hesabın var mı? giriş yap

  • bu tipler türkse, mekân türkiye'de ise bence şahane iş çıkarmışlar.

    şu videoda ilk bakışta ortadoğu'ya ilişkin hiçbir şey yok çünkü.

  • bir kadının yürüyüşünde, oturuşunda, gülüşünde, bir mavi kumaşın üzerinde unutulmuş elinde, gamzesinde, ayak bileğinde, en anlamlı vesairesinde somutlanan ihtiraslı, tutkulu düşler; bir şekilde gerçeğin yatağına akamıyorsa, istediğiniz yönü bulamıyorsa, alevlenen isteklerinize odun atıyorsa cehennem zebanisi, alevin, kızıllığın, çoraklığın arasında ortaya çıkan çıkan burukluğun adıdır aşk acısı. acısı barizdir. çeken bilir. yani herkes bilir.. ya tarifi?

    belki hayatınız boyunca karşınıza çıkan en ilginç kadındır o.
    (ya da erkek.)
    diyelim yaşınız olmuş 30.
    ve karşınıza çıkan kadın, hayatınız boyunca gördüğünüz en orijinal kadın.
    tarzı var çünkü.
    güzellik, bedensel çekicilik bunun ötesinde.
    bir kadında en mühim olan tarzdır dostlarım.
    belki hiç ihtiyacınız yok tavsiyeme ama bunu dikkate alınız derim.
    yürüyüşlerinde vardır bir şeyler en basit. ya da onunlayken, ya da o kadar şanslı değilseniz onu düşlüyorken sanki görünmez bir paletten boyalar fışkırır rengarenk.. içinizde uykuya dalmış ne varsa uyandırır.
    ve siz tarzı olan bir kadına aşık olmuşsanız ve bir şekilde yüreğiniz sizden onu talep ediyorsa ve maalesef çeşitli nedenlerden ötürü bu isteğiniz sonuçsuz kalıyorsa nasıl yenilir ki şimdi bu aşk acısı?

    hayatınız boyunca, o dolu 30 yıl boyunca gördüğünüz en orijinal kadın o diyelim. ama maalesef işler istediğiniz gibi gitmiyor, bunu da ekleyelim. belki istemeden. şartlar gereği.

    bir 30 yıl beklemişsiniz böyle bir kadını görmek için.
    bir 30 yıl daha bekleme deliliği n'apar aklınızın sürülmekten yorulmuş, tarumar olmuş aşk tarlalarını?
    öyle ya, ancak 30 yılda bir çıkar böyle bir kadın karşınıza.
    istatistik belki kişisel, tıpkı acı gibi.
    maalesef mantıklı ve maalesef acımasız.

    geceler uzun, beyninizden kalbinize doğru müthiş bir şekilde devam ediyor acı hücum.
    nasıl diner bilmem. bilemem. doğru belki, zaman en makul merhem.
    sürelim kalbimize.

    dünya acımızla bize daha başka görünsün.
    her şey değişsin.
    3 senedir aşksız yaşadığınız ev bile başka gelsin size.
    başkaca ve cehennemvari.

    yapacak bir şey yok.
    oturup acınızı yoklamaktan başka.
    iyisi mi sırtınıza bir yastık koyup tanrının oyununu seyre koyulun.
    dudaklarınızda sigara, elinizde şarap, kulaklarınızda dost bir şarkıcının sesi..
    karantinaya alın kendinizi. caddelere çıkın ya da, kalabalığa karışın...
    detaylarla, deliliklerle ilgilenin.
    akıl hastanesini ziyaret edin misal.
    sahaflardan foto romanları bulup okuyun.
    bende var mesela, 17 haziran 1974 tarihli...
    adı: "güneş, deniz ve aşk"
    cağaloğlu tasvir sokakta basılmış.
    kapağı açtığınızda iç kapakta burç yorumları da yazıyor. oturup 1974 tarihli burç yorumlarını da okumak eğlenceli oluyor.
    "oğlak burcu.. gönül bağlarınız dengeye girecek bu hafta. sevdiğinizle aranızda tam bir anlaşma olacak. uzun zamandan beri almayı düşündüğünüz bir şeyi bu hafta alacaksınız."
    aman tanrım, ne kadar da ironik bir yorum...

    damlayan musluk, kanayan yara, boşa atan kalp, pıhtılaşan kan...
    bir gün unutacaksınız elbet, 4 yıl sonra bir gece misal, salı'yı çarşamba'ya bağlayan..

