hesabın var mı? giriş yap

  • ahmet çakar emre'yle ilgili konuşurken.
    (- ertem şener)

    +emre sen saha içinde kötü bir yaratıksın
    -hocam şimdi yaratık deme ayıp oluyor
    +ne var yani allah'ın yarattığı anlamında
    -olsun hocam öyle anlaşılmıyor
    +tamam emre sen kötü bir mahlukatsın

  • kemal doğulu diyor ki; ben anlayamadığım insanları severim.

    sanki benim başıma hep stephen hawking'lerle, einstein'larla takılıyor. hande yener'in kankasısın işte ne anlayamadığım insanı?

    hande yener'i bile anlayamadıysan o da ayrı bir dram tabi.

    edit: diğer enteller gibi 'ya ben hep felsefe entrysi giriyorum ama bu saçma entrym debe oldu ühü' demeyeceğim. diyemem zaten son 5-6 entrym bu başlığa :( sadece şunu diyeyim, senin ben osmanlıcana sokayım uzun it. geber artık.

  • hazır tercih dönemi yaklaşmışken benim de bu konuda söyleyeceklerim var.

    1- öncelikle şunu bilmek gerek. zor bir süreç, oldukça yıpratıcı. bu yüzden gelen puanı hemen değerlendirip, bir yere yerleşmek isteyebilirsiniz fakat yanlış şık 1 yıl, yanlış üniversite 4 yıl, yanlış meslek 40 yıl kaybettirir demişler.

    2- aceleci davranıp, yanlış bir karar almadığımız ve istediğimiz puanın geldiğini düşünelim. o zaman önce bölüm daha sonra ise üniversite için değerlendirmeler yapacağız.

    bölüm konusu:

    kesinlikle ama kesinlikle kendinizi keşfetmeniz önemli. öncelikle neleri sevdiğinizi, daha sonra sevdiğiniz şeylerin sizi ülke ve dünya koşullarında ne kadar mutlu edebileceğini, size ne gibi imkanlar tanıyabileceğini hesaplamaya çalışın. maaş konusuna kafanızı çok takmayın. sizi tatmin eden bir işiniz olduktan sonra bu daha geri planda kalacak. üstelik tatmin eden iş güzel başarılar ee haliyle bu da iyi paralar getirecektir. bölüm konusunda sevdiğiniz şeyleri rutine dönüştürdüğünüzde de keyif aldığınızı fark ettiniz. peki şimdi ne yapmalı? karar verdiğiniz bölüm doğrultusunda bu sizi türkiye koşullarında, dünya koşullarında ne kadar mutlu eder? mesela öğretmenlik istiyorsunuz ama türkiye'de oldukça zor bir süreç bekliyor okuldan sonra bu meslek için. buna hazır mısınız? dünyada ise bazı ülkelerde ciddi anlamda değer verilen bir meslek. bu noktada bunları hesaba katmalısınız. kendinden emin olmayanlar için ise naçizane tavsiyem: meslek değil joker bölümler tercih etmeleri. mesela işletme joker bir bölüm olabilir. işletmecilik de yapabilirsiniz, dijital pazarlamayla da ilgilenebilirsiniz. sıkıntı çekmemek için yabancı dil konusuna odaklanırsanız sizden süperi olamaz.

    üniversite konusu:

    evet, yanlış meslek 40 yıl kaybettiriyorsa yanlış üniversite de 4 sene kaybettiriyor. bu nedenle bu konuda da titiz davranmak gerek. yaşayacağınız en güzel arkadaşlıklar, en güzel anılar muhtemelen bu dönemde gerçekleşecek. sosyalleşmenizi, size ne kadar çok olanak sağladığını düşündüğünüz üniversiteleri göz önünde bulundurun. ne gibi yurtdışı bağlantıları var? ne gibi sosyal klüpler var? mesleki anlamda ne gibi imkanlar sağlıyor? staj programları nasıl? değerli akademisyenleri olması ise apayrı ve ayrıca önemli bir konu: sizin vizyonunuzu geliştirecek en önemli etkenlerden biri. sizi en çok sosyalleştirecek üniversite muhtemelen hakkınızda en hayırlısı olur :)

    bu güzel şeyleri göz önünde bulundurduğunuz takdirde önünüzde yer alan güzel yolun tadını çıkarın :)

  • annem, ben dört ya da beş yaşlarındayken gündelige başladı. babamın fırında (fırın işçisiydi), abilerimin okulda ve annemin gündelikte olduğu karanlık kış günlerinde evde tek başıma kalmaya korkar ve annemin evin anahtarını boynuma asmam için yaptığı kolyeyi başımdan geçirip dışarı çıkardım; bilmediğim sokaklara girip orada kaybolmak için. kaybolup, evi bulmaya çalışırken vaktin daha hızlı geçtiğini keşfetmiştim çünkü.
    sevgiliyi beklemek de biraz bunun gibi bir duygu. boynunuzdaki anahtar yerine kalbinizde sevgisi, aklınızda imgesi, dünyaya açılıp vakit geçsin diye kaybolmak sevgiliyi beklemek.

