hesabın var mı? giriş yap

  • ya herkes bir üstü kapalı konuşmalar peşinde. yok şunu biliyorsun açıkla yok şunu sen anlat. ulan neyse derdiniz çıkın söyleyin öğrenelim biz de. biri çıkar insan içine çıkamazlar bildiklerimi anlatsam der öteki vallahi türkmenlere gitmiyordu o silah der diğeri bilmem ne yeter ulan illallah. simülasyonda mı yaşıyoruz nedir abicim

  • 1955 yılında yapılan esenboğa havalimanını kendisinin yaptığını iddia eden bir cumhurbaşkanının seçmenidir. şaşırmamak lazımdır.

  • çok başarılı bir film, türk sinemasının en iyi filmleri içindedir. ülkenin yetiştirdiği en kaliteli oyunculardan birisi olan hülya koçyiğit'in daha körpecik bir genç kızken oynadığı ilk sinema filmidir. erol taş her zamanki gibi burada da kötü adamdır. hala güncel bir mesele olan suyun mülkiyeti konusu işlenmiştir. tavuk ve köpek öldürme sahnelerinde ise rahatsız etmiştir.

  • basit hesapla karşıyakalı oluyor bu kişi ;

    kars : 36
    izmir : 35

    (36+35) / 2 = 35.5

    ve karşıyakamızın 103. yılı *

  • ergofobi, çalışma korkusudur. ergofobisi olan kişiler, çalıştıkları yer veya çalışma ortamıyla ilgili aşırı kaygılara sahip olma eğilimindedir. bazıları el işçiliğinde veya çalışmanın kendisinden korkabilirken, diğerleri iş bulma korkusu yaşayabilir. bu vakaların tümü ergofobi olarak sınıflandırılır.

    iş korkusu, kaygı ataklarına yol açabilir ve kişinin profesyonel olarak işlev görme yeteneğini bozabilir. çoğu insanın hayatta kalmak için bir işi sürdürmesi gerektiğinden, bu fobi, sahip olan kişinin hayatı üzerinde büyük bir etkiye neden olur.

    ergofobi, kişinin işi yüzünden aşırı stresli ve bitkin hale gelmesi ve mesleki tükenmişlikten kaynaklanabilir. kötü niyetli bir işveren veya bozuk iş-yaşam dengesi gibi olumsuz iş deneyimleriyle de ilişkilendirilebilir.

    ergofobi genellikle sosyal fobi, topluluk önünde konuşma korkusu veya eleştiri korkusu gibi fobilerle ilişkilidir.

  • hemen herkesin bilgisayarla ilk tanıştığında yaptığı, şimdi çoğu komik gelen mallıklardır.

    sene 1985-86 falan, babamın aldığı commodore 64 sayesinde hayatımda ilk kez bir bilgisayarı kanlı canlı görmüştüm.

    babam bilgisayarı televizyona bağladı, açtı. bilgisayar açılır açılmaz oyunlar başlayacak sandığım için elimde joystick ile bekliyorum.

    meşhur mavi açılış ekranı geldiğinde hayal kırıklığı yaşamıştım. babam da -anlamamıştı herhalde ki- bırakıp gitmişti.

    oyunun kasetle yüklenen birşey olduğunu da bilmiyorum daha. ready yazısı bana bakıyor ben ona bakıyorum, ne yapacağımı da bilemiyorum.

    bir komut verilip bilgisayar anlasın diye bir tuşa basıldığını ve o tuşun return olduğunu da öğrenmişim bir yerlerden, çocuk aklıyla "oyun oyna" yazıp return'e basmıştım ve hayatımın ilk syntax error'ünü almıştım.

    hala hatırladıkça gülerim.

  • baska okullari bilemiyorum, amma bizim okulda ortaokul ve dahi lise boyunca ceketleri cikarmak icin hocalardan izin almak gerekiyordu. ondandir ki yaz gelip de sinif isinmaya basladiginda "ceketlerimizi cikarabilir miyiz" sorusu ve onu sormaktan sorumlu birileri olurdu. bu soruya cogunluk olumlu yanit verilse de, olumsuz yanit verildigi de oluyordu. bu tip yanitlari veren hocalarin ogle teneffusunde ogretmenler odasina kendisini kabul ettirememis, okul bahcesinde tek basina gezen tuhaf tiplerden ya da (ifrada kacmak gibi olmasin ama) okul mudurlerinden olusmasi tesaduf olmamali.

    neyse, ceketi cikarabilince bir rahatlama, kisa sureli de olsa otoriteden yirtma hissi geldigini cok net hatirliyorum. ve fakat o seneler icinde "neden ceketimi cikarmak icin bu dudukten izin almam gerekiyor?" sorusunu irdeledigimi, dert edindigimi hic hatirlamiyorum. bunlar bana o zaman dert olaydi, ergenligi bu denli gec yasta yasayip, sinir ve asabiyete rotarla ulasmis olmazdim sanirim. zamaninda yasardim fak di sistim'i, zamaninda alirdim hirsimi. kismet buguneymis.