  • başlık: o değil de halil altıntopa helal olsun amk

    1. adamı bugünkü trabzonspor elazığspor maçında gördüm hemen ardından da beşiktaş galatasaray maçında gördüm amk hala deli gibi koşuyodu sporcu dediğin böyle olur işte

  • 3 lira 90 kuruş için alınır mı alınmaz mı diye düşünülüyor.

    sorsan 18k $ maaşı vardır.

  • başlık: takım elbise giyip köy köy geziyorum beyler

    1. çöp kutusunun kenarına öyle umursamadan atılmış bir takım elbisenin beni nasıl bu kadar mühim bir kişi yaptığına hala inanamıyorum.

    köylere gidip sizin arazileri devlet büyük paralar verip satın alacak baraj yapacak yol yapacak sanayi bölgesi kuracak diyorum, siz o çıkarcı muhtarları bir görün bir saygı bir hürmet hemen beni kalabalıktan uzaklaştırıp devletin neredeki arazileri alacağına dair tüyo istemeler bana rüşvet teklif etmeler cebime para sıkıştırmalar filan
    en son gittiğim köyde meydanda kuzu filan çevirdiler 2 kol çalgı takımı tutmuşlar sabaha kadar gırla eğlence
    bir gün birileri anlayacak diye çok korkuyorum

  • karhantepe yerleşim yeri, şanlıurfa'nın 63 km doğusundaki tektek dağlarında bulunan neolitik yerleşim yeri. (aynı zamanda güllüoğlunun baklavalarına koydukları tereyağ da bu dağda otlatılan hayvanlardan elde ediliyormuş. bunun konumuzla bir ilgisi yok.)
    bu bölgenin günümüzde haritalarda herhangi bir ismi olmadığından yakınındaki bir tepe olan 'karhan tepe'nin adı verilmiştir.

    bu arada neolitik deyince çok yabancı geliyor. bu bildiğimiz cilalı taş devriymiş.

    bölge, dağlarla değil de yüksek tepelerle çevrili bir bölge. bölgede kireçtaşı mevcut fakat bazalt taşı yerleşim yerinin 15 km kuzeyinde bulunuyor. çakmaktaşlarının muhtemelen kireçtaşı nodüllerinden elde edildiği düşünülüyor.

    karhan tepe harabeleri 325.000 metrekarelik bir alanı kapsıyor. doğudaki tarım arazisi dışındaki kısımlar neredeyse tamamen sütunlarla kaplı. bu sütunlar yerden 50 - 60cm yükseklikte ve hala ayaktalar. aralarında 1.5 - 2 metre mesafe var. bu 't' şeklindeki sütunlar nevalı çori, hamzan tepe ve göbeklitepede üst katmanda bulunan sütunlar ile benzerlik gösteriyor.

    yer yer sütunların yakınlarında neolitik duvarların köşeleri ve üst kısımları, 30cm çapında ve 10-15 cm derinlikte anakayaya kazılmış havuzlar açıkça görülebiliyor. bunlar göbeklitepe ve hamzan tepe'deki bulgulardan biliniyor.

    define avcıları yüzünden kısmen zarar görmüş iki sütundan birinde en az 70cm boyunda yuvarlak kafalı ve dalgalı vücudu olan bir yılan kabartması var. yakınında merdiven örnekleri bulunan kaya platformunda 40x70cm derinlikte muhtemelen sütun yuvası olan delikler var. buranın seramoni bölgesi olduğu düşünülüyor.

    buradaki yılan kabartması göbeklitepede bulunanlardan farklı boyutta. daha çok suriyedeki 'jerf el ahmar' (m.ö. 9600 - 8500) yerleşim yerinde bulunanlara benziyor. yılan sütunu 130x50x30cm boyutlarında. göbeklitepedeki aslan sütunlarıyla neredeyse aynı boyuttalar.

    bölgede çömlek yok fakat çakıltaşlarından aletler, taş borazanlar, hayvan kemikleri, küçük baltalar, bazalt bileğitaşları, kireçtaşından leğen ve oyulmuş taştan bir tas bulunmuş.

    meraklıları için eski bir makaleden alıntıdır. ayrıntılı bilgi için bkz. kaynak *

