hesabın var mı? giriş yap

  • ilginç bir hikayesi var. kitaplaştırılan, belgeseli ve filmi çekilen bir hayat örgüsü. güneydoğu afrika'daki ülkesi malawi'de, kasabasına elektrik getirmek için bilimi kullandığında sadece 14 yaşında olan bir çocuktan söz ediyoruz. hem kendi ailesinin, hem de komşularının kaderini değiştiren bir çocuk. kamkwamba'yı bu kadar özel yapan şey ise her şeyi kendi başına yapmadı, köydeki herkesin ona karşı olmasına rağmen hatta annesinin bile onun çılgın olduğunu düşünmesine rağmen vazgeçmedi.

    kamkwamba 5 ağustos 1987'de malawi'de dünyaya açıyor gözlerini. yedi kardeş, anne ve babası wimbe isimli bir köyde yaşıyorlar. babası bir mısır çiftçisi. 2001'de ilkokulu bitirdikten sonra malawi'de büyük bir kıtlık yaşanıyor. o yıl düzensiz yağmurlar neticesinde mısır yerel halkı doyurabilecek kadar çok yetişmiyor ve o sene 500-1000 kişi arasında kişi açlıktan hayata gözlerini yumuyor.
    kamkwamba'nın ailesi de bu açlıktan etkilenenler arasındaydı. mısır mahsulü yeteri kadar yetişmemiş ve günde sadece bir öğün yemek yiyerek hayatta kalmaya çalışılan bir hayat mücadelesi. kamkwamba o günleri "neredeyse yok olacaktık" diyerek hatırlıyor. baba kamkwamba'nın satacak mısırı olmadığı için, okul masraflarını karşılayamıyor ve okuldan ayrılmak zorunda kalıyor william.

    tüm bu yaşananlar onu yıldırmak yerine kamçılıyor aslında. bir kütüphane buluyor ve bilim kitaplarına merak salıyor. "enerjiyi kullanmak" adlı bir kitabı eline almasıyla her şey değişiyor. bu kitapta rüzgar enerjisi ile elektrik üreten dinamo adında bir cihazdan söz ediliyor. kamkwamba'ların evinde elektrik yok tabi. yağ lambası yakarak aydınlanıyorlar ve bunun maliyeti aşırı fazla geliyordu. bu sebepten elektrik üretmek için bir yel değirmeni kurmaya karar veriyor. her ne kadar ingilizcesi zayıf olsa da yel değirmeninin parçalarının isimlerini öğreniyor.
    yel değirmeni inşa etmek için gerekli parçaları bulmak kolay değildi, bu yüzden kamkwamba'nın kaynakları çok iyi kullanması gerekiyordu. aradığı şeyleri bir hurdalıkta buluyor. bunlar ise şöyle:
    kırık bir bisiklet, bir traktör motorunun pervanesi, eski borular ve hareket enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren bir dinamo.

    kamkwamba birçok deneme yanılmadan sonra bir lamba için yeterli miktarda elektrik üretebilecek beş metrelik bir yeldeğirmeni kurmayı başardı. akabinde yeldeğirmenini büyütmüş ve bir evi aydınlatacak kadar enerji elde etmeyi başardı. cesaretlenen mamkwamba, üçüncü bir değirmen kurdu ve su pompasını çalıştırabilecek kadar çok enerji üretmeyi başardı. bu pompa köye hayat getirecekti adeta. kurak tarlalar sulanabilecek ve daha çok ürün yetiştirilebilecekti.

    kamkwamba'nın başarısı kısa zaman içerisinde çevre köylerde de duyuldu. malawi'deki gazetelerde hakkında haber çıktı ve daha sonra ünü tüm dünyaya yayıldı. abd'de bir üniversiteden davet aldı ve 2009'da rüzgarı dizginleyen çocuk isimli kitabı yazıyor. 2019'da hayatını anlatan bir film yapıldı. güncel olarak dünyanın dört bir yanında temiz su, güneş enerjisi ve aydınlatma projeleri üzerinde çalışıyor. cümlelerini ise, ne olursa olsun, pes etmeyin diye bitiriyor kamkwamba.

  • kesinlikle çok doğru bir söylem. sadece rte ve büyük resmi gören taksicilerin bildiği hadron çarpıştırıcısı var yozgat'ın altında. ilim irfan yuvası yozgat'ı özellikle çomar yuvası gibi gösteriyorlar ki dış güçler uyanmasın. son dönemlerde bilgi sızdıysa demek amariga'ya falan yozgat'ı bitirme çalışmalarına başlamış deyyuslar.

  • sümer mirasımız.

    kendinizi not almanızı sağlayan kağıt kalemin, sayıların, cep telefonunun hesap makinesinin olmadığı bir dönemde hayal edin. bir tapınağın vergi toplama bölümünde görevli bir katipsiniz. ülkenin kralından "tapınaklar yöredeki çiftçilerin mahsülünden 1/10 oranında vergi alacaklar" emri geldi. ardından çevredeki çiftçiler de katırlara yükleyip getirdiler mahsülü. şimdi çiftçinin kaç balya mahsülü olduğunu sayıp uygun oranda vergiyi tapınağın deposuna indirmeniz gerek. mesele aslında basit bir sayı sayma sorunu. dikkat, hala günümüzdeki gibi "bir, iki, üç ..." diye sayılar bilinmiyor. bugün kolay sayılabilecek bu konu o dönem için ciddi bir sorun.

