hesabın var mı? giriş yap

  • g.tten g.te değişen durum. tamamen kişisel bi sorundur bence. yok askerde ilk 3 gün sıçamayacaksın, yok yurt dışında sıçamayacaksın. b.kunu çıkarmayın oğlum, ben askerde de sıçtım her gün, uçak aktarması yapacakken 2 saatlik arada italya'da da sıçtım. eğer uslu bir çocuk olursanız siz de sıçabilirsiniz.

  • bir aşçı olarak yorum yapmam gerekirse,

    bir menüde kalem başına fiyat, maliyet x3 olarak hesaplanır.

    bir yemeği malettiğinin üç katına satarsan hayvansın hede hödö diyeceklere şöyle bir açıklama yapayım:

    hesaplamanız gereken şey, giderlerin hepsi aradan çıktıktan sonra kâr edebiliyor olmanız, dolayısıyla malzeme fiyatı+mekan kirası+elektrik,gaz,su+çalışan ücretleri+temizlik masrafları+bakım masrafları+restorana ait lisans ücretleri (alkol örn.)+türkiye ekonomisi sayesinde ayda bir değişen fiyatlar sebebiyle yeni menü basımları gibi ek maliyetler.

    şimdi maalesef ki türkiye'de artık bu malzeme fiyatı x3 dengesi bile fahiş fiyatlar dolayısıyla bozulmuş olabilir. bir restorandaki elektrik ve doğalgaz gideri zaten malzemeyi aşacak paralara ulaşmış olmalı diye üfürüyorum (çünkü çok da net bir bilgim yok) hadi çalışan paralarından kısarak dengelesinler diyelim falan filan ve bu matematiğe uydurmaya çalışalım.

    fettucine alfredo gibi basit bir tarif üzerinden (ve kafeler nasıl yapıyorsa ona göre hesaplamaya çalışacağım) maliyet hesabı yapalım.

    100 gram tavuk göğüs: 17 tl
    100 gram çiğ makarna: 3,4 tl
    75 ml krema: 13,125 tl
    10 gram toz parmesan: 17,5 tl
    1 diş sarımsak: 0,1 tl
    15 ml zeytinyağı: 4,5 tl
    tuz&karabiber: 0,03 tl+0,25 tl
    üstüne süslemek için 1 adet kokteyl domates: 1,54 tl

    yani toplamda 1 tabak fettucine alfredomuzun (ki bunlar perakende fiyatlar, toptanda bir 15 tl kadar ucuzlayacağını düşünmekteyim) malzeme bazında işletmemize maliyeti 57 tl 445 kuruş. bunun üç katı ise 172,335 tl oluyor. haydi bir de bunu 175 tl'ye yuvarlasın diyelim. (üstüne restoranların kullandığı hilelere hiç girmiyorum, toz parmesan diye hesapladığım şeyde çoğu restoran kars kaşarının kabuğunun rendesini falan kullanıyor, o hesapla da buraya 17,5 tl fiyat biçtiğimiz şeyin fiyatı 3 tl'ye falan düşüyor)

    şu an yemeksepetinden fettucine alfredo fiyatlarına bakıyorum: liva pastanesinde 243 tl, pilavcı abide 247 tl, hüdaverdi pastanesinde 210 tl, matchless makarna'da 230 tl.

    haydi bir de yemeksepeti komisyon alıyor üstüne kurye murye, restorandan menü fiyatına bakayım bulabildiklerimin: livashop.com'da fettucine alfredo 270 tl. yemeksepetinden de pahalı yani.

    e peki sorarım restoranlar, güncel perakende fiyatlarıyla 57,5 tl'ye mal ettiğimiz bir tabak yemeği kâr edebilecek olduğunuz ücreti 175 tl iken bize neden x4 x5 fiyatlarla kakalıyorsunuz?

    peki sevgili halk, siz enayi misiniz, hala bu kafeleri restoranları hınca hınç dolduruyorsunuz?

    eyyorlamam bu kadar.

    komik edit: yarası olan bir işletmeci gocunmuş olacak ki mesaj attı isterse 750 lira fiyat biçer size ne diye, ben de o zaman ev sahipleri de tek göz odaya 30,000 tl isteyince kızmayın dedim, e tabi kızmam fedakarlık neden bizden bekleniyor siz de maaşınızın yarısını alın o zaman fedakarlık gösterip dedi.

    muhatap olduğumuz zihniyet bu arkadaşlar. bu durumda fiyatların düşmesini daha çok bekleriz gibi.

