hesabın var mı? giriş yap

  • normal bir ülke ve normal bir toplum için utanç verici olması gereken konvoydur.

    ancak ülke insanının çoğunluğu muhafazakar/milliyetçi politikaların sonucunda en basit mantık yürütme yetisini bile kaybettiği için güce, güçlüye ve kişilere tapmayı marifet zannediyor.

  • milliyet'in haberine göre cenazede dayısı demiş ki;

    “hukuk fakültesi’nde okuyan bir çocuktu. bu çocukların bu hale gelme nedenleri nelerdir ? bu çocuklar da bizim canımızdır. biz insan değilmiyiz. bunu terörist diye yazacaklar. bu ülkenin asıl teröristi kimse ona lanet olsun. terörist bu ülkeyi soyanlardır. 30 bin kişinin katiline terörist diyemeyenler bu hukuk fakültesinde okuyan çocuğa terörist diyorlar. buradan ilan ediyorum şafak yayla terörist değildir“

    kafayı yiyeceğim bu gidişle, şehit edilen savcıya üzülüyorum, öldürülen solcu çocuklara içim ayrı yanıyor, ülkücü çocuklara ayrı... allah sonumuzu hayır etsin, umarım sağduyu çağrıları artar ve daha fazla insan ölmez, çok şey mi istiyorum ya rab!

    ağla sevgili yurdum ağla

  • işveren: biz sadece sektörün en iyileri ile çalışırız, çok kaliteli bir ekibimiz var bıdı bıdı...

    aradan 3 dk geçer.

    işveren: maaş beklentiniz nedir?
    iş isteyen: en iyilerle çalıştığınıza göre doğal olarak sektörün en iyi maaşını bekliyorum.

  • radyo d zamanındaki o muhteşem yayınlarını, tam da ergenlik dönemlerimde keşfetmiştim ve senerlerce de vazgeçememiştim..zaten tüm dinleyenlerinin de katılacağı gibi, en güzel dönemleri o zamanlardaydı..daha yayınına kendisinin tuşla yaptığı "biiip" sansürü bile konmamıştı..program gece 00:00-02:00 arasıydı ve o iki saatin nasıl geçtiğini anlamazdım..özellikle yayın sonunda çaldığı şarkılar muhteşemdi.. (bkz: sezen aksu, zuhal olcay, leman sam, yeni türkü, barış manço vs) ve tabii aklımdan çıkmayan kalan efsanevi bir sürü diyaloga imzasını atmıştı..misal;

    muzo: beyfendi peki siz yakışıklı mısınız, kızlar size bakar mı ?
    adam: nasıl yani şimdi tam olarak ?
    muzo: yani diyorum ki bi albeniniz falan var mı ?
    adam: yani şuan yok..
    muzo: şuan mı yok..beyfendi nedir albeni ?
    adam: çikolata ?

    ahahhahahhahaha

  • çocukluk, gecenin bir yarısı tuvaletten odana koşarken kimsenin seni yemediğine sevinmektir.

  • aslında alt metni şudur:

    "siz gidin simitçiden simit alın. simitçi fiş vermiyor, bu nedenle devletin cebine giren vergi yok. simitçi, bu parayla fırından simit satın alıyor, tabii ki fiş miş hak getire. fırıncı unu, un fabrikası buğdayı, fişsiz faturasız alıyor. çiftçi, buğdayını un fabrikasına üç otuz paraya verebiliyor, ancak kar ediyor. un fabrikası da, fırın da, gönlünden ne koparsa kar gösterip sakız parası gibi gelir vergisi ödüyor.

    bu arada tüm bu akışta cebine para girmeyen devlet, akaryakıta bindiriyor da bindiriyor. ulaşımınıza zam geliyor; çiftçi, traktörüne dünyanın en pahalı mazotunu aldığı için neredeyse kar etmiyor. fırıncılar odası simite-ekmeğe zam yaparken televizyonlara maliyetlerin yüksekliğinden şikayet ediyor, un fabrikası işçi çıkararak kara geçiyor; simite ödediğiniz paranın çoğu da mazot olup devletin cebine giriyor. bu arada sayın bakan hayati yazıcı da memura %2+2 'lik müthiş zam paketini açıklıyor.

    yine de dert etmeyin; kredi kartlarınız var nasıl olsa."

