hesabın var mı? giriş yap

  • kötü niyet yok. hassasiyet var. zihniyetleri sorgulanabilir ama hitap ettikleri toplum düşünülünce yadırganamaz. içinde yaşadığımız yapıda % 10 böyle gönderilmesini eleştirir ama % 90 bundan memnuniyet duyar. bu durum malesef böyle. onlar da çoğunluğa hitap edecek. mecbur. o beklenen eşik bize halen çok uzak. ben olsam gönderiyi yapan ben de öyle koyardım.

  • bizim evde recep diye biri kaldiydi bi hafta. hala kim oldugunu bilmiyoruz. reco bak eger okuyorsan cik ortaya. hepimiz digerimizin kuzeni sandiydik seni. amacin neydi. neden bizim evde kaldin. neden bir sey demeden cektin gittin ve bir daha gelmedin? kimsin olm sen? olayin neydi amk. sorunlar var, cevaplaman gereken sorular var

  • iyi niyetli ancak vizyonsuzluktan ölü doğan bir proje daha.

    istediğiniz kadar vatansız milletsiz ilan edin umrumda değil. bu proje dünyanın geldiği noktanın çoook uzağında duruyor. benim hep savunduğum bir şey var. bizim insanımıza ilk önce projelendirme öğretilmeli. bir ürün yapılacaksa harekete geçilmeden bu konuda neler yapılıyor bakması öğretilmeli.

    elin liseli çocuğu beyin dalgalarıyla hareket ettirilen kolu 3d yazıcı ile basıyorken bizde halen hareket sensörü kullanılıyorsa bu olacak iş değildir.

    eğer dünya hafiflik için karbon alaşım kullanıyorsa, parmak kontrolü için mikroservo motor kullanıyorsa, uyarım iletimi için direk sinir sistemini kullanıyorsa bizim bu devirde çıkıp bu ürünü yapay kol diye sunmamız acıklıdır. altı boş bir özgüvenin net göstergesidir.

    bunu üreten arkadaş gerçekten bu konuda işe yarayacak bir ürün ürettiğine inanmasa herhalde kameraların karşısına çıkmaz. demek ki yapılanları bilmiyor. demek ki amputasyon sonrası kullanılacak yeni nesil protezler için harcanan milyonlarca dolardan habersiz.

    arge bizim ülkemizde küçümsendikçe daha çok göreceğiz bu tarz ölü doğumları.
    arge sadece fikir üretimi değildir. teknik gerekliliklerin belirlenmesidir, araştırmadır, projedir, tasarımdır, fizibilitedir.

    bu konular ciddiye alınmadıkça bu ülkede erke dönergeci de bulunur, soğuk füzyon reaktörü de bulunur, evrim de çürütülür, kansere çare de bulunur. ancak sadece lafta yapılır bunlar.

    günümüzde bilim de mühendislik de çok ciddi ön çalışma gerektiren uzmanlık alanları. 500 yıl öncesindeki gibi aklına geleni üretmeye kalkarsan hüsrana uğrarsın.

    yapma demiyorum hobi olarak yap ama özgüvenini dizginle. ne ürettiğini araştır.

    https://www.youtube.com/watch?v=_qupnnroxvy

  • hakiki ruh hastasi bir adamdir bunu twitterda sabri reyiz ile yaptigi kavgada da gorebiliriz iste boyle adamlari bastaci ediyor millet ozellikle de kizlar.

    edit:bizi kendisini kıskanmakla itham etmiş twitterda.şöyle bir düşünüyorum da bu adamın heralde diğer erkekler tarafından kıskanılcak tek yanı o karakterine rağmen yanında dolaşan kızlardır ki o kızların da kalitesi bu adamdan belli, kaldı ki şahsım adına açıklama yaparsam ben kadınım seni niye kıskanıyım şimdi?hani erkek olsam belki herife bak bir de yanındaki kızlara bak felan derdim.ayrıca 30 küsür yaşında olmasına rağmen ergenlikten çıkamamış bir adamın insanlar neyine özenir allahaşkına,özenilip kıskanılcak arkasından bok atılcak tek bir tane özelliği olmayan bir adamsın.

    aman allahım hayatımda galiba ilk defa ekşi sözlük linç ekibine katıldım hiç sevmem ama bu adam haketti.

