hesabın var mı? giriş yap

  • hayatında ast-üst ilişkisi nedir bilmeyen adam işte "dönüp kendi komutanına sıkabilirlerdi," diye saçmalamış.

    ulan, sen liseyi okuyup okumadığı belli olmayan, daha tuvaletin neresine sıçacağını bilmeyen, babasının "höğt lan!" demesiyle put gibi hazır ola geçen adamdan böyle bir mantık yürütmesini mi bekliyorsun?

    üstüne üstlük bir de utanmadan, arlanmadan bu çocukların vahşice katledilmesine ne diyor? "oradaki insanların öfkesi belki de kardeşinin, annesinin, babasının ölmesindendir."

    affedersin kardeş, ama ne yapmış olursa olsun; ister memleketi milyarlarca dolar dolandırmış olsun, ister annemi öldürmüş olsun, bir insana böyle davranmam. benim vicdanım var, ben bir insanım. ipini koparmış kuduz köpek değilim.

  • birden fazla kez canlı canlı tribünlerden izleme fırsatım olduğu için kendimi şanslı saydığım voleybolcu.

    televizyon karşısında izlerken gözden kaçırmış olduğum bir detay olarak servise çıkışlarında top toplayıcı kıza "sağ ol." veya "teşekkür ederim." dediğini, kritik bir anda çok estetik bir sayı aldıktan sonra servise çıkarken ise "sağ ol canım benim." dediğini fark ettim.

    bu küçük detay bile karakteri ile ilgili çok şey anlatıyor bence.

    not: sonrasında diğer kızların servise çıkışlarına dikkat ettim ve yalnızca bir kişi daha teşekkür etti ama o da tek seferlikti.

  • bu kesinlikle babamdır.

    hayatının her anında her kim olursa olsun bir önemi yoktur.

    bir mevzu için öğleden sonra vali ile görüşmeye gittik. sekreteri, sabah gelmedi ne zaman geleceğini de bilmiyorum dedi. olsun biz bekleriz dedi.
    saat 15:30 gibi gelen valinin önüne atlayıp aslanım sen niye görevinin başına gelmiyorsun da bu kadar milleti bekletiyorsun demişliği vardır.

    bu ve buna benzer yüzlerce anısı vardır.

  • buralarda çalışan personelin partili belediye müşavir kadrosuna eş dost akraba kontenjanındanmış gibi atanmaması gerekir. poligonlarda ortaya çıkabilecek hayati tehlikeler atış sürecini yürüten ve kontrol altında tutan personelin uyanıklığıyla, neye dikkat etmek gerektiğini bilmesiyle falan ancak ekarte edilebiliyor. yani o iş "hop silahı başkasına doğrultma" "şeytan doldurur" demekle bitmiyor. teknik ve deneyimli personel gerekiyor. çünkü bazı şeyler vukua geliyor ki resmen görünmez kazaya davet çıkartıyor. bunların en bildik ve en sinsi üç tanesi mesela şöyledir.

    patlamayan mermi / misfire : tetiği çektiniz, horoz (veya glock gibi silahlarda striker) iğneyi kapsüle vurdu ancak hiçbir şey olmadı. silah patlamadı. işte o sıkıntılı bir durumdur "bu silah mı bozuk ya" diye gözünü dayayıp namludan içeri bakan bir takım canlılar her zaman olur. ancak bu senaryo kötünün iyisidir. silahın sürgüsü geri çekilip patlamamış mermi çıkartılıp ateşe devam edilir. silahta bir arıza ya da atış güvenliğini tehlikeye sokan bir durum atıcı insan gibi davrandığı müddetçe olmaz.

    sonradan patlayan mermi / hang fire : tetiği çektiniz ve aynı yukarıdaki gibi hiç bir şey olmadı. ancak 1-3 saniye sonra gecikmeli olarak silah patladı. bunun nedeni de genel olarak eski veya su altında kalmış mermilerin kapsüllerinin teklemesidir. bu olayın doğuracağı tehdit patlamayan mermiden çok daha fazladır. zira "aha silah patlamadı bozuk bu galiba" diye namluyu sağa sola çeviren atıcılar ilk örnekte azar işitirken bu senaryoda ölüme yaralanmaya sebep olurlar. patlamayan silah durumlarında bu yüzden atış yöneticisinin ilk işi sözlü olarak ikaz ile namluyu hedefe bakar durumda tutmaktır. atışı yöneten açısından sıkıntısı ise kapsülüne vurulmuş merminin ne kadar süre sonra patlayabileceği kestirilebilir bir şey değildir. şurada sonradan patlayan mermilerin toplandığı bir video var. en baştaki mg3'ün başına gelen şey benim kabuslarıma girer o kadar kötü.

