hesabın var mı? giriş yap

  • rolling stones'un 1972 senesinde piyasaya akittigi duble album. sticky fingers albumuyle de benze$ir. brian jones'un ani vefatiyla kendini aniden bir rolling stone olarak bulan mick taylor gruba isinmi$tir ve bu albumde cok saglam bir i$ cikartir. mick jagger ayni mick jagger, keith richards ayni keith richards'dir... albumden rocks off, rip this joint, tumbling dice, sweet virginia, torn and frayed, happy, shine a light, loving cup, all down the line parcalari ozel birer ehemmiyet ta$ir. akabindeki senelerde led zeppelin'le beraber boogie with stu'yu kaydedecek olan ian 'stu' stewart, hali hazirda rolling stones'un bonus elemanidir ve exile'da da kimi parcalarda calar piyanosunu... exile on main street kayitsiz $artsiz bir mihenk ta$i, rock tarihinde saglam bir standarttir.

  • 6 yıl kargo firmasında çalışmış bir bilgisayar operatörü olarak genel nedenleri sıralayabilirim.

    1. sebep acente sisteminden kaynaklı düşük maaş

    acenteler elemanlarının maaşlarını normal şubelere göre düşük veriyor ve mesai saati ücretlerini vermediği için normal bir asgari ücretliye göre daha çok çalışıp daha az maaş alıyorlar. adil olmayan bu durum personelin işi umursamamasına neden oluyor. düşünün yoğun bir iş temposunda çalışıyorsunuz sizden daha az çalışan şubelere göre çok daha az kazanıyorsunuz. normal bir işe göre de az kazandığınız için işe gereken özen gösterilmiyor. son iş yerimde (acente ) asgari ücret 1800 tl iken 2000 tl maaş alıyordum günde 12 saat çalışıyordum. ( şube personeli 2500-2600 maaş + 500 tl yemek kartı alıyordu. ) öğlen paydosu kavramı 5-8 dk arası yemek yeyip tekrar işinin başına dönmek ve yemek, yol yok. düşünün cumartesileri de 5'e kadar çalışıyorduk. yoğun dönem diye adlandırılan dönemlerde de saat 10'lara kadar çalışıp ekstra bir ücret yok. kim işine önem gösterir ? genel merkez bu durumu bildiği halde buna bir çözüm üretmiyor. halbuki genel merkez acentelerin hak edişinden bu maaşları ödese kim ne kadar çalışırsa ona göre alsa maaşını ve dağıtım ve kesim adetine göre bir prim sistemi oluştursa geri kalanı öyle verse acente sahibine hem personeli kendisine bağlar sorumluluk yükler hem de adil bir maaş aldığı için ve daha çok çalıştığı zaman ay sonunda bunun maaşına yansıyacağını bileceği için daha çok işine sahip çıkar. acente de çalışan bir personel sizi yumruklayıp dövmediği sürece yaptığınız şikayetler kendisine ulaşmaz bile emin olun. çünkü genel merkezi umursamıyor ki adam. genel merkez acente sahibine mail atar. acente sahibi aynı maaşta eleman bulamayacağı için adama söylemez bile. kargo şubelerindeki eleman yok mevzusu buradan çıkar.

    2. sebep genel merkezin köşede kıyıda eleman tutmaması.

