hesabın var mı? giriş yap

  • aktrol güruhunun kendince komik olduğunu sandığı aşağılıkça bir başlıktır.

    dostum cidden zorlamayın sınırları bu kadar. yani allah vurur bir yerden, neye uğradığınızı bilemezsiniz. fazla zorlamayın. bokunu çıkarmayın. güldünüz eğlendiniz kendi ufacık beyninizle ama daha ileri gitmeyin. haddinizi bilin. kuran böyle söylüyor.

  • türkiye, rağbet görmeyen spor dallarında başarılı bir ülke. çünkü çok yetenekli ve azimli sporcularımız var.

    futbol gibi paranın çok olduğu, pastanın büyük olduğu dallarda ise yine kokuşmuşluk ve liyakatsizlik nedeniyle asla başarılı olamayacağız. paralimpik oyunlarda niye başarılıyız? çünkü milli takıma alınması istenilen birilerinin yakını, birilerinin adamı olan paralimpik sporcumuz yok muhtemelen. olsaydı bunda da başarısız olurduk.

    emeklerine sağlık. helal olsun.

  • vücut direncini - genel olarak - güçlü gen yapısı sağlar. yıl içinde en az beş ya da altı defa nezle veya grip olup yatak döşek olan insanlar var. bir de dört ya da beş yılda bir önemsiz bir nezleyi ayakta geçirip onunla bir sonraki randevusu uzun yıllar sonra olan insanlar var. bu durum öncelikle genlerle, kanla ilgili. yalnızca hastalıklarla mücadele değil, hayatı yaşama tarzı da vücudun direncidir ve bu nedenle çok önemlidir.

    genler ve kanla ilgili olsa da vücut direncini artırmak için gerek dışarıdan gerekse de içeriden destekle pek çok şey yapılabilir.

    dışarıdan destek:

    * öncelikle muhakkak spor yapılması gerekir. haftada en az dört gün olmalı. bu öyle bir spor olmalı ki canınızı sıkmamalı. vakti geldiğinde sporda geçireceğiniz saatler için mutluluk ve heyecan duymalısınız. severek yapmadığınız, öncesinde mutlu ve heyecanlı hissetmediğiniz can sıkıcı bir spor, psikolojinize zarar verir. bu nedenle yapacağınız spor, sevdiğiniz spor olsun. açık havada spor yapmaktan hoşlanan biriyseniz, tutup da kapalı spor salonundaki koşu bandında veya ağırlıklarla boş yere debelenip durmayın, bir bisiklet alın. severek yapmadığınız bir spor, sağlığınızı olumlu etkilemez. ihtiyacınız varsa size kilo verdirmez veya canınız sıkılıp sizi spordan nefret ettirecek kadar yavaş kilo verirsiniz. şikayet ettiğiniz göbekten veya basenden kurtulamazsınız.

    * beslenmeye dikkat edin. ne kadar güzel ve lezzetli olurlarsa olsunlar abur-cuburlardan, yani; cipsler, yemişler, ıvır zıvırlar, gazlı içeceklerden uzak durun. markette o reyonlardan geçmeyin bile. istanbul gibi büyük ve çok kalabalık bir şehirde pek olanaklı olmasa da doğal beslenmeye çalışın. yapabileceğiniz gıdaları, marketten almak yerine kendiniz yapın. onların hazırlıkları ve sonra yapmak da çok büyük bir mutlululuk. az, sağlıklı ve kaliteli yemek yiyin. o zaman hafiflersiniz ve yeni bir kaynak açılmışçasına yeni bir enerji hissedersiniz. az yemek, midenizin de küçülmesini ve her seferinde daha az yiyecekle yetinmenizi sağlar. rejim yapmanıza gerek kalmaz, spor yapıyorsanız hızla kilo vermeye devam edersiniz. ekmeği ve şekeri hayatınızdan çıkarın. sabah kahvaltısında iyisinden bir ekmek yiyin, ama akşam yemeğinde ekmeğe dokunmayın ve akşam yemeğini saat altıdan önce yiyin. kahvaltı; sucuklu-yumurtalı, kavurmalı-yumurtalı falan olabilir; ama emin olun meyvelerle yapılan kahvaltılar da çok güzel. vücuda huzur ve mutluluk veriyor. sıcak yaz günlerinde ideal. bol su için. alkolü abartmayın, belli bir gün ve limit koyun. bira ile cips, çerez merez yemeyin; çünkü bu gitmeyen bir göbeğe neden olur. bira ile yemek arasına en az üç saat koyun.

