hesabın var mı? giriş yap

  • eski bir bankacı olarak beni çok da şaşırtmayan paylaşım. çünkü ben uzun süre çalıştığım kurumlarda özellikle üst yönetimdeki insanların (hemen hemen) insanlıktan çıktığını gözlemledim. altlarına davranışları, acımasızlıkları, kimsenin gözünün yaşına bakmadan insanları ekmeğinden edebiliyor olmaları ve daha pek çok zalimlikleri ben bu insanlarda gördüm. öyle şeyler yaşadım öyle şeyler duydum ki, bir insanın bu raddede insani ve vicdani melekelerini kaybetmesini normal karşılar hale geldim.

    bunlar insan değil arkadaşlar. ork gibi bir şey bunlar. kendileri dışında, onları şu dünyada üzecek hiç bir şey yok. yani belki tam anlatamıyor olabilirim, bu tarz insanları yakından tanımak içlerine girmek lazım tam anlayabilmek için.

  • onun mutfak hallerine aşık olmak, beraber pide yemek, çay içmek filan gelmesin aklınıza. sikin bırakın onu orda. en azından yıllar sonra doğru adam olarak anılma ihtimaliniz var.

  • en aptalcasi olmasa da en yenisi oldugu için paylasmak istiyorum bunu: dün gecenin geç ya da bu sabahin erken sayilabilecek bir saatinde yatmisken birden garip sesler duydugumu fark ettim. sanki kafamin içinde bir kadin çigliklar atiyordu. oldukça hafifti, fakat vardi iste, ordaydi. vücudumdan geliyordur filan diye ikna etmeye çalistim kendimi, fakat yok yani, beynimin içindeydi olay. feci korktum. tamam dedim, aha iste, psikoloji okuya okuya psikotik oldum, auditory hallucination derler buna, sizofreninin kadinlarda baslama yasidir tam da benim yaslarim, ailede de yoktu ama, ben gittim iste, geçmis olsun.
    dayanamadim o sekilde daha fazla yatmaya, kalktim. kalkarken bir seye takildim lakin: teybe taktigim kulakliga. megersem radyoyu açik birakmisim ve de yastigin altina girmis kulaklik; ses ordan geliyormus. korkunç derin bir rahatlama oldu dogrusu yasadigim. :-)

    bunun disinda aptalca olmanin ötesinde nerdeyse patolojik sayilacak bir dalginligi 95 senesinde, habitatta çalisirken ve yaklasik 40 saat uykusuzluktan sonra bir aksam yapmistim: arkadasimla telefonda konusuyordum.. ben normal normal anlatirken arkadasim birden tuhaf bir tavir içine girip, "lacrima, iyi misin sen, geleyim mi oraya" filan demeye basladi. "niye ki, ne oldu" dedim.. megersem bes dakika önce anlattigim bir olayi daha önce hiç anlatmamis gibi yeniden anlatmaya baslamisim. hiç farkinda degildim dogrusu. onda da korkmustum biraz, ama uykusuzluguma vermek istedim bunu, verdim.

  • ilk uyanan elflerin ilk kralı finwe’nin torunu, henüz güneş ve ay yaratılmadan önce, ağaçların çağında dünyaya gelmiş ve ağaçların ışığını saçlarına hapsetmiş, kendisinden üç defa saç teli isteyen amcası koca feanor’u reddederek onun ağaçların ışığını hapsetmek için başka bir yol ararken silmarilleri yaratmasına sebep olmuş, bildiğim kadarıyla binlerce yıllık hayatında tek bir savaşa dahi fiziken katılmamış, lord elrond’un kayınvalidesi, lord celeborn’un eşi, yüce kral gil-galad’ın dedesinin kardeşi, “ışığın hanımı” ve tüm arda tarihindeki “elf kadınlarının en yücesi” leydi galadriel’i, bomboş ve tembelce bir senaryo yazımı ile ezik elf takımının çavuşu, uzun mesafe yüzücüsü, saçma sapan fanilerin saçına dokunduğu, kulağına baktığı, yarım yamalak anlatılan bir intikamın peşindeki zeyna*ya çevirmiş milyar dolarlık dizi.

    güçlü kadın karakter görmek isteyen açıp film üçlemesindeki galadriel’i, onu ziyaret eden yüzük kardeşliği üyelerinin duyduğu korkuyla karışık müthiş saygı ve hayranlığı, gimli’nin heyecandan titreye titreye o muhteşem saçından bir tutam istemesini hatırlasın.

    zamanında peter jackson da çok eleştirildi, ancak üzerinden geçen 20 yılda film üçlemesinin tolkien’in bu eşsiz detaydaki evrenini ne kadar orijinale sadık ve kaliteli hikaye anlatımı ile görselleştirdiğini fanların büyük çoğunluğu kabul etmiş durumda.