  • şu an 36 haftalik hamile halimle her türlü kufru saydığım mal beyanı. sicak bi taraftan yatamiyorum kalkamiyorum bütün kemiklerim ağrıyor. herkes hoydur hoydur gezerken tansiyonum sicakta oynuyor diye eve tikilip kalmisim. üç yaşındaki kızim var bide on dk da bir anne su anne cisim geldi anne gel boyama yapalim anne şu anne bu... şimdi ben ilkini sezaryenle doğurdum ikinciyide sezaryenle dogurcam. ben anne değilim öylemi. çok pis sovuyorum haberiniz olsun. zaten sicak.

  • çok fazla kişinin başına gelen yakın zamanda moda olmuş bir yöntem. hele de ülkede her iki kişiden üç kişinin kitap çıkarmak istemesi, üstü örtük bir pazar haline geldi. merdiven altı tonlarca yayınevi bu işin kalpazanlığına başladı resmen. şimdi isim veremiyorum ama özelden yardımcı olurum.

    gelelim kitap bastırma dolandırıcılığına. hızlıca özet geçeceğim. yayınevi sizden paranızı alıyor ve diyor ki bin adet basıyoruz, yüz tanesi sizin. siz ok diyorsunuz. kitap basılıyor. e-devletten bandrol sorgu yapıyorsunuz bin adet bandrol alınmış. oh süper. size yüz tane de geldi. gerçekten bandrollü kitap. şahane. sonra eşiniz dostunuz kitabı netten sipariş ediyor. yayınevi diyor ki kitap tükendi. oha. şaşırıp arıyorsunuz yayınevini, diyorlar ki kitabınız çok beğenildi bir haftada tükendi. aman ya rabbim. ne büyük yazarım ben. hemen üç beş bin daha ateşleyim de ikinci baskıyı yapsınlar. sonra üçüncü baskı. dev yazar.

    işte burada babayı yediniz. çünkü kitap sadece 100 tane basılmıştır, hatta matbaada bile değil dijital baskı dediğimiz fotokopi şeklindeki bir cihazla. sizin duygularınızı sömürerek paranızı yolarlar.

    ha, geriye kalan 900 bandrole ne mi oldu? onu da başka ama iyi satan bir kitaba çaktılar ve sizin sırtınızdan o yazarın da hakkını yiyerek yola devam ettiler. bu anlattığım sadece bir yöntem. daha birkaç farklı yöntem daha var. onlara ve daha fazlasına şuradan bakabilirsiniz.

  • bir yorgunluk vardi uzerimde. arka arkaya bir kac gun surunce, "doktora gideyim" dedim kendime, "bu yogun tempoda bu sekilde dayanmak zor". bir hafta kadar oyalandim, ve sonra, bir gun girdim o lanet pahali hastaneye..

    bir kac test yaptirdi doktor, sonra bir kac tane daha. ben "kimbilir ne bulacaklar?" diye dusunuyordum. ama daha cok, bir sonraki hafta yapacagim yurtdisi seyahatteydi aklim. zaten yorgundum, 5 gun toplanti, sonra geri donus, ve bir sonraki seyahat.

    geldi doktor, elinde bir dosyayla, ben kapinin onunde, "buyrun" dedi, "konusalim".

    sonrasi biraz bulanik. "soyleyebilirsiniz" diye cevap verdigimi hatirliyorum, "aileniz gelene kadar bekleyelim" dediginde. bir de "pankreas kanseri" dedigini. cok dinlemedim anlattiklarini, biraz da kacarcasina disari attim kendimi.