  • zaytung haberlerinden bile daha saçma. çok haber izlemiş okumuşumdur ama bu kadar saçma bi haberi ilk defa görüyorum. koca valilik açıklama yapmış ya olacak iş değil.

  • gemicikleri yürüttük karadan
    verdikçe veriyor güzel yaradan
    demokrasiyi de çıkarırsak aradan
    bana ne lan çıkmam saraydan

  • çok matah bişey olmayan vasat aktivite. malum şahıstan tiksinmedim şu içtiğini herkese duyurma meraklısı ergenlerden tiksindiğim kadar. yazık size...

  • petrus... yquem... cheval blanc... mouton-rothschild... opus one... krug... bu isimleri duymak ya da onların şişeleriyle karşılaşmak, dünyanın hemen tüm tutkulu şarapseverlerini heyecanlandırır, kalp atışlarını hızlandırır. hele bunların tadına bakabilme şansına kavuşanlar, mutluluktan tam anlamıyla dört köşe olurlar... yeryüzünün şarap doruklarıdır, yukarıdaki isimler.
    ama bir isim daha var ki, onu sadece “bilenler bilir”... şarap dünyasının gerçek doruğu, dünyanın en değerli ve en büyüleyici şarabı, romanee-conti’dir. tanrı, burgonya’nın vosne-romanee köyündeki bu 18 dönümlük bağa öylesine özellikler vermiştir ki, bu bağın senede en fazla 5-6 bin şişe yapılabilen şarabı dünyanın en saygın, en çok aranan, müzayedelerde en çok el değiştirip en çok prim yapan şarabı olmuştur.

    romanée-conti fransa'nın bourgogne (burgonya) bölgesinde, burada çok iyi sonuçlar veren pinot noir üzümünden yapılır. senede sadece 500 kasa. yani yıllık şişe kapasitesi olarak petrus'ün onda biri. burgonya alt bölgelere bölünmüş ve bu bölgeler oradaki kasabaların adı ile biliniyor. beaune ve dijon şehirleri arasındaki vosne romanée kasabası civarındaki bağlar, pinot noir üzümünün dünyada en iyi sonuçları verdiği arazinin üstüne dikilmiş. bu bağların incisi de toplam 27 hektarlık romanée bağları.

    şimdi bu 27 hektar da altı parsele bölünmüş. iste her biri harika olan ve "grands cru" denen en tepe statüdeki altı burgonya kırmızı şarabı bu altı parselin adı ile anılıyor. romanée-conti, la tache, romanée saint-vivant, richebourg, grands echezaux ve echezaux. tabii ki bu parseller birbirine bitişik ve kil toprak ağırlıklı ama eğimleri ve toprak bileşimi ve de mineral yapısı ile bağların yaşı açısından aralarında farklar var.bu altı altın değerindeki parselin dört tanesinin çeşitli sahipleri var. ilk ikisi, yani romanée-conti ve la tache'ın ise tek bir sahibi var: romanée-conti firması. romanée-conti'nin şimdiki sahipleri de birbiri ile akraba iki aile: de villaine ve leroy aileleri.

    romanée-conti hem firmanın hem de şarabın adi. ama romanée-conti firmasının ürettiği tek şarap romanée-conti parselinden gelmiyor. kalan beş parselin hepsinden ve ayrıca dünyanın en muhteşem beyaz şarabı olan montrachet'den de şarap sunuyorlar piyasaya.

