hesabın var mı? giriş yap

  • 21 aralikta dolar 8 e dusse ve bu seviyeden dolar artisina dayali vadeli mevduata giris yapsa herkes. bu dolarin 8 den tekrar 16 ya cikmasi durumunda aradaki %100luk kazancin %15 lik mevduat faizi disinda kalan %85lik kismini vatandas nicin vergileriyle oduyor? bir sistemde hem kazanan hem de kaybeden olmalidir, dovizi alan kisiler mesela kazanabilir de kaybedebilir de kendi tercihleri ve riskleri tamamen. ben esek gibi calisip odedigim vergiyle bu mevduat musterilerinin zararlarini neden odemek zorundayim? beni savunabilecek 1 tane kanun yok mu bu ulkede?

  • kaderine küsmüş, umudunu yitirmiş, olmayacağına inanmış ve yalnızlığı kanıksamış insandır. denedik de ne faydasını gördük, der. yalnızdır. mutsuzdur. üzgündür ama çabalayacak ümidi kalmamıştır.

  • bir insan ülkesinden bahsederken, ne kadar duru ve samimi olabilir onun cevabıdır. nuri bilge ceylan'ın cannes film festivalinde ödülü alırken yapmış olduğu konuşmada şöyle geçiyor bu ülke:

    "'bu ödülü, tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum''

    yüzlerce sayfa yazsan, sağından girip solundan çıksan, tepeden tırnağa resmetsen; bir ülkenin içinde bulunduğu durumu bundan daha güzel anlatamazsın. bir cümle, sekiz kelime ve olay bitmiştir. bir güzelliğin bu derece güzel tasvirini en son sadri alışık 40 yıl önce menekşe gözler'de yapmıştı. fatma girik'in çakmak çakmak gözlerinin yanına tutmuştu bir tutam menekşeyi. fatma girik'in gözleri miydi asıl güzel olan, yoksa menekşeyi tutanın bakışlarındaki ateş mi güzelleştirmişti o gözleri?

  • birisi sizi evlendiğiniz, çocuğunuz olduğu ya da iyi bir mevkiye geldiğiniz gibi sebeplerle tebrik ediyorsa, ona cevaben "teşekkür ederim." demek.

    "darısı başına" oldukça kısıtlayıcı, kaba ve karşı tarafı küçük düşürmeye yönelik bir cevaptır.

  • bir "utanç" haberini alıp, daha sonra bunu "belli bir kesimi aşağılamak" amacıyla açık açık şehir ismi vererek ve de "modernler guya" altyapısıyla servis etmeye çalışmak, en az o utanç haberine konu olan kişinin yaptığı kadar büyük bir ahlaksızlıktır.

    türkiye'nin en muhafazakar illerinden biri olan erzurum'da öz kızına tecavüz eden,

    yine muhafazakarlığın kitabının yazıldığı konya'da öz kızına tecavüz edip hamile bırakan ve doğan çocuğu dereye atarak öldüren,

    delikanlılığıyla meşhur adana'da kızlarına tecavüz eden,

    ülkenin başkenti ankara'da iki kızına yıllarca tecavüz eden,

    kocaeli'de yıllar boyu kendi kızına tecavüz eden,

    amasya'da çocuğuna tecavüz edip hamile bırakan, doğan çocuğu da öldürüp gömen babalar gibi, her yerde olabilecek ve olan bu tür olayları şehir bazında "bok atma" amaçlı kullanmanın nasıl bir cibiliyetsizlik örneği olduğu sanırım herkesin malumu...

    ancak ahmaklık ve geri zekalılık, muhafazakarlıkla birlikte üçlü bir paket halinde doğuştan geliyor bazı insanlarda. üzerine ahlaksızlık sosuyla servis edildiğinde ise tadından yenmiyor...

