hesabın var mı? giriş yap

  • görsel

    15 nisan 1954 günü kore'deki türk birliğinde görev yapan bir askerin eşine gönderdiği güzel bir fotoğraf. arkasındaki not ise iç ısıtan türden.

    "sevgili mukaddesim. gerçi kıymetsiz hatıralarımla sizi meşgul ettim. amma hayat bulan baharın taze kır çiçeklerini koklamak kadar güzel bir zevkin mevcudiyetini taktir edersiniz. sevgilerimle. eşin hasan."

    dedem.

  • durum o kadar kötü hale geldi ki kendini göstermeye asla ilgi duymaz dediğim kadın arkadaşlarım bile kafayı yemiş durumda.

    dm'ye giriyorum. neredeyse hepsine online ya da beş on dakika önce aktifti yazıyor. yanlarına gidiyorum ellerinde sürekli instagram yukarı kaydırıp duruyorlar, sırf daha çok görünmek için her gün en az 3-5 tane story atıyorlar hatta filtreler yetmeyince birkaç tanesi gitti estetik oldu.

    geçen biriyle konuştum, instagram'a bir tane fotoğraf atmak için yüz tane fotoğraf çekiyorum sonra yarım saat uğraşıyorum güzel görünsün diye dedi. 300'den az beğeni alırsa da kaldırıyormuş fotoğrafını. şok oldum. psikolojisi normal kadın kalmayacak sanırım yakında.

    edit: dünden beri bu konuda bilimsel araştırmaları okuyorum. bilgi açısından buraya da eklemek istedim.

    instagram, facebook, twitter gibi kişinin kendisini ve yaşamını paylaştığı sosyal medya platformlarının en çok narsisizm üzerinde etkisi varmış.

    hem narsistler kendini daha çok paylaşıp başkalarının hayatını daha çok takip ediyormuş hem de bu platformların bu amaçla kullanımı narsisizmi de anlamlı bir biçimde artırıyormuş. tam bir bok çukuru.

    özellikle son yıllarda gençlerde görülen narsisizm düzeyi daha önce olmadığı kadar artmış.

    ben bu platformları sadece bilgi paylaşımı için kullanan kişilerin bu gruba dahil olmadığını düşünüyorum.

    ekşi sözlük'te de mesela iki grup insan var. normal kişiler sözlüğü bilgi, fikir ya da eğlence amaçlı paylaşım yapmak ve okumak için kullanıyor, narsistler ise daha çok kendini ve derdini anlatmak, ilgi çekmek, ekşi itiraf, anın fotoğrafı gibi başlıklara yazmak için kullanıyor. aynı şeyleri ekşi sözlük için de söylemek mümkün.

    birinin narsist eğilimlere sahip olup olmadığını anlamak eskisinden daha kolay artık. sosyal medya profiline bakıp az çok anlayabiliyorsunuz ne olduğunu. belki böyle bir faydası olmuştur instagram'ın*.

  • az düşününce cevabı bulduğum sorudur.

    albert: doğum gününü bilmiyor. fakat bernard'ın bilmediğini biliyor. bunu nasıl bilebilir. şöyleki: albert düşünür. bernard'a hangi rakamlar verilebilir.
    14-15-16-17-18-19
    kendisine mayıs dense 19 doğru gün olabilir, olursa bernard bilir deyip kesin yargıya varamaz
    haziran dense 18 denebilir.
    temmuz dense olabilir.
    ağustos dense olabilir.
    bernard: doğumgününü bilmiyor.fakat albert böyle diyince temmuz veya ağustos olduğunu anlıyor.
    bildiğine göre bildiği günün temmuz ve ağustos'ta ortak olmaması lazım. ve ikisinden birinde olması lazım.
    14-15-16-17 günlerinde olabilir. bu günlere bakalım.
    14 olsa bilemez zaten,
    15 olsa bilebilir.
    16 olsa bilebilir.
    17 olsa bilebilir.
    tekrar albert'e dönersek.
    albert chery bildikten sonra bunları düşündü.
    15-16-17 olabilir dedi. fakat albert bizim bilmediğimiz birşeyi biliyor. hangi ay olduğunu, temmuz mu ağustos mu. bunu bildiğimizde doğru sonuca ulaşmamız lazım.
    ağustos olsa albert bilemezdi. 15 ve 17 var. ağustos 15 veya ağustos 17 diyebilir, kesin bir yargıya varamaz. biliyorum dediğine göre temmuzdur.
    15-16-17 olabilir demiştik.
    16 temmuz cherly'nin doğum tarihidir.

    madalyamı verebilirsiniz.