    arz çok kısıtlı ve talep fazla tabii ama tarihi sebepler de var. bir kere romanée-conti fransız krallarının tercih ettiği şarap olmuş. ikincisi, eski sahipleri çok koklu bir aile. conti ailesi. bourbon dinastisinden ve kökleri çok eskiye dayalı bir aristokrat aile. bu aile 18 temmuz 1760 tarihinde aynı bağda gözü olan ve kral 15. louis'nin gözdesi meşhur madame pompadour'u sollayarak romanée'yi satın almış

    bu bağı "soylu" kılan bir diğer neden ise sadece iki hektarlık bu bağın kokunun menşei açısından katıksız "fransız" kalan tek kök olması koca ülkede. şöyle ki, 1860-90 arası phylloxera denen ve amerika'dan gelen bir miniskül böcek fransa'daki bütün bağları tarumar etmiş. buna panzehir olarak yeni kökler monte edilmiş bağlara ve phylloxera'ya dayanıklı bu kökler amerika'dan ithal edilmiş. bir tek romanée-conti bağları kurtulmuş bu amerikan ihracı illetin elinden. fransızlar için bu çok anlamlı tabii. bu şarabı içerken kendilerini "kral" gibi hissediyorlar.

    evet, petrus'ten çok daha pahalı. örneğin 1990 senesi 14 bin dolar. 2010 seneleri yeni piyasaya çıkıyor.
    muhteşem aroma. siyah trüf ve yabani mantar. aroma devamlı değişiyor ve yavaş yavaş oryantal baharatlar ön plana çıkıyor. inanılmaz lezzet damakta. hem çok derin ve zengin, hem de rafine. ipek gibi.

    bir şarap yazarının, “ondan bahsederken şarabın dili yetmiyor, şiirin diline sığınıyorum” dediği, bir başkasının “bu şarabı ifade edebilecek bir kelime yok!” diye hayıflandığı romanee-conti, çok az kişinin tadabildiği, üreticisinin deyimiyle bir “hayalet şarap”.

    burgonya’nın tam kalbinde yer alan ama bir sır gibi saklanan, hiçbir yerde levhası bile olmayan şarap yapımevini domaine de la romanee-conti
    tanınmış şarap profesyonelleri dışında ziyaretçi kabul etmeyen, dışa son derece kapalı bir yerdir drc’nin kapıları.

    fransa’nın ortadoğu kesiminde yer alan, lyon ile dijon şehirleri arasındaki burgonya bölgesi, ülkenin en saygın şarap bölgelerinden. ama çok eski bir liman şehri ve ticaret merkezi olan bordo tüm dünyaca tanınırken, fransa’nın içlerinde kalan burgonya şarapları daha iddialı olduğu halde bordo kadar tanınmıyor. bunun bir nedeni ihracat pek yapamaması, diğer nedeni de bordo’nun yarısı kadar şarap üretmesi. o yüzden iyi burgonyalar fransa’nın dışına kadar çıkamadan hemen fransız şarapseverlerce “kapatılıyor”, kimi zaman paris’e kadar bile gelemiyor..

    “vosne-romanee bir jeolojik mucize. burası alp dağları’ndan akan nehirlerin eski yatağı. alüvyonların oluşturduğu toprak mineralce çok zengin, bu da burada pinot noir üzümüne diğer burgonya bağlarından daha zengin tatlar veriyor.

    bugün 60-70 yıllık romanee-conti’ler bile tadıldığında, yudumlayanları yoğun lezzetleriyle şoke ediyor. rus derisinden bulgar gülüne, katrandan trüf mantarına, yaban çileğinden portakal marmeladına, kayısı kurusundan gül yaprağına doğanın en cazibeli ve güzel kokuları bu şarapta yakalanabiliyor. üstelik “eser miktarda” da değil, burnunuzda adeta patlayan güçlü tonlarla... damakta ise yudumladığınız şarabın dokusu kadifeye mi benziyor, ipeğe mi, karar vermekte zorlanıyorsunuz.