  • öncelikle belirteyim; bu tespitim yaklaşık değer olmakla birlikte kesinlikle sallamasyon veya tahmini değer değil, birazdan size elimdeki kanıtlarla açıklayacağım üzere acı bir gerçektir.

    gelelim bu orana nasıl ulaştığıma.*

    efendim ben yaptığım iş dolayısıyla aylık 650.000 cirosu olan bir süpermarketin 1 yıllık tüm satış kayıtlarına ayrıntılı olarak (ürün, adet, tutar bazlı) ulaşabilen biriyim. geçen yıldan beri 4-5 defa zam dalgası gelmesine rağmen tüik'in yıllık enflasyonu sürekli yüzde 20 civarı açıklaması neticesinde (bkz: 3 nisan 2019 tüik enflasyon açıklaması) ben bu oyunu bozarım deyip kolları sıvadım.

    başlıyoruz

    ilk olarak bütün ürünlerin 1 mayıs 2018 ve 10 mayıs 2019 fiyatlarını excel'de listeledim. uzun süredir satılmadığı için fiyatı değişmeyen ürünleri ayıkladıktan sonra ürünlerin 1 yıllık fiyat değişimini ve ardından bu değişimlerin aritmetik ortalamasını hesapladım. bulduğum sonuç; %34 oldu.

    sonuç bu haliyle içime sinmedi, çünkü sizin gibi ben de farkındayım enflasyon çok daha yüksek. bu sefer aritmetik ortalama yerine ağırlıklı ortalama alma kararı aldım. bu sefer fiyatı değişmeyenleri bile listeden çıkarmadım ve bütün ürünleri satış tutarına göre (1 yılda o üründen elde edilen toplam hasılat) sıraladım ve bu hasılata göre zamların ağırlıklı ortalamasını aldığımda karşıma şöyle bir tablo çıktı;

    ----------------------aritmetik ortalama---------ağırlıklı ortalama*
    ilk 10 ürün*;-------------%61,94----------------------%64,06
    ilk 50 ürün;--------------%42,50----------------------%49,75
    ilk 100 ürün;-------------%45,98----------------------%49,82
    bütün ürünler;----------%26,89----------------------%42,25
    (*)hasılatı en çok olan ürünler sırasıyla; patates, ekmek, karpuz, domates, tavuk*, domates salkım, kıvırcık, kuru soğan, kıymalık dana eti, patlıcan. (bkz: enflasyon sepetinde asıl olması gereken ürünler)

    yeterli mi? değil :) fazla bilgi göz çıkarmaz diyelim ve bir de hasılat yerine satış miktarına (kg. veya adet olarak) göre ağırlıklı ortalama alalım.;

    ----------------------aritmetik ortalama---------ağırlıklı ortalama*
    ilk 10 ürün**;------------%63,37----------------------%56,99
    ilk 50 ürün;--------------%53,78-----------------------%54,83
    ilk 100 ürün;-------------%49,53----------------------%53,77
    bütün ürünler;----------%26,89----------------------%47,34
    (**)en çok satılan ürünler sırasıyla; ekmek, karpuz, patates, maydanoz, domates, kıvırcık, kuru soğan, portakal, salatalık, patlıcan.

    reyon bazlı ortalama zamlar ise karşımıza şu şekilde çıkıyor;

    ----------------------aritmetik----------tutar bazlı---------adet bazlı
    kasap;--------------%21,76--------------%27,18------------%35,57
    kuruyemiş;--------%21,93--------------%24,66------------%23,53
    manav;-------------%62,91--------------%67,46------------%65,38
    tekel;----------------%21,65--------------%19,45-----------%19,72
    temel gıda;--------%31,11--------------%23,77------------%27,48
    temizlik;------------%38,85--------------%37,09-----------%38,25

    kafanızda bir şeyler şekillenmeye başladı değil mi? hiçbir kesin sonuca varamıyorsak bile şu rakamlar karşısında enflasyonu %40'ın altında açıklamak milletin aklıyla alay etmek değil de nedir?

    bitmedi, devam ediyoruz.

    elimde bütün ürünlere ait, bütün firmaların uyguladığı ortalama zamlar var
    ancak gg gerekçesiyle burda paylaşamıyorum. onun yerine bunları firma ismi vermeden yad edelim;

