hesabın var mı? giriş yap

  • top beğenmeme değil, top seçmedir.

    her şey tüylerde bitiyor.

    hava sürtünmesi az olsun diye genelde ilk tercih biraz daha yeni olan toptur. yeni açılan toplarda tüyler daha yapışıktır topa, daha düz bir alan sunar. hava sürtünmesi azalır.

    aynı top ile uzun süre oynayınca tüyleri kabarır. ilk servis dışarıda olursa, ikinci servis için daha garanti olan kabarık tüylü top tercih edilir.

    bu nedenle genelde bir kabarık, bir de yeni top seçilip oyuna devam edilir.

  • ya pişman olursam diye hayatı erteleyeceğinize pişman olun daha iyi. pişmanlıklarınızdan ders çıkarabiliyorsanız sıkıntı yok.

    "yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."

    demeyin sonra.

  • mustafa kemal'in pera palas'da kaldığı günlerdir. istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada mustafa kemal salona iner. ingilizlerin dikkatini çekmiştir. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal." cevabını verir. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duymuşlardır, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler ve bunu şef garsonun aracılığıyla ona iletirler. atatürk'ün garsona cevabı şu olur. "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler..."

    şartları tekrar gözden geçirelim. istanbul işgal altındadır ve ingilizlerin o anda başkentini işgal ettikleri bir ülkenin subayına istedikleri şeyi yapabilme hakları vardır. o zamanlar henüz kurtuluş savaşı diye birşey başlamamıştır, mustafa kemal'in hayallerinden başka hiçbirşeyi yoktur. bu şartlar altında ve şartların farkında olduğu halde böylesi bir ayarı ihsan etmiştir işgal kuvvetleri subaylarına. pekçok devlet üst düzey devlet yetkilisine, diplomata, askere vs. pekçok güzel ayar verdiği olmuştur atatürk'ün ama bu anlattığım kanımca en güzel, en sade aynı zamanda en iddialı olanıdır.

  • allah belasını versin. bu öğretmenin de onu öğretmen yapanın da, onu hala orada tutanın da.

    küçük kızın yaşadığı travmayı düşünebiliyor musunuz? sonra bu çocuklardan gelecekte özgüvenli, mutlu ve huzurlu olmalarını bekliyoruz.

  • sarıyer istinye polis merkezi 'ne el bombası ve otomatik tüfekle saldıran kişinin etkisiz hale getirildikten sonra maslak acıbadem hastanesine kaldırılması durumudur.

    2006 yılında gaspçılar tarafından göğüs bölgemden bıçaklandığımda 4-5 devlet hastanesi bir takım mazeretler ile beni tedavi etmeye kabul etmemiş ve her biri bir diğerine sevk etmiş durmuştu. nefes almakta zorlanırken istanbul turu atmıştım ambulans ile.
    yakınlarım yetkililere söylediğinde bizim yapacak bir şeyimiz yok hastanelere karışamayız cevabı almışlardı.

    el bombasıyla karakola saldıran adam kadar değerimiz yokmuş bu ülke için. en yakınındaki en güzel hastanede en güzel şartlarda iyileştirip sonra içeri alıp paşalar gibi bakarlar.

    valizimi toplamaya başlıyorum.

    bu da haber http://haber.mynet.com/…zine-saldiri-635704-guncel/

  • evvela genel olarak yapılan yanlışları bertaraf ederek başlayalım:
    birincisi "cafe de paris" adı altında sunulan iki farklı (nasıl desek) çeşni mevcutmuş. bunlardan biri ünlü ve tescilli bir sos olup orijinal formülü sır gibi saklanır olmuş. diğeri ise bu sosa öykündüğünden adını bu sostan alan ve ızgara etlere eşlik etmek için hazırlanan bir tereğayı formülü olup orijinal sostan apayrı bir bünye imiş.

    ikincisi ise yukarıda bahsettiğimiz ünlü sosun adından kaynaklanan bir yanlış değerlendirmeyle fransa kökenli olduğu düşünülse de de kaynağı isviçre'nin cenevre kenti'nde bulunan cafe de paris adlı restoran imiş. rivayet odur ki sosun asıl mucidi iş bu restoran'ın sahibi freddy dumont'un kayınpederi ve bir başka restoran işletmecisi olan (‘restaurant du coq d'or' ) mösyö boubier imiş. boubier'in kızı freddy dumont ile evlendiğinde sosun tarifi bir nevi ceyiz olarak dumont ailesine geçmiş.

    le monde gazetesi bir zamanlar orijinal "cafe de paris sosu"nun gizli malzemesinin tavuk ciğeri olduğunu açıklamış. yanı sıra kullanılan diğer malzemeler taze kekik ve kekik çiçekleri, %19 yağlı krema, beyaz dijon hardalı, tereyağı, su, tuz ve karabiber demiş le monde. ancak ingiliz "the independent", le monde'un "le relais de venise – l'entrecôte" adlı restoranı kaynak gösterek verdiği haberin restoran yetkilileri tarafından doğrulanmadığını duyurmuş sonradan. sonuç olarak sosun orijinal tarifi hala saklı tutulmakta ve sadece lisans sahibi sayılı restoranlarda sunulmakta imiş.

    öte yandan "cafe de paris terayağı" ise aslen daha özgür bir reçete ile üretilebilen ve oda sıcaklığına getirilen tereyağı ile karıştırılan maydanoz, mercanköşk, dereotu, biberiye, tarhun, fesleğen ve kekik gibi kokulu otlar, curry, karabiber gibi baharatlar ve dijon hardalı, kapari, frenk soğanı, arpacık soğan, sarımsak, worcestershire sosu, ve hamsi gibi diğer çeşnilerin karışımını içerebiliyormuş. bütün bu içerikle zenginleştirilen tereyağı tekrar soğutulup donduktan sonra küpler halinde kesilerek servis sırasında pişmiş etin (özellikle antrikot) üzerine yerleştirilirmiş.

    ne yediğimizi bilelim. değil mi efendim?

    http://en.wikipedia.org/wiki/café_de_paris_sauce
    http://www.cafedeparisbutters.co.uk/the-history

  • ayça-orçun çifti yeni ayrılmıştır;

    ayça: artık çoooooook yalnız, çoooooook mutsuz :(:(
    orçun bunu beğendi
    melih bunu beğendi

    ayça: orçun aşkolsun :(
    orçun: kendin istedin! melih kim?