    tanidigim bir hastalik degildi, ama okumustum daha once neler yapabildigini, ne kadar hizli etkiledigini. ailem sehir disindaydi, kardesim yurtdisinda.. kimseyi arayamazdim, aramak istedigime de emin degildim zaten. 4 gun evden hic cikmadim, televizyon acmadan, kitap okumadan, muzik dinlemeden, sadece camdan disari bakarak gecen 4 gun. isyerinden ariyorlardi, acmiyordum. (kovmus zaten patron beni, 3 gunun sonunda). ne yapacagimi bilmezce yurudugum 3-4 gun geldi sonra. butun gun, yavas bir tempoyla yuruyup, eve sizacak kadar yorgun dondugum gunler.. baska turlu uyuyamiyordum cunku.

    sonra ne mi oldu? bir gun yururken, bir hastane gordum yolda, "ne yapabilirim?" diye sormak icin girdim, doktor soruyu yonelttigim anda "kocaman kanli canli adamsin sen, nasil olur, olmaz boyle sey" dedi, yeni testler, ve sonunda ortaya cikan bir enzim problemi. 3 ay hap kullandim, gecti. yilda bir kontrol dediler, onu bile yapmadim.

    tanim mi lazim? vereyim: doktor dovduren hastalik

  • bir nevi içten içe intikam alma duygusuyla hayalgücünün birleşmesi sonucu çocuk hissiyatının varabileceği son nokta. bir diğer tanımla da çocukluğum..

    evi alt üst etmişim, vitrin aşağı inmiş, elektrik süpürgesinin borusu kopmuş, abime top atayımm derken vazoyu kırmışım, duvarlarda resimler, parkelerde çizikler.... evet evet aynen öyle....

    ve gittiği misafirlikten ya da çarşıdan dönen anne eve girer...

    - oğlum bu evin hali ne böyle?
    - anne rasim gelmiş...
    - ya sen ne biçim bi çocuksun? iki dakika kıçının üstünde oturamaz mısın?
    - annee...
    - bıktım senden bak bakalım akşamüstü dışarı çıkabiliyor musun sen?
    - ann....
    - rezil şey seni defol odana allahım ya nasıl süpürücem ben şimdi evi, daha da yeni almıştık...
    - üühühüüüü

    odasına çekilen ben bir yandan sular seller gibi ağlar, bi yandan hıçkırık nöbetleri ile sarsılırken kafamdan çektiğim film sahne sahne akardı:

    'pencereyi açıyorum. bir kağıda 'anne seni her zaman sevdim' yazıp aşağı atlıyorum. annem çığlıklar içinde... cenazemde herkes ağlıyor. babam bitkin. 'nereye gittin oğlum' diyor. herkes perişan. herkes beni seviyor herkes beni seviyor'.

    ve hemen ardından başka bir senaryo:

    ' o kadar çok ağlıyorum ki nefessiz kalıp ölüyorum. içeri annem geliyor ve 'naptım beeeen' diye ağlıyor. işte beni üzdü sıra onda, o da üzülsün'.

    bu görüntüler eşliğinde ruhum dayanamıyor ve bağırmaya başlıyorum:

    -keşke ölseydim de sen de rahat etseydiiiiinnnn

    ehh ana yüreği işte. az önce azarlayan o değilmiş gibi ağlamama, son söylediğim lafa dayanamayıp odama giriyor, sarılıyoruz, hemen ölme planlarını bir dahaki sefere kadar rafa kaldırıyorum ve hayatı ve annemi seviyorum. hem de çok.

    'keşke ölseydim de siz de benden kurtulurdunuz' diye bağırdı yarım saat önce 6 yaşında dünyalar tatlısı kuzenim. aklından neler geçtiğini biliyorum bebek beni kandıramazsın ahahaha:)

  • çalışanın hakkını çalışmayanlar yediği için, çalışana eşek muamelesi yapılıp daha fazla iş yüklendiği için, çalışanı kendi malı sanan amirler insanlıktan çıktığı için doğru olan tespittir.

