hesabın var mı? giriş yap

  • acemi bir avcı bir gün ava gider. bir müddet sonra bir ayı görür nişan alır ve ateş eder ayıyı sağ kolundan vurur. sinirlenen ayı avcıyı kovalar, yakalar ve s.ker.

    ertesi gün avcı yine ava çıkar epey dolandıktan sonra sağ kolu sargılı bir ayı görür, nişan alır ve ateş eder bu sefer de sol kolundan vurur. ayı yine sinirlenir avcıyı kovalar, yakalar ve s.ker.

    sonraki gün avcı yine dolanmaktadır. sağ ve sol kolu sargılı olan bir ayı görür. "ulan bu sefer vurmam lazım..." der ve ateş eder. bu defa da sağ bacağından vurur. ayı çılgına döner zor da olsa kovalar, yakalar ve şöyle der;

    - ulan arkadaş, avcı mısıın, ibne misin?

  • annem ve babam 50'li yaşlarda. yaklaşık 40 yıldır âşık, tam 30 yıldır evliler..

    babamın adı sami. anneminki filiz..
    dün alışverişe gidip; birkaç parça birşey almak istemişler. tencere, tava, ıvır zıvır..

    bir mağazaya girip; fırın bakıyorlar. çeşit bol, fiyatlar değişik.

    - sami'm. bu daha geniş bak. bu olabilir.
    + fiyatı da geniş baksana. bu daha uygun değil mi hanım?
    - onlardan almam. dandik onlar. bak burdakiler de güzel sami'm. fiyatı da fena değil hem.
    + hani bakayım. küçük bu be hanım.

    sami'm, hanım, sami'm, hanım derken; fiyatı uygun bir fırında anlaşıp, almaya karar veriyorlar..

    - beyefendi fatura için soyisminizi de rica edebilir miyim?
    + demir.

    parasını ödeyip, fırını alıyorlar ve eve geliyorlar.
    faturaya bakınca; gülümseten bir hata farkediyorum..

    "samim demir"

  • gerçekten büyük rezillik,oysa yandaş bir ajansa 1-2 milyon verip 10$ lık görseli milyonlara mal edebilirlerdi. 10$ lık görseli kullanmak ne demek . itibarımız yerlerde başgannnnn olmuyor böyle.

  • gezici bir arkadaş olarak asla sırrı'ya oy vermeyeceğim tek gerçek bu...adam ne zaman ki muhalefete değil iktidara gider yapmayı öğrenir o zaman bakarız ve şu unutulmasın ki yetmez ama evetçiler gibi sırrı ya oy verenler de gün gelecek başlarını vuracak yer arayacaklar tarihe not düşülsün ben demiştim demek için yazılmıştır

  • 3 arkadaş izliyoruz.
    soru:karasineklerin ortalama ömrü ne kadardır?
    a)1-2 gün
    b)4-5 gün
    c)9-10 gün
    d)45-50 gün

    yarışmacı son derece ciddi ve sesli bir şekilde düşünmektedir.

    y:hımm... 45-50 gün olamaz bence, evet olamaz
    k.ı:neden ?
    y:o zamana kadar mutlaka biri sineği öldürür...

    zaiyat:2 ölü 1 yaralı.

  • --- alıntı ---
    hastane koridorlarının unutulmaz yüzü dilek tunca'nın hikayesi şu şekilde:
    hiç unutmuyorum, 1976 senesinin yazıydı. turizm işimle ilgili almanya’dan döndüğüm gün annem söyledi “seni ajanstan aradılar” diye. istanbul reklam ajansı’ydı, cağaloğlu’nda. şimdi kapandı tabii. hatta döndüğümün ertesi günü çekildi o fotoğraf. şişli’de yaşıyordum. babam subay emeklisi, annem ise terziydi.
    o dönem turizmciydim, aynı zamanda mankenlik yapıyordum. şimdiki kadar çok manken yoktu. biz 10-12 kişi kadardık. simla kantarcıoğlu, başak gürsoy, fatoş altınkum’lar filan. ertesi gün hemen gittim ajansa. yurtoğlu ilaç firması, hastanelere bir ‘sus pankartı’ yaptırmak istiyormuş. firma beni seçmiş. o zamanlar ‘kast ajansı’ diye bir şey de yoktu. reklam ajansları birbirine haber verirdi. bağlı olduğumuz bir ajans da yoktu. hepimiz birbirimizi tanırdık. ekspozisyonlara 1-2 kişi çıkardık. rozet konfeksiyon için hep beraber çektirdiğimiz fotoğraflarımız da vardır.
    20 küsurlu yaşlardaydım. gündüz çalışırken, 2 saatliğine gidiyorsun. bir tek katalog çekimleri art arda birkaç gün sürerdi. o da günde 2 saat, dediğim gibi. çalıştığım turizm şirketi harbiye’deydi, izin alıp giderdim.
    ‘bayan sus’tan önce de deterjan reklamları vardı. 4 sene oynadım. ‘bayan omo’ydum o zamanda. hayat, ses mecmuası’nda çıkardı fotoğrafları. reklam filmi de çekildi. hem de ilk renkli reklam filmiydi. çamaşırları asıyorum. ‘benim için önemli olan beyazlık’ diyorum.