    kargo işi genel olarak hizmet sektörünün içerisinde yer alır ve ana unsur insandır. şöyle düşünün tek giderleri araçların benzini, eleman maaşları ve dükkan kirasıdır. araba ve dükkan cansız varlıklardır bakımlarını yaptığınız sürece sizi yarı yolda bırakmaz ama insan her zaman sizi yarı yolda bırakabilir çünkü tahmin edilemez hareketleri vardır. kız arkadaşıyla kavga eder morali bozulur işe gelmez. ailesinden birisi hastalanır işe gelmez, canı sıkılır işe gelmez. ve her şubenin personeli gelen kargoyu dağıtacak kadardır fazlası değil. ve kargoyu dağıtmak için interland olarak adlandırılan deyimi yerindeyse kargo dağıttığı mahalleyi bilmesi çok önemlidir. alanı bilen bir personel günde 110-120 kargo dağıtabiliyorsa bilmeyen bir personel en fazla 70 tane dağıtır bu da 50 adet kargo kalır demek 50 adet kargo 50 adet durumdan memnun olmayan müşteri demektir. 50 tanesinin içinde 30 tanesi önemsemez ama o 20 tanesi gelir buraya yazar, internete yazar, her yere yazar. anlayacağınız kısaca özeti genel merkez köşede 20 tane hadi boşver 20 yi 10 tane personel tutsa olaylar çok farklı gelişebilir. mesela örneklendirelim. istanbul şişli mecidiyeköy şubesinin kuryesi kaynı hastalandığı için 1 gün işe gelmedi ya da bilgisayar operatörü gelmedi. oraya personel sevkedip o bölgeyi rahatlatabilir ve kargoların dağılmasına yardımcı olabilir. yollamadığı zaman önceki gün dağıtılması gereken 120 kargo dağılmazsa bir sonraki gün gelecek olan 120 kargoyla birlikte o gün o bölgeye 240 kargo olur. ( bu durum, o bölgenin elemanının sadece 1 gün işe gelmediğini varsayıyoruz. 3-4 gün değil ) bu 240 kargoyu önceki gün gelmeyen personel dağıtamaz bu sefer 2. gün kargonuz eve gelmez ee sonraki güne kalan kargolar sonraki gün ile birlikte yine yetişmez vs 4. gün kargonuz eve yine gelmeyecek. bu kısır döngü de sizin kargonuzun evinize gelmemesine ve kargolar çok kötü muhabbetine yol açar. kargoların telefonu açmaması buradan kaynaklanır aslında . kurye işe gelmez bilgisayar operatörü dağıtıma çıkar. şubede ki telefonu açacak kişi şubede olmazsa o telefona bakılmaz ayrıca kargo adreslerini tam bilmediği için hepsi de dağılmaz bu sefer sürekli herkes arar etki tepki meselesi. kısaca her bölge müdürlüğü köşede en az 20 personel bulundurması şarttır kötü günler için. bu konuyu daha fazla detaylandırabilirdim ama siz anlatmak istediğimi anladınız.

    3. sebep düşük kargo fiyatları

    düşük kargo fiyatı derken sizin yolladığınız kargoların fiyatları hayli yüksek emin olun. aynı şehrin içinde yollayacağınız bir dosya bile ek hizmetler kaldırılmazsa 20 tl yi rahat görebilir. ama n11-hepsiburada-trendyol - vs gibi çok aşırı çıkış olan firmaların fiyatları aşırı düşük olduğu için ( dosya başına 3.5- 4 tl den bahsediyorum) acenteler bu firmalardan düzgün bir ücret kazanamadığı için hem sisteme girecek olan kargo sayısı fazla oluyor hemde dağıtılacak kargo sayısı artıyor peki siz bundan gerçekten düzgün bir kâr elde edemiyorsanız ne yapamazsınız ? eleman alamazsınız. işiniz artar ama eleman sayısı aynı kalır. normalde 60 kargo dağıtan adam 120 kargo dağıtmak zorunda kalırsa o adam zaten onu dağıtamaz kendini parçalasa da dağıtamaz. adam hem çok çalışıp hem de üzerine şikayet yediği zaman o adamı işe bağlayacak unsur da kalmaz. morali bozulur zaten dağılmıyor herkes şikayet ediyor deyip umursamazsa durum daha kötüye gidebilir. keşke kargoda öncelik sırası olsa adam ufak basket topunun sığacağı bir koliyi istanbul'dan güneydoğuya, doğu karadeniz'e 70 -80 liraya yollarken firmalar bunu 6-7 tl ye yolluyor. bence 70 lira veren adamın kargosu kalacağına 6-7 tl ye giden kargolar devir kalmalı. aslında bu kargo dağıtım olayını ayırabilirler. acayip bir adaletsizlik mevcut.

    4. sebep eksik adresler

    evet hep kargo şirketine ayar verdik ama siz de ya da biz müşteriler de adres vermeyi bilmiyoruz. çoğu kişinin apartmanındaki dairelerde kapı numarası yazmıyor. kurye geldi diyelim apartmana daire 3 yazıyor adam bodrumda daire var mı yok mu sağdaki daire mi doğru soldaki daire mi doğru bilmiyor. eksik adreslerden bahsetmiyorum bile. burada yanlış anlaşılmak istemiyorum aramadan giden kuryeler de mevcut yalan yok. bizde de vardı öyle salaklar ama bu konuyu 1. maddede işlemiştim zaten.( işe gereken özen olmaması. )

    5. sebep düzgün paket yapılmaması.

