hesabın var mı? giriş yap

  • hem türkiye hem de global ölçekte giderek kendini hissettiren sonuç. tabii ülkemizde çok daha hızlı bir şekilde üniversite diploması önemini yitirmeye başlıyor.

    global ölçekte sistemin neden yavaşladığı ortada, küreselleşme ile birlikte giderek mobilize hale gelen işgücü sonucunda üniversite diploması gerektiren işlerde nitelikli çalışan sayısı dünya'nın ekonomik ağırlık merkezi diyebileceğimiz batıda çok hızlı artıyor. tabii bunun gelişmekte olan ülkelere beyin göçü gibi çok ciddi zararları oluyor ama buna ek olarak rekabeti de artırıyor. mesela küresel ölçekte baksanız doktoralı çalışan sayısı bundan 20-30 yıl önce şimdikinden çok daha düşüktü. dünya'nın o zaman high tech pozisyonlar için ihtiyacı olan çalışan sayısı belki şimdikinden çok daha düşüktü kabul ediyorum ama rekabetin az olduğu ve küreselleşmenin baskın olmadığı soğuk savaş döneminde bilgiye ulaşım şimdikine göre çok daha zor olduğundan dolayı kalifiye çalışan şimdikinden çok daha kıymetliydi.

    sebep sonuç ilişkisi sadece tek yönlü çalışan çoğu insan için üniversite okumak anlamsızlaştı, gerçekte olan ise üniversite okumanın yetersizleşmesiydi. artık yüksek lisans ve hatta doktora derecesi elde etmek bile rekabette avantaj sağlamak için yetersiz kalacak düzeye kadar geriledi. yurt içi ve yurt dışında doktora yapan birçok arkadaşım doktora sonrası ne yapacağını hala bilmiyor.

    gelelim türkiye'ye, tabii en kolay söylenebilecek şey patır patır açılan yetersiz üniversiteler nedeniyle üniversite diplomasının işlevsiz hale geldiğidir. sebep sonuç ilişkisini maalesef yeteri kadar derinlemesine kullanabilen bir toplum olamadık. 2000 yılına kadar üniversite okumak iyi bir iş sahibi olmakla neredeyse eşdeğerdi ama bunun neden böyle olduğunu hiç sorgulamadık. eşdeğerdi çünkü üniversite mezunu sayısı azdı. o zamanlarda sınava giren 7-8 kişiden sadece biri bir yere girmeye hak kazanıyordu.

    hep hükümet eleştiriliyor ama hükümet sadece halka istediğini verdi o kadar. her yere üniversite açılmasını ve çocuklarının da üniversite mezunu olmasını halk istedi. sanıldı ki o zaman kalifiye işgücü gerektiren bölümlere herkes girebilecek. olmayacağı belli olan bir şeydi bu ve olmadı da. sistem onun yerine üniversite mezunu bir sürü işsiz ve nitelikli ara eleman ihtiyacı duyan ve bunu karşılayamayan işgücü piyasası yarattı.

    sonuçta dünya'da üniversite diploması yetersizleşmeye başlarken türkiye'de değersizleşmeye başladı. özellikle şu an mühendislik ve hukukta sayısı çok artan mezunlar, maalesef çoğu yetersiz, yüzünden derin bir işsizlik yaşanıyor. bunlar yaşanırken kalifiye işgücü açığı sadece ara eleman düzeyinde değil aynı zamanda nitelikli mühendis düzeyinde de yaşanıyor.

    aslında piyasaya kalifiye mühendis yetiştirebilen okul sayısında çok ciddi bir değişim olmadı türkiye'de son 20 yılda, belki 1-2 özel üniversite eklenebilir. ama gelişmekte olan ülkelerin de kalifiye mühendis açığı çok ciddi hızda artıyor. çünkü batı ülkeleri gibi oturmuş bir sistemleri yok çoğunun, bu nedenle bilgi birikimini çok daha hızlı artırmak zorundalar yoksa ciddi anlamda fakirleşme tehdidi altındalar. beyin göçü maalesef bu süreci katalize ederek çok daha ciddi sıkıntılar yaratıyor.

    yıllardır türkiye'de beyin göçü tartışılmasına karşın pek gündem oluşturmayı başarabilen bir konu değildi. son zamanlarda konu giderek gündemde kendine yer edinmeye başladı. problem şu ki yurtdışına giden mühendisin yerini yeni açılan okullardan mezun mühendisle doldurma konusunda firmalar pek hevesli değil ki bu konuda haklılar da ki onun yerine alınacak mühendis giden mühendisin işini o kalitede yapamıyor.