    maytap mermi / squib fire : bunun kadar sinsi bir olay herhalde yoktur. mermi patlar ancak çok güçsüz bir şekilde, sesi az ve/veya tıslayarak patlar. sürgü geriye birazcık gider ancak boş kovanı atamaz. atıcı hemen duralar. silahında bir sıkıntı olduğunu farkeder. yukarıdaki örnek gibi sürgüyü çeker ve hop silahtan dışarı bir boş kovan çıkar. silah patladı diye düşünüp silahı doğrultup atışa devam etmek ister. aksini düşünmesini sağlayacak bir şey de yoktur. ancak işin aslı mermideki barut çok kötü bozulduğu için gereken itiş kuvvetini ve basıncı karşılayamamıştır. çekirdek kovandan ayrılmış ancak namludan çıkamamıştır. yani namlu kurşunla tıkanmıştır. tıkalı olduğunu bilmediği namluya yeniden mermi sürüp atarsa da silah atıcının suratına patlar. kapak takımı parçalanır ve bazı durumlarda silah bomba gibi her yere şarapnel saçarak patlar. poligonda sağda solda duran herkes bundan nasibini alır. meşhur maytap mermi patlamaları şurada var

    bunları önlemenin en iyi yolu mermi depolamada kırk yılı geçirmemek, istiflenen mühimmata da iyi sahip çıkmaktır. o yapılamıyorsa ve kötü mermi tedariki de varsa bunun önüne tam olarak geçilemez. patlamamış mermi vakalarında özellikle sıralı atışlarda kimin silahının ne yaptığına mümkün mertebe dikkat edilmeli, hemen tüm atış süreci kesilmelidir. süreci yöneten sorun yaşayan atıcıya yaklaşıp sürgüyü çektirmeli, namlunun boş olduğunu da kontrol ettirmelidir. ancak bazen o bile işe yaramamaktadır. ülke olarak 1950 üretimi mühimmat hala raflarımızda duruyor. bizde de hatalı mermiler, alev topu yapanlar kapsül arızaları kaç kere yaşandı oradan biliyorum.

  • annemle babamın mutfak robotu diye bir şey çıktığından söz etmelerine kulak misafiri olduğumda ufkum çağ atlamıştı. düşünsenize, mutfakta bir robot ve her şeyi yapıyor!
    daha sonra dayımların mutfak robotu alıp çok memnun kaldıklarını da konuştular, iyice heyecanlandım.

    dayımlara gitmeyi iple çektim ve gittik de. girdiğim gibi mutfağa yöneldim robot arıyorum, yok. başka odalara gitmiştir(!) diye bakınıyorum, yok. sonunda yengeme robot nerede diye sordum. buzdolabının üstünde yavrum dedi. mutfağa gidene kadar, "herhalde şarj oluyorken oraya kaldırdılar" diye düşündüm.

    sonra onu gördüm o tipsiz aleti. duygularımla hayallerimle* oynadınız mühendizler, alt tarafı doğrayan makine icat etmişsin bu kadar iddialı bir isim koymak nedir?

  • ya depresyon içinde bulunduğumuz hayata dair belli bir farkındalık seviyesinde gösterilebilecek en gerçekçi yaklaşım ve en normal tepkiyse ama toplumda üretim gücünün düşmesine yol açtığından küresel düzeyde hastalık olarak değerlendiriliyorsa? belki de aslında neşeli ve hayatı sever halimiz bir kafa güzelliğinden ibarettir. belki depresyon hakikattir. (bkz: conspiracy keanu)

    sonuçta aslında hayatının çoğunluğu işçi arılar gibi küresel bir ekonomik çarkı çevirmek için çalışmaktan ibaret olan bireylerin hayatından mutlu olmak için nasıl bir gerekçesi olabilir? sabah akşam bal taşıyan, hiçbir zaman kraliçe arıyla çiftleşemeyecek ya da kendi kovanına veya çocuklarına sahip olamayacak olan erkek arının hummalı bir şekilde polen ararken "ne kadar güzel bir gün" demesi nasıl mümkün olabilir?

    işçi arı o farkındalık seviyesine ulaştığında mutsuz olmasından daha doğal bir sonuç olabilir mi? o arının yatağından çıkıp terliklerini giyip sabah 7'de yeniden mesaiye koyulmasının "doğru olan" olduğuna onu kim ikna edebilir? hayatının anlamsızlığına bu kadar vakıf olmuşken "gel bizle takıl biraz sosyalleş unutacaksın"ın, "biraz nektar iç iyi gelir"in bu farkındalığa bir örtü değil de çözüm olduğuna kim kefil olabilir?

    bu açıdan baktığımızda gerçek hastalığın ve gerçek depresyonun bizde değil de etrafımıza örülü bu yaşamsal düzende olduğunu söyleyebiliriz. eğer borçlanma ekonomisi, gelir uçurumu, modern toplumsal yapı bizim genlerimize kodlanmış unsurlar değilse o zaman onlara karşı metabolizmanın gösterdiği tepkileri "doğal değil", "rahatsızlık", "hastalık" diye nitelendirmek de doğru olmamalı. ama sisteme steteskopu dayayıp "hmm" deyip "sizin insan hayatına olan toleransınız düşmüş" diyen sistem doktorlarımız olmadığından ceremesini biz insanlar çekiyoruz anastasya.