hesabın var mı? giriş yap

  • otelinizin muazzam bir kahvaltısı var diyen italyan arkadaşa sövmekle geçmişti ilk günkü italya kahvaltım. espresso, her çeşit kruvasan, bin çeşit kadar marmelat ve reçel. kolay adapte olan bir insan olduğum ve tatlıyı sevdiğim için alıştım ikinci gün.

    yine de merak edip klasik italyan kahvaltısı hep böyle midir, diye sordum 70'lerindeki meslektaşıma. böyle derken? dedi. işte kruvasan, marmelat ve espresso böyle boktan mıydı hep geleneksel italyan kahvaltısı, dedim. yok benim gençliğimde farklıydı her şey, dedi. nasıldı, dedim. kahvaltı sadece espresso ve sigaraydı, çok güzeldi, dedi.

    sonra beatles'ın 1965 yılındaki velodromo vigorelli milan konserine gitmek için evden nasıl kaçtığını anlatmaya başladı.

    (bkz: ipek'e yardım elini uzat)

  • açıklama içeriğinin saçmalığına takılmayın.
    hiç bir terör örgütü, yaptığı saldırının arkasında durmamazlık etmez, biz yaptık ulan duyun sesimizi der.
    burada bence önemli olan, kıymetli hükümetimizin yok istihbarat yok şu yok bu diyerek parmağıyla gösterdiği suçlunun bu işin suçlu olmamasıdır.
    bu işin suçlusu, eleğe dönmüş sınırlarımızdan giren arap asıllı teröristlerdir.
    eleğe dönmüş sınırlarımızın suçlusuna da ulaşırsanız parmağın tekrar bize döndüğünü göreceksiniz.

  • - dur meri dur! 350000 kere büyüt görüntüyü!
    - aman yarabbi!
    - aman yarabbi ya... bak işte, katilin dna'sı ile samuelin dna'sı aynı... gördün mü spirali...
    - dna, yanı deoksiribonükleik asit. aman yarabbi!
    - evet, katil samuel.

  • yıl 2008
    baba işçi
    iki kardeşiz, birimiz bebek sayılır, diğerimiz ilkokul öğrencisi
    anne çalışmıyor,
    baba tüm birikimiyle (42.000tl) altınoluk'tan yazlık alıyor, sıfırlanıyor.
    yıl 2009
    aradan tam bir sene geçmiş,
    ötv indirim kampanyası var
    baba 0'dan kenera koyduğu 17.000tl'ye sıfır km dacia logan alıyor.

    hala o arabayı kullanarak yazın yazlığımıza gidiyoruz,
    bebek kardeşim de büyüdü, ben de.
    ikimiz de çalışıyoruz
    fakat işçi babamın iki senede yaptığının üzerine, bir ömür çalışsakta bir tuğla koyamamızın mümkün olmadığını şimdiden kabullenmişiz.
    ne yazık bize, çalışıp hiçbir şey alamayışımıza...

  • beşiktaş'ın şampiyonlar ligi gruplarında yapacağı son maç.

    kendini avrupa'nın en büyük takımı say.+

    herkesle dalga geç, aşağıla, küçük gör.+

    yerel rakibin (fenerbahçe) avrupa'da lime lime doğranırken dalga geç.+

    ama aynısı sana olunca destek bekle, milliyetçilikten ve türklükten bahsedip iki yüzlülük örneği göster.+

    sağa sola renkli menkli (hayır ne alaka amk) diye saldır ama sahaya kırmızı renkli formayla çık.+

    kendine efendi de ama seni desteklemeyen herkesin anasına avradına küfretmeyi kendinde hak olarak gör.+

    tüm bunların ardından gelen eleştirileri bütün dünya'nın sizi kıskandığı, türkiye'de başka takım tutanların sizden korktuğu şeklinde yorumla.+

    işte, tiner kafası.

  • günümüzde sosyal medyanın popülerleşmesiyle yüz yüze insanlarla tanışmakta eksiklik yaşıyoruz, bu da sosyal yeteneklerimizin körleşmesine neden oluyor.