    ‘bayan sus’ için ajansta bir sürü poz çektiler, sonra arasından da bildiğimiz pozu seçtiler. set normaldi. 2-3 kişiydik. “bir tek hastanelere koyacağız, sus işareti yapın” dediler. reklam ajansının müdürü, bir de kameramanlar vardı. elbiseyi de haseki hastanesi’nin başhemşiresinden ödünç almışlardı.
    ben hastanelere gittiğimde doktorlar ve hemşireler önce bir bakıyorlar bana, onlara her seferinde tanıdık geliyorum. yakın davranıyorlar. ilk kez karşılaşmışız aslında ama yıllarca fotoğrafıma bakmışlar, aşinalar bana. bu duruma çok gülüyorum. bir gün göz doktoruna gittim. kızcağız bana bakıp “yüzünüz hiç yabancı gelmiyor” dedi gülerek, halbuki tam arkasında benim hemşire pozum asılı. ben hiç çaktırmayıp gülüyorum, “olabilir tabii” diyorum. söylemiyorum da. çünkü gözüme makyaj fırçası batmıştı, canım yanıyor. çıktım oradan, sonradan kendi bulsun diye.
    genelde söylemem, o kadının ben olduğumu. bir keresinde anjiyo oluyordum, hastaneye birlikte gittiğim arkadaşım söylemiş doktorlara, bana gelip “aşkolsun niye söylemiyorsunuz o olduğunuzu?” dediler. “siz bir an evvel bitirin işinizi, oradaki benim işte!” dedim. hatta sonra beni özel odaya aldılar, çok hoşuma gitti. doktorlarla çaktırmadan da olsa samimi bir ilişkim var.
    almanya’da bir dişçi polikliniğine gittim, poliklinikte de bir türk varmış. odaya girdim, duvarda benim fotoğrafım asılı. “nereden buldunuz bu fotoğrafı?” dedim, doktor “aaa, ben onu çok seviyorum, bayılıyorum, âşığım o hanıma” dedi. ben kaldım. hiçbir şey söyleyemiyorum. bir baktı “yoksa siz misiniz?” dedi. “yok, o benim kardeşim” dedim. “hadi canım, kandırmayın. sizsiniz işte” dedi, güldük.

    sonra bir gün tekirdağ’a gidiyordum, seçim zamanıydı. bir otobüs gördüm. bir baktım, otobüsün bir yanında ecevit’in, diğer yanında benim fotoğrafım var. “ne alaka yahu!” diye düşündüm. kime sus diyorlar anlamadım hiç.
    ‘bayan sus’un ayrı bir yeri daha vardı, çünkü atatürk’ten sonra duvardan inmeyen fotoğraf benimkiydi. herkes geldi gitti, ben duvarda ‘bayan sus’ olarak kaldım.
    son zamanlarda da bir gazete sürekli benim fotoğrafımı kullanıyor. sanırım orada bir çalışan var bunu yapan. en son aziz yıldırım için koymuşlardı, “sus kimse duymasın” yazmışlar. öncesinde bir takıma söylüyorlardı “sus!” diye. önüne gelen o fotoğrafı kullanıyor!
    kurtlar vadisi de hep kullanıyor mesela. bir de arada zum yapıyorlar. çok enteresan geliyor bana, hâlâ o fotoğrafımı kullanıyor olmaları. nejat uygur’un bir dizisinde de hep vardı. ama en komiği metin akpınar’ın ‘hastane’ dizisindekiydi. “hastaneye giriyorsun, karşında bir kadın! hastalığını söyleyeceksin doktora, o sus deyince söyleyemiyorsun!” diyor. dizilerde, fotoğrafımın yanında
    o pozu veriyorlar. görünce kendimi, gülüyorum. şaşırıyor insan. anı işte. zaten oğlum da bir yerde gördüğü zaman bana hemen telefon açar; “kurtlar vadisi’ndesin, en başta hem de...” filan diye.
    oğlum ömür, ‘bayan sus’u çok beğenir. nerede görse hemen fotoğrafını çekip gönderir. o amerika’da yaşıyor, ben bodrum’da. 4 sene önce yerleştim bodrum’a, dinleniyorum. hemşire olmayı hiç istemedim, turizmci olmak istemiştim, oldum da. hem zaten beni kan tutar ki. ama herkes beni hemşire sanıyor...

    --- alıntı ---