  • hakkinda gelisiguzel birkac bilgi vermek istedigim oyun turu.

    -klasik point and click adventure oyunlarin en buyuk pazari almanya'dir. normalde butun oyun turlerinde en cok satis yapilan ulke amerika olmasina ragmen adventure soz konusu oldugunda en cok satis almanya'dadir. bu sebeple adventure oyun gelistirme isine heves ediyorsaniz mutlaka almanca dil secenegi eklemeye bakin.

    -almanlar sadece adventure oyun satin alma konusunda degil, yapma konusunda da birinci siradadir. en cok adventure oyun ureten millet almanlardir. ama artik zamaninda lucasfilm lucasarts oyunlarindan ne kadar etkilenmislerse, her oyuna mizah ekleme, sarkazm ve ironi dolu karakterler yaratmaya cabasiyla kivranip dururlar. "e ne guzel iste" demeyin. sorun su ki bu dumbuk alman milleti hic komik degil. sadece oyunlarinda degil, filmlerinde de, televizyon sovlarinda da, dizilerinde de, gercek hayatlarinda da, ulan mizah dergilerinde bile komik degiller. ama nedense komik olmadiklarini bir turlu kabullenemiyorlar ve utanc verici sozde mizah cabalarina devam ediyorlar. eger aranizda alamanci varsa bi zahmet mizah yaptigini sanan her almana sunu desin; "dostum siz araba yapin, hep araba yapin, sadece araba yapin".

    -klasik adventure mekanigi gunumuzde cok sakil kaldigindan zaten pazari cok kucuk olan turde oyun satislari gunden gune iyice dusmektedir. action adventure veya interactive movie tarzi oyunlar yegane satan adventure turudur. eger adventure oyun gelistirme hevesiniz varsa, choice matter tarzi secimlerin hikaye gidisatina etki ediyormus gibi gozuktugu secim yapmali adventure tarzina yonelin (hem onun yerine kimi sececeksiniz ki? guybrush'da liderlik vasfi yok bir kere). ya da aksiyon (catisma sahnesi, zaman kisitlamali el becerisi bolumleri vesaire) iceren oyun yapin. tabii ozellikle aksiyon konusu kodlama konusunda kabus olacak, collision'lar hitbox'lar falan derken en sonunda "lan ben bu kodumunun adventure turuyle zaman kaybedecegime direkt aksiyon oyunu yapiyim o zaman" diyerek komple cozutabilme ihtimaliniz de var, orasi da size kalmis.

    -choice matter tarzi (yani "heeey secim yaptim ve oyunun gidisati etkilenecek" gibi) adventure oyunlar tasarlamasi kolay gozukse de bir noktadan sonra corba oluyor (corba demisken en sevdigim corbanin mercimek corbasi oldugunu soylemis miydim? size ne mi bundan? cok kabasiniz...) bugfix olayi o kadar berbat ki cinnet gecirirsiniz. o yuzden illa ki secimli adventure yapacaksaniz once birkac tane text tarzda yapin. omurgasini saglam kurdugunuza emin olmadan grafik ve kodlama isine girisip hayattan sogumayin.

    -adventure game jam'lerde surekli klasik tarzlarda adventure'lar yapiliyor ama oyuncu kitlesi o kadar az ki bedava dagitilmalarina ragmen indirip oynayan olmuyor. o yuzden klasik turde israrci olmayin.