    * uyku konusu karmaşık. bilimsel bir gerçek ki bazı insanların biyolojik saati geceye kurulu. yani bu insanların beyinleri gece saatlerinde daha verimli ve aktif oluyor. biyolojik saati geceye kurulu bir insan, erken yatmaya kalkarsa mutsuz, stresli ve huzursuz olacaktır. gece insanıysanız gece işlerinde çalışın. yetecek kadar uyuyun. uyku süresi değişkendir. bazı insanlar, beş saatlik uykuyla bile harikalar yaratır, bazılarına dokuz saat bile yetmez. kendinizin kaç saat uyuduğunuzda mutlu ve iyi hissettiğinizi takip edin, o kadar saat uyuyun.

    içeriden destek:

    * yaptığınız her şey güzel olsun. bu yansımadır. içinizin dışa vurumudur. aldığınız her şey, yaptığınız her şey, söylediğiniz her şey, yaşadığınız her şey güzel olsun. bunun için güzellikleri görmelisiniz. çirkin, kötü, pis, kaka, iğrenç şeylerden uzak durun. bu ihtiyaç tarzı bir şey olsa bile. içeriden destek derken, dışarıdan yemek-içmek harici aldığımız etkilerin içimize olan etkisinden bahsediyorum. kötü bir kavgaya tanık olan biri, o gün boyunca sinirli ve huzursuz olacaktır.

    * hayatın başlarındaki tercihlerden doğan alışkanlıktır, değişmek kolay değil ve çoğu kez değişmez, ama ancak kaliteli müzikleri dinleyin. müzik çok önemli. içip içip kavga eden ya da birbirine zarar tipler, genel olarak arabesk veya pop dinleyen tipler. müzik doğrudan insan ruhuna ve bazı özel ve gerçek sanatın yansıtıldığı müzikler, insanın beynine de hitap ediyor. bu nedenle doğru müziği dinlemek çok önemli. doğru kitaplar okunmalı ve yalnızca iyi filmler izlenmeli. televizyonu sonsuza kadar kapatın gitsin.

    * hobiler önemli. kendinizle, içinizle baş başa kalabileceğiniz hobiler olmalı. bazı hobiler bu konuda o kadar verimli olur ki onunla uğraşırken muallakta kalmış bir işi veya sorunu bile çözmenizi sağlar. kapılıp gittiğinizde cevaplar görürsünüz ve doğru cevaplardır. kendi işine bakan millete dert anlatıp, milletten akıl istemek gerekmez. soruyu soruyorsanız, gerçek ve doğru yanıtı da biliyorsunuz. bütün iş onu görebilmek, doğru bir hobi bunu sağlayabilir.

    * sevmediğiniz, istemediğiniz şeyleri yapmayın. sevmediğiniz, istemediğiniz şeyleri yapmanız, psikolojinize ekstra yük olarak biner. bu ağırdır. sevdiğiniz ve istediğiniz şeyleri ise yapın. istediğiniz sözleri söyleyin, kuşku ve korkular nedeniyle içinizde tutmayın. sevdiklerinizi, istediklerinizi yaptığınızda ve söylediğinizde; sevmediklerinizi, istemediklerinizi yapmadığınızda ve söylemediğinizde korku ortadan kalkar. korkunun ortadan kalkması demek, taş gibi psikoloji demektir. aksi halde sevmediğiniz veya istemediğiniz şeyleri yapmanız bir hastalık ve bozuk bir ruh sağlığı olarak döner size.

    * kendi hatalarınızla yüzleşin ve hatalarınıza asla bahane bulmayın. hata hatadır. doğrular ise her zaman bellidir. onlarla yüzleştiğinizde size ve hayatınıza olan etkileri de ortadan kalkar. mucizevi bir biçimde yeniden kazanılmış bir masumiyet ve çocukluktur bu.

    * içinizdeki çocuğu kaybetmeyip güçlendirin. ona sonuna kadar güvenebilirsiniz. sizin için yalnızca iyi ve güzel olanları, iyi ve güzel olarak sonuçlanacak şeyleri yapmak ister. onu yeterince ve doğru bir şekilde donatabilmişseniz asla hata yapmaz. o çocuk, içinizde güçlü bir şekilde yaşadığı sürece olduğunuzdan çok daha genç ve güzel görünürsünüz. yorulmazsınız, enerjiniz bitmez, sorunlarla başa çıkabilecek gücünüz ve enerjiniz olur.