    herkesin bahsettiği şu meşhur ''kargom kırıldı'' konusu. bu bölümde çok laf yiyeceğim muhtemelen. kargolar atılıyor muhabbeti saçmadır kargolar illa bir yerden bir yere taşınırken fırlatılır. bunu herkes gördüğü halde cam yollamaya çalışanlar, düzgünce paket yapmayanlar olması komik. arkadaş işleyişi anlatayım önce size. kargolar sabah gelir dağıtıma çıkar öğlen 4-5 ten sonra alımlar başlar yani şubenin gerçekten para kazandığı zaman. şimdi kargolar 4 -5 gibi toplanır 17.30 - 18.00 civarı şubeye gelir. kargo kesim zamanı 1 saat. tüm kargoyu o bir saatte sisteme işlemen lazım .gün içinde kestiğin kargolar da şubede bekliyor diyelim. 1000 adet kargo şubenin içinde kesimi 7 de bitirdin. o kargoların en geç 20-25 dk da araca yüklenmesi lazım. (ki aktarma merkezine gidip gidecekleri şehirlere göre ayrılıp kamyonlara yüklenip yola çıkması doğru şehirdeki aktarma merkezine varıp tekrar şubelere göre ayrılıp şube araçlarına yüklenip sabah 7,30 da gerekli şubesinde olabilsinler) . 3 tane bilemedin 4 tane kurye var 2 tane şoför var diyelim. bu kargoların araca taşınması için herkes git gel yapsa saatler sürer ki aracın içini dizmesi gereken eleman var araçta barkod yapıştıran eleman var arkada teslimatlarını sisteme işleyen kurye var. yani o personelin o kargoları araca yüklemesi için en hızlı yöntem fırlatması. (burada ayakla vurmaktan kırılırcasına fırlatmaktan bahsetmiyorum.) bu olmazsa olmazıdır işin. eğer gerçekten kırılacağına inandığınız bir ürün yolluyorsanız evde paketini yaptıktan sonra kesinlikle yere fırlatın kırılmıyorsa kargoya verin. ben her müşteriyi uyarır kırılacak ürünü almazdım. zorla vermeye çalışır, kavga çıkartırdı yine de almazdım. '' abla kırılır bu verme '' dedikçe ''ya bişey olmaz'' diye diretmeleri büyük kavgalara sebep olmuştur.

    mesajımı bitirmeden kargo yollayacak kişiler için şuraya bir kaç tavsiye bırakayım.

    ilk olarak adresi doğru ve ayrıntılı verin.

    örnek:

    mahalle:
    cadde/sokak :
    kapı no ve daire no :
    il/ ilçe:
    telefon numarası: (gerekirse 2 adet yazın telefonunuz çekmez şarjı biter.)
    ziliniz çalışmıyorsa kesinlikle belirtin.

    ayrıca kargoların yanlış adreslere gitmemesi için bir diğer uyarımı yapayım. kargolarınızı öğlen 3'ten önce kargoya bırakın. yoğunluk başladıktan sonra hızlanmak zorundadır bilgisayar operatörü. hız demek yanlışlık demektir. adam
    ereğli'yi görüp zonguldak yerine konya'ya yollar. ne kadar rahat olursa sisteme işleyen kişi sizinle o kadar ilgilenir. akşam gittiğinizde zaten işi başından aşkın oluyor. sizinle ilgilenemez ve durumdan rahatsız olup sizi hemen yollamak için sallamasyon adres sisteme işleyebilir. ayrıca kargolarınızın üzerine kesinlikle alıcı ve gönderici bilgilerini yazınız. kayıp olan kargolar genellikle üzerinden barkod düştüğü için aktarma merkezinde kalır. düşünün bir kutu var üzerinde hiç bir şey yazmıyor. kargoların aktarmaya gittiği araçlar da binlerce kargo olabiliyor. son dakika kesildiği ve acele yapıldığı için barkodlar üzerine tam yapışmayabiliyor. barkod üzerinden düştüğü an kargonuz kayboldu demektir. kırılacak ürünleri kesinlikle kargo personeline güvenmeyip kendiniz paket yapın. tekme atılsa dahi kırılmayacak şekilde paketleyin. o paket 50 kişinin eline değiyor. birisi tekme atmazsa illa birisinin canı sıkkındır tekmeler. unutmayın tek kişinin eline değmiyor.

  • bacaktan vurulan nasıl ölüyor yazmış birisi. evet dostum, bacakta zaten atar damar falan yok, bacak sadece deri ve kemikten oluşuyor.

    bir insanın ölmesi için alnından bazuka ile vurulması lazım. burada bir komplo kurulmuş.

