hesabın var mı? giriş yap

  • zeki erkeklerden çok farkları yoktur. çabuk anlar, pratik düşünür, mantıklı yorumlar yaparlar. ince esprinin hakkını verirler. görüntüde abartıya kaçmazlar. rahatlardır. bu yüzlerine vurur.

    bir diğer ortak özellikleri de, aşık olduklarında o zekalarından eser kalmamasıdır.

  • bakanımız canımız bıtanemız mehmet şimşek'in son vecizesi...

    pekiii,

    ötvde kacıncıyız?
    asgari ücrette?
    emekli maaşlarında?
    öğretmen maaşlarında?
    doktor maaşlarında?
    avukat maaşlarında?
    benzin fiyatlarında?
    okullardaki öğrenci sayısı oranında?
    öğretmen başına dusen ogrencı sayısında?
    hasta başına dusen doktor sayısında?
    dava sürelerinde?

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • --- spoiler ---

    siyasetci allah'a hesap veririm diyerek kacamaz, allah'a hepimiz hesap verecegiz. sen halka da hesap vereceksin
    --- spoiler ---

    gol ustune gol bir yayin. nagehan'in surati eksidi yayin boyunca.

  • bir allahın kulu da çıkıp düzgün bir cevap vermemiş.

    ben mesela ekonomiden zerre anlamayan bir insanım.

    yazar oturmuş doğru olduğunu düşündüğü şeyi yazmış. salak salak konusacagina sen de neden olamayacağını otur da yaz be kardeşim.

    bir sözlük okuma keyfimiz var onun da içine ediyorsunuz yeminle. anca lise 2 ogrencisi gibi laf sokma yarışı.

  • wingspan, elizabeth hargrave tarafından tasarlanan, oyuncuları kuş gözlemciliği dünyasında sürükleyici bir yolculuğa çıkaran nefis bir kutu oyunu. birden fazla ödül kazandı ve kolay anlaşılır oynanış mekaniği ve albenili çizimleriyle övgülere mazhar oldu diyelim.

    wingspan'in kalbinde, oyuncuları çok çeşitli kuş türlerini çekmeye ve onlarla ilgilenmeye zorlayan, kartlarla çalışan bir motor yapma oyunu (engine building) var. oyuncular, başarı şanslarını en üst düzeye çıkarmak için kaynaklarını stratejik olarak yönetmeli ve eylemlerini planlamalı bu oyunda. öğrenmesi kolay ancak ustalaşması zor olan oyun mekaniği, oyunculara tatmin edici ve ödüllendirici bir deneyim sunuyor çünkü oyun boyunca kurduğunuz stratejinin ilerlediği hissini alabiliyorsunuz. böyle oyunlar (catan, terraforming mars gibi) iyidir.

    wingspan'in göze çarpan özelliklerinden biri de muhteşem suluboya çizimleri. oyunda her biri ayrıntılı ve gerçeğe uygun şekilde resmedilen 170'in üzerinde benzersiz kuş kartı var. kartlara kuşlar hakkında, yaşam alanları, davranışları ve özel yetenekleri dahil olmak üzere zengin bilgiler eşlik ediyor, bu da wingspan'i yalnızca eğlenceli bir oyun değil, aynı zamanda kuş meraklıları için değerli bir bilgi kaynağı yapıyor.

    wingspan'in bir başka etkileyici yönü de tekrar oynanabilirliği. oyun, oyuncuların farklı stratejilere ve kuş türlerine odaklanabilmesiyle zafere giden birçok yol sunuyor. eh, 170'den fazla kart diyoruz. oyun aynı zamanda değişken bir düzene sahip, yani her oynadığınızda farklı kuş kartları kullanıyorsunuz haliyle ve bu da yeni zorluklar ve fırsatlar sunuyor.

    genel olarak, wingspan güzel çizimleri, stratejik oynanışı ve eğitici değeri tek bir pakette birleştiren harika bir kutu oyunu. kutu oyunu hobisinde engine building mekaniğini hatta komple kutu oyunlarını sevenlerin yanısıra kuşların dünyasıyla ilgilenen herkesin mutlaka oynaması gereken bir oyun. ayrıca gamer olanların gamer olmayan arkadaşlarıyla sıkılmadan kutu oyunu oynayabilmesini sağlayan oyunlardan biri ve bu özelliği ile oldukça kıymetli. şiddetle tavsiye ediyorum!

  • roma ziyaretinde hayatinin tekduzeliginden bikip kacan bir prensesle amerikali bir gazetecinin bir gunlugune kesisen hayatlarini anlatan 1953 tarihli film. ikisi de birbirlerinden kimliklerini saklarlar, yani "iki yalanci"nin hikayesidir. prenses ann rolunde audrey hepburn, gazeteci joe bradley rolunde de gregory peck vardir. yani bana gore gelmis gecmis en guzel iki insani bir araya getirmistir bu film. zaten ikili arasinda omur boyu surecek bir dostlugun baslangici olur.

    ilk ve tek oscar'ini kazandirmasi bir yana, audrey hepburn'un ilk ciddi filmidir. oncesinde en uzun rolu iki cumle olmus. ayrica audrey hepburn'u dunyaya tanitan, yildiz yapan da bu filmdir. bu yonden cok minnettarim ben bu filmi yapanlara.
    konusunu gercek bir hikayeden; prenses margareth'in yasadigi kisa bir maceradan alir.
    roma'ya gidip de "roman holiday" espirisi yapmamak ayiptir, yaziktir.

  • önemli bir veridir.

    bakın, 50 yaşında bir dayınızım. çizgili t-shirt, bol paça gri kumaş pantul ve tokyolar ile dolaşıyorum. kafamda da dyo marka bez şapka var. göğüs cebime de kimlik ve cigara koydum. polis bile kimlik sormuyor. o kadar yaşımla uyumluyum. en büyük zevkim de inşaat seyretmek, sokak röportajlarına dadanıp "akp'li dayı simülasyonu" yapmak ve ağzına kadar dolup taşan kafeleri, iki elim arkamda seyrederek dolaşmak...

    50 yaşına kadar pek çok kriz gördüm.

    70'leri, o tüp kuyruklarını hatırlıyorum.

    1980 darbesini gördü bu gözler.

    1994 yılı idi sanırım. yeni mezun olmuştuk. ekonomik kriz patladı. bom! diye. pek çok kişi işsiz kaldı, dolar fırladı, raflardaki malların fiyatı ikiye katladı...

    2001 yılındaki anayasa fırlatma krizini de yaşadım. ingiltere'den yeni dönmüştüm. bir de baktım ki, memleket karışmış...

    eneeee!! la noliy! dedik.

    ama, hiçbirinde insanlar bu kadar rezil şartlarda yaşamadılar.

    her krizde fatura emekçilere kesildi ve işsiz kalanlar oldu,

    ama ne evsizlik ne de açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldık.

    yetersiz beslenme konusu tartışılıyordu ama kıtlık yoktu memlekette.

    şimdi ise...

    kriz var. öyle bir kriz ki, elektrik, doğal gaz, benzin vs. devamlı zamlanırken, büyük marketler stokçuluk yapmaya başladılar.

    bırakın ev araba almayı, ev kiralayamaz, kiraladığımız evde duramaz olduk.

    türkiye'nin hiçbir döneminde insanlar bu kadar rezil ve çaresiz bırakılmadılar.

    ve birileri halen çıkmış, "teğet geçti. bu kriz nedir ki?" diyor. lan her şeyimizi kaybediyoruz, birader! sen neyin hesabındasın? aloooo! hayırdır!?