hesabın var mı? giriş yap

  • azimli olunca gerçekleşen olay.

    annemde yüksek çıktı. fark etmemiz de biraz ürkütücü bir şekilde oldu. 2 defa bayıldı. beyinle ilgili bir şey var sandık. hastane, doktor gezdik epey. çok şükür ki temiz çıktı ama bu sefer bizi bir düşüncedir aldı "neden oluyor bu?" diye. o ara kan testi yaptırayım bir de diyerek sağlık ocağına gitti ve kolesterol seviyesi oldukça yüksek çıktı.

    ilk etapta ilaç kullandı bir süre ama ona ek olarak çok şeyi değiştirdik. ayçiçek yağını tamamen çıkardık hayatımızdan ve zeytinyağı ile değiştirdik. ilk 1 ay falan çorba ve salatadan hiç vazgeçmedik. yürüyüş zaten sık yaptığımız bir şey. kırmızı etten mümkün olduğunca uzak duruyoruz. tavuk etinin yağsız kısımlarından yapıyoruz yemekleri. peynir, yoğurt ve sütün yağsız ya da yarım yağlısını yiyip içiyoruz. dışarıdan yeme işlerini bıraktık. hamur işi, kızartma, tatlı gibi şeylerden uzak duruyoruz. ben tatlıdan pek uzak duramıyorum gerçi ama anneme sık yedirmiyorum. çok nadir durumlarda bunların dışına çıkıyoruz. arada da omega 3 kapsüllerinden kullanıyor birkaç gün, sonra bırakıyor. kahvaltıda ceviz yiyoruz her gün. sayesine muhtemelen ben de daha sağlıklı olmuşumdur. zaten geçenlerde başka bir konu için kan testi yaptırdığımda tüm seviyelerim normal çıktı. annem de birkaç ay sonra ikinci kez gidip ölçtürdüğünde doktor "naptın sen? çok iyi düşmüş seviyesi." diye sormuş. zeytinyağı ve yürümeye mutlaka devam etmesini söylemiş.

    doktordan önceki durumunu hatırlıyorum: aşırı derecede hâlsiz, gözlerinin feri sönmüş, eli kolu kalkmıyor, bayılmalar da cabası... bu işi hâllettikten sonra kadına resmen can geldi. dışarıya çıkıp saatlerce yürüdükten sonra bile "fazla yorulmadım" diyordu. resmen başka bir insan oldu. ilacı keseli aylar oldu ama maşallah durumu iyi.

    beslenme işi çok önemli ama hareketsiz kalmamak da aynı derecede önemli. spor yapabiliyorsanız ihmal etmeyin. yapamıyorsanız sadece yürüyüş yapın en az iki günde bir. düşüyor bir şekilde ama kararlılık önemli.

    genetiksel olandan falan bahsetmişler yukarıda. o kadarını bilemiyorum. sadece kendi tecrübemizi anlatmak istedim bu durumda olanlar için. umudunuzu kesmeyin.

  • apollo 11'de 16 bit mimari kullanildi, toplamda 71kb'lik bir hafiza vardi. ayrica otonom bir sistem de degildi, yani dunyadan yonetiliyordu. oyle gta 5 calistiracak bir sisteme gerek yoktu. saniyede 85.000 komut isleyebilen bir islemcisi vardi.

    insanlara cahil demeden once en azindan google'da arama yapmak cok zor olmamali.

    edit: başlık başa kalmış.

  • "arkadaşlar tatilden döndüm sansınlar diye omzuma dokunmayın olum acıyor diyorum noldu la baban mı dövdü diyolar. fakirlik kanıma işlemiş arkadaş"

  • asla bir battaniye içine michelin maskotu koyan baba değildir.

    efenim bilen bilir,eskiden kamyonların üzerinde süs niyetine michelin maskotları takarlardı.
    amcamın kamyonundaki süs bi şekilde bizim eve geliyor.

    derdimi tam anlatamasam da şöyle bir şey ;
    http://2.bp.blogspot.com/…elin-lastik-adam-foto.png

    ben bebekken bana göz kulak olan babam,o sırada merdiveni süpüren anneme bi şakar yapar.
    sarılı olduğum battaniyenin içinden beni çıkararak michelin maskotunu güzelce yerleştirir.merdivene çıkarak "-ulan bu çocuk ne çok ağlıyo bee !" deyip maskotlu battaniyeyi merdivene doğru fırlatır.annem de ne yapsın çığlık,feryat figan...

    bu ne ki amk...

  • flört dönemi her türlü angaryaya en açık olduğumuz dönem. evlenme niyeti ve vaadi olmasa da, erkeğin kadına aile babası rolündekini başarısını, kadının erkeğe ev hanımı potansiyeli hakkında ilk intibaı vermeye kastığı stajerlik dönemi gibi bir şey. zaten sözlükte de aratın stajer (stajyer?) asistan angaryaları gibi örnekleri bulacaksınız. özetle bu örnekten de anlaşılacağı üzere en güzel angarya, karşılıksız iş ve emek olduğu kadar, karşılığı verilecek olsa bile mahiyetinin ne olacağı belirsiz bir takım umut ve hayaller sırası ve sayesinde de yaptırılan angaryadır.

    hayatımda bu tip flört dönemlerinde en az iki kere ev taşıdım, nereden baksan 200-300 kilometre yol gittim, toplamda 20-30 saat hiç bir alakam olmayan yerlerde bekledim, bir düzine kadar hiç bir şekilde muhatap olmamam gereken adamla 'böyle' (elimle iç içe geçmiş kanca hareketi yapıyorum) oldum. ne oldu sonuç? sıfır.

    yani o flörtlerden beklentim, flörtlerin sevgilimleşmesiydi, olmadı. koliyi taşıdığım, yatağı, şilteyi sırtlandığımla kaldım. terli terli 'ne önemi var canım?' derkenki sahte babacanlık ifadelerinden öte yüzüme bir ifade konduramadı bu işler. o kadar kolisini, kaya gibi sofasını, masasını taşıdığım bir kişiden de ne bir hayır duası aldım, ne başka bir şey.

    bunu niye yazıyorum? şundan. bir kaç vakit evvel bir kızlan tanıştım. öyle 'maksatlı' tanışma da değil, normal tanıştım. kız sürekli beni arıyor, ne yapıyon, ne ediyon. dedim, 'vay yazış'. sonra bugün öğlen saatlerinde aradı, dedi ki 'otis ev taşınacak.'. yaaa. işte o an böyle bir sevindim anlatamam. iyi ki flörtleşmemişim. flörtleşeydim yine taşıyacaktım koli koli, bali bali, koli baliyi. ya çok yorgunum hastayım, bir yetiştirmem gereken iş var dedim, oturdum bu entry'i yazdım. şimdi buradan bana eşyasını taşıtmış olan diğer iki kıza sesleniyorum: sağa sola eşgalimi mi dağıttınız ulan? otis bıraktı artık o işleri. kendini zor taşıyor. yallah.

  • güzel bir doğal seçilim videosuydu. güçlü ve hızlı olan ayakta kaldı. zayıf ve ezik olan ise ayıklandı