ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hıdrellez
-
benim çocukluğum için en hasından çocuk bayramıydı. düşünsene, yılda bir günlüğüne arkadaşlarınla hava karardıktan sonra, üstelik akşam geç vakitte dışarda oynamana izin verilmiş. kibritle bile oynaman yasakken kocaman devasa ateşler yakılmış. cesaret edebilen üstünden bile atlıyor. sadece sen ve diğer çocuklar değil, büyükler de gelmiş oyununuza katılmış. mahallede sokak düğünlerini aratmayan bir kalabalık. saatlerce bitmeyen coşku. sonrasında evde aynada isten kararmış suratın, yanık lastik kokan tişörtün. derin uykularda büyüdüğünü gördüğün rüyalar.
ne yani evlenince kirada mı oturacağız
-
nazım'a bile çektirmiş bu sorgu ki, adam dünyanın en ayarlı şiirini yazmış. (bkz: nuzhet berkin)
o mavi gözlü bir devdi,
minnacık bir kadın sevdi,
kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev,
bir dev gibi seviyordu dev,
ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
o mavi gözlü bir devdi.
minnacık bir kadın sevdi.
mini minnacıktı kadın.
rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
ve elveda ! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
alman polisinin türk aileyi sınır dışı etmesi
-
darısı hükümetimizi destekleyen tüm değerli alamancı kardeşlerimizin başına, gelin avrupa kıskansın bizi burada refah ve huzur içinde yaşayın.
annenin elektronik eşyaları dinlendirme tutkusu
-
hayattaki en büyük arzularımdan birisi şudur: bir gün tek başıma bir anket yapmak istiyorum. türkiye'yi il il gezip çocuklarla konuşacağım. bakalım en sevdikleri şarkıcı yonca evcimik mi... yeter lan. bu yonca evcimik'in yıllardan beri "beni en çok çocuklar seviyor, çocuklar bayılıyor bana, yoncimik'im ben zaten, bebeğim de çıktı, alıp oynuyorlar, fankulübümün çatısı çocuklar, çocuklar beni dinlemeden yemek yemiyormuş, kasetimi alan çocuklar erken konuşuyormuş, çocuklar beni çok seviyor, çocuklar bana bayılıyor, zaten beni çok seviyorlar, en çok beni seviyorlarmış, yonca abla diyorlar bana, çocuklar şöyle, çocuklar böyle..." demesinden fenalık geldi. gidip konuşacağım yarınımızın teminatları çocuklarımızla... diyeceğim ki böyle böyle diyor bu, hakikaten böyle böyle mi?
yoncimik'in bu iddiasını araştırmaktır benim arzum, evet. bu araştırmanın hemen ardından bir başka araştırmaya girişmek istiyorum: jean claude van damme'ın alnındaki şişliğin nedeni ne? ilk filmlerinde "herhalde filmi çekerken darbe aldı van dam" diye düşünüyordum. ama adam toruna torbaya karıştı, alnındaki o pinpon topu büyüklüğündeki şişkinlik aynen duruyor. sebebi ne acaba? gerçekten merak ediyorum.
üçüncü araştırma konum da şu olacak: izel 'i her görüşlerinde ya da izel'in herhangi bir parçasını her duyduklarında "izel yıllardır bir çare bulamadı şu cildine, aslında sesi de kendi de çok güzel, parası da var belli, ama çare bulamadı bir türlü kızcağız... demek ki bu kızın cildinin tedavisi zor" şeklinde geyik çevirenlerin ruhsal dünyalarını çözümlemek.
son araştırma konum ise başlığımızda gizli. annemiz neden elektronik eşyaları dinlendirmek istiyor? sebep ekonomik gerekçelerse bunu neden açıkça söylemiyor bize? neden aşağıdaki diyaloğu yaşıyoruz?
- oğlum kapat hadi şu bilgisayarını biraz...
- bi' dakka bi' işim var.
- oğlum kapat hadi, kaç saatir açık dinlensin biraz...
- ya dur anne bi' dakka
- kapat dinlensin... senin de gözün dinlenir...
bilgisayar dinlense ne olur, dinlenmese ne olur? illa bir dinlendirme tutkusu. bilgisayar... o olmadı, gözümüz. illa dinlendirecekler. ha keza televizyonda da aynı şey. "kapat da biraz dinlensin televizyon"... şimdi bu nedir allahaşkına? televizyona duyulan bu şefkat, bu merhamet nedir? gerçekten anlaşılmaz bir tutku. ha şimdi bazılarınız çıkıp elektronik eşyaları dinlendirmek annelere özgü bir durum değil... bazı tv kumandalarında sleep tuşu var, yani mantık aslında aynı baboli derse; onlara da derim ki o televizyonu o kumandayı yapanların da bir annesi olduğunu unutmayın.
unutmayalım ki bir soni'nin, bir toşiba'nın, bir elci'nin, bir filips'in, bir simens'in de annesi vardı ve bugün kumandamızda sleep tuşu varsa, bu büyük ihtimalle, bu televizyonu-kumandayı üretenlerin annesi yüzünden olmuştur. e sen adama iki de bir "toşiba oğlum kapat şu televizyonu da dinlensin biraz" dersen o da televizyon yaptığında, kumanda yaptığında oraya o sleep tuşunu koyar... haklı mı? bence haklı. delirttiniz çünkü...