  • mad-eye moody, sirius black ile birlikte seride en sevdiğim karakterlerdendir. gerek yaptığı işler olsun gerek tuhaf huyları olsun diğer karakterlerden sıyrılır. ancak kendisinin sayfasında gezinirkeb şöyle bir şey fark ettim. aslında garip olan moody değildir. kendisi yaptığı işlere göre normal davranmaktadır. garip ve saçma olan ise büyücülük dünyasındaki auror'luk müessesesidir.

    bildiğiniz üzere auror'lar sihir bakanlıklarında çalışan insanlardır ve kimin auror olduğu bellidir. yeni tanıştıkları insanlara bile "merhaba ben auror'um." demekten çekinmezler. ancak mücadele ettikleri insanlar (kara büyücüler ve onların müridleri) gizlenmeyi ve kalabalıklara karışmayı tercih ederler. bu nedenle hem yakalanmaları zordur hem bilgi toplama konusunda auror'lardan daha rahatlardır. auror'lar açık savaş zamanları hariç kim death eater kim değil emin olamazken death eater'lar anonimlikten faydalanıp büyük operasyonlar düzenleyebilirler.

    mesela alastor'un durumuna bakalım. kendisi nesillerden beri auror olan bir aileden gelir. üzerine dünyanın insanını tutuklamıştır ve yaşayan en ünlü auror'dur. fark ettiğiniz üzere adam zaten başının üstünde hedef tahtasıyla geziyor. bir de death eater'ların bir kısmı biz aslında lanet altındaydık deyip azkaban'a gönderilmekten yırtmıştır. ve bu insanların yeni müritler edinip edinmediğini kimse bilmiyordur. moody, lucius malfoy gibi tiplere karşı elbette tetiktedir ama draco kendisi hakkında bilgi topluyor mudur ters bir zamanda kendisine saldırır mı emin değildir. ayrıca azkaban'a gönderdiği insanların, kara büyü ile alakası olmayan yakınlarının da her an dellenip moody'nin peşine düşme ihtimali vardır. her ne kadar bu tip insanların moody'nin karşısında pek bir şansı olmasa da bir anlık boşlukta gönderilecek avada kedavra'nın insanı hakkın rahmetine kavuşturacağını da göz ardı etmemek lazım.

    peki çözüm ne? seherbazlığın gizli bir oluşum olması lazım. mesela sihir bakanlığında ofisleri olmayacak yada başka işler altında diğer departmanların içine yerleştirecekler. çünkü sihir bakanlığı içinde de kara büyücüler var. gündüzleri dosya taşıyan bu insanlar voldemort çağırdığında maskelerini çekip insan öldürmeye gidebiliyorlar. bu nedenle auror'ların da az dikkat çeken, uzun süreyle ortadan kaybolan, sadece gizli toplantılarda bir araya gelen insanlar olması lazım. şimdi iyiler neden gizlenmek zorunda olsun ki derseniz size longbottom çiftinin başına gelenleri örnek gösteririm. eğer alice ve frank'in kimlikleri gizli olsaydı belki de işkence görüp akıl sağlıklarını yitirmeyeceklerdi.

    ancak bir de şu durum var. büyücü toplumu dediğiniz bir avuç insan. hogwarts'ta yapılan son savaşta bile o kadar kalabalık yoktu. okulda da aşağı yukarı herkes birbirini tanıyor. şimdi dersleri şahane olan, bak kesin auror olur bu dediğiniz çocuk sihir bakanlığı'nda alakasız bir işe başlarsa yada birden bire ortalıktan kaybolursa auror olduğu anlaşılır zaten. herkes birbirinin gözünün önünde çünkü. şimdi harry gidip ben süpürge inceleme departmanındayım dese buna kim inanacak?

    çözümler yada yöntemler değişebilir ancak aslında demek istediğim şey şu; moody doğru şeyi yapıyor. emekli olmadan önce bu voldemort destekçilerinin korkulu rüyasıydı. muhtemelen birkaç auror da yemeklerine yada içeceklerine zehir konarak öldürüldü. o yüzden şimdi kimin iyi kimin kötü bilinmediği bu ortamda adamın sadece kendi şişesinden içmesi yada yemekleri koklaması çok da yadırganacak bir şey değildir kanımca.