    -ne kadar kabul etmesekte asiri hiz cagindayiz. bir siteye tikladigimizda eger en gec 5 saniyede acilmamissa bir sorun oldugunu dusunuyoruz internet baglantisini kontrol ediyor hemen baska siteleri deniyoruz. bir ikona tikladagimizda 2 saniyeden gec aciliyorsa telefonun bilgisayarin yavasladigini dusunuyoruz. arama motorlari, akilli telefonlar bizim yerimize dusunup hatalarimizi duzeltiyor. bir daha hic arnold sivarzenegenegel'in ismini dogru yazmaya cabalamak zorunda degiliz. arama motoruna "arnol" diye yazmaya basladigimizda hemen tamamliyor arnold schwarzenegger diye. hatta inat edip arnolt sivasdangelingel yazarsak hemen "bunu mu demek istediniz: arnold schwarzenegger" "bunun icin olan sonuclar da gosteriliyor: arnold schwarzenegger" diye toparliyor. birakin yeni tanistigimiz birinin telefon numarasini, en yakin arkadaslarimizin ailelerimizin telefon numaralarini bile ezberlemiyoruz, akilli telefonlar bizim icin ezberliyor. boyle bir cagda "yeni adventure oyunum icin super bir puzzle buldum, cozmek icin cok kafa patlatmalari gerekecek" diye aylarca beyin firtinasi yapip tasarladiginiz sahne ve bulmaca eger 5 dakika icinde cozulemiyorsa hemen youtube'dan bakilacak ve gecilecek.

    - yukaridaki sebepten 80'ler ve 90'larda bir adventure oyuna yuzlerce saat ayrilip cozum bulunamayinca her ekranda her yere tiklanip inventory'deki her kombinasyon deneniyordu cunku cozume ancak oyle ulasiliyordu. simdi boyle birsey saka gibi geliyor haliyle.

    -eskiden bize hamallik gibi gelen biriyle konus yirmi sahne sola git oradan bisey al yirmi sahne saga gel adama ver ondan aldigini tekrar 20 sahne sola gotur gibi seyleri cikarinca geriye the incredible machine gibi durmaksizin puzzle cozmek ve cok kisa bir oynanis kaliyor (bu cagda kimse bulmacaya yuzlerce saat ayirmayip youtube'dan cozume bakacagi icin). eger bu hamallik kismini cikarmazsak bu sefer de bu oyun mekanigi bu asiri hiz caginda cok sakil ve hantal kaliyor.

    -eger oyunu kaliteli sekilde uzatmak icin bol karakter, bol mekan, bol animasyon ve olay orgusu koymaya calisirsaniz oyunun yapim suresi ve maliyeti cok artacak ama siz oyunu yine de cok ucuza satmak zorunda kalacaksiniz cunku artik kimse bu oyun turune uc bes kurustan fazla vermek istermiyor, verecek dinazorlarin sayisi da maliyeti kurtarmaya yetmiyor.

    -inanmasi zor ama 90'li yillarda adventure oyunlar yapim butcesi en yuksek oyunlardi, butun firmalar para yagdiriyordu kaliteli oyunlar yapilsin diye. cunku en cok adventure turu oyunlar satiliyordu, en cok kar o turdeydi. ama artik o zamanlar geride kaldi, o kadar butce ve yetenekli ekibi boyle karsiz ve oyuncusu olmayan bir ture toplamak imkansiz ve anlamsiz.

    -ozellikle yasi kemale ermis dinozorlar (bu ben degilim, ben daha gencecik yumurta gibi cocugum) "aaah aahh nerede o eski adventure'lar" geyiginden vazgecemese de oturup oyun oynamiyor cogu artik, oynadiginda da piraysitason'da god of war, last of us, red dead redemption falan oynuyor. cogunun yeni cikan adventure'lardan haberi bile yok.

    -adventure oyunlarin satis rakamlari o kadar kotu ki artik nostalji retro geyikleri bile kurtarmiyor.

    -sozun ozu; adventure o kucukken cok sevdigimiz bize hep pogaca kek yapan nenemiz gibi. ne kadar uzulsek de, o gunleri ozlesek de, nenemiz yok artik, attaya gitti o. hadi siz de aglamayin artik, olenle olunmez. hem bi yastan sonra pogaca kek falan direk bel cevresine gidiyomus, artik yulaf ezmesi brokoli ve enginar yemek lazimmis doktorlar oyle diyo.