hesabın var mı? giriş yap

  • ben. cdyi yerleştirin lütfen
    müş. tamam
    ben. şimdi otomatik bir ekran açılacak kapatın onu.
    müş.kapattım
    ben bilgisayarımdan....
    müş. o dediklerinizi göremiyorum ki şimdi.
    ben. ne görüyorsunuz efendim.
    müş. hiç bişey kapkaranlık.
    ben. monitorünüzü açar mısınız lütfen .
    müş. açtım
    ben şimdi ekranda gördüğünüz pencereyi köşesindeki çarpıdan kapatın.
    müş. ee siz de bi karar verin

  • afedersiniz elifi görse mertek sanacak dilden anlamaz cehl-i mürekkeb sahiplerinin yeni iddiası.

    bir halk şiirini başlıkta tartışılan bağlama uygun hale getirerek şöyle seslenmek istiyorum:

    dağda bayırda gezen bir yörük,
    kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük,
    bir elife dili dönmeyen hödük,
    şehristana gelir lisan beğenmez.

  • pink floyd'un 8. stüdyo albümü ve dünya genelinde elli milyondan fazla satan albümüdür. bir ara satış sayısı michael jackson'ın thriller albümünü geride bırakmıştı fakat şu an son rakamlar hakkında kesin bir bilgi yok.

    david gilmour bu albüm hakkında ''kulaklığımı takıp bu albümü ilk defa dinleyen biri olmak isterdim.'' demiştir.

    pink floyd'un konsept albüm nasıl yapılır sorusuna verdiği en güzel cevaplardan sadece biridir.

  • trap-city ya da hacker'ların google'la dalga geçmesinden başka bir şey değildir.

    jeodezi alanında çalışan bir harita mühendisiyim. aslında geomatik mühendisiyim ama diplomamda harita mühendisi yazıyor. neyse, konumuz o değil.

    port-aux-français'in vikipedi sayfasında, orada vaktiyle bir fok katliamı üzerine işler yapan bir fabrika olduğunu, açıldıktan 3 yıl sonra kapandığını, fabrikanın parçalarının réunion'a gittiğini okuyabilirsiniz.

    şimdi, orada yalnızca birkaç lab. kalmış durumda. bunlardan bir tanesi de jeofizik lab.

    yer bilimlerinin bu disiplini ile ilgilenen birçok tanıdığım, genelde benim gibi özgür yazılım kullanıcısı/geliştiricisi. bu nedenle, ilgili yeri bir de openstreetmap'te inceledim. neticede, orada yaşayan bilim insanları, kendi yaptıkları yayınlara harita eklemek isteseler, openstreetmap'ten en güncel haritayı alabilir. özellikle de işleri jeofizikse.

    bakın openstreetmap'te harita nasıl gözüküyor:

    http://www.openstreetmap.org/…18/-49.34994/70.22009

    yani orada google maps'te geçen adlar yok.

    peki o adlar nasıl göründü? aklıma gelen 2 olasılığı yazayım.

    olasılık 1) google, tele atlas gibi yazılım ve veri tekelleri, kendi harita verisi çalınırsa kontrol edebilmek için, gerçekte olmayan sokaklar uydurur. birisi kopyalarsa, oradan yakalatıp tazminat alabilmek için. bokunu çıkarıp, kolombiya'da gerçekten olmayan bir şehir bile koymuşlar hatta. aşağıdaki bağlantıda bir sürü örneğini görebilirsiniz.

    http://wiki.openstreetmap.org/…opyright_easter_eggs

    buradaki sahte sokak adları da, google'ın böylesi bir hareketi olabilir.

    olasılık 2) vaktiyle erovizyon bakı'da düzenlenince, ermenistan (azerbaycan'la savaş durumunda olduğu için) katılamamıştı. ancak ermeni hacker'lar, bunu protesto için google maps'e "şu sokağın adı yanlış girilmiş, doğrusu budur." diye bir sürü istekte bulundular. bu sayede, erovizyon'un düzenleneceği yerin çevresindeki birçok caddenin adı "taşnak caddesi", "ermeni soykırımını tanıyın bulvarı" gibi adlara sahip oldu. google düzeltene dek, birçok yabancı, bindiği takside "karabağ ermenistan'dır caddesi"ni sorup dayak yemişti.

    işte buradaki sokak adlarının nedeni de bu olabilir.

    oradaki jeofizik lab.'a da bir mail atıp soracağım işin doğrusunu.