  • çok sevimli satıcılar var burada. alacağım ürünle ilgili ne zaman çetleşsek oldukça samimi diyaloglar oluşuyor. genelde cümlelerine "dear friend" diye başlayıp samimi bir esnaf gibi ilgileniyorlar. cümlelerinin sonunda da mutlaka sevimli bir smiley koyuyorlar. mesela bir keresinde takip numarası da olmadığı için 50 küsür gündür gelmeyen bir ürün için, "takip numaram da yok 50 gündür bekliyorum ama gerçekten yolladınız mı?" diye sormuştum da eleman, "bu ürünün garantisi benim kardeş ürünü yolladım biraz daha sabır istiyorum senden" deyip sonuna da yüzü kızarmış smiley koymuştu. ben de "tamam bro sen öyle diyorsan bekleyeceğim" diyerek elleri ağzında kıskıs gülen smiley koymuştum. geçenlerde ürün gelince feedback'lerime baktım da elemanın yazdığını görünce kahkaha attım. abi devamlı müşteri yağlar gibi yağlamış.

    "very nice buyer, ıf i have 10 stars,i will give you 12!!!"

    vay be çok iyi almışım demek ki. nasıl da almışım ama. aldığım da 5 dolarlık bir lego. çok feci lego alırım. elin çinlisi bile kayıtsız kalamamış bu alışıma. müthiş bir alıcıyım.

  • edit: bugün itibariyle konu hakkında bimer'e gerekli şikayeti yapmış bulunmaktayım. bu konuda beni yönlendiren yazarlara teşekkür ederim.

    önemli edit: aşağıda bahsi geçen konuyu (özellikle polisin haklı olduğunu söyleyenler için) hizmet sektöründe çalıştığım yerde üyemiz olan bir emniyet müdürüne detaylıca anlattım ve tahmin ettiğimden de net bir ifade ile hemen savcılığa başvurmam gerektiğini söyledi. bimer üzerinden şikayet etsem dediğimde "o da olabilir" dedi. böyle bir şey yapmaya yetkisi ve hakkı olmadığını iletti. ve buraya yazamayacağım bir takım şeyler daha söyledi. emin olun ki beni haksız bulanlar mutlaka ikna olurlardı :)

    içim 2 gündür rahat etmediği için; iyi niyetli, görevini ve yetkilerini kötüye kullanmadan yerine getiren tüm emniyet mensuplarını konunun dışında tuttuğumu belirtmek istiyordum. kendi akrabalarım içinde de polis olanlar var. etrafımda tanıdığım ve çok düzgün insanlar olan polis tanıdıklarım da var. bu entry tamamen bu olayı yaşadığım polis üzerinden, görevini ve yetkisini kötüye kullanan polislere dikkati çekmek için yazılmıştır. toplumsal özelliğimiz olan "genelleme" yapma refleksimiz sebebiyle yine bir şeyleri düzeltmek için adım atalım derken, maalesef tam tersi etki yapıp daha çok ayrışmaya sebep olma ihtimalinden dolayı bir kez daha tekrar edeyim, işini layıkıyla yapan, vatandaşına saygı duyan tüm emniyet çalışanlarını bu konunun dışında tuttuğumun bilinmesini isterim.

    neresinden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum. bu ülkede nasıl yaşamaya devam edeceğiz inanın bunu da bilmiyorum. sinirim henüz geçmemişken saat 19:30 sıralarında yenikapı marmaray girişindeki polis arama noktasında başıma gelenleri anlatmaya çalışacağım.