  • tık

    akp'li arkadaşlarını derin hüzne boğarak koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede ölmüştür. vah vah, şimdi kimi çıkaracaklar trt'ye acaba?

    edit: ekleme

  • sozlugun geldigi bu noktada bir "kezban" olmak icin turkce bir isme sahip olmanizin yettigini gosteren telefon.

    - adin ne?
    - ezgi
    - telefonun ne?
    - iphone
    - hahah kezbana bak hahahahahah

  • buralarda çalışan personelin partili belediye müşavir kadrosuna eş dost akraba kontenjanındanmış gibi atanmaması gerekir. poligonlarda ortaya çıkabilecek hayati tehlikeler atış sürecini yürüten ve kontrol altında tutan personelin uyanıklığıyla, neye dikkat etmek gerektiğini bilmesiyle falan ancak ekarte edilebiliyor. yani o iş "hop silahı başkasına doğrultma" "şeytan doldurur" demekle bitmiyor. teknik ve deneyimli personel gerekiyor. çünkü bazı şeyler vukua geliyor ki resmen görünmez kazaya davet çıkartıyor. bunların en bildik ve en sinsi üç tanesi mesela şöyledir.

    patlamayan mermi / misfire : tetiği çektiniz, horoz (veya glock gibi silahlarda striker) iğneyi kapsüle vurdu ancak hiçbir şey olmadı. silah patlamadı. işte o sıkıntılı bir durumdur "bu silah mı bozuk ya" diye gözünü dayayıp namludan içeri bakan bir takım canlılar her zaman olur. ancak bu senaryo kötünün iyisidir. silahın sürgüsü geri çekilip patlamamış mermi çıkartılıp ateşe devam edilir. silahta bir arıza ya da atış güvenliğini tehlikeye sokan bir durum atıcı insan gibi davrandığı müddetçe olmaz.

    sonradan patlayan mermi / hang fire : tetiği çektiniz ve aynı yukarıdaki gibi hiç bir şey olmadı. ancak 1-3 saniye sonra gecikmeli olarak silah patladı. bunun nedeni de genel olarak eski veya su altında kalmış mermilerin kapsüllerinin teklemesidir. bu olayın doğuracağı tehdit patlamayan mermiden çok daha fazladır. zira "aha silah patlamadı bozuk bu galiba" diye namluyu sağa sola çeviren atıcılar ilk örnekte azar işitirken bu senaryoda ölüme yaralanmaya sebep olurlar. patlamayan silah durumlarında bu yüzden atış yöneticisinin ilk işi sözlü olarak ikaz ile namluyu hedefe bakar durumda tutmaktır. atışı yöneten açısından sıkıntısı ise kapsülüne vurulmuş merminin ne kadar süre sonra patlayabileceği kestirilebilir bir şey değildir. şurada sonradan patlayan mermilerin toplandığı bir video var. en baştaki mg3'ün başına gelen şey benim kabuslarıma girer o kadar kötü.

    maytap mermi / squib fire : bunun kadar sinsi bir olay herhalde yoktur. mermi patlar ancak çok güçsüz bir şekilde, sesi az ve/veya tıslayarak patlar. sürgü geriye birazcık gider ancak boş kovanı atamaz. atıcı hemen duralar. silahında bir sıkıntı olduğunu farkeder. yukarıdaki örnek gibi sürgüyü çeker ve hop silahtan dışarı bir boş kovan çıkar. silah patladı diye düşünüp silahı doğrultup atışa devam etmek ister. aksini düşünmesini sağlayacak bir şey de yoktur. ancak işin aslı mermideki barut çok kötü bozulduğu için gereken itiş kuvvetini ve basıncı karşılayamamıştır. çekirdek kovandan ayrılmış ancak namludan çıkamamıştır. yani namlu kurşunla tıkanmıştır. tıkalı olduğunu bilmediği namluya yeniden mermi sürüp atarsa da silah atıcının suratına patlar. kapak takımı parçalanır ve bazı durumlarda silah bomba gibi her yere şarapnel saçarak patlar. poligonda sağda solda duran herkes bundan nasibini alır. meşhur maytap mermi patlamaları şurada var