    özetleyecek olursam, içi boş taleplerden dolayı açılan ve üniversite olmayan üniversitelerin piyasada kıymet görmemesi sonucunda türkiye'de üniversite mezunu olmak hiçbir şey ifade etmez bir hale gelmiştir. kalifiye mühendis kadroları hala boş, kalifiye ara eleman kadroları hala boşken niteliksiz üniversitelerden mezun haliyle niteliksiz olan birçok mühendisin domine ettiği bir işgücü piyasası oluşmuştur.

  • dolandırılanların ortak özellikleri, ilk başta dolandırmaya çalışmalarıdır. bu arkadaş da arabasının ederinin 5 bin üstünü verince dolandırdığını sanmış. sonra da fena patlamış.

  • mercedes benz bayii vardı bizim orada. heralde mercedes benzerleri yazmak istiyorlar ama tabelaya sığmadı diye düşünüyordum. amcaya "mercedes gibi" yazarsanız sığar demiştim. anlamadı salaklar.

  • londra'daki british museum'da, iki farklı renkte görülebilen, yaklaşık 1600 yıllık cam bir roma kadehi. lycurgus kupası adı verilen kadeh, ilk bakışta yeşim yeşili gibi görünüyor ve yunan mitolojisindeki tanrı ambrosia'nın kral likirgus'un yeraltı dünyasına sürüklenmesini betimliyor. ancak camın arkasından ışık gelince yeşil renk aniden kan kırmızısına dönüşüyor. bu renk değişimi yıllarca bilim insanlarını şaşırttı ama sonunda 1990'lı yıllarda araştırmacılar, romalı cam üreticilerinin bu benzersiz etkiyi yaratmak için nanomalzemeler kullandıklarını ortaya çıkardı.

    iki farklı metalin nanoparçacıkları camda asılı duruyor: bunların %66,5'i gümüş ve %31,2'altın. parçacıkların boyutları 50 nanometre, yani insan saçının kalınlığından yaklaşık 100 kat daha küçük. bu parçacıkların boyutları ve 12 yüzlü şekilleri, "dikroizm" denilen renk kaymasına neden oluyor. gümüş ve altın nanoparçacıklarının elektronları beyaz ışığın farklı dalga boylarına maruz kalınca titreşiyor. rezonans üreten elektronlar daha sonra bu ışığı aynı renk dalga boyunda yeniden yayıyor. gümüş ve altın kombinasyonunda bu renk dalga boyları yeşil ve kırmızı aralığında oluyor.

    bazı araştırmacılar bu metallerin cama tesadüfen karıştığını düşünüyor ama genel olarak kasıtlı bir şekilde kullanıldıkları kabul ediliyor. yani nanoteknolojiyi ilk geliştirenler 4. yüzyıldaki cam üreticileri olabilir.

    lycurgus kupası neden yeşilden kırmızıya dönüşüyor?
    1. yansıma: ışık gümüş nanoparçacıklarından yansıyınca yeşil görünürken altın nanoparçacıkları kahverengi görünüyor.
    2. aktarım: ışık bu nanoparçacıkları içeren bir ortamdan geçince gümüş nanoparçacıkları sarı, altın nanoparçacıkları ise mor görünüyor.
    3. dikroizm: kadehin camındaki gümüş ve altın, kadehin üzerine ışık yansıdığında yeşim yeşili ve içinden ışık geçtiğinde kan kırmızısı görünmesini sağlıyor.

  • yaptıkları beyinsizlikle akan trafikte diğer sürücülerin ve yolcuların hayatını riske atan bir başka öküz grubunun hayatından kesit sunan bir animal planet kısa belgeseli.

    keşke bunlar kimseye salça olmadan refüje mefüje girerek veya bir ağaca, bir bariyere vs çarparak geberseler de kendilerinden kurtulsak.

  • hep söylüyorum ama ben de eşimde 44 yaşındaydık evlendiğimizde. ikimizin de ilk evliliği ve geç de olsa birbirimizi bulduk. mutlu muyuz? evet.
    eşimin tarafı çocuk yapın diyecek oldular. dedim madem çocuk istiyordunuz erkenden evlendirseydiniz oğlunuzu. hala laf olsun diye diyorlar ama çok sallamıyorum.
    geçen de onlardan birisi 'ya çocuk yapın, yaşlanınca size bakar' dedi.
    dedim al sana hesap. yaşımız 46. şimdi yapalım desek 47. bu çocuk 20 yaşına geldiğinde biz ömrümüz olursa 67 yaşında olacağız. sence akıl mantık işi mi 20 yaşındaki bir çocuğa 2 yaşlının yükünü yüklemek?
    bize baksın diye çocuk doğurmak köle almak ile aynı şey.

    ikinci olarak evlilik konusuna gelecek olursak.
    evlenmiş olmak için evlenmek de büyük hata.
    onsuz olamam diyerek de evlenmek büyük hata.
    evlenmeye karar verirken tek düşünceniz şu olsun: onunla bir ömür geçirebilir miyim?

    debe editi: teşekkür ederim.