hesabın var mı? giriş yap

  • kediler tüylerinin özel yapısı nedeniyle vucutta biriken elektriği atmanıza yardım eder. bugün yapılan araştırmalarla da kanıtlanan bu durum eskiler tarafından da bilinirdi. kediler bölgedeki elektiriği toplayan varlıklardır. siyah da diğer renkleri tamamen emen bir renk. aynı seyin enerjiler için de geçerli olduğu söylenir. siyah kediler tam da bu yüzden yıllarca negatif enerji patoneri kabul edildiler.
    ortaçağ avrupası'nda kara büyücülerin kedilerin bu özelliğini kullanarak kötü büyüler yaptığı ileri sürüldü. yani black magick/ magie noireustaları kara kedilere negatif enerjiler yüklüyor ve bu kara kedileri hasta etmek, öldürmek istedikleri insanlarla temas ettiriyorlar bu şekilde kötülük yapıyorlardı. dolayısıyla kara kedi korkusunun insanların büyücünün yolladığı bir kara kedinin hışmına uğramaktan korkmasıyla açıklamak mümkün. tabi bunlar ortaçağ avrupasının en kara dönemininin inançları.
    ancak kara kediler özellikle de bu türün dişileri antik mısır'da tanrıça veya tanrıçanın elçileri olarak kabul ediliyordu. ben kara kedilerin ortaçağ büyücülerinin zulum araçlarından biri olduğuna inanmak yerine mısır inanışını tercih ediyor siyah ve dişi kedileri uğurlu bir varlık olarak kabul ediyorum. hem ne demişler iyiler siyah giyer

  • geçen yıl aralık ayında bir arkadaşım bana, acil kan aranıyor ilanlarından birini attı. hani hepimizin şu bir yerlerde denk geldiği ve çok da önemsemediği ilanlardan birini. iletişim numarası ve hasta adıyla beraber, çok acil yazısı göze çarpıyor. arıyorum, durumu öğreniyorum. sürekli kana ihtiyaçları varmış. kan bağışı için geleceğimi söylüyorum.

    ertesi gün dersten çıkıp gidiyorum. bu arada protokol numarasını, hasta adını tam olarak öğrenmek ve geldiğimi haber vermek için tekrar arıyorum. babası, bilgileri mesaj atıyor. ama şu an hastanede olmadığını söylüyor. isterseniz bekleyin ben gelince yardımcı olayım diyor. gelmesine gerek olmadığını, bir sorun olursa arayacağımı söylüyorum.

    daha önce kan bağışında bulundum fakat ilk kez belli bir kişiye bağışçı oluyorum. formu doldurup muayeneye giriyorum. kan bağışına engel bir durumum olmadığını öğrenip çıkıyorum. kapının önünde 30'lu yaşlarda biri bekliyor. alperen'in babasıymış. beklerken alperen'in durumunu daha yakından öğreniyorum. 3 yaşında henüz diyor. sürekli kana ihtiyacı var ama bulmakta zorlanıyoruz. sabahtan beri o kadar insanla görüştüm ama kan vermeye gelen sadece siz oldunuz diyor. ne diyeceğimi şaşırıyorum. o esnada sıra bana geliyor, kan vermek için içeri giriyorum. 15-20 dakikadan sonra kan verme işlemi bitiyor. çıkıyorum, babası hala kapıda bekliyor. öyle teşekkür ediyor ki, ne söylesem eksik kalır.

    yurda kadar bırakmayı teklif ediyor, kendim gidebileceğimi söylüyorum. tekrar geçmiş olsun deyip ayrılıyorum hastaneden. ondan sonra tanıdığım tanımadığım kim varsa, sınıftan, fakülteden, arkadaşlarımdan o acil kan aranıyor ilanını gösteriyorum. kan bağışında bulunmaları için konuşuyorum, ikna ediyorum. iki hafta sonunda çabalarım sonuç veriyor ve iki haftada sadece alperen için 10 kişi bağışçı oluyor. birçoğuyla hastaneye ben de gidiyorum. bu arada alperen'in annesiyle ve alperen ile de tanışıyorum. o iki hafta boyunca ne hissettiğimi nasıl tarif edeyim bilmiyorum.

    o günden bu zamana kadar sürekli iletişim halindeyiz. dün itibariyle alperen'in tedavisinde sona gelinmiş. alperen iyileşmiş. artık hastaneye sadece kontrol amaçlı gidecekmiş. babası arayıp haber verdi. nasıl sevindim anlatamam.