  • bu bir saldırı biçimidir ve doğru savunmayı uygulamak gerekir.

    ilk aşamada olayın üstünde kontrol sahibi olmadığınızı fark etmeniz gerekli. bu da kendinize ve olanlara bir süre sonra tepeden bakmakla olur. şu zamandan beri uğraşıyorum, ne kadar mesafe katettim sorusu ile.

    diyelim ki bir süredir bu kızla iletişim halindesiniz. bir sıcak bir soğuk ama siz hala umutlusunuz. bu size çok da saygı duymadığı anlamına gelir çünkü sizin üstünüzde bir kontrole sahip, sizi manipüle edebiliyor. sizde yeni ve ona ilginç gelen bir şey yok. çözebileceği bir gizem yok, ona göre her şeyiniz apaçık ortada, o kaçıyor siz kovalıyorsunuz. çözülmüş puzzle'ı kim ne yapsın?

    bu durumda yerleştirmeye çalışacağı dinamik şudur; neticede ben bunu reddedeceğim (soğuk) ama bu reddetme bir defalık olmasın, ben bunu atayım ama hep geri gelsin, her gelişi de haneme sayı olarak yazılsın. böylece kendime bir özgüven kaynağı yaratayım, ihtiyaç halinde bir yedeğim olsun, kendimi güçlü hissedeyim...

    bunun için salt reddetme haricinde de bir şeyler yapması lazım ki (sıcak) umutlarınız tamamen bitmesin. dolayısıyla size, ancak sadece bir sonraki reddetmeye kadar sizi ayakta tutmaya yetecek kadar bir umut vermesi lazım. yaralı askerin yaralarını sarıp yeniden savaşa hazırlamak gibi. bu umudu daha az verirse bir deneme daha yapmayabilirsiniz, eğer fazla verirse de bu sefer manevra alanı azalır, işler kontrolünden çıkabilir, kendini baskı altında hissedebilir.

    bu şekilde bir ileri bir geri gittikten sonra olan biteni değerlendirdiniz, özellikle kendinize yukarıdaki soruyu sordunuz ve manipüle edildiğiniz kanaatine vardınız. ikinci aşamaya geçebiliriz.

    burada öncelikli amaç bu döngüden çıkmak. intikam almak falan değil, sadece kendinizi kurtarmak. zararın dönebildiğiniz yerinden dönmek çünkü bu zihninizi sürekli esir alan, zaman ve enerjinizi de çalan bir ruh halidir. ama bu döngüden öyle bir şekilde çıkacağız ki bu sefer de onun aynı döngüye girme ihtimali olsun.

    tahmin ettiğiniz gibi onun taktiğini ona uygulayacağız. son reddedilmenizden sonra artık kesinlikle ona karşı oldukça kapalı, ondan kaçar bir halde olmanız gerekli. zaten onu kaybetmeyi göze aldınız. bu döngüden kurtulmanın bedeli.

    ama iletişim halinde olduğunuz zamanlarda (tesadüf veya onun girişmiyle) son derece sıcak davranmanız gerekli. soğuk ve kaba olursanız ya da sadece görmezden gelirseniz bu oyunundan çekildiğiniz anlamına gelir. ama aslında yapacağınız şey önce kaybetmemek, sonra ortam müsaitse kazanmak. kendi yarı sahanıza çekilip kontra fırsatı beklemek gibi.

    onunla çok az muhatap olacak ama bu sürede çok sıcakkanlı olacaksınız. bu sizin yoğunluğunuzu artırır. bu, sizinle geçirdiği o oldukça kısa anlara çok fazla olasılık ve anlam yükler, sizi gizemli kılar (bu hemen olmaz ama neticede olur). bunu yapmanın görece basit ve etkili bir yolu sadece iyi bir dinleyici olmaktır. hem olabildiğince az konuşarak bir belirsizlik oluşturursunuz, sizin keşfetmediği yönleriniz de olduğunu düşür, hem de iyi bir dinleyiciyi herkes sever. ama esas vurgunu eski atılgan tavrınızı değiştirmekle yapmış olursunuz. artık kovalamak yerine kaçıyorsunuz. ama süreci yarıda kesip mutlaka kaçın, artık siz onun sınırsız iletişim kurabileceği biri değilsiniz, yapacaklarınız var.