  • 99 depreminde gölcükte yüzlerce gördüm.. ama en zoru ablam ve kardeşimin öldüğünü görmekti. diğer hepsini unuttum da onların soğumuş bedenlerini unutamadım.. minicik bedeni upuzun yatırmışlar.. sapsarı ipek saçlarını okşadım kardeşimin, ablamın elini tuttum buz gibi.. morlukları vardı başını çarpmış miniğim.. ablam ezilmiş yaralanmış ağlamış yanaklarında izi.. bir ömre yetecek acıyı bir gecede yaşadım, yaşadık... ruhumun ateşi söndü bir daha da ısınmadı yüreğim...

    debe editi: (bkz: 23 nisan 2016 devrim yilmaz'a yardim kampanyasi)

  • caddebostan - bostanci sahilyolunun lodos sebebiyle sagdaki uc seridinin gole donusmesi sonucu trafik soldan tek serit akmaya calismakta. surucusu cok darlanmis olacak ki bir sahin sag seritten suyu yardira yardira ilerlemekte. bu esnada yurdum trafik polisinin anonsu insanlari kopartir :
    "sahin! sahin! soldan git! bogulacaksin.."

  • sosyal medya diye tabir edilen olayın düzenli kullanımı sonrası arkadaş / akraba / kuzen / iş arkadaşı, vs diye tabir edilen kitlenin bütün itibarını, kıymetini kaybetmesi süreci.

    lan negzel eskiden birileriyle görüştüğünde, konuştuğunda kafanda bi fikir olurdu; "o da şöyle, bu da böyle birisi..." falan. adamla oturup derin derin konuşuyorsun, ciddi ciddi fikirlerini dinliyorsun falan iyi güzel. sabah bi kalkıyorsun herif metrobüslü yılmaz özdil yazısı paylaşmış feysbukta. bi hafta önce mevlana'nın lafı diye ittirdiği yazıyı sonraki hafta "can yücel'in sözleri, anlayana..." diye bi daha yayınlamış. kendisinin bile farkında değil. toplantıda herkesi susturan inovatif personel önce terörü lanetlemiş, 4 dakika sonra da uyuyan, gerinen kedi resimleri paylaşmış. 7 arkadaşı da bunu beğenmiş amk saadet zincirine gel. günaşırı benzin zammı protestosu hastag'ini zorlayan arabasız kuzenden "aziz başganımıza komplo kuruyorlar!!1!" diye sinirli tweet atan kelli felli 20 senelik arkadaşlara kadar kendi imajını zkip atmak için sıraya girmiş herkes.

    milletle ilgili ne kadar yargı varsa kafamda yıktın geçtin, ocağın kurusun facebook twitter.

  • ış yerine buradan yemek söylüyoruz. gelen küçük esnaf bizden, yemek sepetinden değil, doğrudan telefondan kendilerine sipariş verelim diye yalvarıyor. işleri zaten kötü, %14 gibi bir ücret de kesilmesin diye iki farklı esnafa denedik. sonuç hüsran. biri, bıraktığı broşürün dört lira üstünde hesap getirdi. öteki ise normalde 20dk getirdiği yemeği 50dk getirdi ve malzeme azdı. yani yaptırım olmadığı sürece küçük esnaf hala ama hala çakal. geberip gidiyorsunuz hala çakallık peşindesiniz. acıyanı siksinler. suyu bile buradan söylüyorum. problem çıkarsa bir puanı yapıştırıyorum. söylemiş miydim bilmiyorum ama acıyanı siksinler.

  • akla ve mantığa göre, inanmadığı bir dinin tehditleriyle korkutmanın anlamsız olduğu kişi.

    "kişiyi dahil olmadığı bir inanç sisteminin tehditleriyle yönlendirmeye çalışmak abesle iştigaldir." akıl fikir, 3263

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/