bebeğim kimden bilmiyorum yardım edin
konfor alanından çıkmaya cesaret edemeyen insan
-
insanı gelişmiş ülkede hissettiren tanımlar vardır. bunlardan birisi de "konfor alanı".
evine 2 ay maaş girmediğinde aç kalacak, bakın sıkıntı çekecek sorunlar yaşayacak demiyoruz burada "aç kalacak" diyoruz, kişilere hangi konfor alanından bahsediyorsunuz.
sevdiğim işi yaptım para kazandım, hobimi mesleğe çevirdim, birikimle bir start-up'a yatırım yaptım, sıkıcı 9-6 işimi bıraktım freelance çalışmaya başladım, memurluğu bıraktım küçük bir yerde kafe açtım falan fıstık... bunlar bu ülkede azınlık. yok mu? var ama senin aileden durumun yoksa kusura bakma da bokumu yaparsın bunları.
hepimiz diken üstündeyiz, hepimiz. diken üstünde olmadığımız bir gelecekte konuşuruz bu konfor alanından çıkmayı.
vatikan'ın rte'yi yalanlaması
-
papa'nın özel uçağı var bunlar bilmez diyerek kendisini elestirenlere cahil benzetmesi yapan erdogan'nin direkt vatikan tarafindan yalanlanmasi olayidir.
açiklamada papanin ozel uçaginin olmadigi alitalia'nin uçaklarini kiralik olarak kullandigi ve ust duzey din yetkilileri dahil uçaga binen herkesten para alindigi yeralmis.
kaynak: http://www.sozcu.com.tr/…dogana-cevap-geldi-843788/
ekstralar:
(bkz: papa'nın özel uçağının olmaması)
(bkz: 27 mayıs 2015 vatikan açıklaması)
ve de:
(bkz: recep tayyip erdoğan'ı yalan makinesine sokmak)
erken debedit: 1 aylik mercedes muhabettine en son noktayi koyan vatikan'a ait bu açiklamanin debe'ye girebilecegi on gorusuyle akp'nin sadece son 1 ayda yaptigi aymazlik ve gaflari kendimce topladim. gundemi kaçiran ve unutan(!) olmus olabilir diye. el atan olursa dahasina da eklerim.
(bkz: asgari ücreti 1500 tl yapmak işçiye zulümdür)
(bkz: asgari ücrete zam vaadini yuhalayan halk)
(bkz: akp'nin vergi cezasını sildiği yandaş şirketler)
(bkz: adnan menderes asılırken mhp neredeydi)
(bkz: tayyip erdoğan'ın olmayan tesisleri açması)
(bkz: ptt kargo aracının akp seçim arabası olması)
(bkz: filinta yapımcısının b. erdoğan'ın arkadaşı olması)
(bkz: akp'li vekilin elini sıkmayan esnafın dövülmesi)
(bkz: melih gökçek'in düzenlediği 650 bin tl'lik gezi)
ekstra:
(bkz: tayyip erdoğan uğursuzlukları sıralı tam liste)
bilinen en buyuk ilk hukusuzluk:
(bkz: burak erdoğan'ın sevim tanürek'i öldürmesi)
ösym ava gideni avladı
-
"virgülden sonra ‘that’ gelmez gibi formüller uygulanıyordu. bu adaylar arasında adaletsizliğe neden oluyordu” dedi."
iyi de bunu bilen adam bilmeyenden daha avantajlı olmalı zaten. bilmeyene adaletsizlik oluyor demek de ne demek? sınavın amacı bilenle bilmeyeni ayırmak değil mi zaten?
yüzüne oturulmuş bir erkekle evlenmek
-
ancak midesi geniş bir kadının kabullenebileceği bir hareket.
düşünsenize sizin dokunmaya kıyamadığımız adamın çatır çatır yüzüne oturmuşlar, zaten bir kere yapan adam bunu sürekli yaptırır kim bilir kaç kişi oturdu sizin haberiniz yok.
arkanızdan elalem konuşacak “bununkine mahallede oturmayan kalmadı ruhu duymuyor” düşünmesi bile insanı çileden çıkarıyor.
hiç oturulmamış namuslu erkeklerin düğünde alnına kırmızı bandana bağlanması önerisi gerçekten hayata geçmeli artık.
örnek erkek
asla dolandırılmayan insanların sırrı
-
çok kolay bir reçetesi var,
öncelikle sülün osman’ın cümlesini hatırlayalım, ben beni dolandırmaya çalışanları dolandırdım, suçsuz insanları dolandırmadım der. adam köyden gelmiş, boğaz köprüsünü alabileceğini sanıyor, karşısındaki adam sülün osman, bir fiyat biçiyor, köylü karşısındakini tokatlamaya çalışırken tokatlanıyor. dürüst olacaksın, karşındakinin hakkını korumaya çalışırken (bu araba bu fiyat olmaması lazım diye düşünerek) duruma ayıkırsın.
ucuz mal buldum gel, bana destek at yapalım, gömü buldum kimseye söyleme, biletimi al gelirim gibi saçma cümlelere hep soru soracaksın, neden ben? bu adam neden bana söylesin ki, para bulsam ben kime söylerdim. kısacası güvenmeyeceksin.
şüphe insanı diri ve uyanık tutan en önemli duygulardan birisidir. şüpheci olmak ayarı kaçırmadığın müddetçe seni bütün musibetlerden uzak tutar.