    ülkemize ait en büyük 3 bisküvi-çikolata markasının yıllık ortalama zam miktarları; %26, %36, %41
    en yaygın bebek mamalarından biri; %41
    en yaygın 3 bebek bezi; %41, %42, %61
    domates salçaları*; %75, %117, %73, %123
    ayçiçek yağı*; %29, %30
    makarna; %31
    un*; %40, %44
    baharat; %37
    bütün tavuk; %49
    temizlik ürünleri markaları; %41, %33, %51, %48, %70, %61, %71, %42, %54, %39, %56, %45...
    şampuan; %28, %22, %18, %15, %47, %31
    hijyenik ped; %47, %55,
    tuvalet kağıdı-peçete; %78, %59, %31, %42, %62
    pirinç; baldo %51, osmancık %31
    yufka; %46
    bakliyat; %35, %29
    su; %40
    peynir; %41, %19, %23, %38

    bir hışımla yazabildiklerim bunlar. ürün ürün, firma firma merak eden arkadaşlar yeşillendirebilir. ayrıca bu son yazdığım oranlar aritmetik ortalama yani en düşük oranlar.

    hal-i pürmelalimiz budur...

    edit: bu orana sadece market fiyatları üzerinden ulaştık ki çoğu dolardan en az etkilenen yerli ürün. %99'u yerli olan manavda ortalama hiçbir şekilde %60'ın altına inmiyor. çoğu ithal ürünlerden oluşan diğer sektörleri eklediğimizde enflasyon benim hesapladığımdan ne kadar düşük çıkabilir? yorumu size bırakıyorum. değinen arkadaşlara teşekkürler.

    edit2: çok mesaj geldiği için kayıtsız kalamadım. bu oranların hesabında gramajı düşürülen ürünler dikkate alınmadı arkadaşlar. ne kadar etkiler bilemiyorum ancak tek başına ekmeğin gramajının düşürülmesinin hesaba katılması bile 1-2 puan oynatır bu oranları diye düşünüyorum.

  • 1991 yılında gerçekleşen büyük madenci yürüyüşü sırasında birol üzmez tarafından çekilen harika fotoğraf.

    https://i.redd.it/a2xgdnad4zjx.jpg

    (bkz: 4-8 ocak 1991 büyük madenci yürüyüşü)

    "30 kasım'dan yürüyüşün başladığı 4 ocak 1991 tarihine kadar, genel maden- iş'e bağlı 48 bin işçi yekpare halde greve katılır ve çevre il/ilçelerin de zonguldak'a gelişiyle şehir türkiye tarihinin en büyük işçi hareketlerinden birine sahne olur. o dönem zonguldak, bugünkü karabük ve bartın illerini de içermektedir. yani bugünden bakılarak o günün tanıkları dinlendiğinde; üç şehrin tek merkezde toplandığı ve sokaklarda konuşulan tek konunun grev olduğu anlaşılmaktadır.

    peki; üç şehrin işçileri nasıl hep bir arada kalır, örgütlülük nasıl sağlanır? şehrin megafon sistemlerinin yetersizliğine rağmen kabloların neredeyse tüm sokaklara döşenerek şehre kurulan bir hoparlör sistemiyle işçilerin hareketin her anından haberdar olması sağlanır. bugünden bakıldığında, 1991'in twitter'ı sendika binasına gelip söz alan işçilerin hoparlörlerdeki sesleridir.

    3 ocak 1991 tarihi geldiğinde, sendika yetkililerinin hükümetle görüşmelerinden sonuç çıkmamıştır, zonguldak işçileri 1 ayı aşkın süredir maaşlarını alamamaktadır, kış çöker, eylemlere katılan işçilerin bir kısmı işyerinden kovulur; ancak erzak yardımları ve halkın grevdekilerle dayanışması hareketin yarım kalmayacağının habercisidir. dünyanın uzak uçlarındaki işçiler dahi zonguldak'taki greve sessiz kalmaz. öyle ki, hükümet kömür ihtiyacını karşılamak için yurt dışından kömür ithali yapmaya karar verir; ancak avustralya ve güney afrika'da kömür gemilere yükleneceği sırada liman işçileri dayanışma içinde yüklemeye direniş gösterir ve gemiler türkiye'ye boş döner.