  • saçma sapan bir gelenektir. hukuken de karışıklıklara sebep olur. zira evlilikle değişmediğinden soyad da aynıdır. staj yıllarımda bir davaya denk gelmiştim. duruşmalı bir idare yada vergi mahkemesi davasıydı.

    aile komple davacı.
    şu dedenin ismi verilmesi geleneği bir yerde kırılmış ailede ve çocuklardan birine babanın ismini vermişler. sonra dedeler de aynı isim döngüsüne girmiş. velhasıl ailenin erkeklerinin neredeyse hepsinin ad soyad aynı. hakim duruşma boyunca kafayı yedi. beyan alacak yanılmıyosam soyad mümin'di. celal mümin. hangi celal mümin? celal mümin oğlu celal mümin.

    adama diyo ki kaç çocuğun var. 3 tane. isimleri ne? celal, celal, biri de allahtan kız olmuş. neden isimlerini aynı koydun? birine babamın ismini diğerine dedemin ismini koydum diyo.

    velhasıl hakim kimin kim olduğunu çözemedi. zaten katip de bişeyleri yanlış yaptı. sinirlendi bi sonraki duruşmaya erteledi ifadeleri.

    not: henüz tc kimlik no yoktu, mahkeme salonunda pc ve printer değil daktilo vardı.

  • 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45.

    oh kalktı oç.

    kalktıktan sonra düşmez dediler.

    dağa falan çarpmasak bari.

    titretme oç.

    allahım büyük günahların çoğunu işledim. sana da yeterince ilgi göstermedik.

    sanane sağdaki erciyes dağından? önüne bak, düzgün sür piç.

    pitot tüpü tıkanmış mıdır?

    motorun gücünü kapattı heralde. ses kesildi.

    eheh hostesler gülüyor. bişey yok.

    türbülanslar uçağı düşürmezmiş. ama yine de yakalanmasak iyi olur.

    bu ne lan. köy yolunda gidiyo gibi. şu koltuğa tutunayım. *

    bu dergiler de eğlenceli değil amk. en son saate baktığımdan beri 2.5 dakika geçmiş.

    aşağı bakıyormuş gibi yapayım. korkmuyorum.

    ansnkim.

    korkmadım.

    hostesler de güzel değil.

    bi açıklama yapsana oç. ne zaman ineceğiz.

    uçakta ünlü de yok. düşsek kimsenin sikinde olmayız eheh.

    manyak mısın lan. şu an dünyada kaç uçak havada biliyo musun.

    bu düşmesin de.

    aha inişe geçiyor. zaten bi kalkarken bi inerken tehlikeli.

    pisti tutturur heralde. keşke thy olsaydı. onun pist görüş mesafesi daha uzundu.

    koy amk tekerleklerini artık.

    aha koydu. frene de bas.

    oh yavaşladı.

    bi daha bineni ziksinler.

  • (bkz: sinop)

    daha önce yazanlar olmuş ama kesinlikte doğru tespittir.

    kimse kimsenin ne giydiğiyle, oruç tutup tutmadığıyla ilgilenmez. şehir merkezinde hiç trafik lambası yoktur. buna rağmen trafik kavgası çıkmaz. şehirde hala her türlü ihtiyaç veresiye, deftere yazdırma vb. ödeme şekilleriyle karşılanır. hoşgörüyle bir ilgisi yok ama şehir hakkında bir anekdot paylaşayım; bundan 3 yıl önce "sinop'a hırsız gelmiş" diye şehirde bir dedikodu yayılmıştı. duyduğumda hayli gülmüştüm. gerisini siz düşünün.

  • 5 gün değil ama en azından 1 gün verilmesi gerçekten hak olan izindir. sadece karın ağrısıyla açıklanacak bir sıkıntı değil çünkü miden bulanıyor, başın ağrıyor tüm bağırsak sistemin çöküyor. işe giderken toplu taşıma falan da kullanıyorsan gerçek bir işkence. bunun az -çok tehlikeli iş grubuyla da alakası yok. ofis çalışanıyım yine olmuyor. ki acı eşiğim epey yüksektir. ayda 1 günden kimse batmaz bence. insanlık hakkı kadar doğal bir hak bu da.