    bunları önlemenin en iyi yolu mermi depolamada kırk yılı geçirmemek, istiflenen mühimmata da iyi sahip çıkmaktır. o yapılamıyorsa ve kötü mermi tedariki de varsa bunun önüne tam olarak geçilemez. patlamamış mermi vakalarında özellikle sıralı atışlarda kimin silahının ne yaptığına mümkün mertebe dikkat edilmeli, hemen tüm atış süreci kesilmelidir. süreci yöneten sorun yaşayan atıcıya yaklaşıp sürgüyü çektirmeli, namlunun boş olduğunu da kontrol ettirmelidir. ancak bazen o bile işe yaramamaktadır. ülke olarak 1950 üretimi mühimmat hala raflarımızda duruyor. bizde de hatalı mermiler, alev topu yapanlar kapsül arızaları kaç kere yaşandı oradan biliyorum.

  • nüfus kağıdına göre 1777 mutki/bitlis doğumludur. 1934'te 157 yaşında öldüğünde, otopsisini yapan dr. behçet sabit en çok 130 yaşında olabileceğini rapor etmiştir. behçet beye göre ciğerlerindeki verem ve safra kesesinde bulunan taş dışında önemli bir sorunu yoktur. yeniçerilik, inşaat işçiliği ve hamallık serüvenlerinin ardından belediyenin bağladığı ser hademelik maaşıyla geçimini temin etmiştir. hatta bir dönem gedikpaşa kız sanayi-i nefise mektebi'nde model olarak çalışır. o dönemde erkek modellerin ihtiyarlar arasından seçilmesi adet olduğundan belli ki. dünyanın en yaşlı adamı olarak amerikaya davet edildiğinde gazetelerin rivayetine göre new york'un en yüksek binasının terasında, amerikanın refahı için kendisine dua ettirilir. ülkeye döndüğünde ise bu konudan çok kadınların yoğun ilgisine karşılık verip vermediği merak konusu olmuştur.

  • salaklığın doruğuna çıkarak, nasıl bi motivasyonlaysa artık, baba evdeyken, oturmakta olduğu odanın tam karşısındaki salonda, ışıklar açık, kapı açık, son derece ortalık yerde sigara yakılınca başa gelecek hadisedir.

    baba, televizyon yayınındaki bir problemi kontrol etmek için aniden salona girer, geçerken başını çevirip koltukta salak salak, kucağında kültablası ve yeni açılmış bir sigara paketi, elinde yeni yakılmış sigarayla ayak ayak üstüne atmış oturan yaş-onyedi-beyin-sıfır shirak'ı görür, başını aynen çevirip yürümeye devam eder, gider tv'nin önünde durur. shirak'a bakmadan, "sigara mı içiyorsun kızım?" gibi aslında son derece anlamsız bir soru sorar. shirak'ın bu soru karşısında yapabileceği pek fazla bi şey yoktur, ama salaklığı tavana vurdurmak şart olduğundan, kısa ve net bir cevap vermeyi tercih eder shirak: "yoooo????" hani bi "aaa, nereden çıkarıyorsun?" tonlaması da vardır bunda. bu arada pozisyon değiştirilmez, sigara söndürülmez, bi gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi paralize olma hali vardır muhtemelen. angut duruş sürdürülür.

    baba yorumsuz odayı terk eder. shirak, odasına gider. kendisini soktuğu bu durumdan kurtulma şansının olmadığına emindir çünkü. anne gelir, ne halt ettiğini sorar shirak'a. "kızım, sen manyak mısın?" efektleriyle. bu arada kurtarıcı soruyu da sorar ama: deniyor muydun yoksa? shirak can simidini bulunca yapışır, evet deniyordum, merak etmiştim diye. anne gider, babaya söyler, baba tereddütsüz inanır. inanma gerekçesi, yalnız, aşağıdaki gibidir:

    - bu kadar aptal olacak hali yok ya çocuğun, ortalık yerde böyle içtiğine göre hakikaten denemek istemiş demek ki. gerçekten içiyor olsa, bu şekilde orta yerde içmesi imkansız, ben çocuğumun bu kadar salak olduğuna inanmam zaten.

    shirak sevinsin mi üzülsün mü bilemez.