hesabın var mı? giriş yap

  • anladım ki bunca sene söylenenler yetmemiş.
    onu da geçtim, aklı başında bir allah'ın kulu üçüncü köprü'nün, üçüncü havalimanı'nın nereye yapıldığına bile bakmamış hala atıp tutuyorlar.

    hakkında olumlu bir tane bile bilimsel rapor/kanı/yorum bulunmayan, aksi yöndekilere çokça rastlayabileceğiniz, çok temel coğrafya bilgisi ve akıl yürütmeyle bile anlaşılabilen gerçeklerden bahsediyoruz-çed raporlarının geçersiz kılındığını da bilmezsiniz siz- hala gelmişler 'çevreciler şöyle böyle, üç beş ağaç şöyle böyle'

    la hangi akıl, gidip de o coğrafyanın en engebeli ve en rüzgarlı(tayakadın'a giderseniz sıra sıra rüzgar jeneratörlerini görmeniz boşuna değildir)-fırtınalı-sisli bölgesine havalimanı yapar, ilkönce bunu açıklayın.

    sonra, zaten istanbul içinde kemirile kemirile azıcık kalmış, taaa kafkasya'dan karpatlara kadar devam eden ekolojik yeşil bandın ortasından-ki yerleşime en uzak yer de demek bu- köprü geçirip bir de su havza alanlarını 'iki yeni kent' diye pazarlamanın mantığını bi anlatın.

    ekonomik olarak seçilen konumlarından ötürü ne kadar zararlı olduğu da ortadayken:
    yav he he, 2. köprü çok tıkalı..
    tüp tünel denilen şey çok mu zor(ki yapılıyor), çorlu'ya havalimanı yapmak çok mu zor?

    tüm bunlar ışığında hem maddi hem de ekolojik açıdan cinayetin önde gidenidir. 20 sene sonra 30 milyonluk doğal kaynaklarını tüketmiş istanbul'a bakıp 'ya üçüncü köprünün trafiği ömerli'den başlıyor' dersiniz. ben torunlarıma 'gerizekalılarla uğraşamadık böyle oldu, en azından direnmiştik' diyerek yüzümü ak çıkartmayı planlıyorum.

  • yaklaşık 7-8 yıldır hayatımın bir parçası olan, kendi kendime ara sıra tedavi etmeye çalıştığım problem. efendim ben elime tsıradan bir tırnak makasını alıp makas dışında işlev gören aparatlarından birini alıp tırnağın etin içindeki batık olduğu bölgeye doğru kazı çalışması yapıp içerdeki tırnağı genellikle yarım saat kadar süren çalışmalar sonucunda içerden çıkarığ kesiyorum. tabi bunu yapmadan önce iltihaptan şişmiş olan bölümü iyice sıkarak iltihabın dışarı çıkmasını sağlıyorum.

    bu yöntem aşağı yukarı 1 ay idare ediyor parmağı. sonra yine aynı tarife. yine de rezil bir durum. merdiven çıkarken falan ayağınızı çarptığınızda "yandım anam" nidalarıyla yere atarken buluyorsunuz.

    (bkz: kahrolsun tırnak batması)

  • doğru.
    sadece 6 yaşındaki kız çocuğu değil.
    farklı yaşlardaki nice erkek ve kız çocuklar, kadınlar mesele.

    ve biz, neye taptığınıza bakmadan diyoruz ki
    çocuklardan kadınlardan elinizi, gözünüzü çekin artık!

  • bu şehri yakından tanıyan biri olarak maalesef dünkü trabzonspor & fenerbahçe maçıyla bir kere daha gördüm, iyi ki uzak kalmışım, burada yaşayan diğer illerden gelenler benim ne dediğimi daha iyi anlayacaktır.

    kendilerine nedensiz bir şekilde aşırı bir öz güven, her şeyi biz biliriz biz yaparız, biz devletiz, biz mafyayiz, bize her yer trabzon gibi malca söylemler, bu ilin çevresinde 3 tane komşusu var, rize, giresun ve gümüşhane bu illerde hiç bir şekilde aşırılık görmezsiniz.

    olayın buraya gelmesi tamamen siyasi iradenin yüz vermesi, türkiye'nin bir çok ilinde göç etmeleri nedeniyle siyasete girip ufacık şehirden onlarca milletvekili çıkarmaları.

    trabzon gittiğinizde herhangi bir yerel esnaftan alışveriş yapın göreceksiniz, araplar dışında kimseyi takmazlar, kaşüstü diye bir mevki var işte orası hakiki arapzondur,

    kimse milliyetçi filan demesin merkez köyler bile arap istilası altında, parsel parsel sattı milliyetçi trabzon halkı

  • e ben şimdi öleyim amk. eşim 27 ben 37 yaşındayım ne oldu ki şimdi.

    kötü birşey yapıyorsam söyleyin boşayalım hatunu. ama çocuğum var ona ne diyeceğim? siz onu da bilirsiniz artık.

