hesabın var mı? giriş yap

  • neredeyse 120 entry boyunca, filmden umdugunu bulamamislarin serzenisleri bir kubrick sever olarak icimi burktu; umutlu bakindim saga sola, bir yoldas aciklama yapmis olsun, sair burada sunu demek istedi desin diye. olmadi, cikmadi boyle biri; ciktiysa da ben gormezden geldim, tum basariyi kendime maletmek istedim. evet, isbu entryler ve beraberindeki subjektif yorumlar, bu sahane filmi izleyip de bir anlam veremeyenlerin yardimina kosmak icin yazilmis oldugundan hatirlatalim, gunluk dozajin cok ustunde spoiler ihtiva eder:

    insanin dogusu *
    ilk sahneler zeki hayatin baslangic safhalariyla ilgilidir. insanin oncullerinin hayatina tanik oluruz. mucadele mutemadidir ve korku heryerdedir. bu karmasa arasinda yekpare tasimiz uzaylilar tarafindan oraya konulur ve meraki, korkusunu yenecek kadar gelismis olan bireylerin dokunmasiyla bir evrim katalizoru gorevi gorur. [bu arada romanda tasin boyutlari verilmis ve 1 4 9 un katlari oldugu gorulmus] insan ilk defa gercek ustunluk duygusunu tadar, etrafindaki dunyayi sekillendirmeye ve aletlerle diger canlilara hukmetmeye baslar. iste o kaval (yahut kaburga) kemigi bu surecin baslangicini temsil eder. bu noktada, hic de uzmani olmadigim sinema tarihinin en muthis gecis sahnelerinden biriyle uzay cagina baglaniriz…

  • nasıl bir korkaklıktır, nasıl bir ödlekliktir bu karşısında kimse yokken atıp tutuyor ama kimsenin karşısını çıkmaya cesareti yok.

  • hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.

    aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.

    diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?

    o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?

    ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?

    hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.

    çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:

    hayata izin verin!

    bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...

    çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:

    köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

    ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

    köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

    “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

    köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

    “o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

    birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

    köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

    “siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”

    lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
    “acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  • ölümü ölümle kıyaslamadan samimi duygularla: masum hayatını şerefsiz ellerce kaybeden dünyanın mazlum çocuklarından bir diğeri.. güzel uyusun masum çocuk..

    berkin elvan da güzel uyusun..
    mısırlı esma da güzel uyusun..
    israil'in plajda vurduğu 3 masum güzel filistin çocuğu da güzel uyusun..
    hamas'ın katlettiği 3 isralli genç de güzel uyusun..
    yasin börü de güzel uyusun..

    çocuk ölümlerinden siyasi saldırı, siyasi malzeme yapan bu zihniyet de yere batar umarım! sizin zihniyetiniz dünyaya hakim oldukça ölümler devam eder insanlığını bırakmış tuhaf yaratıklar sizi.

    "bana her berkin diyene senin adını söyleyeceğim" diyor. samimiyetine sıçayım senin.

    edit: ulan ölen her çocukta sizin zihniyetinizin benzeri zihniyetlerin payı var. insanlığınıza, vicdanınıza ayrı ayrı sokayım. paramparça olmuş çocuk bedenlerinden nemalanmaya çalışmayın. alevi ölünce susup sünni ölünce konuşmayın. noldu, zoruna mı gitti israilli, alevi, senin dininden olmayan gençleri korumam? çocuğun dini mi olur, ırkı mı olur yüreğine tükürdüklerim?

  • cok eskiden zannederim ariel sharon basliginda zamaninin otesinde bir entry'm vardi "hitler had a point" diye. tamamen geyigine yazmistim ama simdi sakasinin dahi ne kadar utandirici ve sarfedeni kucultucu oldugunu gorebiliyorum. sanki icinden ariel sharon cikartmamis millet/irk varmis gibi.

    siz tek bir sayfa yuzunden butun youtube'e ulasamayan kusaksiniz torunlariniza bu orantisizligi anlatirken uc bes siyasetci icin koca bir irkin/milletin katlini mazur gordugunuzu bu tutarsizliginizi nasil izah edeceksiniz? onu geciyorum siz bu kafadayken o youtube nasil acilacak?

    gelecekte baskalari sorumlusu olmadiginiz konular icin sizin cezalandirilmanizi istediginde ne yuzle adaletten bahsedeceksiniz ki simdi birak bir irki, konuyla alakasiz tek bir insanin katlinin dahi korkunclugunu farketmekten acizken?

    daha da onemlisi israil'in basindaki ve cikar zincirlerindeki adamlarin tam olarak tam sizin kafada insanlar oldugu icin butun bunlarin oldugunun farkinda degil misiniz? insan katletmeyi cozum olarak goren insanlar var orada da.

    zannetmiyorum ki kapasitenizin ust sinirina ulasmis olasiniz. bu kafa yapisindan siyrilmak da zor degil. biraz cabalasaniz silkinip kurtulacaksiniz. size garanti veriyorum siyrildikca kendinizi daha iyi hissedeceksiniz her seyi daha duru gorur hale geleceksiniz, her sey boyle matrix'in yesil yesil harfleri gibi.

