hesabın var mı? giriş yap

  • ingilizcede neden sesli harfler alıştığımızın dışında seslendiriliyor sorusunun cevabı oldu. meğersem bu olay öncesi kelimeler tıpkı türkçedeki gibi yazıldığı gibi okunurmuş. yani düşünsenize bir ingilizin make'i "meyk" diye değil de "mak" diye okuduğunu. kulağa ne kadar garip geliyor. adamlar knight'a bugün "nayt" derken o tarihlerde "knist" gibi bir şey diyormuş

    esasında bu değişimin en bariz örneği de huskarl kelimesinde. o kelimenin ingilizcede yazılışı housecarl şeklinde, house orada bildiğin ev anlamında, o tarihlerde "hus" diye söylenen kelime olmuş sana "haus".

    bu ünlü kaymasının sebebini merak ettim. wikipedia'da kesin olarak bir görüş birliği olmasa da o dönem istilacı normanların gelişiyle fransızcanın etkisine giren ingilizce, telaffuzları da fransızcadan almaya başladığından yavaş yavaş eski söylenişleri unutarak yenilerin benimsendiği görüşü ağır basıyor denilmekte. bir de fransız kökenliler elit tabaka iken, anglosaksonların avam kesim oluşu ve bu avam kesimin elit kesime özenerek onların söylediklerini taklit ettikleri düşüncesi var. bu bence aynı zamanda ingilizcede neden bu kadar fransızca kökenli kelime olduğunu da açıklıyor sanki.

  • madde 5:

    adam olacaksın; ailesini geçindirme derdindeki birine hallenecek kadar insanlıktan çıkmayacaksın.

    zöge: başlığı açan ve ondan sonra madde sıralayan arkadaşlar entrylerini silince benimki madde 5 olarak öylece ortada kalmış.

  • bir kere daha ağzındaki baklayı çıkarmıştır. işte o açıklama:

    milli takımlar teknik direktörü fatih terim'in ayrılmasıyla, türkiye'nin büyük bir kaosa gireceğini ileri süren vural, şimdiden yeni teknik direktörün yerli mi, yoksa yabancı mı olması gerektiğinin tartışıldığını söylerken, kendisinin de bu göreve talip olduğunu açıkladı.

    ''en azından ben varım mesela. 25 yıldır bu ligde çalışıyorum. eğitimim var. yabancı dilim var. bize verilen imkanlarla neler yaptığımız belli. milli takıma çok futbolcu yetiştirdik. ben kendimi aday görüyorum, ama bir tane gazetede adımız geçmiyor. demek ki işin uzmanlık boyutuna bakılmıyor. o yüzden biz de 'tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok' misali, türkiye'de futbolu yönetenlere içimizden içimizden kırılıyoruz. yeteri kadar deneyim isteniyorsa tecrübeliyim. avrupa'yı biliyorum. daha düne kadar bu ülkede pro lisans sahibi olan sadece bendim. bu ülkeyi benden daha iyi tanıyan biri olabilir mi? iki tane akademi bitirmişliğim var. yabancı istiyorlarsa, ben aynı zamanda alman vatandaşıyım.''

    valla ben ikna oldum. en azından bir somestre. bi buldurun be.

  • anladım ki bunca sene söylenenler yetmemiş.
    onu da geçtim, aklı başında bir allah'ın kulu üçüncü köprü'nün, üçüncü havalimanı'nın nereye yapıldığına bile bakmamış hala atıp tutuyorlar.

    hakkında olumlu bir tane bile bilimsel rapor/kanı/yorum bulunmayan, aksi yöndekilere çokça rastlayabileceğiniz, çok temel coğrafya bilgisi ve akıl yürütmeyle bile anlaşılabilen gerçeklerden bahsediyoruz-çed raporlarının geçersiz kılındığını da bilmezsiniz siz- hala gelmişler 'çevreciler şöyle böyle, üç beş ağaç şöyle böyle'

    la hangi akıl, gidip de o coğrafyanın en engebeli ve en rüzgarlı(tayakadın'a giderseniz sıra sıra rüzgar jeneratörlerini görmeniz boşuna değildir)-fırtınalı-sisli bölgesine havalimanı yapar, ilkönce bunu açıklayın.

    sonra, zaten istanbul içinde kemirile kemirile azıcık kalmış, taaa kafkasya'dan karpatlara kadar devam eden ekolojik yeşil bandın ortasından-ki yerleşime en uzak yer de demek bu- köprü geçirip bir de su havza alanlarını 'iki yeni kent' diye pazarlamanın mantığını bi anlatın.

    ekonomik olarak seçilen konumlarından ötürü ne kadar zararlı olduğu da ortadayken:
    yav he he, 2. köprü çok tıkalı..
    tüp tünel denilen şey çok mu zor(ki yapılıyor), çorlu'ya havalimanı yapmak çok mu zor?

    tüm bunlar ışığında hem maddi hem de ekolojik açıdan cinayetin önde gidenidir. 20 sene sonra 30 milyonluk doğal kaynaklarını tüketmiş istanbul'a bakıp 'ya üçüncü köprünün trafiği ömerli'den başlıyor' dersiniz. ben torunlarıma 'gerizekalılarla uğraşamadık böyle oldu, en azından direnmiştik' diyerek yüzümü ak çıkartmayı planlıyorum.

