığım telefonlardan bir tane gönderiyorum. parasını isteyene iade ettim, kalanıyla telefonları aldım. toplamda sattığım telefon başına 200 lira kar ettim mi? ettim.

    ee peki milleti oyalayıp oyalayıp o süre boyunca yatırım araçlarında değerlendirdiğim miktar? o da cukkaaa.

    işte budur hepsiburada.com.

    tabii burada samsung galaxy s3 güncel bir ürün diye, örnek olarak verilmiştir. aynı işlem, özellikle kar marjının çok yüksek olduğu farklı ürünlerde, örneğin tekstil/giyim ürünlerinde çok daha güzel işler.

    yaşanmış örnek: (bkz: hepsiburada.com/@kibritsuyu)

  • * sarı ışık, gizli aydınlatma.
    pastel tonlarda abajurlar... tablo, dolap, kitaplık ve ayna üstü aplikleri... mutfakta tezgah üstü, aspiratör içi gizli aydınlatma...
    (kuyumcu vitrini gibi spot aydınlatma ya da saray gibi tepeden şangır şangır avize olmaması.)

    * panjur.
    yarı indirilmiş panjurun altından ve profil eklenti deliklerinden hafifçe sızıp perdeye vuran tatlı gün ışığı.

    panjurda kıl fitil kullanılması. rüzgarın panjurda zangır zangır ses çıkarıp şu güzel huzuru bozmaması.

    * mutfak veya çalışma odası gibi alanlarda pencere ile uyumlu renkte kalın, ahşap jaluzi...
    (orta halli mahalle kuaförü camı misali ince aleminyum jaluzi kullanılmaması.)

    * güney bölge şehirleri ve güney batı cephelerde blackout perde (karartma perdesi). tül perdelerin de gri(çok açık gri)-mavi gibi soğuk tonlarda seçilmesi.
    güneş ışığının evi cayır cayır yakmaması.

    * pencere ve balkon kapılarında ahşap görünümü...
    doğramanın ya duvar rengine yakın tonlarda ya da parke ve oda kapısı tonlarında seçilmesi.

    * çıtalı pencere, çıtalı balkon kapısı. (masal evi stayla)

    * kapı, süpürgelik ve parkelerde ofis ortamını, devlet okulu müdür odasını anımsatan doku ve tonlar kullanılmaması.

    * kum beji, fildişi, çakış taşı, deniz kabuğu, somon veya şampanya gibi renklerde duvarlar.
    farklılık katmak isteyenler için; kitaplık arkası veya televizyon ünitesi arkası tek duvar, yatak odasında yatak başlığı arkası tek duvarda parlement mavisi gibi koyu bir seçim.

    * oturma grubu, perde, halı gibi ana elemanlarda boya badana renginin tonlarının kullanılması, cart curt renkler olmaması.
    (bkz: tonsürton)

    * oturma rahatlığı...
    koltuk sırt yüksekliği ve oturma yeri derinliğinin ev halkı boy ortalamasına uygun olması.
    koltuk ve sandalyelerde kaliteli sünger kullanımı.
    ayak uzatma pufu (ayak uzatma taburesi).

    * yayıntı toplayıcı dolaplar.
    dolap ve kitaplık renklerinin duvar ya da parke tonlarının devamı olup göz yormaması.
    dolapların parça parça kapaklı, çekmeceli, karışık görünümlü değil de yekpare kapaklı, sade görünümlü olması.

    * köşe kamuflajı.
    çokgen ya da oval dönüşlü köşe dolap ya da kitaplık ünitesi,
    köşeyi kamufle edebilecek tasarıma sahip bir lambader... gibi...

    * süs için kullanılan nesnelerin incık cincik küçük küçük değil de ortalama büyüklükte parçalar olması.

    * beyaz duvar- siyah mobilya gibi hızlı geçişler, her an bir yerlerden bir yeni gelin çıkıp sunum yapacakmış gibi görünen pembe ve mavi tonlar kullanılmaması...

    * bu ortamı çok monoton bulanlar için tablo, yastık ve süs nesnelerinin dikkat çekici renklerden seçilmesi. misal; turuncu ya da kırmızı... macaw papağanı canvas baskı ya da yağlı boya tablo gibi...

