hesabın var mı? giriş yap

  • işbu diyalog yoğun rus nüfusu barındıran bir yazlık beldemizde gerçekleşmektedir:

    baba-kız, kız için mayo almaya çıkarlar, saatlerce süren alışverişten bıkan baba, en son denenen bir bikini için;

    b: hah, bu oldu, tamam alalım hadi.
    k: ama bu çok açık sanki baba ya, rahat edemem ben. hem senin baba olarak daha kapalı şeyleri beğenmen lazım.
    b: ya kızım allah aşkına, onca rus kızı varken sana kim bakacak, al, bi şey olmaz.
    k: ?!?!

  • yazılımcı bir arkadaştan geliyor;
    "20 sene boyunca bilgisayar kullan, bilgisayarın kurdu ol, koskoca şirketler sana sırf bu yüzden iş versin ama günün birinde annen kalkıp google'a "fatih harbiye bu akşam neden yok" diye yazdırsın. olacak iş değil! yayın günü değişmiş arkadaşlar, pazar günü yayınlanacakmış bundan sonra. "

  • fatf, 1989 yılında g-7 ülkeleri (abd, japonya, almanya, fransa, ingiltere, italya ve kanada) tarafından kara para aklamanın uluslararası alanda önlenmesi amacıyla ekonomik işbirliği ve kalkınma örgütü bünyesinde kurulmuştur.

    11 eylül 2001 tarihinden sonra terörün finansmanı ile mücadeleyi de amaçları arasına koyan fatf'e türkiye, 24 eylül 1991 tarihinde üye olmuştur.

    fatf, ülkeleri iki farklı listede sınıflandırmaktadı:

    1) kara liste: kara parayla ya da terörün finansmanıyla mücadele alanında faft ile işbirliği yapmayan ülkeler (iran, kuzey kore vb.)

    2) gri liste: kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda eksiklikleri bulunan, risk içeren ve yakın gözetim altında tutulması gereken ülkeler.

    gri listeye alınan ülke, stratejik ve yasal eksikliklerini giderme taahhüdünü takvime bağlayarak, gerekli adımları atarsa, bu listeden çıkarılıyor.

    imf'in yaptığı bir araştırmaya göre gri listeye alınan ülkeler, yabancı yatırımcı çekmekte zorluk yaşıyor.

    sıcak para olarak tabir edilen portföy akışının azalmasına neden oluyor. bu azalma bir ülkenin gsyh'sının yüzde 3'ü oranında gerçekleşiyor ve benzer bir azalma da doğrudan yabancı yatırım oranında gerçekleşiyor.

    imf araştırması - bbc türkçe - amerika'nın sesi

  • abd'den veya avrupa'dan donenler arasinda gercekten boyle biri yok saniyordum. yazilanlardan gordugum kadariyla var oldugu soyleniyor ama var olan kisiyi/kisileri anlatirken kullanirken tek sifat zengin olmasi. yani cok parasinin olmasi yani turkiye'nin onbin'de biri icinde olmak gerekiyormus. turkiye'nin geri kalan cok buyuk cogunluguyla muhattap olmayip, onlarin buyuk sorunlarini onemsemeyip, bana dokunmayan bin yasasin mantigiyla kendi hayatini yasamasi gerekiyormus.

    "istanbul hicbir yerden geri degil" demis bir zengin. bunu demek icin cidden etiler ve bebek'ten disari adim atmamak gerekiyor. ben de istanbul'da 10 yil yasadim, baya cok eglendigim, istanbul'u cok sevdigim zamanlar da oldu ama "geri degil" demek baska birsey. sehirde bu kadar buyuk gelir adaletsizligi varken, bu kadar cok suc istatistikleri yuksekken, toplu tasima denen olay 2013 yilinda bile halen yari yariya bile cozulmemisken, bir yagmurda/karda tum sehir iptal olurken, trafik kaza orani bu kadar yuksekken, trafikte bir yere gidip gelmek icin 3 saatlik sureyi normal goruyorken, surekli kesilen sorunlu bir internet altyapisina sahipken, elektrik kesilmeleri halen cok sik yasaniyorken, insanlari halen sokaklara bu kadar cop atiyorken, trafik kurallarina hic uyulmuyorken, herkes digerini nasil ezerim derdindeyken ve daha sayilabilecek binlerce etmen varken geri degil demek icin cidden polyanna'nin soyundan gelmek gerekiyor.

    guzel diyebilirsin, cok eglenceli diyebilirsin, 24 saat canli diyebilirsin, iki kitayi birlestiriyor, bogazi var diyebilirsin, insanlari yardimsever diyebilirsin de geri degil demek cidden bambaska bir olay.

  • bana ilk tanışdığımız günlerde bunu söyleyen kişiyle 5 yıl kadar ilişki yaşadım, sonrasında evlendim, evlendikten 3.5 yıl sonra boşandım. kendisinin çeşitli beyanlarından aşağıya parçalar bırakıyorum;

    "senin en kötü özelliğin kanaatkarlığın"

    "hiç hırsın yok"

    "bir şirkete bağlandın mı, oradan devam ediyorsun, isteğin yok vizyonun yok.