    romanee-conti öyle her parayı bastırana satılan bir şarap da değil, hatta fiyatı bile yok. çünkü tek başına satılmıyor, drc’nin hepsi de apelasyonun en üst basamağı olan “grand cru” statüsündeki diğer şaraplarından richebourg, romanee-st. vivant, grands echezeaux ve echezeaux’larının 2’şer, la tâche’ın da 3 şişesinin bulunduğu “assortiment” denilen bir ahşap sandığa ikramiye kabilinden bir şişe konuyor. bu 12 şişelik sandığın fiyatı, 8-10 bin avro civarında.

    kimi şarap kavları bu sandıkları bozuyor ve romanee-conti’yi ayırarak tek şişe olarak fiyatlandırıyor. tabii en az 5 bin avro olmak kaydıyla... genç rekolteleri bu fiyatlara alınabilen romanee-conti’ler yaşlandıkça müthiş prim yapıyor çünkü 5 bin şişenin bir bölümü de bu arada içilmiş oluyor, şarap daha da nadirleşiyor. bu eşsiz şarapta fiyat rekoru, hong konglu bir dolar milyonerine ait. 12 şişe 1990 için tam 252 bin dolar..

    dünyanın bu gelmiş geçmiş en değerli şarabının sırrı, sadece bağında mı? tabiki “hayır”. kısa pantolonlu bir çocukken dedesinin bağında büyüyen, son 34 yıldır da bağların başında olan aubert de villaine, 46 yıl mahzeni yöneten babasının ölümünün ardından onun görevini devralan ve 23 yıldır da “mahzen şefi” olan bernard noblet, bağın asmalarını adeta bahçesinin güllerini budar gibi budayan, babadan oğula, anadan kıza onlarca yıldır bağa emek veren bağ işçileri ve diğer isimsiz kahramanlar... romanee-conti’yi romanee-conti yapan, biraz da bu devamlılık, bu “hanedan”... zanaatı sanata dönüştüren, belki de dünyanın en hayırlı hanedanı. bizde olmayan..

  • buram buram samimiyet kokan video. abi gözünüzü seveyim göz var izan var. malum şahıs ile kıyas kabul etmeyecek kalitede bir adam.

  • çomar her yerde çomar. bunun farklı bir kelime ile izahı da yok.
    ha bizde amerika'yı protesto edicez diye iphone kırıp dolar yakanlar, ha bunlar.
    yok, kafa kısıtlı çalışıyor ya.

  • ön edit: geçen yıl infinity war için yazdığım bu entry'yi avengers: endgame olarak güncelledim.

    endgame'in gelmesine şurada günler kalmışken yeni izleyiciler için film öncesi olaylara hakim olunması, düzenli takipçiler için de güzel bir tekrar olması açısından izlenmesi gereken filmleri sıralıyorum.

    1) captain america the first avenger

    hem ilk avenger, hem de ilk infinity stone burada. filmin önemini anlatmak için sanıyorum ki başka söze gerek yok ancak yine de her şeye rağmen bir türlü ısınılamayan kaptan amerika'yı sevdirebilmesi, bunu yaparken de güzel bir dönem filmi izletebilmesi ekstra artılar. red skull ve kaptan arasındaki mücadelenin sebebi tesseract, marvel sinematik evreni içerisindeki ilk sonsuzluk taşı olan uzay taşını barındırıyor.

    2) the avengers

    avengers'ı oluşturan diğer karakterlerin solo filmlerini atlıyorum çünkü bu karakterlere iyi kötü herkes aşina ve infinity war'un ana meselesi olan sonsuzluk taşları ile direkt bağlantıları yok bu noktaya kadar. avengers, hem ekibin ilk toplanışını hem de yine tesseract formundaki uzay taşının tek başına neler yapabileceğini görmemizi sağlıyor. infinity war ve endgame'in sonuçta avengers 3 ve 4 olduğunu da varsayarsak, bir dörtlemenin ilkini izlememek büyük kayıp.