    genel maden-iş'in bağlı olduğu türk-iş 3 ocak 1991'de türkiye çapında 1 günlük genel grev kararı almıştır. zonguldak'ta sendika, genel grevi sürdürebilmek amacıyla 4 ocak'ta toplu halde ankara'ya gitmeye karar verir. ancak ankara'ya gitmek için istanbul'dan beklenen 1150 otobüs hiç gelmeyecektir. şemsi denizer 4 ocak sabahı 10.30'da madencilerin toplandığı meydana bakar ve : "arabalarımızı engellediler. arabayla gidemiyoruz. ama ayaklarımız var. yürüyeceğiz." açıklamasını yapar.

    yürüyüşün tanıkları 300 km'lik yolu yürümeye saatler içinde karar verildiğini, sendika dahil hiçbir kurumun veya işçinin yürüyüşe yönelik örgütlenmediğini belirtmektedir. 4 ocak öğleden sonraya kadar, zonguldak'taki birçok evden işçilere battaniye, ayakkabı gibi ihtiyaçlar sağlanır. şemsi denizer, yürüyüşe katılmaya kararlı olan madenci eşlerine zonguldak'ta kalmalarını söyler, ancak kadınlar bu öneriyi dinlemeyecek ve yürüyüşün en önemli aktörlerinden biri haline gelecektir. yürüyüş başlar ve kitle çevre ilçelerden geçtikçe katlanarak büyür. yaklaşık 100 bin kişi ankara'ya yürümektedir...

    1. gün (4 ocak 1991)

    genel maden-iş yöneticileri, kitleyi hızla konvoylara ayırır, her madenci kendi ocağındakilerle yürüyecektir. her konvoya sorumlular atanır ve gruplara, tanınmadığı kişileri aralarına almamaları uyarısı yapılır. bu şekilde yürüyüşte herhangi bir provokasyon olmaması sağlanır ve kortej, hiçbir karışıklık çıkmadan 5 gün boyunca yürür.

    madenciler, şehre 15 km uzaklıktaki karamanlar köyü'nde ilk molasını verir. mola bitip yola devam edilirken ilk barikatla karşılaşırlar ancak bu barikat, madencileri durdurmaya yetmeyecektir. akşam saatlerinde 10 km daha yürüdükten sonra, devrek'e ulaşır ve geceyi burada geçirirler. devrek halkının büyük çoğunluğu evlerini madencilere açarak yürüyüşe büyük destek verir. bu sırada ankara'nın çankaya'sında madencilerin geldiği haberinin ardından, olağanüstü güvenlik önlemleri alınır.

    türk-iş ve başkanı şevket yılmaz, yürüyüşe ilk etapta tepki verir. denizer, "türk işçi hareketinin önündeki en büyük engellerden birisi şevket yılmaz'dır." der. yılmaz'ın cevabı ise yürüyüşün, 3 ocak genel grevi sonrası hükümetle pazarlığa gölge düşürebileceği olur.

    2. gün (5 ocak 1991)

    5 ocak sabahı şemsi denizer, kendi aracıyla başbakan yıldırım akbulut'la görüşmek üzere bolu'ya gider. görüşmede akbulut, madenlerin işçilere devredilmesini önerir. sendikanın devir konusundaki şartları ise şöyledir:

    türkiye kömür işletmeleri'nin bütün borçlarını devlet üstlenecek.
    kıdem tazminatlarını devlet bir hesapta bloke edecek.
    madencilerin koşullarını iyileştirmek için devlet, harcama yapacak.
    madenden çıkan kömürün tonu 30 lira yerine 100 liradan satılacak.
    hükümet şartları kabul etmez ve görüşme tıkanır.

    madencilerse devrek'ten çıkarak yollarına devam eder. birkaç kilometre sonra dorukhan tüneli'ne ulaşan madenciler, bir barikatla daha karşılaşır. vali ve kolluk kuvvetleriyle görüşmeler sonucu bu barikat da aşılır.

    başbakanla görüştükten sonra korteje geri dönen denizer, işçilere toplantıyı şöyle anlatmaktadır:

    “görüşme falan yok... görüşmek için ön şart öne sürdüler... yürüyüşü bitirin gelin dediler... para filan vermeyiz, teklif de sunmuyoruz; yürüyüş sırasında olabilecek her şeyden siz sorumlusunuz dediler."

    yürüyüş mengen'e ulaşmıştır. 5 ocak salı günü 40 km daha kat edilmiştir.

