hesabın var mı? giriş yap

  • giderken de taksimetreni aç özelliği de eklenerek taksilerin boş boş gezerken yaptığı masrafa bir nebze de olsa katkıda bulunabiliriz. herşey onlar için.

  • sene 1998 ali sami yen'de galatasaray - trabzonspor maçı.. trabzonspor bize 5 tane çaktı, haliyle isyan eden galatasaray taraftarlarının arasında 5-6 saniye kadar, özellikle beni çekmiş cine 5. buraya kadar her şey güzeldi ancak şöyle bir sorun vardı; ağzımda sigara ile isyan eden ben, ilk kez canlı yayında babasına sigara içerken yakalanan mal olarak tarihe geçmiştim.

  • ankara’dan istanbul’a taşınmadan önce yaşadığım ev 130 metrekare dubleks bir apartman dairesiydi. istanbul’daki ilk evimse 55 metrekareydi. şimdiki de 75 metrekare. yani alkışı da duydum ihaneti de gördüm, sesim de oldu sessizliğim de sevgili suserlar. o bakımdan azıcık bilmişlik yapacağım izninizle…

    öncelikle downsizing şahane bir şey, gerçekten hafifliyorsunuz. ama geniş alanlarda yaşamaya alışmışsanız biraz zorluyor ister istemez. yine de bir süre sonra alışkanlık haline geliyor, beğendiğiniz bir şeyi - ki bu “şey” bazen bir şapka bile olabilir - alırken “benim bunu koyacak yerim var mı?” diye düşünüyorsunuz ve gerçekten elzem olanların dışında alışveriş yapmadığınız için bütçenize de faydası oluyor.

    gelelim tavsiyelerimize,

    - köşe ya da “l” koltuk almayın. gözünüzü seveyim abla sözü dinleyin, almayın. hem dekorasyon hem işlevsellik açısından sizi çok kısıtlayacak, inanın. onun yerine beğendiğiniz bir üçlü koltuk ya da kanepe, yanına da puf alın. hem ayağınızı uzatırsınız, hem dekorasyonunuzu zenginleştirmiş olursunuz ve hem de ihtiyaç halinde kullanılmak üzere fazladan bir oturma alanı yaratmış olursunuz.

    - almaya, en gerekli parçalardan başlayın. heveslisiniz biliyorum ama kendinizi dizginlemeye çalışın, gördüğünüz her güzel şeye atlamayın. bırakın eviniz zaman içinde ihtiyaçlarınız doğrultusunda şekillensin. her salonda orta sehpa olacak diye bir kaide yok.

    - tüm evi bir anda “düzme”menin bir faydası da şudur, kaliteli parçalar almak için size fırsat verir. ve arkadaşlar mümkün mertebe kaliteli parçalar alın. bekleyin, para biriktirin, bir müddet minderde oturun ama sırf yasak savmak için, sırf ihtiyaç görülsün diye mobilya almayın. o eşyaları her gün göreceksiniz, her gün kullanacaksınız ve her biri sizinle ilgili bir şey söyleyecek. evinizin “yuva”ya dönüşmesi için ve o evde huzurla oturabilmeniz için severek kullanacağınız, güzel eşyalar alın. “şimdilik bunu alalım da sonra bakarız” dediğiniz her eşya evinize çakılıp kalacak. kıyıp atamayacaksınız, verecek yer bulamayacaksınız, haliyle de değiştiremeyeceksiniz. sinir sinir bakışacaksınız öyle…

    - hiçbir şeyi takım almayın. evinizin mobilya showroomu gibi görünecek olması bir yana, tüm takımı küçük evinize sığdırmakta zorlanacak, yatak odası takımının komodinini hole koymak zorunda kalacaksınız. parçaları zaman içinde tamamlamak evinize daha sıcak bir hava katacak inanın.

    - “süs” kategorisine giren şeyleri almış olmak için almayın. zaman içinde arkadaşlarınızdan gelen hediyeler, seyahatlerinizden getirdiğiniz parçalar vs derken bir sürü “süs” eşyası biriktireceksiniz zaten. ama duvarlarınızı da boş bırakmayın. “şimdi asarım, yarın vazgeçerim, değiştirmesi zor olur” diye çekiniyorsanız, ikea’da mosslanda çerçeve rafları var, onlardan edinin. tablo ya da fotoğraflarınızı istediğiniz kombinasyonla sergileyebilir, istediğinizde değiştirir, ekleyip çıkarırsınız.

    - küçük evde misafir ağırlamak için şişme yatak üstüne tanımam. kendinden motoru olanlardan 2 tane tek kişilik ya da bir tane iki kişilik yatak edinin. çok işinize yarayacaktır.

    - bu biraz zevk meselesi tabii ama salon halınızı el dokuması seçin. tercihen kısa hav yüksekliğine sahip sık dokunmuş bir model olsun. bünyan mesela. hatta halıyı alıp salonun kalanını onun etrafında, onun renklerine göre bile şekillendirebilirsiniz. el dokuması halılar pahalı, biliyorum. ikinci el dükkanlarını ziyaret edebilir ya da internette de çok uygun fiyata güzel halılar bulabilirsiniz.