  • atatürk havalimanının yıkılması üzerine siz kime sordunuz temalı tweet’lerdir. kaynak

    --- spoiler ---

    1912’de kurulan, osmanlı’dan miras alınan, dünyanın ilk 10 havaalanından birini yıkıyorsunuz. insan babasının malını bile yıkacak olsa kardeşine, akrabasına, eşine, dostuna danışır. siz bu milletin servetini yıkarken kime danıştınız? seçilmiş belediye başkanına sormadınız+++

    siyasetçilerine sormadınız, akademisyenine sormadınız, sivil toplumuna sormadınız. 16 milyona sormadınız. kime sordunuz? ortak akla başvurmadan, millete sormadan bunca büyük bir milli serveti tahrip eden akıl istanbul’un kutsallarını da yıkar. +++

    mehmet akif’in dediği gibi “hadi gel yıkalım şu süleymaniye’yi desen, iki kazma iki kürek, iki de ırgat gerek. ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, bir sinan, bir de süleyman gerek”. covid’i bahane edip pistin üstüne hastane yaptınız, içi bomboş.+++

    atatürk havalimanı’na özel yapılmış metro yatırımını, marmaray’ı boşa çıkardınız. şimdi havalimanını park yapacağım diyorsunuz ama şehrin kuzeyinde tam 136 katı büyüklüğünde bir alanda doğayı, tarımı, ormanı katledip, imara açıyorsunuz. +++

    niyetinizi iyi biliyoruz. iki dozer bir ekskavatörle hayat pahalılığını, işsizliği, geçim derdini unutturmak, milleti tahrik etmek ve kaos yaratmak istiyorsunuz. ama nafile! ne kadar çabalarsanız çabalayın millet bu tahriklere gelmeyecek, hiçbirimiz bu tuzağa düşmeyeceğiz! +++

    hala bir parça vatan, bir parça millet sevginiz, bir parça istanbul aşkınız kaldıysa, durun! kararı aziz millete bırakın.

    --- spoiler ---

    edit: spoiler

  • bim'den 1 lira 15 kuruş'a aldığım buono çikolata'nın dış kabını çıkartıp, üzerindeki metal kaplama ile üniversitedeki arkadaşlara ikram ediyorum. ederken de; "abimin isviçre'den gönderdiği meşhur bir isviçre çikolatası bu" diyorum. millet ise; "hayatımız boyunca böyle bir çikolata yemedik... bu nasıl bir lezzet, tabii gavur yapmış abi" diyor, bu sebeple de beni çok seviyor.

    bilemiyorum, ben mi daha büyük günah işliyorum yoksa onlar mı... gerçi; belki gerçekten de bu buono dünyanın en lezzetli çikolatasıdır, ama bu onun gaziantep'te üretildiği gerçeğini değiştirmiyor. yani gavur yapmamış beyler.

  • düpedüz yalanciliktir lakin bir diger açidan da karsi taraf yutarsa, çok kere karizma kurtaran bir harekettir. bu sebepten, bu eylemimize bir tür beyaz yalan da diyebiliriz. mesela, misil misil uyurken, aniden fürülü fürülü telefon çalar. elbette, ya is yerine ya da baska bir seye geç kalinmistir. karsi taraf "oha! gunaydin! oha! uyandirdim mi? oha! oha?" diye sorar. rol yapicisi da "ay hiç olur mu canim? çoktan uyanmistim! çikiyorum birazdan!" der. iste bu "çoktan uyanmistim" bölümünün inandirici olmasi için, dikkat edilmesi gereken hassas hususlar sunlardir:

    - telefonu açmadan önce, 3 kere öhö demek. (bu hareket, bogazi temizlemeye, uyku sesinden kurtulmaya ve sesin çatalli çikmasini engellemeye yarar.)
    - telefonu açinca söylenecek "alooo?" kelimesini, sonsuz bir enerji ve hiperaktiviteyle söylemek. (bu hareket, "en az bir saattir ayaktayim. dusumu yaptim, tostumu yedim seni bekliyorum" imaji yaratmaya yarar.)
    - konusma boyunca, bu enerji ve hiperaktiviteyi artirarak devam ettirmek. (bu hareket, inandiriciliga atilan adimlari hizlandirmaya yarar.)
    - konusma esnasinda yataktan firlayip, çaktirmadan mutfaga ya da banyoya gitmek ve fonda gürültü yaratmak. (bu hareket, "kahvaltim bile bitti, ortaligi topluyorum yahut banyoda saçlarima son bir kez bakiyorum" imajiyla, inandiriciligi perçinlemeye yarar.)
    - telefonu kapatmaya yakin, sokak kapisini gürültüyle açip, gürültüyle kapatmak. (bu hareket, "evden çiktim bile!" mesaji vermeye yarar.)
    - konusmanin sonunda pencereyi açarak, kafayi disari uzatmak ve fonda sokak gürültüsü yaratmak. (bu hareket, "su anda sokaktayim, emin adimlarla ilerliyorum!" mesaji vermeye ve basarili bir rolle oscar'a aday olmaya yarar.)

    tabii, telefonu kapattiktan sonra, isik hiziyla giyinmek, hazirlanmak, kosmak lazimdir. öyle miyir miyir hareket edilirse, karsi taraf süphelenebilir. "hani çoktan uyanmistin ulan?" diyebilir. sitemkar taslamalarla kalbinizi kirabilir.