    3) thor the dark world

    istisnasız herkes için en sevilmeyen marvel filmlerinin başını çekmesine rağmen ben thor serisini, özellikle de the dark world'ü takdir edenlerdenim. thor'un mcu içinde sorumluluğunu üstlendiği fantastik boyutun hakkını fazlasıyla veren bir devam filmi kendisi. listede olmasının sebebi ise oldukça önemli: başka bir sonsuzluk taşı olan gerçeklik taşıyla burada tanışıyoruz. kendisi aether isimli bir sıvı formunda olduğu için "taş" olarak hatırlanmayabilir, dikkat.

    4) guardians of the galaxy

    hemen hemen herkesin en çok sevdiği marvel filmine geldik. filminden önce azılı geek'lerin bile pek tanımadığı guardians ekibi, malumunuz üzere 2014'te patlama yapınca tüm dikkatleri üzerine çekmişti. avengers'taki chituari saldırısını saymazsak mcu'nun kozmik tarafını bizlere bütünüyle göstermesi, sonsuzluk taşlarından güç taşını tanıtması hatta yıllardır hazırlığı yapılan infinity war ve endgame'in baş kötüsü thanos'u da adam akıllı ilk defa anlatması gotg'yi infinity war için olmazsa olmaz filmlerden biri yapıyor.

    5) avengers age of ultron

    infinity war ve endgame'e giden yol burada çok daha aydınlık bir hal alıyor. thor'un ilk filminde loki'nin, asası içinde gizliyken insanları manipüle etmesini sağlayan bir başka sonsuzluk taşı olan zihin taşını burada tanıyoruz. bu taş, avengers üyelerinden vision'a hayat verecek olan taş. vision'ın da sadece bu taş ile nasıl güçlere sahip olduğunu hatırlarsak, taşların potansiyelini daha iyi anlayabiliriz.

    ayrıca age of ultron, avengers için işlerin karanlıklaşmaya başladığını ve tony stark'ın halüsinasyonu vasıtasıyla kozmik bir tehditin ileride dünya'ya bela olabileceğini haber veren film.

    6) captain america civil war

    bir dörtlemenin finalinden önce ilk iki filmi izlemek elzem hale geliyor demiştik. eh, kaptan amerika'nın üçüncü filmi olan civil war da bir bakıma avengers 2.5 olduğundan dolayı kesinlikle bu listede olmalı. mcu'nun en sevilen filmlerinden biri olan civil war, alt metni -uyarlandığı çizgi romanın yanına çok yaklaşamasa da- en nitelikli marvel filmlerinden biri diyebiliriz. bu film de age of ultron gibi, avengers meselesini bir ileri noktaya daha taşıyor ve karakterlerimizin ciddi bir durumda nasıl görüş ayrılığına düşebileceklerini görüyoruz. infinity war'da kaptan ve tony'nin konuşmama sebebi buradaki olaylardı.

    aynı zamanda mcu içinde ve de infinity war'da majör rollerde olan örümcek-adam, black panther gibi karakterleri tanıtıyor bizlere. andrew garfield'ın peter parker rolüne müthiş yakıştığını düşünsem de buradaki gibi; winter soldier'ın metal yumruğunu dalga geçerek durdurabilen, gerçekten güçlü ve geveze bir örümcek görmek oldukça hoşuma gitmişti (hatta buradaki kısa örümcek tasviri homecoming'tekinden bile iyi).

    7) doctor strange

    infinity war'da olanca haşmetiyle bir doktor strange göreceğiz. sadece bu bilgi bile doktor strange'i izlemek için yeterli bir sebepken, hikayede bir de "agamotto'nun gözü" kisvesi altındaki bir başka sonsuzluk taşı olan zaman taşıyla tanışıyoruz. filmin harika görsellerle desteklenen efsane finali bile tek başına doktoru görmek için yeterli bir sebep aslında.

    stephen strange'ten sonra geriye sadece ruh taşı kalmıştı ve onu da infinity war'da, vormir gezegeninde bulduk. gamora'yı kaybetmemize neden olan taş, thanos'un eldivenine eklenerek son vuruşu yapmıştı.

