hesabın var mı? giriş yap

  • ulan hepsini okudum ya, vay babayın kemüğüne. okumayanlar için özet geçiyorum.

    şimdi eleman bir kızı sevmiş, sonra başka şehire üniversite okumaya gitmiş bu çemçük, sonra komşusunun kızını kafa kıyakken düdüklemiş, ondan sonra da sevdiği kız bunu duymuş ve elemanı terk etmiş.

    içki bütün kötülüklerin anasıdır, kaldıramıyorsan içmeyeceksin hacı.

  • (4)

    --- ek bilgiler ---

    müzik tarihinin yumurta-tavuk konusu; beethoven’in klasik mi, romantik mi olduğu sorunu üzerine hala uzlaşılamamış bir konudur. beethoven bir klasik besteci gibi bestelemiş. sonra bu klasik formları değiştirmiş ama en nihayetinde kendi değiştirdiği formlara çoğunlukla bağlı kalmıştır. oysa romantik dönem beto’nun bu değiştirdiği formların erimesi üzerine şekillenmiştir. dolayısıyla romantik formları yarattığı halde bunları kendisi patlatamadığı için biçimsel olarak romantik görülmez. ama içerik olarak, müzik anlayışı olarak son iki dönemin romantikliğinden şüphe duyulacağını sanmıyorum. hemen aynı tartışmanın shakespare için de mevcut olması da ilginç bir tesadüf. içerik olarak romantik tiyatro oyunları yazan shakes, bu oyunları klasizmin 5 perde kuralının dışına çıkmadan yazdığı için bir türlü kategorize edilemez. şimdi gelin aklını biçimlerinin gelişimiyle bozmuş, sanatı deneyimlemeyi unutmuş anten tarihçilere kulak asmayalım. büyük deha denilen insan zaten, varoluşu gereği, girdiği her türlü kategorizasyonu sündüren insandır. böylelerinin illa bir döneme sokulması gerekmemekte. kendine has, dönemler arası, hatta dönemler üstü bir zattır beto..

    ölümü de tarihte bir ilki yaşattı. cenazesine 20.000’in üzerinde viyanalı geldi. oysa yine viyana’da, 30 yıl önce ölen zavallı mozart’ın cenazesine -eğer cenazeciyi de sayarsak- 4 kişi gelmişti. bu, toplumun müziğe olan ilgisinin ne derece değiştiğinin istatistiki bir göstergesi ve sonraki yüzyıllarda hiç azalmayacak bu ilgiyi yine beto’ya borçluyuz..

    kişilik olarak etrafındakilere kan kusturduğu, alkolik olduğu, müziği konusunda, son derece haklı da olsa, büyük bir küstahlığa sahip olduğu bilinmekte. dış görünümü hakkında günümüzde sağda solda uçuşan artistik saçlı, karizmatik bakışlı portrelerine, gary oldman’a ed harris’e kanmayalım, aslında oldukça çirkin bir adam olması kuvvetle muhtemel. bu minvalde birkaç portresini zor da olsa bulmak mümkün. ayrıca en büyük veriyi kardeşine yazdığı bir mektupta kendi fiziğini ayrıntılı olarak tanımlası ve kadınlarla olan ilişkilerinin hep platonik düzeyde kalmasını da bu dış görünüşüne bağlaması sağlıyor. bu derece tutkulu, yer yer müstehcen bir müzik yazabilmesinde, aşık olduğu kadınlarla iletişime geçememiş olmasının etkisi olabilir. aynı şekilde, tarihin bir diğer müstehcen müzik dehası maurice ravel’in de karşı cinsle arasının olmadığını biliyoruz. yine de kabul etmek gerekir ki spekülatif konular bunlar..

    çok sevdiği, adeta taptığı goethe ile görüştükten sonra, goethe’nin beto için etmiş olduğu “dünyayı çekilmez bulmakta haksız olmasa da, kendi etrafındakiler için daha çekilir hale getirmediği de kesin.” lafı onun iç dünyası ve dışa yansıtış şekli hakkında net bir bilgi veriyor. goethe’nin öngöremediği nokta ise gelecekte müziği ile sayısız insana bu yaşamı çekilir hale getireceğidir.

    onu sevmek için çok nedenimiz var. eğer o olmasaydı herşeyin çok farklı şekilde gelişeceğini görmemek imkansız. zaten bugünkü sanatçılar hala onun yaşamımıza kattığı ‘aksi, başına buyruk, uçlarda gezinen sanatçı’ imajını kullanmaktalar. hayatı üzerine kendinden önceki hiçbir besteciye nasip olmamış biçimde yoğun bir tarihsel bilgiye sahibiz ama yine de ruhunun, dolayısıyla ruhumuzun derinliklerini kavramak için müziği en kestirme yol olarak görünüyor.

    müziğin en büyük devrimcisine, selam ve muhabbetle...

    (final müziği olarak da 7. senfoni’den allegretto çalsın... kendini anlatsın.. )http://www.youtube.com/watch?v=bqtpveuabzm

  • ben 5 yaşındayken, ingilizceden hiç anlamayan ve habire ingilizce dersinden çakan benden epey büyük komşu çocuğunu, eni vici vokke tadında uydurmasyon şarkılar söyleyerek delirtmem..

    bütün dünya ingilizce konuşuyoruz da bi o konuşamıyo sanıyodu mal..