  • "yaşayandan çok yaşamayan vardır burada.."

    esenler otogarını betimlemek isterken ülkenin özetini geçmiş.

  • olayi izlerken sasirmadim hic, sayet abd'de paraniz yoksa siz bir hicsiniz. insanlar sadece ama sadece cikarlari icin sizinle iyi iliski kurarlar. kitaplarinda networking'di suydu buydu hep bu asilanir.

    baltimore'a ilk adimimi attigimi hatirliyorum. otobuse binmistim, diyalog su sekildeydi.

    - merhaba.
    + suraya koy, 5 dolar.
    - peki.
    + nerede ineceksin.
    - otelim su...
    + hayir hayir hayir hayir, hangi durak?
    - er...
    + nereye gittigin beni hic ama hic ilgilendirmiyor, son durak mi?
    - evet.

    son duraga geldigimde ise taksiyi aramistim. etraf zaten tekin degil, adres vericem ama tam adresi bilmiyorum herif konussa telefonda "10 katini vericem" diyecem. yandaki landmark'i soylesem herif hemen bulacak, otobus duragi da, bayagi belirgin bir yer.

    + merhaba, su duraga bir taksi istiyordum.
    - tam adres?
    + hemen su...
    - tam adresi bulunca ara. *cit*

    tekrar ararim.

    - hangi adres?
    + sehrin girisi, heme yaninda su var..
    - tam adres, nerede?
    + hemen su bi....*cit* diiiiiiiiiiiiit.

    sonra otelinize gelirsiniz ve resepsiyonda sizi yuzlerinde kocaman bir gulumseme ile karsilarlar. cunku siz musterisiniz, ve resepsyonistin job description'u belli.

    tehlikeli bir yerde olmaniza ragmen kimse size 2 dakika bile sabretmez, dedim ya olseniz donup bakmazlar bile. filmlerde insanlara yansitilanlardan cok farklidir yani. komunuz su bu tabii ki yardimseverdir, cikar iliskisiydi suydu buydu nedenlerden dolayi. ha turkiye'de olmuyor mu derseniz? oluyor tabii, fakat bes parasiz bir sekilde bir otobuse yabanci olarak binseniz sofor, olmadi tum otobus ahalisi bir sekilde yardimci olur, hatta evinize bile birakirlar sizi. kolektif toplumlari cok elestiriyoruz, fakat bu arti ozelligini de belirtmekte fayda var.

    amerika'nin tadini cikarmak istiyorsaniz cebninizin deriiiiiin oldugundan emin olmalisiniz once, paraniz varsa bireyciligin butun nimetlerinden faydalanirsiniz. yoksa en aci, keskin tarafi sizin kalbinizden giriverir. yolda arabaniz bozulursa, yardim bekleyeceginiz kisi sokaktan gecen yardimsever vatandaslar degil kesinlikle ama kesinlikle roadside assistance olmali.

    mcdonald's musteri hizmetlerini arayip calisanlari kovdurmaya calismak bir halta yaramaz bu yuzden. bu olayin gectigi restorandan 2 mil otedeki mcdonalds'da da ayni sey olurdu, 20 mil otedekinde de, 200 mil otedekinde de, 2000 mil otedekinde de. bir adam cikip "hop, noluyor lan?" dese sasirirdim esas. cam bolmeler ardindan konusan gorevliler, her gun televizyonlarda saatlerce donen ev guvenligi su guvenligi bu guvenligi reklamlari, insanin icini karartan "ilacimizi almazsaniz oleceksiniz" reklamlari, cocuklarin en ufak bir toz tanesinden olebileceginin asilanmasi, "germ" yuzunden temas bile kuramayan insanlar...new york'ta sokakta olen bir evsizin yanindan 8-9 saat boyunca hic birsey yokmus gibi gecip giden insanlarin, 911'i bile aramayan insanlarin videosunu hatirlayan tek ben olmamaliyim.