hesabın var mı? giriş yap

  • taze taze yazalım.

    iş yerindeki çaycı göreve yeni başlamış, 50'li yaşlarda, kafası hafif kırık, ilgili, işini iyi yapmaya çalışan bir abimiz. izin alan arkadaşımızı ertesi gün "aradınız mı? sağ salim varmış mı?" diyecek kadar hatırşinas...bu devirde böylesi biraz fazla geliyor, her sözünde dumur oluyoruz.

    fakat hiç birisi az önce, yıllardır kullanılan lavaboyu, "bu çok kirlenmiş, zor temizlenir, leke çıkmaz, değiştirelim" deyip, bile isteye kırıp yeni lavabo getirtip, eskisini de "ya allaaaaah!" nidalarıyla balkondan aşağıya atması kadar dumur edici değildi. neyse ki yanıbaşımızdaki şantiyenin bu tarafında herhangi birisi yokmuş. adam bakmadan fırlattı lavaboyu yahu!

    bütün bunların hepsini 5 dakika içinde ve müthiş sakin bir şekilde yaptı. şimdi yeni lavaboyu yerine takıyor.

    ed: biz 4. kattayız, lavabo hâlâ aşağıda eflatun film logosu gibi durmakta. çaycı abi devam ediyor, yeni lavabo gıcır...

  • tebliğlerini(?) yaptıktan sonra en fazla birkaç sözlü münakaşa yaşayıp evine döneceklerdir

    fakat

    bir cuma namazı çıkışı cami önünde "allah yok, din yalan, yüzyıllardır kandırılıyorsunuz." diye tebliğ(?) yapmak isteyen birinin akıbeti ne olur? en fazla birkaç sözlü münakaşa yaşayıp evine mi döner yoksa kafası vücudundan mı ayrılır?

  • kötü gidişatta belki de en az suça sahip, hakkı yenilmiş olan koç.

    tamamen suçsuz denilemeyecek olsa da 1.5 yıllık gidişata baktığımızda kendisinin elindekilerle yapabileceğinin en iyisini yaptığına ve gerçekten kulübün menfaatine çalıştığına inanıyorum. en azından kadroyu kurup aniden amerika'ya kaçan ahlaksız igor kokoskov gibi değildi, camiayı sahiplendi, elinden gelenin en iyisini yaptı.

    özellikle bu sene bu adamın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. sezon açılırken derya yannier'in calathes ve bjelica hakkındaki facia açıklamalarından sonra durumu toplaması bile ne kadar becerikli olduğunu gösteriyor. adama gidip bir de serbest atış atan calathes aldılar, aldıkları da basket hayatı bitecek şekilde sakatlandı. bunun üstüne fenerbahçe beko tam takım olarak 3-4 maç yapabildi, hoca da mecburen zeka seviyesi eksilerde gezen bazı topçulara güvenip maçlara çıkmak zorunda kaldı.

    hocanın tarzı alışkın olduğumuz obra gibi olmayınca ve bu durum sahada biraz serbestlik görünce azıtan topçularla birleşince çoğu maçı bu kadar sakatlığa rağmen tek topta kaybeden hoca tam daha düzgün bir fikstüre girerken ve takım sakatlıkları da azalmışken yollar ayrıldı. devre arası çıkacak fırsatlarla çok daha düzgün bir takım yaratılacağına ve hocanın da toplayacağına inanıyordum fakat bu rezil yönetim şaşırtmayarak eleştiri oklarını üstlerinden almak için hocayı yemeyi seçti. hoca dorsey'le yaşadığı sorunları dahi dışarı yansıtmadan bir şekilde çözmüşken, beyinsiz bazı topçulara basketbolu baştan öğretirken, yönetim sadece eski ve mevcut oyuncular hakkında atıp tutmakla meşguldü.

    işler düzelme evresine girmişken gidişatı bozan yönetimle yine çok dayandı. belki bir gün yollarımız yeniden kesişir, hikayemiz burada maalesef yarım kaldı.

  • bulunduğum ilçenin bir köyünde testi pozitif çıkan birinin ailesinden ve bütün akrabalarından helallik isterken hepsine sarılması ve şapır şupur öpüşmeleri neticesinde bütün köyün karantinaya alınması haberini aldıktan sonra çok da şaşırmadığım olay.

  • sevgili damla, burçlar,fallar ile kafayı bozmuş, üretmeyen, sadece tüketmek isteyen, elinden instagram düşmeyen, tek derdi makyaj ve kıyafet olan, kısa yoldan koca bularak zengin olmak isteyen, kültürsüz milyonlarca insan senin vasatlığını takip ediyor. çünkü hiç bir şey yapmadan kısa yoldan bomboş bir yaşama yönlendiriyorsun insanları.. gençlik için çok ama çok kötü bir örneksin..
    profilini, yazdıklarını inceledim de; bomboşsun.. 2 cümleyi bir araya getiremiyorsun, argo konuşuyorsun, imla kurallarını bile bilmiyorsun..
    bu ülkenin okuyan, üreten, araştıran, entelektüel kesiminin umurunda bile değilsin. seni tanıyoruz çünkü maalesef karşımıza çıkıyorsun..
    vasatsın ve bu ülkede vasatlık para ediyor.. bunun keyfini çıkarıyorsun..
    sorum şu ; bazen aynanın karşısına geçip, vay be bu vasatlığıma, kültürsüzlüğüme rağmen milyonlarca insan beni nasıl takip ediyor? diye kendine sorup sen de geldiğin noktaya şaşırıyor musun?

  • hayatımda gordugum en büyük kezban taksim'de karsıma cıktı, bir aksamüstü galatasaray civarlarında kendisine adres sordum "hahahah orayı bilmiyor musun gercekten, tanısmak mı istiyorsun? bu numaraları ben yemem" demisti bana. ben de adres stresi ve bir yeri bulamayan kamil imajıyla kuyruguma arkama sıkıstırarak yoluma devam etmistim.

    sonra arkadan gelen bir lavuga yoneldim "bilader dedim suraya nasıl giderim" kardes dedi yuz metre git solda gorursun.

    belki sözlük yazarıdır o kız, bilemiyorum.

    aksam sözlüge gelip, taksimin sapık dolu olması diye bir baslık acmıs olabilir.