    ardından bir video attı. alperen; yüzünde maskesi, gözlerinin içi gülüyor ve gogeziplamakistiyorum ablamı çok seviyorum, özledim diyor. dün geceden beri o videoyu kaç kere izledim bilmiyorum. ne denilir ki, umarım yolun bundan sonra hep iyilik ve güzelliklerle kesişir alperen.

    alperen ile tanışma hikayemiz böyle. biraz uzun oldu ama bir kişinin bile okuyup kan bağışında bulunmasına katkı sağlarsa çok mutlu olurum.

    kan bağışı, organ bağışı, kök hücre bağışı bütün bunlar sizin de bir insanın hayatına dokunmanıza vesile olabilir. bir kişiden ne olur demeyin. lütfen bağışçı olun.

    bunu da aylar önce kan bağışında bulunduğumda yazmışım.
    (bkz: #99311532)

    debe editi: her şey insanları sevmekle başlıyor. içimizdeki iyilik böylece kendine yol buluyor. çok iyi tanıdığınız ya da hiç tanımadığınız biri için bir şeyler yapma, onu mutlu etme isteği böylece baş gösteriyor.

    sevdiği kişiye hediye vermek ve sevdasını haykırmak isteyen seycik'in ricası üzerine paylaşıyorum.

    " seycik'ten muhteşem'e "

  • diyabet hastalığı ile birlikte etiket okumayı alışkanlık haline getirmiştim.

    bu gıda şantajcısını da o ara tanıyıp kısa bir süre takip ettim. ancak sonradan gerek islamcı yobaz zırvaları gerekse "özel inceleme" adı altında aldığı reklamlardan sıkılıp takibi bırakmıştım.

    şimdi yukarıda paylaşılan patiswiss incelemesine ve sonrasında yaptığı "ayrıcalık yapılmayacağına dair imza atılmıştır" gibi garip bir açıklamaya baktım. benim hatırladığım herhangi bir başka ürüne dair yorum şöyle olurdu:

    patiswiss ambalajında çocukların dikkatini çekecek şekilde çocuk resimleri barındırıyor. içeriğinde 100 g'ında 25,6 g yani 13 tane küp şeker içeriyor. (burada porsiyon hesabı 30 gr içeriği verilmiş. normalde hem 30 hem 100 g içeriği yazılır paketlere ki gıda şantajcısı da 100 g üzerinden hesaplar genellikle). bir de uyanık 7,7'yi 2'ye bölerek aşağı yuvarlamış 3 küp şeker demiş.

    neyse genelde gıda şantajcısının para alarak reklamını yapmadığı ürünlerde bu içerik verildikten sonra şöyle devam eder: bilindiği gibi şeker obezite ve diyabet hastalığına sebep olabilir. ayrıca çocuklarda hiperaktivite yaratabilir. üründe hiç lif olmaması da (çikolata abi ne bekliyorsun?) kan şekerinde hızlı bir artışa sebep olup iç organlara zarar verebilir. böyle bir zehri çocuğunuza yedirir miydiniz?

    ama bunun yerine süper über marka diye inceleme yapmış tabi parayı alınca.

    yeteri kadar cimer başvurusuyla inceleme altına alınabileceğini düşündüğüm için ilk taşı atıyorum an itibariyle.

  • herhangi bir konu tartışılırken ortaya bir iddia atıldığında, iddianın doğruluğunu ve yahut yanlışlığını kanıtlama yükümlülüğünün kimde olduğu belirler. mülkün temeli olarak görülen adalet kavramında örneğin, iddia makamı iddia ettiği her ne ise onu kanıtlamak zorundadır. aksi halde iddia geçersizdir.

    felsefi anlamda ise anlamı şudur: herhangi bir kimse bir fikir üzerinde düşüncelerini bir iddia ile süslerse, iddiayı kanıtlama işi kendisinindir. bununla ilgili güzel bir örnek var:

    diyelim balkonda oturmuş sohbet eden iki arkadaş var. birden karşı apartmanın bir penceresinde, içi misket dolu bir kavanoz gözlerine ilişmiş olsun. içinde kaç tane misket olduğunu haliyle bilmiyorlar ama bir yandan merak da ediyorlar. tam sayısını bilmeseler de şu kesin: kavanozdaki toplam misket sayısı ya çift sayıdır, ya da tek sayıdır. şu noktada "kavanozdaki misket sayısı tek midir çift midir" sorusuna bu iki olasılıktan herhangi birini yanıt olarak vermeleri için geçerli hiç bir sebepleri yok. her iki olasılık da aynı derecede anlamsız. ne zaman bu ikisinden biri "bence tek sayı" der o zaman devreye onus probandi girer zira bu kişi pozisyon değişikliği önermiştir. toplam misket sayısının tek mi yoksa çift mi olduğunun bilinmediği pozisyondan tek sayı olduğu pozisyona geçilebilmesi için ispat yükümlülüğü şu durumda tek sayı iddiasını yapan kişidedir. eğer diğer kişi bu iddiayı inandırıcı bulmazsa, ispat yükümlülüğü kendisine geçmez. durup dururken "tek sayı" olmadığını neden ispat etmek zorunda kalsın. balkonda oturuyordu öylecene. ancak hırs yapar "tek değil çift" derse ispat yükümlülüğü doğar zira o da diğer pozisyonun doğru olduğunu iddia etmiştir.

    quantum felsefesinde de prensip aynı. ispatı getir pozisyonu değiştir.

  • bu atlar hobi olarak koşmuyor arkadaşlar. seve seve yaptıkları bir iş değil. zorla yarıştırılıyorlar. yedikleri dayağın bini bi para. ne bekliyordunuz ki? yarış kazanıp para getirirse değerli, getirmezse hiçbir değeri olmayan işçiler bunlar. millet boşuna mı kıçını yırtıyor yıllardır hayvanların yarıştırılması yasaklanmalı diye.
    tanım: yarış atlarının güzellikle koşturulabileceğini düşünen iyi niyetli insanları tanımamıza sebep olmuş durumdur.

  • gecenin bir vakti başka bir evden ders notları * almak için giden ev arkadaşını beklerken kapının çalması, arkadaş döndü sanılarak kapının açılması, kan ter içinde iki travesti ile burun buruna gelinmesi, haydutun biri kovalıyor, bi beş dakka durabilir miyiz demeleri, şaşkınlıkla içeri davet edilmeleri, ev arkadaşının yarım saat sonra döndüğünde evde biri patates soyan, diğeri tavada kızartan iki travesti ve salonda uyuklayan arkadaşı ile karşılaşması.

  • başlık zengin koca diye açılmış ancak benim aklıma zengin bir kadınla evlenen bir arkadaşım geldi.

    adam uluslararası bir şirkette çalışan bir mühendis. türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birini bitirdi. çok zeki, eğlenceli bir adam. ailesi varlıklı sayılır. babası tüccar. ancak parayı sonradan bulmuşlar.

    yeni bir sevgili buldu kendine. kadın çok çok zengin bir ailenin kızı. kuşaklardır zenginler. yalılar, lüks spor arabalar vs. birbirlerini çok sevdiler ve evlenmeye karar verdiler.

    herkes 'ooo adamın hayatı kurtuldu' diye düşündü. ama iş pek de öyle değil. evet maddi açıdan hiç bir sorunları yoktu ama adam aileye ayak uydurmakta zorlandı. kuşaklar boyu zengin bir ailenin görgüsü, hayat beklentisi, yaşam tarzı adamınkinden çok farklıydı. adamın babası gidip ankara payvonunda para harcayan bir adam, kızın babası ise avrupa'daki galerilerde sanat eserleri peşinde koşan bir adam.

    çok uğraşarak evliliklerini sürdürüyorlar ama ne kadar gider bilemiyorum. o yüzden zengin biriyle evlenmenin paraya konmak gibi güzellikleri(!) olsa da aileye uyum gibi zorlukları var. harcayacak dünya kadar paranız varsa ama şık giyinmeyi bilmiyorsanız o ailenin kara koyunu olursunuz.

    o yüzden gençlikte zengin eş peşinde koşmak yerine, kendinizi geliştirip para dışında değerlerin, zarafetin, görgünün, şıklığın, sanatın, deneyimin peşinde koşarsanız daha güzel bir yaşamınız olur. bu değerlere sahipken hasbelkader zengin biriyle evlenirseniz o ailenin içinde kendi değerinizi var edebilmiş olursunuz. daha güzeli, zengin biriyle evlenmeseniz de kendi değerinizle hayatta var olursunuz, kendi zenginliğinizi yaratırsınız. çünkü hayattaki zenginlik paradan önce bunlarla ölçülür.