    arkadaşımla marmaray girişine yakın bir noktada buluşup, marmaray gişelerine gitmek için yürümeye başladık. 8-10 polis gişelere gelmeden hemen önce arama yapıyorlardı. sırt çantam ve kulağımda kulaklığımla beni arayacak polis hangisi diye bakınırken 2 polisin arasında geniş bir boşluk oluştu. herhalde beni aramayacaklar deyip (herkes yaşamıştır, kalabalık sebebiyle arada kaynadığınız olmuştur) boşluktan geçecekken, 26-27 yaşlarında, sakallı, polis yelekli olanlarından biri bir anda önümü kesti. sert ve aşağılayıcı bir ifadeyle "geç şuraya, aç çantanı" dedi. ben de yaklaşık 1 saniyelik bir süre içerisinde "neyse belaya bulaşmayayım şimdi" diye düşünüp arama noktasına hareketlenecekken aynı polis ne olduğunu anlamadan sert bir hareketle kulağımdaki kulaklığı kordonundan çekip, "şimdi daha iyi duyarsın" dedi. halbuki onu duyduğumun zaten farkındaydı, kulaklıkta bir müzik çalmıyordu. en küçük bir mimikle dahi tepki vermeden arama masasına doğru çantamı açmak için hareketlendiğimi görmüştü. hiçbir agresif hareketim olmamıştı. kulaklığı çekince bi an şok yaşadım. kan beynime sıçradı! hafif tepkili bir ifade ile "bi dakka niye kulaklığı çekiyorsun" dedim. "ne diyosun ulan sen" dedi. kolumdan sert bir şekilde tutup yine sert bir hareketle kafasıyla kafamı ittirdi. horozlanma diyelim buna, tahmin edersiniz. "bi dakka napıyosun, polis olunca bunu yapma hakkın mı doğuyor" gibi bir şeyler söyledim. o anki şok duygusuyla "aldık durup dururken başımıza belayı" diye düşündüm. ben bunları söyleyince aynı polis bir anda konuyu saptırıp "alın bunu, çantasını aratmıyor, şüpheli davranıyor. içeride aranacak" demeye başladı. bir anda bütün polisler üzerime gelip, çekiştirmeye başladılar, ciddi bir kargaşa vardı (görüntüleri mutlaka vardır) diğer polislerden biri, "çantanı aratmadığın için şüpheli konumundasın. içeride aranacaksın" dedi. bundan önce ilk olayı yaşadığım polis de "gel şimdi seni içeride arayalım da gör bakalım" gibi sözlerle tehdide başladı. o arada bir sürü şey söyledi ama aklımda kalanlar bunlar. olaylar bu noktaya gelince artık güzel bir dayak yiyeceğimi düşündüğüm için içeri girmek istemedim. "arayın üzerimi gideyim, durup dururken bu yaşadıklarıma inanamıyorum " gibi sözler söylemeye başladım. arkadaşım da araya girip engel olmaya çalışıyor ama onu da hırpalıyorlardı. ikimizi de arka tarafta bir odaya aldılar. ikimiz ve yaklaşık 8-10 polis bizi sindirmeye başladı. olayı ilk yaşadığım polis üzerimizi çekiştirip durmaya, itiştirip, hırpalamaya devam ediyordu. arkadaşım, "yapma böyle, yanlış yapıyorsun" dedikçe daha çok hırslanıyor, dilini dişlerine sıkıştırıp, kafa atma hareketi yapıyordu. "bir dakika dinler misiniz?, lütfen bir dinleyin, şu an yaşadıklarıma inanamıyorum, haksızlık yapıyorsunuz. ben hiçbir şey yapmadım." diye anlatmaya çalışırken olayı yaşadığım polis, konuyu detayıyla anlattığımda yaptığı haksızlık ortaya çıkacağı için bir anda "üzerimi aratmam dedi" diye iftira attı. halbuki bırakın aratmam demeyi, ağzımdan tek bir harf çıkmamıştı. tabii ki herkes onun dediğine inanıyor, beni dinlemiyorlardı. o an yaşadığım haksızlığa uğrama hissini hiç kimsenin yaşamamasını dilerim. büyük bir çaresizlik. sinirden ve tedirginlikten bütün vücudum titrerken söylemek istediklerimi tam olarak ifade edemiyordum. diğer polisler bu ilk polisi çekip dışarı çıkardılar, çünkü bir gram bile geri vites yapmıyordu. yaşı daha büyük olan polislerden biri yine aşağılar bir ifadeyle "he söyle söyle, ne diyeceksin söyle" dedi. anlatmaya çalıştım. umurlarında bile değildi. hala akıl verip, aşağılar ifadelerle konuşmaya devam ediyorlardı. bu arada, içindeki herşeyi dağıtıp sözde aratmak istemediğim çantamı arıyorlardı. sonra bir tanesi beni dışarı çıkarıp, yine akıl vererek, "hadi git şimdi" dedi. %100 alttan aldığım için başıma bu kadarı geldi, eğer %99 kadar alttan almış olsam, muhtemelen bunları yazacak durumda olmayabilirdim.