    fakat bu dizi, kitaplar ve filmler ile kazanılmış milyonlarca fanın varlığından sadece “faydalanmak” adına yapılan “kötü” bir girişimden başka bir şey değil. dizinin adında yüzüklerin efendisi adının geçmesi tamamen bir marka satın alımından ibaret. galadriel başta olmak üzere, elrond, gil-galad, celebrimbor ve sauron gibi ilk iki bölümde gördüğümüz, tolkien edebiyatından alınan üç-beş karakter ve mekanlar da sadece isimlerden ibaretler. içleri bomboş ve çocukça uydurulmuş hikayelere büründürülmüşler. tek kelime ile yazık.

  • bayağı bayağı iyi bir bölümle devam eden dizi.

    --- spoiler s06e13 ---

    sanırım "the candidate"in kim olduğu konusunda kimsenin kafasında bir soru işareti kalmamıştır bu bölüm itibariyle. tabi yine de lost'un ters köşe yapma potansiyelini de akılda bulundurup çok emin olmamakta fayda var.

    yalnız eminim, sun ve jin'in kavuşma sahnesinde herkesin yüreği ağzına gelmiştir. birbirlerine sarılmak için manyetik zımbırtıların arasından geçerlerken, "cozzztttt" efekti eşliğinde kızaracaklarını düşünmeyen var mı aranızda?

    --- spoiler s06e13 ---

  • sadece sosyal medyadan paylasabilmek için yapılmış etkinliktir. black mirror dizisinin içindeyiz. büyük çaplı bir sosyal deneyin kobaylariyiz bence. artık ikna oldum.

    size, ateist olmama rağmen islam peygamberi muhammed'in cok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak istiyorum: "komşusu aç iken tok yatan bizden değildir."

  • yine lokalizasyondan gidersek,

    -çevirdiğiniz metinleri ingilizceden, almancadan fransızcadan çevrilmiş gibi değil, türkçe yazılmış gibi durmasına özen gösterin. başka bir deyişle kelime kelime çeviri asla yapmayın. örneğin '‘you may want to get up before you speak.’’ gibi bir cümleyi asla ve asla ‘’konuşmadan önce ayağa kalkmak isteyebilirsiniz.’’ şeklinde çevirmeyin. biz onu güzel türkçemizde ‘’konuşmadan önce ayağa kalkın.’’ şeklinde kullanıyoruz.

    - çevirdiğiniz metinde her kelime tutarlı bir biçimde çevrilecek terim değildir, bunu unutmayın. bazı şeylerin metne yedirilmesi gerekir. çevirirken ''ben bunu hedef dilde en akıcı ve rahat nasıl ifade ederim'' diye düşünürseniz çok yararını görürsünüz.

    - ''make sure’’, ‘’be sure’’ gibi kalıpları çevirirken dikkatli ve esnek olun. türkçe’de ‘’müşterilerimize iyi bir hizmet verdiğimizden emin olmak için satış kurallarımıza uyarız’’ gibi bir cümle yoktur. ‘’müşterilerimize iyi bir hizmet vermek için satış kurallarımıza uyarız.’’ gibi bir cümle vardır.

    - ‘’bir’’ kelimesinin kullanımını hunharca sınırlandırın. hatta zorunlu kalmadan kullanmayın bile. hele cümle başlarında asla kullanmayın. ‘’ bir müşterinin ihtiyaçlarını nasıl karşılarız?’’ değil, ‘’müşterinin ihtiyaçlarını nasıl karşılarız.’’ yazın. o ‘bir’ leri saçını başını yolarak silecek ve sizin adınızı bir kenara yazacak redaktörü düşünün.

    - tek bir cümle içinde birden fazla ‘ve’ kullanmayın. iki ‘ve’ kullanmak yerine sözcük çiftlerinden uygun olan birini ‘ile’ kullanarak bağlayın. fazla 've’ kullanımının kulağa ve göze ne kadar kötü geldiğini bilemezsiniz.

    - anglosakson milleti bağlaçlarla cümleleri birbirine bağlayıp dört satır boyunca süren mega cümleler kullanmaya bayılır. aynı hataya düşmeyin. kısa cümlelerle konuşmak gibisi yoktur.

    örneğin: ‘’using your common sense while serving the customers leads to better results, so the customers come back to buy from you.’’
    ''müşterilere hizmet ederken sağduyunuzu kullanmak daha iyi sonuçlar almanızı sağlar. böylece müşteriler alışveriş için yine size gelirler.''

    - yazım denetimi yapın demiş miydim?