  • acının vücud bulmuş halidir kendisi. bilirsiniz hepimizin msninde gece gündüz oturumu açık insanlar vardır. "uyuyorum... zzzz" (allahım ne iğrenç efekt), "okuldayım" yazar bunların iletilerinde. işte bu duruş buram buram burjuvazi kokuyor dostlarım. bana kızmayın ama böyle. çünkü akranlarım gece ordan burdan film indirirken bilgisayarlarını açık bırakabiliyorlar. ama benim ebeveynlerim makinanın çalışmasının hemen ardından kıpır kıpır oluyorlar. iki saat sonra gelip "hadi biraz kapat da dinlensin bilgisayar" diyorlar. gece açık bırakmaya kalksam fişini çekiyorlar. neden çünkü ben tasarruf yapması gereken bir memur çocuğuyum. bilgisayar çalıştırılmamalı, kombi sıcak su yüzünden alev gibi olmamalı... neyse ben gidip makinayı biraz dinlendireyim. size de diyeceğim tek şey şudur. "şekerleme yapmaca...zzzz..." *

  • bende olduğunu düşündüğüm etki.

    bir ara deli olduğuma da inandırdıydım kendimi ama sonra "deli olduğumu düşündüğüme göre deli değilim! heheh" deyip yırttıydım. iyi de "bir delinin ne düşündüğünü anlayabilirmiş gibi yapan akıllıların uydurduğu bu fikir, bir deliyi deli olmadığına ikna edebilir mi?" o konu bir yana dursun hazır "bir pygmalion asla bir pygmalion olduğunu bilmez" diye bir lafta yok bence bende bu durum var iddiasını ortaya atabilirim.

    konuşmaya başladığımdan beri "bu çocuk çok zeki! acayip" diyolar benim için. ilk çocuk olduğumdan ebeveynlerin görmemişliği sonucu oluşmuş bir durum bu. bir laf ediyorsun "oha! büyümüşte küçülmüş!" "yok artık" falan oluyorlar. anlatılıyor falan bu tüm sülaleye, çevreye. bu gazla yetişince zeki olmak bir yükümlülük oluyor insanın sırtında. sonra bir bakmışsın küçük çaplı bir "nasrettin hoca" olmuşsun. tüm arkadaş çevren-akrabalar-hatta okulda hocalar falan senin fıkralarını anlatıyorlar birbirlerine. üstelik bir çoğu gerçek bile değil. ya da sen hatırlamıyorsun. biri çıkıyor "ya geçen sen şey dedin ya ne güldüydük arkadaş" diyor. durup "sen kimsin abi?"(dayılanma değil gerçekten adamı hatırlamıyorum) diyorsun.

    zeki miyim? ıq testlerine, edebiyat-matematik yarışmalarına falan göre öyle. zeka bu mu? belki. tübitak bilmem ne ödülüm var ama liseyi falan boşver 1 yıl önce üniversitede benimle aynı sınıfta okuyan sınıf arkadaşlarımın yarısının ismini-yüzünü hatırlayamıyorum. ama asıl şaşırtıcı olan ilkokul 3 te ödev yapmayı bırakmış bir daha eve iş getirmemiş bir öğrenci olarak üniversiteyi (ftr) kazanmama kimsenin şaşırmaması. bir kere bile bana ders çalış denmedi. bizimkilere göre "o zaten yapar" çocuktum hep. yazdıkça hatırlıyorum ilkokulda bana bozulmuş tv'yi tamir ettirmişti bunlar. gizli bir tarikata falan mı üyeler nedir?

    birinci ağızdan "var böyle bir etki" diyorum ve bence bendeki tüm garipliklerin sebebi olabilir. ondan sonra "3 ay ortadan kaybolmak ne demek?" diyorlar. "her yağmur yağdığında sokağa çıkıp ıslanmak garip" "okulu saçma bulup son sene bırakmak manyaklık" diyolar.... beni siz delirttiniz kardeş.

    "siz siz olun insanlardan bir şeyler beklemeyin bırakın onlar size verebildikleri kadarını versinler."

    psikanalitik edit; al işte aynı baskıdan ötürü entryi özlü sözle bitirdim. bi de kendi lafımı tırnak içine alarak bakın ne ağır laf etmişim havası yaratmışım. ciddi bir baskı var üstümde.

  • maliye bakanı naci ağbal tarafından şu anda açıklanan zam.. pardon güncellemelerdir

    2018 yılı itibariyle;

    şans oyunu çekilişlerinden elde edilen gelirden alınan vergi yüzde 100,

    binek otomobillerin motorlu taşıtlar vergisi yüzde 40,

    üçüncü dilimdeki gelirler için gelir vergisi yüzde 11,

    finans sektöründe kurumlar vergisi yüzde 10 oranında artıyor...

    bu zamları duyan vatandaş sigarasını yakmadan önce iyice düşünsün zira bundan sonra sigara kağıdından özel tüketim vergisi alınacakmış.

    su veren itfaiyenin hortumunu...