    çok değil 10 sene önce bir kadınla tanışmak için kafe, gece kulubü, bar, ortak arkadaş evi partisi vb ortamlara gidilirdi. insanlarla etkileşmek zorundaydınız, şimdi ise online alış-veriş yapar gibi beğendiğimize mesaj atarak almaya (seni beyendim bağyan, tanışabilrri miğiz?) veya et pazarında eşleşmeye çalışıyoruz. tabii bu hem kadın hem erkek ilişkilerini ciddi anlamda bozuyor. altta geçmişten günümüzde abd'deki tanışma ortamları görülebilir:
    geçmişten günümüze tanışma ortamları

    sadece eş bulma stratejileri değil insanlarla genel iletişimimiz de bozulmuş durumda, benzer algı zihnimizde de yer etti. döneme uygun yeni şemalar/ara-inançlar oluşturuyoruz ya da bunlara doğuyoruz. örneğin yeni doğan nesil de geçmişten farklı yeni şemalar meydana geliyor. nedir bu şema?

    ...şemalar (otomatik düşünceler)
    bilişsel psikolojide şema o kişinin dünyayı algılaması, olayları sınıflandırmasıdır. bir nevi o şeyin sizdeki karşılığıdır, kategorisidir. her insanın şemaları vardır, ailemiz, çevremiz bunu yaratmada esas görevi üstlenir.

    aslında şema kavramını ilk dr. piaget ortaya atmıştı. insanlar doğduktan sonra öğrenirken 2 temel süreçten geçer bunlar özümleme ve uyumsamadır. özümleme yeni gördüğümüz bir şeyi eski öğrendiklerimize benzetme durumudur. örneğin bir çocuk masayı öğrendikten sonra sandalyenin de masa olduğunu düşünür ancak biri oturursa aradaki farkı anlar ve ona yeni bir kategori açar. işte yeni kategori açmaya "uyumsama" denir. eğer bir şeyi uyumsayamazsak asimile edip, öncekine uydururuz, buna da "özümleme" denir[ref-3].

    insanlar büyüdükçe önce somut (masa, sandalye), ardından soyut (matematiksel işlemler veya kavramlar) uyumsamalar yaparlar ve her şeyi kategorize ederek öğrenirler. uyumsama yıkıcıdır ve zordur, çocuklar her yeni şeyde zorlanırlar, bildiklerini tekrardan inşa ederler. büyüdükçe bu süreç zorlaşır. 3-6 yaşında beyin hacimimizin %95inin oluşması; aslında birçok zihinsel hastalığın neden bu yaşlarda oluştuğuna da güzel bir örnek teşkil eder. (şurada çok daha detaylı olarak canlı yayın podcastinde anlatmıştık.) şimdiki zamanda da kişiliğin tekrar inşası zordur, şöyle açıklamıştık:
    (bkz: kendini değiştirmek/@karanlikruya)

    şemaları öğrenmek önemlidir çünkü biriyle tartıştığınızda da şemalarınızla anlaşır, çoğunlukla yeni uyumsamalar yapmayız. siz de a ve b şeması var diyelim, diğer tarafta da c vd d şemaları olsun, ne kadar anlatırsanız anlatın karşı taraf onu ya c ya da d kutusunda özümsemeye çalışacaktır. bu yüzden cahille tartışılmaz denir, bu yüzden ideolojileri değiştiremezsiniz, bu yüzden dogmatik dini görüşlere sahip kişilerin mantıklı argümanlar umurunda değildir.

    ...teoriyi anladığımıza göre devam ediyorum.
    esas sorun bireyselleşmeyle birlikte şemalarımızın tek değişmez gerçek olduğu çarpık algısına sahip olmamızdır. özellikle sosyal medya bizi devamlı kontrol ediyor ve yeni şemalar/ara-inançlar yaratıyor. kişisel düşündüğümüzü sanıyoruz fakat kontrol ediliyoruz. en iyi ihtimal verilen seçeneklerden birini seçiyoruz.

    yükselen narsisistlik bozukluklar da bunu ispatlıyor, ne garip ki kadınlarda erkeklere oranla artan depresyon ve kişilik bozukluklarında artış da bunu gösteriyor, çünkü sosyal medya, sosyo-ekonomik değişim ve biyolojik farklılıklar sebebiyle en çok kadınları etkilemiş durumdadır[ref].