  • kilosu 18895 lira 35 kuruşa gelen bir aleti satın almaktır.

    ortaokulda coğrafya öğretmenim demişti ki bir ülkenin gelişmişliği bir malın kilosunu kaça sattığı ile ölçülür. sonra bol bol örnek vermişti. ham pamuk satarsanız 2,10 dolar, onu iplik yaparsanız 2,38 doalr, ipliği havlu yaparsanız 9,23 dolar, gömlek yaparsanız 31,25 dolara gelir kilosu diye. (kutsal bilgi olsun diye güncel rakamları buldum)

    biz kilosu 31 dolara gömlek satamazken, adamlar kilosu 8628 dolara telefon satıyor beyler. bize de tespit sıçmak kalıyor.

  • 6-7 kişi bir araya gelse oluşturulamayacak cv'dir.

    sonra ben de yaparım dersin "adana kebabın dışı kıtır içi sulu olmalı" diye. ama olmaz :(

  • obsesif bozukluk kişinin aklından geçen saçma sapan düşünceler, kompülsif bozukluk da bu düşüncelerin getirilerinden kurtulmak için akabinde yapılanlar efenim. ben yaşadım, biliyorum, o bakımdan. birkaç örnekle konuyu açıklayacağım şimdi sizlere. başlıyorum.

    ***

    ben sorunlu bir evlat idim. evliya sabırlı bir de annem vardı. hikayeledim burada fakat hala var. ama artık ben sorunlu değilim. neden? çünkü çözdüm ben olayı.

    ***

    şimdi en başlarda aklımdan şu şekil düşünceler geçiveriyordu. hakim olamıyordum kendime.
    "eğer annemi yatmadan kırk bir kere öpmezsem annem bu gece ölecek."

    yani bu derece ciddi bi şey geçiriyorsunuz aklınızdan, hem de kontrolünüz dışında geçiveriyor böyle. gidip paşa paşa öpüyordum. sonra rutine bağladım tabii. her gece yatmadan önce annem ölmesin diye gidip kırk bir kere öpüyordum annemi. çoğu kez abim dövüyordu öpücük törenini müteakiben; halbüse anlatsam anlamazdı ki, ben orada annemi kurtarıyordum sadece.

    böyle oya yapar olurdu, parmağına doladığı ipi çözerken "ay lanet evlat, deli midir manyak mıdır bıktım senden..." der, bazı bazı ağlardı. cefalı annem benim... neyse.

    bi sene filan öptüm heralde.

    muhabbet kuşu ölmesin diye her elime aldığımda üç kere göğsünden, üç kere gagasından öper, üç kere de sol kanadını açıp kapardım.

    babamı da yedi kere öpme kararı aldım sonra. de babam sinirli insandır laf aramızda. yedi mi, hayır. sonra onu öpmekten doğal koşullar sebebi ile vazgeçtim.

    hepsi için toptan güzel bir şey yapmaya karar verdim sonra sonra, her gece mutfak lambasını yedi kere açıp kaparsam ailecek kurtulacaktık. babam fark etti bunu da, her gece malum saatte gelip mutfağa oturmaya başladı. "patlatacaksın ampulü eşşolunun." diye kovaladı sonra bi gün. ben ne yaptım, alarmı kurup gece kalkıp yakıp söndürmeye başladım. böylece babamı atlatmış oluyordum.

    bunlar işin geyik tarafı tabii. her terliği sola çevirme, nefesini tutup bildiğin duaları okuma (morarabilir kişi bunu yaparken) ve gitgide bana fizyolojik olarak da zarar veren benzeri davranışlarım artınca...

    bir gün dedim ki;

    "lan eğer bir daha böyle yapmaya devam edersem, ailecek yarına çıkamayalım."

    o gün bu gündür yapmam hiç öyle. valla bu şekilde kurtuldum. tavsiye ederim.

  • ulan o halde bile hala kuyruk sallıyor. utanmaz arlanmaz ya. komple danaya dönüşse yine akıllanmaz bu kadın.

    neyse biz kuranı yırtan kızdan devam.

  • zaman zaman tuhaf çalışan monologlarına tanık olduğum hazır yemekçi.

    geçenlerde bir şubesinde sipariş ettiğimiz hamburgerler 15 dakika geçmesine rağmen hala gelmemişti. kasadaki kız en sonunda "siz gidin; ben masanıza getiririm" diye bizi gönderdi.

    elinde hamburgerlerle geldiğinde gecikmenin sebebini sorduk. kız aynen şöyle dedi:
    "valla ben de bilmiyorum ki... dalacam bigün hepsine zaten!"