hesabın var mı? giriş yap

  • - neden döndün ha, neden?
    - juventus küme düşürülünce herkes bir yerlere gitti. cannavaro real'e, zambrotta barca'ya. ben de sana döneyim dedim.

  • starbucks'un şu sıralar "reserve" kahve olarak sattığı "nicaragua" bir kaç nesildir kahve yetiştiriciliği yapan bir ailenin halen çok büyük bir özenle yetiştirdikleri ve kahve yetiştiriciliğinin de öğretildiği bir çiftlikten geliyor. aşağıdaki linkte yer alan yazıda tanıtım var. sadece ailenin resmine de bakabilirsiniz.
    https://1912pike.com/…eserve-nicaragua-maracaturra/
    çiftliğin asıl yaşlı bir adam, ya melez ya yerli. 1700'lerden itibaren avrupa işgali ile karşılaşan bir halk olduklarını düşünürsek oldukça kendi ülkelerinde toprağa sahip olmaları önemli. ve başarılı bir işletme kuruyorlar. ürettikleri kahveler ödül kazanıyor. starbuck'un "tarımsal direktörü" yine bir güney amerikalı yaşlı bir adam ve alman olduğunu tahmin ettiğim "yeşil kahve tadımı yöneticisi"(titrler önemli!) genç bir kadın bu tadı önce keşfediyor sonra yorumluyorlar. ve bu tadın "reserve" olması yani korunması, diğerlerinden ayrılması ve has damaklar için rezerve edilmesi gerektiğini düşünüyorlar. sonrasında da starbucks'un pazarlamacılar bu imajı günümüz dünyasında nasıl sunulacağını belirliyor. yıldızlı, altınlı, "reserve". (https://www.starbucks.com/…ve/nicaragua-maracaturra) böyle sunulunca algımız değişiyor. birden bire tüketimi ayrıcalıklı bir konu olup çıkıyor. çiftçinin hikayesi bir pazarlama unsuru, otantiklik katan bir element olarak renkli kartonların üzerine basılıyor ve kahve ile çoğu medeniyetten erken tanışmış ama tanışıklığı aynı şekilde-seviyede kalmış olan türkiye'ye gelerek türkçe'ye çevriliyor. sonrasında bu hikayelerle birlikte kahveyi tadıyoruz.
    işte işler burada daha da karışıyor. çünkü bu sunum, arkasındaki uzman yorumları insanı duyularıyla algıladığından çok okuduğuna inanmaya itiyor gibi. kahveye "kötü" diyebilmemiz mümkün mü bu saatten sonra? bu reserve kahveyi biz starbucks'un diğer kahveleri gibi aynı bardakta, belki sadece biraz farklı fiyata, ancak bu fiyatın neden böyle olduğunu merak ettiğimizde karşılaşacağımız bir bilgi ile birlikte almıyoruz. adeta gözümüzün içine sokuluyor . o zaman bu ürünü tüketmek tadımcılıktan ziyade lüks göstergesi olmaya başlıyor. ve daha sonra fakir edebiyatı geliyor. sonra kompleksler, "kompleksli olmayın"lar ve daha neler neler...

    kahvenin tadı kaldı mı ortada? kalmadı.

    bence güzel. kahveden çok anlamam. sadece ayırt ediciliğim fazladır. (yani tat, doku, koku olarak herhangi bir ayrımı çok çabuk anlarım.) bu yüzden dün bu kahveyi içtikten sonra her sabah severek içtiğim aslında fena da olmayan kahvem pek bir yavan geldi.