    * mutfak dekorasyonunun "acıktıysan dışardan söyle" dercesine soğuk, boş, bembeyaz, modern ve minimalist olmaması.
    mutfak dekorasyonunun "her gün 3 öğün 3 çeşit yemek pişiyor, işimiz gücümüz aklımız fikrimiz yemek, mutfaktan çıkmıyoruz" dercesine klasik, boğucu ve karışık olmaması.
    ikisinin ortası bir yerlerde bir tarz.

    * ortamın bebek, çocuk ve evcil hayvan odaklı olmaması.
    salonda yaşam alanı olacak diye kreşte oturuyormuş gibi, kediler eğlenecek diye pet shop'ta yaşıyormuş gibi hissetmemek.

    * ufak tefek gürültü patırtı önleyiciler;
    çekmecelerde frenli yanaklı çekmece rayı
    dolap kapaklarında frenli (yavaşlatıcı) menteşe
    yerden tavana ray dolap kapaklarında üstten askılı, frenli sürgü sistemi ve kıl fitil
    sessiz klozet kapağı

    * dış kapı zili.
    siren misali panikletmeyen
    ruh emici bir gürültü yaratmayan
    80'leri, 90'ları hatırlatmayan (bkz: kuş gibi çalan kapı zili)
    ses düzeyi ayarlanabilen (sıfırlanabilen), çalma süresi kısıtlanabilen... zil... kalp biz...

  • hayatinda hic oje surmemis toynakli suserlerin bilip bilmeden hakkinda konustugu kadindir.

    surekli oje surulen tirnak sararir ve sagliksizlasir. bu yuzden acik ayakkabi giymedigimiz kis mevsiminde genellikle tirnaklar kendine gelmesi icin ojesiz birakilir ve bu igrenc bir goruntu olusturmaz, ayak yine ayni ayaktir.

    yok bakimsiz yok gobekli yok baskasi icin mi suruyor bidi bidi.... gidin biraz tras kopugu yorumu yapin, en azindan ilerde sakaliniz cikarsa kullanma sansiniz var.

  • pek hınzırca bir taktir. örneğin delicesine roman yazarı olmak istiyorsunuz. ilk romanınız çıkana değin kimseye bahsetmezsiniz bundan... çünkü biri öğrenirse sen de bir halt yazamazsan o kişi sürekli seni dürtecekmiş gibi kuruntulara kapılırsınız. örneğin üniversiteye gittiğiniz hâlde herkesten gizli üniversiteye giriş sınavına girersiniz. ancak güzel bir sonuç alınca millete haber verirsiniz. bunun gibi bir şey işte... bu şeyi tek bir sözcüğe indirgemek istedim ama başaramadım.

  • ne kadar küçük ayrıntılar ne kadar çok şey değiştiriyor...
    bir kişinin bir tercihi o dönemki milyarlarca kişinin hayatını, sağlığını, refahını; ondan sonraki daha fazla milyarların da hayatını aynı şekilde etkiliyor.

    bir afrika atasözü bu nedenle çok mantıklı geliyor: "değişiklik yaratmak için çok küçük olduğunuzu düşünüyorsanız, kapalı bir odada bir sivrisinekle kalmamışsınız demektir."

    acaba henry wallace gibi bir adam başkan olsaydı dünyayı nasıl değiştirirdi diye düşünürüm hep. elbette onun dünyası truman kuklasının dünyasından farklı olurdu. yani tüm dünya değişirdi ve daha iyi bir dünya olacağı şüphesizdi. soğuk savaşın olmadığını düşünsenize? 1945'teki roosevelt'in ölümünden sonraki görüşmelerde neler yaşanırdı acaba?

    wallace'ın başkan yardımcısı seçilemediği o gün, chicago'da... çoğunluğun istediği gibi erteleme olmasaydı (o gün emrivaki şekilde erteleme verilmişti) ve wallace aday ilan edilebilseydi kesinlikle seçilecekti (oldukça popülerdi, seçilememe ihtimali ikili bir seçimde erdoğan'ın kılıçardoğlu'na kaybetmesi gibi bir şeydi).

    ayrıca roosevelt bir deha olmasına rağmen neden "açıkça" wallace'ı desteklemedi bunu hiç anlamadım. kesin olarak bilemediğimiz/bilemeyeceğimiz şeyler var ve sanırım hayatımız boyunca öğrenemeyeceğiz. hayat çok enteresan.