  • sinirden ellerimi ayaklarımı titretmiş rezalet.

    kayseri'den okuması için istanbul'a gönderdiğim, selvi boylu biricik oğlumun başına gelen rezalet.
    her ay binlerce lira taksidini ödediğim okulun böyle bir rezalete imza atması beni çok üzdü.

    yaşanan rezaletin baş aktörü mahmut alnıgeniş adlı bir tarih öğretmeni.
    öğretmen demeye bin şahit ister. keşke kpss'de barajı geçemeseymiş. (duyduğuma göre konya lisesi'nden gelmiş çamlıca'ya, şu anda bakan ve işadamı olan öğrencileri varmış. arkası sağlam belli ki)

    gencecik çocukları yağmur altında tek ayak üstünde bekleten bu vicdansız psikopat hocanın gereken cezayı alması için tüm yetkili mercilere başvuracağım.
    apar topar kayseri'den geldim ve oğlumun fanilası hala ıslaktı, çocukcağız zaten çelimsiz. umarım zatürre olmaz.

    bu nasıl bir eğitim nasıl bir disiplin anlayışıdır. sen kimsin mahmut alnıgeniş?
    umarım daha kötü uygulamaları olmamıştır bu mahmut adlı kişinin.

    edit: sağolsun özel çamlıca lisesi'nin müdürü ve sahibi muharrem gür bana ulaştı. bu mahmut isimli hocadan kendisinin de haz etmediğini söyledi. bu yaşanan olay sebebiyle gelecek ay taksidi bizden dedi.

    ama mahmut denilen öğretmenin kötü uygulamalarının peşini bırakmayacağım.

  • inşaat işçisi bir babanın kızıyım. orta okula kadar bu sorudan ölesiye utanırdım. sıra bana gelmesin isterdim. okuduğum sınıf ağırlıklı olarak zengin çocuklarının okuduğu bir sınıftı. okulun ilk günü herkeste yeni ayakkabılar, yeni önlükler, yeni çoraplar. bende babamın patronunun oğlunun ayakkabıları olurdu. kuzenlerimden kalan önlük ve altı yırtık çoraplarla gelirdim. öğretmen bunu bilir, görür inatla sorardı o soruyu.

    liseye başladığım gün bana bir öz güven geldi. babamın işi ile gurur duymaya başladım. övüne övüne kalkıp benim babam inşaat işçisi demeye başladım. büyük gurur duyuyordum. hatta bir defasında kendisi inşaat işçisi ve benim rol modelim olur dedim. tüm sınıf güldü. inşaatçı mı olacaksın diye dalga geçtiler. bende hayır inşaatçı olmayacağım çalışkan olacağım onun gibi dedim. nitekim de o günden sonra babam gibi çalışkan oldum. iyi ki inşaatçı bir babanın kızıyım.

  • kocaeli'nin merkezi izmit'te yer alır, ama izmit bir şehirdir, kocaeli ise ildir. türkçe'de genelde il = şehir anlamı çıkar, ama bu duruma istisna bir yerdir kocaeli, çünkü içerisinde gebze ve darıca gibi iki ilçe mevcut. bu iki ilçe bir araya geldiğinde istanbul'un uzantısı gibi dururlar, ama kocaeli'ye bağlıdırlar ve ayrı bir şehir gibidir. izmit ile arasında medeniyetten uzak sanayiyle dolu 60 km'lik mesafe vardır. izmit de bir ilçedir, ve aynı zamanda bir şehirdir, gebze'den bağlantısız, kocaeli büyükşehir belediyesinin merkezidir. kocaeli ise bir şehir değildir, ildir ve idari bir bölgeden ibarettir, kocaeli diye bir şehir yok.

    sakarya da bir ildir, merkezi iliyle aynı isme sahip olmayan sayılı yerlerdendir. sakarya'nın merkezi ise adapazarı'dır. sakarya diye bir şehir yoktur, ama adapazarına sık sık sakarya denildiği olur. kocaeli'nin aksine, kimse izmit'e kocaeli demezken adapazarlı olmayanlar adapazarına sakarya derler genelde, bu kavram kargaşasında bunun da etkisi vardır muhtemelen.

    ayrıca gebze + darıca'nın toplam nüfusu hem izmit'ten hem de sakarya ilinden daha fazladır. darıca'da oturduğum için ayrıca belirtiyorum ama çoğunluğun kabul ettiği haliyle darıca da gebze sayılır, gebze'nin bir uzantısı gibidir. edit: eklemeyi unuttum gebze ve darıca ikilisinin bir de üçüncü yancısı vardır, çayırova. esasen darıca da çayırova da zamanında gebze'ye bağlıydı, sonra önce darıca sonra çayırova'yı gebze'den ayırıp ayrı ilçeler yaptılar. ama bu üçünü bir araya getirip ayrı bir il ilan etsen nüfus olarak 81 ilin 70'ini geride bırakır, sanayisi sayesinde de gelirde ilk 5'e oynar. hiç küçümsenmeyecek kadar çok nüfusa ve sanayiye sahip yerlerdir.

    edit: bölgeye enerji veren sedaş'ın çagrı merkezini arayıp anlık kesintiler menüsüne girerseniz,

    sakarya için 1'i, gebze için 2'yi, kocaeli için 3'ü, bolu için 4'ü, düzce için 5'i tuşlayın denilmekte.

    darıcada oturduğum için gebze menüsünden bilgi alabildim, muhtemelen çayırova ve dilovasını da kapsıyordur. sedaş bile gebze'yi ayrı bir şehir olarak tanıyor.

  • --- spoiler ---

    arya'nın bir odaya sığınmış insanları ''burada ölürsünüz, beni takip edin' diyerek bir kısmını dothrakilere bir kısmını ejderhaya yem etmesi akasya durağı tadında harika bir sahneydi.
    --- spoiler ---

    edit: spoiler uyarısı eklendi.

  • adamda acayip güven veren bir tip var. bir gomez'e bakıyorum, bir buna bakıyorum, enver paşa'yı daha iyi anlıyorum.