    "kendini sürekli eziyorsun, aşırı alçak gönüllüsün, kendini göstermiyorsun"

    vs.

    bugün gündelik hayatın bir çok konusunda ters düşer durumdayız. 6.5 yaşında bir oğlum var. velayeti annesinde.

    hakkımda bugün itibariyle söylediği olumlu tek şey şu sayılır: "sen çok iyi bir babasın"

    sonuç olarak: "babalık" vasfı, babalık vasfıdır. başka kulvarlarda size yardımcı olmayabilir. haberiniz olsun.

  • cevabı birazda osmanlı hanedan/yönetim sisteminde saklı olan sorudur.

    osmanlı dışardan cariye alması ve ülkede başka güçlü bir beylik, aile vs oluşmasına izin vermeyerek yani bir nevi soylu/aristokrat sınıfını engellemiş, olanı da kaderi parmağının ucunda, 2 dudağı arasında kişiler olarak dizyn etmiştir. bunu yararları elbette vardı ama zararları da vardır.

    avrupadaki gelişme bu soylu kesimin kolonilerden gelen zenginlikle eğildiği konulardır. kimi bilim adamı, kimi kaşif, kimi sanatçı olmuş, kimide bunlara fon sağlamıştır.

    ağzı süt kokan, çakma osmanlı torunu tarihçi özentisi fesli veletler 'cumhuriyetttt araba yapamadı' derken esas sorun burada bizim araba yapamamız değil, avrupada bunların 200 sene önce başlamış olması ve bunu yapanların ya soylu ya zengin tüccar ya da onların fonladığı kişiler olması ile alakalı. avrupada hala seceresi 300-400 sene önceye dayanan aileler ve onları nsoyluluk veya ticaretle kurdukları bir nevi hanedanları hala devam ediyor. geçmişte osmanlıda böyle 1 aile gösteremezsiniz.

    osmanlı zaten 1800lerde savaş gemilerini ingiltere'ye sipariş ediyor, silahları fransa ve almanyadan alıyordu... yahu o çanakkaleyi geçilmez yapan krupp toplar bile alman malıydı . adamların şirketinin kuruluşu 1800. o yıllarda anadoluya çivi çakamıyordu osmanlı.

  • bir gece sofrada atatürk misafirleriyle otururken, ekmeğe bir kuruş zam yapılacağı hakkında bir mevzuu açıldı.

    yapılacak zam hakkında herkes bir fikir beyan ediyordu. tartışmalar sürerken, atatürk “durun bakalım, bizim sofracıbaşımız ibrahim’in de fikrini alalım, o halk çocuğudur. bu hususta bakalım ne diyecek ?” dediler. sonra ibrahim’e dönüp “söyle bakalım ibrahim, bu ekmek zammına ne diyorsun ?” diyerek cevabını beklediler.

    ibrahim bey arkadaşımız “paşam, ekmek fakir fukara halkın başlıca gıda maddesidir. bu itibarla yapılacak 1 kuruşluk zam zengin tabakayı zaten ilgilendirmez. halk tabakası ise günde üç dört ekmek yer, bu da cebinden 3, 4 kuruş fazla çıkması demektir. zengin ve varlıklı olanlar esasında francala yer. onun için yapılacak zam, ekmeğe değil, francalaya ve buna mümasil diğer yiyecekler olan pasta, börek, çörek, bisküvi gibi varlıklı insanların yedikleri unlu mamullere yapılmalı” dedi.

    atatürk sofrada bulunanlara dönüp “ibrahim’in söylediklerini işittiniz mi?” diye sordu.

    -“evet, işittik”.
    -“o halde biz de ibrahim’in fikrine iştirak edelim ve ekmeğe yapılacak 1 kuruşluk zammı kabul etmeyelim”

    atatürk’ün yanıbaşında - çankaya köşkü kütüphanecisi nuri ulusu’nun hatıraları - derleyen mustafa kemal ulusu- doğan kitap

  • neo misali baştan aşağı deri kıyafetler giyip (deri palto, çizme, pantolon + güneş gözlüğü) bir havaalanına gitmek. metal dedektörüne girmeden önce, son derece ciddi ve cool tavırlarla paltomun iç cebinden bir adet "sapan" ve üç beş adet çakıl taşı çıkarıp görevli polise teslim etmek. dedektörden geçince de kollarımı iki yana açıp "hadi arayın üstümü" hareketi yapmak. ama bütün bunları hiç gülmeden yapmak. çok istiyorum bunu.

  • öldüğünüzde ne kadar ölü olduğunuzu bilemezsiniz. bu sadece çevrenizdekiler için zordur.

    aynı şey sigara içtiğinizde de geçerlidir.