    ona meşgul biri izlenimini vermeye çalışmayın, yapay olmaktan, mesaj vermeye çalışmaktan ve rol yapmaktan kaçının.

    harici olarak yem niyetine bir başka dişiyle görülürseniz işiniz daha da kolaylaşır. başka bir dişi işin içine girince artık mesele sadece sizinle onun arasında kalmaz iki dişi arasındaki bir ego savaşına evrilir, sizin işinize gelen bir doğrultuya. sizin yüzünüze bakmak istemese bile sadece rakibin kazanmaması için size yaklaşması çok olasıdır.

    eğer amacı sizi manipüle etmek değildiyse, normal hali buysa size bundan sonra pek yaklaşmaz. başlarda biraz sinirlenir, anlam veremez ama ciddi bir hırs da yapmaz. sizin çıktığınız döngüye kendi de girmez. zaten ciddi anlamda ona hiçbir şey ifade etmiyorsanız bu geri çekilme hareketinizin de hiçbir etkisi olmaz. ondan uzaklaşarak kendinizi kurtardığınızla kalırsınız.

    ama en başta niyeti sadece ego tatmini sağlamaktıysa, oynamadığı oyuncağı elinden alınan çocuk gibi ağlayacaktır. bunu da iyi misin? kendine gelebildin mi? tavrıyla yapar. bu bahaneleri sizinle iletişime geçip bir dalga daha sizi kendine çekmek için kullanmaya çalışır. bu noktada bir zamanlar manipüle edebildiği birini artık edememenin rahatsızlığıyla hırs yapar ve döngüye kendini sokar. çünkü psikolojik olarak geriye düştüğünü hisseder ve bunu kendine yediremez, açgözlü davranma dürtüsüyle girer bu döngüye. dengesi ne kadar bozulursa o kadar iyidir çünkü sadece kaybettiklerini kazanma hırsı daha da artacaktır.

    ama özellikle kendini geri çekme adımını salt intikam hissiyle yapmayın, gerçekten başkasına yönlenin. bu hem döngüden kurtulmanızı kolaylaştırır, hem ikinci aşamanın daha doğal ve spontane bir şekilde akmasını sağlar hem de başka bir dişiyle işlerin yolunda gitmesi durumunda malum kişinin yükünü ağırlaştırır.

    son olarak da bunu yapan kıza kızmayın, bunu bireysel almayın ve bunun insan doğasının bir parçası olduğunu bilin. bu, atacağınız adımları daha mantıklı hale getirir.

  • haluk bilginer'in başrolde oynadığı, toplumsal ve siyasi pek çok olaya göndermeler yapan harika bir yerli dizi. kısa, öz ve oldukça manidar olmuş.

    beğendiğim bir replik:

    ‘’bu burçlar falan var ya astroloji yani, prensip olarak çok saçma bir defa. insanın kişiliğini doğum tarihinden anlayamazsın. hele geleceğini tahmin etmek, doğum tarihiyle olacak şey değil o. o nasıl olur ancak biliyor musun? doğum yeriyle. insanın geleceğini de kişiliğini de doğum yeri belirler. esasında bu burçları doğum yerine göre ayarlamaları lazım.

    bak, insanın doğum yerine göre kehanette bulunsalar mesela onu anlarım. sonuçta trablus'ta, peşaver'de ya da angola'nın herhangi bir köyünde doğmuş bir çocuğun hayatının neye benzeyeceğini tahmin etmek zor değil. eh… toronto'da, oslo'da, tokyo'da doğmuş da az buçuk ne olacağı belli. bizim anadolu insanı bunu bilir mesela. onun için de yeni tanıştığı bir kişiye “burcun ne?” diye sormaz. “memleket nere?” diye sorar.

    bir de yükselen burç meselesi var. o da vatandaşlık oluyor, yani hangi ülkenin vatandaşı olduğu. o da önemli. suriye'de doğmuş bir suriyeliyle suriye'de doğmuş bir fransızın kaderi aynı olmuyor tabi. burcum halep ama yükselenim fransız. o zaman iş değişiyor tabi. ya da burcum kongo yükselenim belçika. durum farklı. işte benim burcum da kambura. benim kaderim de kambura. ben eğer bugün buralara geldiysem, sırf kambura'da doğduğum içindir.’’

    cemil, şahsiyet, 6.bölüm