    tekrar dönelim çiftçiye: kahve kimin kahvesi? acaba üretici sadece güzel bir kahve üretmeye çalışırken, birden starbuck tarafında "reserve" edildiğinde üretimine bakışı nasıl değişti? çiftçiyi ve özenle ürettiği kahvelerini dünya tanımalı mı, tanımamalı mı? yani sadece nikaragua bölgesinde bir grup insan ve oraya giden, özellikle bu işin peşinde olan mı tatmalı?
    köşede kenarda bir köyde, kasabada atadan kalma usullerle yapılan ürünleri ne derece ve nasıl piyasaya sürülmeli? çünkü biliyoruz ki, bazen böylesine yerel üretimler pazarlama nesnesine, "özel ve sınırlı üretime" dönüşerek içeriğini de, özgünlüğünü de, tadını da tamamen kaybediyor. bunun kaybedilmesinde ne etkili oluyor?
    belki bir *starbuck nicaragua* içerken bunu ayrıca arkadaşınızla tartışırsınız.
    ekleme: veyahutta eski moda bir kola da olabilir: https://www.facebook.com/…/videos/1138439869545715/

  • emin olun olimpiyatları biz kazansaydık aynı durum japonya'da bizim başımıza gelmezdi.

    her yerden pislik akıyor artık bir şey diyemiyorum.

    ayrıca henüz sebebini bilmesek de ben olimpiyatlarla ilgili olduğunu da hiç sanmıyorum.

    iğrenç olay. başka tanım yapamıyorum...

    edit: "emin olun olimpiyatları biz kazansaydık aynı durum japonya da bizim başımıza gelirdi" de, sonra yazdığını sil, bir daha yaz, eğip büküp kıvırmaya çalış. he canım he müslüman anadolu halkına saldırıyorum. bir müslüman olarak müslüman anadolu halkına saldırıyorsam sen de bi düşün ne bu tepki diye. masum bir turisti, bir "insan"ı, sırf canın öyle istedi diye öldür, adına da müslüman de. hangi kitapta yazıyor ulan! işiniz gücünüz her olaydan mağduriyet çıkarmak, hem de bir cana kıymışken!

    rezil ülkemin rezil vatandaşına saldırıyorum ve utanıyorum artık! japon arkadaşlarımın yüzüne bakmaya utanıyorum! ben türk'üm demeye utanıyorum!

  • arka sokaklar senaristini görünce şaşırtmıştır. abi 435 bölüm sonra mı aklına geldi bu olay :(

  • başlık : steve jobs ile nejat işler in bi alakası var mı
    entry: yoksa sadece soyisim benzerliği mi?

  • şu geçmişinde ödeyemediği çeklerle ilgili mevzuda gözden kaçan bir mevzu var.
    üniversitenin 2-3 sene hazırlıkla zor kazanıldığı yıllarda 4 kez üniversite kazanıp (odtü fizik dahil ) parasızlıktan okuyamamış. hem de bunu adana yüreğir gibi on gençten 8'inin suça bulaştığı bir yerde yapmış birisi. o genç yaşında ticarete girip batmış.
    "ağustos 1997'de on yıl öncesine ait 3 milyon liralık karşılıksız çek nedeniyle tutuklandı ve cezaevine girdi. 9 ay 15 gün cezaevinde kaldı."
    on yıl öncesi 1987. haluk levent kaçlı ? 1968. adam 19 yaşında hayatını kazanmak ve okumak için çek veriyor. ödeyemiyor.
    ve siz bugün çıkıp bu olaya kirli bir geçmiş diyorsunuz ya. esas kirli sizsiniz.
    https://www.wikiwand.com/tr/haluk_levent

  • duygusal bakıldığında, insanın kendini değersiz hissettiği anda imdadına koşabilecek iyimser bir peri masalı. tabiri caizse "guardian angel."

    diğer yandan; hem "gelin canlar bir olalım" tadında ütopik bir mesaj verip hem de inceden kapitalizm göndermeleri yapar nitelikte. ayrıca, sanki esas oğlanın sönüp giden hayallerini kolaylıkla bir kenara koymuş gibi bir izlenim de vermekte.

    ama ne olursa olsun kesinlikle izlenmesi gereken fantastik bir film.

    "dear george, remember no man is a failure who has friends."