  • 11 yıl olmuş burada yazmaya başlayalı. birçok insanla tanıştım, çok yazdım, çok okudum ve en önemlisi çok şey öğrendim.

    bence öğrendiğim en önemli şey özetle şu: "el sikini görmeyen kendindekini keser sapı zannedermiş."

    bir konuda çok heyecanlandığımda, o konuyu bir tek kendim bildiğimi ya da en iyi bildiğimi sandığımda ekşi sözlük'e bakıp boyumun ölçüsünü aldım. benim bilmediklerimi bilen, bildiğimin farklı yönlerini bilen ya da konuyu hiç anlamadığımı hissettiren o kadar çok entry gördüm ki. rahatladım artık, keser sapımı çıkarıp çıkarıp göstermiyorum.

    bu rahatlığa da alıştım üstelik. biri saçma sapan bir şeyler yazdığında, nasılsa daha çok bilen, daha doğrusunu bilen, bunu daha düzgün anlatan birinin gelip düzelteceğinden, uyaracağından, doğrusunu yazacağından (ya da belki çoktan yazdığından) o kadar eminim ki, sallamadan geçiyorum. bu da güzel bir şey.

    gel gör ki bu günlük hayatıma da yansıdı. bu aralar kafamı yoran bu. yeni insanlarla, hele de ekşi sözlük dışından insanlarla diyaloga girmekte zorlanabiliyorum bazen.

    misal biri heyecanla bir şey anlatmaya başlıyor. bi şey öğrenmiş, bi şey fark etmiş ve çok emin ortamdakilerin bilmediğinden. hani bakıyorsun, troll de değil. bütün içtenliğiyle anlatıyor. uzun metrajlı çaylak entrisi gibi. bitmiyor da. konuşuyor, konuşuyor, sonra birileri katılıyor, konuşuyorlar, konuşuyorlar... kimse gelip gazlarını da almıyor. o aslında öyle değil ya da onun bu boyutu da var diyen kimse çıkmıyor. alışmışım ya, bekliyorum ben de. sonra dinlemeyi de bırakıyorum.

    yaşın ilerlemesinden kaynaklanabileceğini de düşünüyorum bazen, ama yok. o bahsettiğim ortamlardaki insanlar da aynı yaşta. eee?

    üstüne bir konuda bir şey anlatma heyecanıyla dolduğumda, bunu hemen buraya yazıp rahatladığım gerçeği de var. fıldır fıldır dolanmıyorum, kimi yakalasam da kime anlatsam diye. ben burada anlatıyorum. anlattığım birinin ilgisini çekerse okuyor, çok ilgisini çekerse mesaj atıyor da üstüne konuşuyoruz. hiç ilgisini çekmeyen bakmadan geçiyor. sırf bir şeyi anlatmak için yanıp tutuşuyorum diye kimsenin zamanını almıyorum, kimseyi bıktırmıyorum... ama gel gör ki artık kimseye de bir şey anlatmıyorum.

    bir sonuca vararak bu entriyi bitirmeyi çok isterdim. ama açıkçası ben de sonucu bilmiyorum.

    e onu yapamadıysam başka türlü bitireyim: bunca zamanda farklı birçok konuda keser saplarını buraya koymuş ve gazımı almış herkese teşekkür ederim.

  • on numara dizi. bir dizi için "on numara" lafını kolay kolay kullanmam. karşımda kullanan olursa onu dayak manyağı yaparım. zira bana göre en güzel dizi, henüz yapılmamış olandır. zaten bir diziye "on numara" payesini biçmek kolay değil. güven özveri tecrübe ister böyle bir şey. fakaaaaat söz konusu dizi the it crowd olunca akan sular duruyor. beni bu kadar güldüren bir komedi dizisi zihnimin sarsak database'inden çıkmıyor. çocukluğumda uzaylı zekiye izlemişliğim, uzaylı zekiye'nin dandik tavırlarıyla insanları madara etmesine gülmüşlüğüm var ama, yo dostum yo, ben deli değilim. çocuktum o zamanlar.

    dizinin 4 sezonunu bir solukta seyrettiğim doğru. hatta en kısa sürede diziye baştan başlamak, katıla katıla güldüğüm sahnelerden kolaj yapmak var aklımda. ah bir de şu dizinin her bir sezonunu 6 bölümle kısıtlamasalar ne güzel olacaktı.