    şimdi bunları neden yazdım? belki birileri bu yazdıklarımı görür, bana bunları yaşatan o sakallı yeni yetme polise haddini bildirir. sen vatandaşa nasıl böyle davranırsın diye sorar. tabii ki hiçbir şey olmayacak biliyorum, biliyoruz. peki güzel ülkemizdeki bu vicdansızlık problemi ne olacak? bunları yapan adam akşam yatağına kafasını huzurlu bir şekilde koyma rahatlığına aldığı hangi aile, okul eğitimiyle kavuştu.

    kamera görüntüleri %100 vardır. keşke birilerinin kulağına gitse de, şu görüntüler ortaya bir çıksa, polis vatandaşına sıfır suçu varken nasıl davranıyormuş oturup izlesek.

    selam olsun sana sakallı, vicdansız, yalancı polis kardeş...

    zorunlu edit: o kadar detaylı anlattığım halde hala objektif olmadığımı söyleyenler var. objektif olmasam "aradan geçecektim" diye açık açık yazar mıydım? malzeme yapılacağını yüzde yüz bildiğim halde bu detayı bile girmişken objektif değilsin demek bence dingilliktir. kusura bakmayın. buraya yazacağına, git şikayet et diyenler var. e burası etkili bir haber yayma ortamı değil miydi? buradan yayılıp, gazetelere, haberlere konu olunmuyor muydu? ben mi yanlış biliyorum. buradan konu bir yayılsın, gidip şikayetimi de yaparım ama o vakitten sonra da başıma geleceklere çok güvenmiyorum ki. son olarak, herkes bir şeyler söylemiş ama sonuna kadar okumaktan sıkılıp gözden kaçırıldığını düşündüğüm, polisin gözümün içine baka baka yalan söylemesine kimse değinmemiş. adam resmen haksız olduğunu bildiği için "çantamı aratmam dedi" diyor. ağzımdan tek kelime çıkmamışken üzerime suç atıyor. sahtekarlık yapıyor. hala "objektif değilsin", bilmem ne, ulan sanki herkesin bildiğinin aksi bir şey iddia ediyorum da, objektif değilim. vay arkadaş ya.

    edit: vicdansız bir yazarımız şöyle demiş. "1. o çantayla aranmadan geçemeyeceğini bilmen gerek." demiş ve bir sürü saydırmış aklınca. yenikapı'ya taksim'den bindiğim metro ile geldim. taksimde kontrol, turnikeleri geçince yapılıyor. turnikeden geçtim, burada polis değil de güvenlik görevlileri vardı. duraksadım ve soktuğumun çantasını sırtımdan çıkarmadım. biri çantama bakmak istese uzatacaktım hemen. yüzüme bile bakan olmadı. geçtim gittim. ulan ülkede hizmet standardı mı var da, bu müthiş standarda bir kez boş bulunma sebebi ile uymadığım için kendimi suçlu göreyim. adama tek kelime bir şey demedim diyorum! hemen dediğini yapmaya gidiyordum. o an çekti kulaklığı, arkasından neden çekiyorsun dedim. isteğine karşı gelmemiştim ki. niyeti kötü olan, elindeki yetkiyi kötüye kullanan, kötü bir devlet memuru profilinden bahsediyoruz. ve tarzı böyle olanların sayısı hiç az değil. hiç mi geleceğimiz için endişe etmiyorsunuz. böyle düşünenlerin kafası mı çalışmıyor, yoksa başka bir problemleri mi var?

    önemli edit: şu tip yorumlar geliyor. "sen çantanı önceden hazırlayacaksın", "o kadar bomba patlarken rahatça geçeceğini mi sanıyorsun" vs. ben zaten sırtımda çantam çaktırmadan geçecektim demiyorum ki. 1000 defa yaptığın birşeyi 1 defa hatalı yapabilirsin. dalgın olabilirsin. bir sürü şey olabilir. her dikkatsiz vatandaşa polis ortada hiçbir şey yokken (sadece neden kulaklığımı çekiyorsun dedim!) kafa atıp, üstünü başını çekip, tepki verecekse vay bu milletin haline. %100 alttan aldım diyorum, bakın %99 değil. rica ediyorum.

    edit: sinir harbi sebebiyle 15 ekim 2016 yazacağına 10 ekim yazmışım. başlığı yeniden açtım. desteğinizi bekliyorum arkadaşlar.

    edit 2: abarttığımı, süslediğimi düşünen arkadaşlar var. sözlüğün yapısını bildiğim için kızmamaya çalışıyorum. bu olayları tam olarak bu şekilde yaşamasam oturup "rezalet" başlığı açmazdım. unuttuğum bir sürü detay var, fazlası var. emin olun lütfen.

  • burdan bakınca sanki birini hedefleyip de onu kucağa oturtmuşlar gibi duran bir vergi.

    - silindir hacmi 1500 cm3'ü geçen fakat 1600 cm3'ü geçmeyen

    - güney afrika'dan ithal edilen