    ...şemalar yanında bir de ara-inançlardan bahsetmek gerekiyor.
    dr. beck'e göre şemalar daha derinlere işlemiş otomatik düşüncelerken; ara-inançların öğrendiklerimizle ortaya çıktmıştır ve bir nedene bağlıdırlar. örneğin; bir solcu için kapitalizm sömürüdür, bir feminist için her türlü kadın-erkek farkını belirten süreç cinsiyetçiliktir. başarısız olmak sevilmeme nedenidir vb.

    dr. young; kişinin davranışının şemalara karşı çıkmak için var olduğunu belirtirdi. her insanda çiftler halinde bulunurlar. örneğin değerli hissetme, değersiz hissetmek, kusurluluk/kusursuzluk, terk edilme/bağımsızlık vb gibi. ne kadar sorunluysanız zıttına o kadar uzaksınız demektir. örneğin kişilik bozukluklarında bir tarafın neredeyse hiç olmadığı ve bu kişilerin her şeyi çevreye bağladığı görülür. depresyon durumlarında da tam tersine kendiyle ilgili olan kısım abartılır.

    şemaları değiştirmek zordur fakat ara-inançlar eğer o kişi değiştirmek isterse değişebilir. amacım bunları değiştirmeyi anlatmak değil, o yüzden sade anlatım diliyle; "young - hayatı yeniden keşfedin" kitabını önerebilirim. bence ilgili konu üniversitede ders olarak herkese okutulmalı. böyle yapılsa herkes daha anlayışlı ve özverili olurdu.

    ...bilişsel çarpıtmalar ve insanlarla iletişim hataları;
    biriyle iletişime geçtiğinizde sizin söylediğinizden çok örtük mesajınızın o kişiyi daha çok uyardığının hep hatırlanması gerekir. örneğin dürüstlük düşündüğümüz kadar iyi bir şey değildir. doğrudan düşündüklerimizi söylemek yerine o kişinin anlayacağı şekilde anlatmamız gerekir ki şurada yaptığım ankette çoğu 540 kişinin de benim gibi düşündüğünü görebilirsiniz. "dürüstlük etiğin olmadığı yerde patavatsızlıktır." kendi başına dürüstlüğün bir erdem olarak anılamayacağını birçok filozof tartışmıştır. o kişi kendini düzeltmek yerine kafasına eseni yapıp, ardından "ben çok dürüstüm bak söylüyorum" demesi gülünçtür.
    (bkz: dürüstlük/@karanlikruya)

    ...bilişsel çarpıtmalara örnekler
    aslında tutumumuz bu yönde fakat uygulayamıyoruz. çünkü olayları bilişsel olarak çarpıtmaya meyilliyiz ve kendimizdeki bilişsel çarpıtmaları(mızı) anlarsak karşı tarafı da anlamamız kolay olur:

    örneğin birçok şeyi yapıp bir şeyi başaramadığımızda "öncekiler zaten çok kolaydı" diyebiliyoruz veya terk edilen bir insan şeması farklı olsa bile "o benden ayrıldığına göre kimse beni sevmeyecek" diye aşırı genelleme yapabiliyor. yine bir kasiyer size selam vermeyince kişiselleştirerek, değerli biri olsaydım verirdi diyebiliyoruz. oysaki selam vermemesi altında yatan sebebin o kişiye günde binlerce teşekkürler, merhaba, hoşçakalın cümlesi olduğunu düşünmüyoruz. size her gün benzer binlerce kelime kurulsa siz de arada birkaç kişiye selam vermeyebilirdiniz.

    bilişsel çarpıtmaları bizim kadar karşı taraf da yapıyor veya şemalar/ara-inançlar nedeniyle buna yardım ediyoruz. birkaç popüler örnek verelim[ref-1]:

    1) karşı tarafa otorite olduğumuzu hissettirdiğimizde veya emir verdiğimizde; "senin ne hissettiğinin önemi yok, istediğimi yapacaksın" örtük mesajı gönderilmiş oluyor, çoğu kişi bu yüzden üstlerini sevmez.