    mısırlılar bunu parmak hesabı ile çözmüşler. iki eli açıp, her bir balya için bir parmağı kapatarak basit bir el hesabı ile sayı saymayı biliyorlar. her iki elde de toplam 10 parmak olduğuna göre, 10'lu gruplar halinde saymayı biliyorlar. bu yüzden günümüzde 10'lu sayı sistemini kullanırız. 10'a kadar "bir, iki" diye say, sonra "on-bir, on-iki" diye bir sonraki 10'lu gruptan devam et.

    isterseniz işi büyütebilirsiniz de. bir katip ellerini açıp teker teker sayar, 10 parmağını da kapattığında yanında başka bir katip sadece bir parmağını kapatır. öncekinin bir 10 parmak sayması sonucu bir parmağını daha kapatır. böylece birinci katibin her bir 10'a kadar sayması için ikinci katibin bir parmağını saymasıyla 10x10=100'e kadar sayı sayabilirsiniz. üçüncü bir katip daha eklerseniz 1000'e kadar sayarsınız. işte basamak kavramı da budur; 1. katip birler basamağı, 2. katip yüzler basamağı, 3. katip binler basamağı vs....

    fakat sümerliler bu işi geliştirmişler (herhalde kralları daha karmaşık bir vergi oranı belirlemişti) bir sümerli sayı sayarken bir elinin parmaklarını açar, baş parmağını işaretleme olarak kullanır, diğer 4 parmağının boğumlarını (katlanan eklemlerin arasında kalan etli kısımlar) sayar. her bir parmakta 3'er boğum var; 4x3 toplam 12 boğum sayılabilir*, ardından bir 12'lik grup tamamlanınca diğer elde bir parmak katlanır. ilk elini tekrar açar ve tekrar bir 12 daha sayar, diğer elde bir parmak daha katlar. kısaca 5x12=60'a kadar sayı sayabilirsiniz böyle parmak hesabıyla. işte 60'lık sayı sistemi burdan gelir. basit bir parmak hesabı.

    60'lık sistem sümerlerin gökyüzü hareketleri konusundaki araştırmalarına da yansır. güneşin doğudan batıya hareketini 3 dilime ayırırlar, sabah, öğle, akşam*. bu dilimler sonra geometride daha hassas hesaplama gerekince 60'ar bölmeye daha bölünür. bu yüzden bütün açı* 180 derece kabul edilir. güneşin onların gözünden yer altındaki hareketi de aynı şekilde bir 180 derece'dir, bu sebeple tam çember 360 derece kabul edilir.

    ya da yine zaman tanımlaması da buna göre düzenlenir; gün 12 gündüz 12 gece dilimine bölünür; birer saat. daha hassas hesap gerektikçe bu dilimler de 60'ar parçaya bölünür ve dakika icat edilir. sonra onlar da 60'a bölünür ve saniye icat edilir.

    yine günümüzde deste (10) ve düzine (12)'nin özel isimlerinin olmasının sebebi de mısır-sümer sayı sistemleridir. kimse örneğin 11'e ya da 13'e özel bir isim vermedi.

    ya da o sırada yılın hangi döneminde olunduğunun belirlenmesi, buna göre ekim-hasat yapılması için bir yıl 12 parçaya bölünür, günümüzde biz bunları aylar olarak biliyoruz. bu takvim hareketlerini genç rahip adaylarına ezberletebilmek için fabl gibi hikayeler üretilir; misal güneşin her gece batacağını ama her gün yeniden doğacağını anlatmak için "prometheus uzaktaki tanrılar katından ateşi çalıp getirdi (uzakta dünyayı ısıtmayan ateş parçaları; yıldızlar ve bu ateşi yakına getirip dünyayı ısıtıp ona can veren güneş), ama ceza olarak her gece öldürüleceği, ve her sabah yeniden diriltileceği sonsuz bir cezaya mahkum edildi (güneşin batıp yeniden doğması)" gibi.

    sonrasında bu hikayeler giderek kalıplaştı ve nesiller boyunca aktarıldı. bugün de akılda kalıcı bir iddia ortaya atar ve toplumda bunu yayarsanız birkaç nesil sonra çok güçlü bir batıl inanç yaratırsınız. bu fabl hikayeler (mitoloji) zamanla toplumsal kimlik haline geldi ki günümüzde biz bunlara din diyoruz. nitekim 12 sayısının etkisi bu bölgedeki pek çok dine etki etti; musa'nın mısır'dan 12 kabileyi alıp ayrılması, isa'nın 12 havarisi, muhammed ve 12 imam vs. vs.

  • plazada çalışanların köpük partilerinde coştuğunu öğlende işe gelip akşamüstü partilere aktığını zannedenlerin sanrısı.
    memurlar haftasonları tatili ve akşamları insancıl vakitte biten mesaileri sayesinde kendilerine vakit ayırabildiklerinden hepinizden daha kaliteli bir yaşam sürüyor. adamın senede 30 gün izin hakkı var. sen ekrana hipnotize olmuşken dünyayı geziyor lan adam. ayrıca patron ne der kaygısı kovulma korkusu olmadığından stres altında değiller ve daha verimli çalışıyorlar.
    şimdi sevgili dünyayı kurtaran kardeşim, kimin daha sıradan yaşadığına sen karar ver. ben söyliyim, ikiniz de bir rutinin içindesiniz; fakat memurun rutini onu mutlu ederken seninki seni öldürüyor. artık memurlara bok atmayı bırak ve sakince kpssden aldığın puanı utanmadan paylaş.