    - ve last but not least ailenizin evinden bir parça getirin. bir sandalye, bir minder, bir örtü… ne olursa… emin olun gözünüze çarptıkça gülümseyeceksiniz.

    hayırlı olsun

  • sozlukteki nagehan'lardan istedigim hede.

    kocaman pankart yaptircam amk.

    adam anlamiyo.

    debe editi:

    db'ye ucuncu girisim, diger ikisi bi halta yaramadi, bari bu yarasin.

    soyle bi sosyal sorumluluk projesi varmis efenim:

    (bkz: #47169045)

    sosyal bir projenin gerçekleşmesi için sabırla okumanız dileğiyle...

    sakarya'nın akyazı ilçesi dokurcun beldesinde öğretmenlik yapmaktayım projemi gerçekleştirmek için yardımınıza ihtiyacım var öncelikle yapmak istediklerim:

    1-(bkz: bilgilendirici görseller) (bkz: 9 farklı makinenin çalışma prensibi)

    bu başlıklardaki gibi animasyonları gösterebileceğim bir elektronik pano

    2- (bkz: rubik küpü) (bkz: satranç takımı)

    gibi zeka oyunları (satranç kulübü kurmayı düşünüyorum)

    3-algebrator for students isimli programa türkçe yama yapacak programcı bir arkadaş

    her türlü matematik sorusunu çözen bu program çoğu dili destekliyor türkçe tabi ki yok

    4-http://www.idefix.com/…asp?sid=fjpufw5pzz4zirqrvvsc bu linkteki gibi görsel zeka bulmacaları tarzında kitaplar

    örnek sayfalar: http://www.ahmetbilal.com/102-u-pdf.pdf

    ve her türlü kitap(roman,şiir vs.) ihtiyacımız var.

    pırıl pırıl çocukların ziyan olmalarını engellemek bizim elimizde.

    her türlü destek beklenmektedir.

    ***çaylak olmayan bir arkadaşın konuyu fark etmesi*** ve gündeme getirmesi beklenmektedir.

    eğer kampanya ilgi görmezse başlık kendini imha edecektir.

    ulaşım: bavell0191@gmail.com (mail adresinin dandikliğine aldırmayın :)

  • yapılmış en aptalca dalgınlık demeyeceğim, en aptalca aptallık ablamın kocasından geliyor;
    üst komşu bir gece karısını dövüyor, ablamla eniştem duruma müdahele edemeyip polisi arıyorlar, eniştem adresi veriyor. sirenler, polisler derken ablamın kapısı yumruklanıyor "aç, polis" deniliyor. bizimkiler şaşırıyor, ihbar eden kendileri, kapıyı açıyorlar, polis "şikayet var sen içeri git" diyor enişteme, sonra ablama "bu adam size şiddet mi uyguladı?" gibi sorular soruyorlar, anlaşılıyor ki bizim zeka küpü enişte adresi verirken kendi daire numarasını vermiş polise. bu sırada polisin gürültüsüne karısını döven adam da geliyor, bizimkiler diyemiyorlar polise "biz değiliz, onlar" diye çünkü adam merdivenlerden izliyor olayı. allahtan bizim enişte tekar arıyor karakoldan bir arkadaşını da, durum açıklığa kavuşuyor. yine de polis evden ayrılmadan önce enişteme "gözümüz üzerinde, dikkatli ol" mesajı vererek gidiyor.

  • çocukluğumdan beri muzdarip olduğum, doktoruma bahsedene kadar bana has bir şey zannettiğim todd's syndrome olarak da bilinen nörolojik algı bozukluğu. makropsi, mikropsi, pelopsi ve teleopsi gibi çeşitleri olan dismetropsi bozukluklarıdır. çocuklukta daha yoğun olsa da 20'li yaşların sonuna kadar sürdüğü düşünülmekteymiş.

    ben şahsen makropsi ve pelopsiden muzdaribim. sizi pink floyd'un comfortably numb'ı gibi hissettirir makropsi; "my hands felt just like two balloons", sanki elleriniz balon gibi olmuş ya da kafanız büyümüş. bazen de etrafınızdaki objeler büyümüş gibi... pelopsi ise sanki yakına gelmişler hissi verir. burnunuzun dibinde gibi, ki beni en çok rahatsız eden yönü bu bu sendromun. boğuluyor gibioluyorsunuz... sanki ağzınızın içine giriyor gibi eşyalar.

    bazen buna eşlik eden sesler oluyor. sanki öğle teneffüsünde bir 60 kişilik bir sınıftasınız ve herkes car car konuşuyor. korkunç bir uğultu.

    bir de zaman boyutu var tabi işin. öyle bir oluyor ki sanki zaman akmıyor, her şey ağır hareket ediyor. bazen öyle bir oluyor ki sabah mı akşam mı kısa bir süreliğine de olsa ayırt edemiyorsunuz. zamandan tamamen kopuyorsunuz.

    millet bu kafayı yaşamak için uyuşturucu kullanıyormuş. şanslı mı saysam kendimi bilemiyorum.