    2) karşı tarafı tehdit ettiğimizde; bunu yapmazsan seni pişman ederim diyoruz.

    3) sizden tavsiye istemeyen birine tavsiye vererek; o kişiye örtük olarak "yetersizsin" mesajını gönderiyoruz.

    4) mantıklı argüman önermek de ilginç şekilde bunlara örnek verilebilir. o kişi derinden bir şamaya bağlıysa, onun varoluşunu zorladığınız için size tepki vermesi kaçınılmazdır, çünkü uyumsama yapmayacaktır. üstte bahsettik, uyumsama yıkıcı ve zor bir süreçtir. bir şey öğrenmektense eskiyle uyumsuzca reddetmeyi veya çarpıtmayı seçeriz. o kişiyi utandırmaya çalışırız. "papağan gibi bunları ezberlemişsin" veya tıkandığı noktada "pseudo science bunlar gibi argümanlar" öne sürülebilir. hatta zeki-entelektüel insanların safsalara karşı olmalarına rağmen daha çok yaptığına tanık olabilirsiniz ki geçmişte zeka üstünden şeyler yazımda bunu anlatmıştım.

    5) utandırma taktikleri yine başı çeker ve saldırı içinde incelenebilir. seni kim incitti? annenden sevgi görmemişsin gibi doğrudan saldırılar örnek verilebilir. burada neredeyse örtük mesaj bile yoktur.

    6) çevremizde empati kuramadığımız kişilere teselli verirken de onlara örtük olarak "küçümseme" mesajı verebiliriz. örneğin ayrılık acısı yaşayan birine "afrika'daki insanlar açlıktan ölüyor, sen burada bir insana üzülüyorsun" gibi bir yaklaşım kötü "iletişim" örneğidir.

    7) karşı tarafı doğrudan yargılamak da önemli bir hatadır. hep senin yüzünden oldu, bunu yapmasaydın bu olmazdı şeklinde yaklaşımlar karşı tarafın "değersizlik" şemasını tetikler.

    ...ne yapmalıyız?
    biriyle iletişim kurarken önce; yakınlık kurmanız, ardından o kişiyle aynı tarafta olduğunuzu göstermeniz gerekir. her şeyden önce merhaba-nasılsın demeden bir şeyi istemek büyük bir nezaketsizliktir.

    bir tartışma anında yapacağınız en büyük hata o kişinin bilişsel çarpıtmalarını harekete geçirecek cümleler kurmaktır. örneğin bir kavgada "zaten sen önceden de böyleydin, hep bencilsin" demeniz esas meseleden uzaklamaşmanıza neden olur. çünkü olay güçlü bir benlik savaşına dönüşecek, o kişi kendini size karşı korumaya çalışacaktır. hiçbir tartışma kişiselleştirilmemelidir. çoğu kişi bunu size saldırırken yapacaktır, siz de bu olaya çekilmemelisiniz. hep şunu hatırlayın:
    "küçük insanlar kişileri, orta insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışır."

    örnek:
    bir kişiye "böyle davranman yanlış" demek; karşı tarafı yargılamaya girer; bunun yerine "böyle de olabilir fakat bunu böyle denersek böyle bir sonuç çıkabilir, deneyelim mi?" diye sorabilirsiniz. karşı tarafa "deneyelim mi, sen ne dersin?" gibi cümleler kurmanız o kişiye de seçim hakkı verdiğinizi gösterir ve o kişi kendi karar veriyormuş gibi dener. eğer hatalıysa bu anda hatasını görecektir.

    buna sokratik sorgu şekli diyoruz. karşı tarafı sorgulatarak hatasını görmesini sağlamadığınız sürece o kişinin tutumu değişmeyecektir. şemaları/ara-inançları hala eski hareketi yapmaya devam etmeye zorlayacaktır.

    diğer hata tartışmalarda o kişi sizi anlamaya çalışmadığı sürece öneri/tavsiye/mantıklı argüman sunmaktır. size karşı çıkacaktır. karşı çıktığı anlarda cevap yerine "neden böyle düşündün?" diyerek onu anlayın, ardından konudan sapmadan böyle ama bir de şu var; şeklinde geri dönüş yapabilirsiniz.