  • 24 yaşında kuryelik yaparken keşfedilen ve 30 yaşında şampiyonlar liginde gol atarak adını dünyaya duyuran futbolcudur kendisi.

    24 kasım 2021 şampiyonlar ligi b grubunda italya'nın milan takımı ispanya'nın atletico madrid takımını deplasmanda 1-0 yendi. burada enteresan birşey yok. fakat takımına galibiyeti getiren golü atan futbolcu junior messias'ın futbola baslangıcı alışılmışın dışında bir azim hikayesi taşıyor.

    13 mayıs 1991'de brezilya'da minas gerais eyaletinin ıpatinga şehrinde doğan júnior walter messias, cruzeiro'nun futbol üssünden geçerek profesyonel bir oyuncu olma hayalinin peşinden gitmeye çalıştı. ancak, ailenin mali zorlukları bir engeldi. 20 yaşında, júnior futbol hayalinden vazgeçti ve ağabeyinin ayak izlerini takip ederek daha iyi bir yaşam arayışıyla italya'ya gitti.

    seçilen hedef torino'ydu. spordan çok uzaktaydı. bir beyaz eşya mağazasında çalışmaya başladı ve aletleri müşterilerin evlerine teslim etmekten sorumluydu. hayallerinin çok ötesinde bir senaryonun içinde yaşıyordu ama 20 yaşındaydı, evliydi ve bir de çocuğu vardı. onlara bakmak zorundaydı.

    fakat futbol tutkusu asla kaybolmadı ve amatör olarak torino'da futbol oynayan peru'lu gençlere katılarak futbol tutkusunu tatmin etmeye devam etti. 20 yaşından 24 yaşına gelene kadar yaptığı 3 şey vardı; ev aletleri teslimatı, amatör futbol turnuvalarına iştirak ve yorgun bir bedenle uyku!

    sonunda şans kapıyı kendisi tam 24 yaşındayken çaldı ve eski rüyasını gerçekte yaşamaya başladı. profesyonel futbol oynayacaktı! denenmek için italya beşinci liginden amatör bir takım olan casale'ye çağrıldı. begenilip takıma alınmakla kalmadı, 32 maçta 21 gol atarak takımını serie d'ye yani 4. lig olan profesyonel seviyeye taşıdı.

    4. lig ve 3. lig seviyelerinde başarılı maçlar çıkardı ama halâ alt liglerdeydi. 2019-2020 sezonunda ise crotone takımı ile serie b, yani ikinci lig'de mücadele eder hale gelmişti ve bu seviyenin bir üstü dünyanın en elit liglerinden birisi olan italyan ligi serie a idi. takımına yine gereken katkıyı vererek serie a'ya çıkmasında önemli bir pay sahibi oldu.

    güney amerika'dan avrupa'ya kucağında bebeği ile gelip, 20 ile 24 yaşları arasında kuryecilik yaparak beyaz eşya dağıtırken 24 yaşında başlayan kariyeri 5 yıl içinde italya'nın en alt liginde başlayıp en elit liginde ve dünyanın gözü önünde devam ediyordu. takımı o sezon kötü bir performans ortaya koymuştu ama kendisi 9 gol ve 5 asist ile göze batmayı başarmıştı serie a'da.

    dünya futbolunun en bilinen takımlarından milan kendisini istedi ve 2.600.000 euro bedel ödeyerek messias'ı takımından kiraladı. ayrıca messias milan takımından yıllık olarak 5.400.000 euro garanti ücret almaya hak kazandı. gerçekten bir rüyadaydı. aylık 600 euro'ya kuryelik yaparken yıllık 5.4 milyon euro kazanan ve sadece kendisinin değil tüm ailesin de hayatını değiştiren birisi haline gelmişti.

    20 yaşında italya'ya göçen, 4 sene kuryecilik yapan, 24 yaşında futbola başlayan messias, dortmud'lu youssoufa moukoko'nun 16 yaşında, galatasaray'lı ozan kabak'ın 18 yaşında oynadığı avrupa futbolunun kulüp düzeyindeki en önemli organizasyonunda ilk defa 30 yaşındayken oynayabildi ve takımının golünü atarak futbola bu denli geç başlayan birisine güvenmeyenleri mahçup etti. bana da bu fantastik azim öyküsünü yazmak düştü.

  • galatasaray - beşiktaş maçi sonrasi, sergen beşiktaşli yasin'in formasini giymiştir maç bittikten sonra, bir kamera ile mikrofon gelir, röportaj başlar:
    -sergen sirtinda beşiktaş formasi var bunun anlami nedir acaba? {büyük av yakalamiş olmanin heyecani ile sormaktadir, acaba sergenin kalbinde hala beşiktaş mi vardir? büyük bir mesaj mi veriliyordur? aman tanrimdir!}
    sergen: valla yasin formami istedi, ben de çiplak gezecek değildim heralde