    plase / thor ragnarok

    thor'un, yönetmen taika waititi'nin ellerinde rengarenk bir final yapmasını sağlayan ragnarok aslında infinity war için illaki görmeniz gereken bir film değil ancak hem loki ve thor arasındaki son durumu, hem de after credit sahnesindeki mevzunun direkt olarak thanos ve guardians of the galaxy'ye bağlanacağını göstermesi nedeniyle önemli bir durak bence (infinity war ile en net bağlantısı, hela'nın asgard içindeki fan teorilerine neden olan sonsuzluk eldivenini "fake!" diyerek devirivermesi).

    plase 2 / infinity war

    hakkında herhangi bir şey söylemeye gerek yok sanıyorum.

    plase 3 / ant-man and the wasp after credit sahnesi

    endgame'de önemli yer tutacağı tahmin edilen kuantum evreni (quantum realm), bu filmin ana konusu. yine de endgame için filmin tamamını izlemenize gerek olduğunu düşünmüyorum, after credit sahnesi endgame için yeterli bağlantıyı veriyor. ilk filmi yapım sürecindeyken kimsenin bu denli önemli rol oynayacağını düşünmediği ant-man, endgame'in kilit isimlerinden biri olacak.

    plase 4 / captain marvel

    bence aşırı gerekli bir film değil uzak izleyiciler için, o yüzden plase demeyi uygun gördüm. carol danvers'ın güçlerini uzay taşından aldığını bilmek ve bu güçlerin kapasitesini görmek yeterli. kree ve skrull ırklarına endgame'den sonra da bakılabilir öğrenmek için. filmden önce, "captain marvel endgame'de en önemli isim olacak" şeklindeki tanıtımın pek de gerçeği yansıtmadığı anlaşıldığı için kendisine bir yan karakter olarak bakmak yerinde olacaktır. zaten fiziksel olarak da captain marvel için yeterli jantilikte olmayan brie larson'un malum pr çalışmaları insanları filmden yeterince soğuttu. bence mükemmel marvel casting'inin tek zayıf halkası. filmle alakalı olarak tesseract'in tarihçesini şurada (bkz: #87596627) yazmıştım. after credit sahnesi de carol ve ekibin ilk defa birlikte görüldüğü an olarak bir parmak bal çalıyor.

    son olarak şöyle bir güzellik yapayım, youtube'da movieflame isimli bir kanal mcu içindeki tüm sonsuzluk taşlarının ortaya çıkışı ve şu anki halini 10 dakikalık bir video ile tek tek anlatmış. yukarıdaki filmleri ve diğerlerini de çoktan hatmetmiş marvel'cı gönül dostları da bu video ile infinity war öncesi güzel bir hatırlatma yapabilirler kendilerine.

    tracking the infinity stones

  • dün can havliyle çocuklarımı okula almaya gittiğimde hepsi sınıflarını kümeler halinde bir araya toplamışlardı. özellikle anaokulu çocuklarını görmeniz lazım civciv gibi yapışmışlar bacaklarına, kollarına. deprem olduğunu anlamayan öğrenciler bile korkmuştu. çünkü normal olmayan bir şeyler vardı herkes bahçedeydi. küçük kızım '' anne midem bulanmaya başladı öğretmenim arkadaşlarımla birlikte bizi dışarı çıkardı.'' dedi. o hengamede çocuklar korkmasın diye ellerinden geleni yaptıklarından adım gibi eminim.

    o an düşündüm de acaba kendi çocukları nerede, muhtemelen onların da çocuklarına bir öğretmen sahip çıkıyordur. çocuklara sahip çıktıkları ve soğuk kanlı oldukları için çok teşekkür ediyorum. iyisi, kötüsünü bir yana bırakıyorum ama böyle durumlarda gerçekten bir anne- baba yerine geçebiliyorlar. bahçede o çocuklar korkmasın diye oyun oynayan, dans eden öğretmenlerin yaş gözetmeksizin ellerinden öperim, işleri çok zor allah yardımcıları olsun.