    özetle hak verin-->karşı tarafın kendisini sorgulatacağı cümleler kurun-->geri dönüş alın-->tekrar sorgulatın.

    kişisel olarak biriyle anlaşıp anlaşamamayı buna göre değerlendiririm. karşı tarafın şemaları size çok zıtsa; size kapalı olabilir, sokratik sorglama yaptıramadığınız biriyle anlaşamazsın. anca kavga edersiniz. böyle zamanlarda ya o kişiyle iletişimi minimumda tutmalı ya da o hiç görüşmemelisiniz.

    ileri okumalar:
    1) aaron t.beck - bilişsel davranışçı terapi
    2) jeffrey e. young - hayatı yeniden keşfedin
    3) miller, ph. piaget's theory: past, present, and future.

    debe edit. imla düzeltme.

  • bir deve klasigi daha ornekleyelim

    - siz deveye mi biniyorsunuz?
    - hayır bizim ülkede deve yoktur bir kere. sadece yazları plajlarda olurlar. o da turistler binsin diye.
    - aaaa o niye?
    - aptallıklarını yüzlerine vurmak istemediğimizden...

    muhabbete şahit olan alman, bulgar, peru ve venezualli insanlar gülmekten yerlere yattılar. amerikalı ise yaklaşık bir 30 sn'ye sonra denileni anlayabildi.

  • aslında çok kolay hayatımdan insan çıkaramam ama şöyle oldu

    çocukluk arkadaşım telefonla çok sık görüşürdük yalnızca yaz aylarında yan yana gelebilirdik. biraz patavatsızdı ama son zamanlarda iyice zıvanadan çıkmıştı.

    genellikle bar çıkışı gecenin bir yarısı eve dönerken ( ya da normal bir saat eve giderken yolda köpek varsa ve etrafta kimse yoksa ) arar uykumu böler beni konuşmaya mecbur eder sonra " ben eve geldim. " deyip bir sağ ol bile demeden telefonu suratıma kapatırdı. bu bence bir insanla ilişkinizi kesmek için yeterli bir neden olabilir ama biz eski dostuz.

    sürekli yalnızlıktan şikayet ediyordu ( hangimiz etmiyoruz ki ) bir gün yine aradı çok sinirliydi ve

    - ya bi adam var yazıp duruyor. neyine güveniyor anlamıyorum ki. hadi sen olsan neyse de... ( burdan sonrasını pek dinlemedim. sen olsan derken ya kendini çok ciddiye aldı ya da beni çok hafife.) ( bu benim ondan biraz uzaklaşmama neden oldu.)

    sonra birgün benim konuşmaya ihtiyacım oldu hep o beni esir alacak değil ya aradım. olanları anlattım ( o zaman hayatımda biri vardı benden annesine bahsetmişti annesi de ona " oğlum o boşanmış aile çocuğu onun aile kavramı olmaz." demişti ve bu beni çok üzmüştü. gerçekten çok üzüldüm yani. birine anlatmak istedim.) aldığım cevap

    - hahahaha ay gerçekten öyle mi demiş ya aslında annenle babanın hiç evlenmediğini duysaydı.

    ( destek olmadığı gibi arkadan yaptıkları dedikoduları asılsız pis iftiralarını da ağzından kaçırmış oldu.)

    resmen koyunda beslenen yılan. bence bu nedenler çok bile.

  • akp imam hatip dayatması ve özel okul teşviki ile havuç ve sopayı öyle güzel kullandı ki laik kesim bir kere bile “bir dakka lan anayasal olarak ücretsiz ve şeriatsız eğitim hakkımız var bizim” demedi.

    sistemin dışına itilmeyi ayrıcalık zannetti. şimdi cizye gibi laiklik vergisi ödüyor.