    3. gün (6 ocak 1991)

    madenciler ankara'ya yaklaşmaktadır, gerilerinde 70 km yol bırakırlar; ancak bir gün öncesinde zonguldak'tan gönderilen ilaç, battaniye, gıda gibi ihtiyaçların madencilere ulaşması kolluk kuvvetleri tarafından engellenir.

    hükümetin denizer'e çalışma ve sosyal güvenlik bakanı imret aykut aracılığıyla gönderdiği not nettir: "yürüyüşü bitirmezseniz, sizinle görüşmeyeceğiz." aynı anda turgut özal, denizer'i kast ederek "o zatla görüşülmez" açıklamasını yapar.

    sendika bürokratları toplanır ve yürüyüşün geleceğine dair kısa bir toplantı yapar. saat 10.00 sıralarında eyleme katılan kadınlar mengen'deki bir düğün salonunda toplanır. denizer, kadınlara zonguldak'a dönüp dönmeyeceklerini sorduğunda aldığı cevap "ölmek var, dönmek yok!" sloganıdır.

    aynı anda meclisteki anap sıralarından türk-iş'in 3 ocak grevi'nin toplu iş sözleşmesi kanunlarına aykırı olduğu için sendikanın kapatılması gerektiğine dair sesler yükselmektedir.

    4. gün (7 ocak 1991)

    mengen'den sonraki durak gerede'dir; ancak ilçeye ulaşmadan üçüncü barikatla madencilerin önü kesilir. bu kez çıkan arbede de barikat önünde bekleyen işçilerden 201'i göz altına alınır.

    öte yandan bakanlar kurulu toplantısında imren aykut, başbakan'ın aksine yürüyüş devam etse dahi denizer ile görüşebileceğini beyan eder.

    madenciler mengen'e geri dönerek; sendika, partiler ve hükümet arasındaki görüşmelerin sonucunu beklemeye koyulur.

    5. gün (8 ocak 1991)

    madencilerin mengen'deki bekleyişi, ankara'ya gitmek üzere yola çıkacak olan denizer'in konuşmasıyla son bulur. denizer, karşısında ankara'ya yürümeye kararlı duran kitleyi görür ve belediye binasının balkonuna çıkarak işçilere seslenie. her zaman yaptığı gibi işçilere "canlarım, ciğerlerim" diyerek söze başlar ve devam eder:

    "işçiler hak arama mücadelesinin dışına çıkmazlar. aralarına kışkırtıcı sokulsa da. … işçi-sendika bütünlüğü içinde, disiplin kurarak kenetlendik. … başarı, disiplin, güven, bunu siz yarattınız. türkiye işçi sınıfı, emekçi halkı, sizinle övünüyorum. eylem amaçlıdır. yürüyüş planımız, anlaşma ortamı yaratmaktı. bugün yönetim kurulu ile ankara’ya gidiyorum. üç gün zonguldak’a gelemiyorum.

    denizer: "şimdi biz önceden planladık. işareti ben veririm demiştim. bana inanıyor musunuz?"

    işçiler: "evet."

    denizer: "bana güveniyor musunuz?"

    işçiler: "evet. gemileri yaktık, geri dönüş yok."

    denizer: "yürüyüş eylemi bitmiştir. sizler zonguldak’a dönüyorsunuz."

    bir kadın: "hayır başkan, hayır, geri dönüş yok."

    işçiler: "geri dönüş yok. başkan ne derse onu yaparız."

    denizer: " ben böyle istiyorum. suçlayacaksanız beni suçlayın. genel başkan olarak konuşuyorum. … anlaşma ortamı yarattık. (eliyle geri dönüş yok diyenleri işaret ederek) kışkırtıcılar seslerini kessin. maden işçileri oyuna gelmez."

    işçiler: "başkan ne derse o olur.”
    konuşmanın ardından denizer ankara'ya yola çıkar, madenciler ise zonguldak'a döner. büyük madenci yürüyüşü, kesin kazanımlara ulaşamamıştır; ancak türkiye tarihinin en geniş çaplı işçi yürüyüşü olma özelliğini koruyacaktır."

    yazının tamamı için:

    http://www.hafizakaydi.org/…madenci-yuruyusu/hikaye

    edit: bir ihtimal daha mumkun uyardı, fotoğraf mehmet özer'e değil de birol üzmez'e aitmiş. düzelttim.