hesabın var mı? giriş yap

  • akp izmir mitingine katilacaklar icin :
    -saat kulesini görün
    -kemeralti'ni mutlaka ziyaret edin
    -kumru yemeden dönmeyin
    -pasaport'ta cay icin

  • sabahın 6’sında uyanmış ve zombiye dönüşmeye ramak kalmış bünyenin 3 gün üst üste giyilmiş pantolonu koklayıp 1 gün daha giderinin olduğuna karar verdikten sonra yüzünü bile yıkamadan çıkıp metrobüs duraklarının yanındaki seyyar poğaçacılardan birinde (bkz: merhaba poğaçacı) kendisinin kahvaltı addettiği fakat aslında sadece beyninin ona sigara altlığı yapması için gönderdiği güçlü sinyallere yenik düşmesinden mütevellit 2-5 tane arası poğaçanın mideye işkence niyetine duhul edilmesi ve akabinde tek nefeste çektiği 200ml şeftalili meyve suyunun bünyede yarattığı anlık enerjiyle güne mutlu başlandığı istanbul’un çoğu beyaz-mavi yakasının her gün yaptığı survival instinct.

    not: bilerek nokta, virgül koymadım ve tek nefeste okunmasını istedim. lütfen ilkokuldaki türkçe hocamın mezarındaki ana babasına kadar sövmeyin dostlar. *

    edit: imla

    debe editi: valla bu kadar etkileşim alacağını düşünmedim ama sanırsam herkesin belli bir dönemine hitap etti bu entry. sağol sözlük :)

  • ilk kez, amerikalı entelektüel walter lippmann'ın 1922 yılında yazdığı "public opinion" adlı kitabında ortaya atılmış olan kavramdır. lippman'a göre, stereotype kavramı ile kast edilen, "kafamızdaki resimler"dir.

    kitapta konu ile ilgili olarak şu cümleler de yer alır: "for the real environment is altogether too big, too complex, and too fleeting for direct acquaintance. we are not equipped to deal with so much subtlety, so much variety, so many permutations and combinations. and although we have to act in that environment, we have to reconstruct it on a simpler model before we can manage it."

    kitaptan bir başka önemli alıntı: "for the most part we do not first see, and then define, we define first and then see."

    gordon allport, 1954 yılında yazdığı "the nature of origin" adlı kitabında lippmann'ın teorisini geliştirmiştir. bilişsel bir perspektife sahip olan kitap, özetle, insan zihninin dış dünyaya dair son derece kompleks olan gerçeklikleri ancak kategorize ederek anlamlandırabildiğini ifade eder. bu süreçte, zihin, gözlemlediği her varlığın belli özelliklerini ön plana çıkarmakta ve bu varlıkları, ön plana çıkardığı bu özellikler doğrultusunda kategorize etmektedir. "stereotype"lar da aynı sürecin bir ürünüdür.

    allport'ın ilgili çalışmasından bir alıntı: "insan zihni, kategorilerin yardımıyla düşünmek zorundadır. ... kategoriler, bir kez oluştuktan sonra, normal ön-yargılamaya temel teşkil ederler. bu sürecten uzak durmamız mümkün değildir. düzenli bir şekilde yaşamak buna bağlıdır." (the human mind must think with the aid of categories. . . . once formed, categories are the basis for normal prejudgment. we cannot possibly avoid this process. orderly living depends upon it." (p. 19)

    ana tema:
    (bkz: sosyal psikoloji/@derinsular)

  • yazıklar yazığı bir yasadır, ulan şaraba vurdum kendimi amk, eşim 7 aylık hamile ona yardımcı olup ev işlerine falan koşturmam lazım ama kafamda hep aynı soru!

    oğluma dolu dolu luke i am your father diyemeyeceksem yaşamanın ne anlamı var lan??!!!

  • "erdoğan'dan daha yerliyim. afyon mermerini beğenmeyip, hindistan mermerinden sarayda yaşamıyorum." asdfasdafasdf

    yazmalara doyamıyorum asdfasd

  • bagimlilarina tavsiyem burclari birakip bir sure insanlarla a$k ya$amalaridir.

  • mevlana'nın batıni yönünü tamamlayan can dostu. bir anlamda hocası da diyebiliriz. aralarındaki sevgi-aşk ilişkisini anlatmaya sözcükler yetmez. aşağıdaki anekdot fikir verir sanırım:

    şems birgün kaybolmuş ortadan.
    mevlana "şems" deyu deyu ağlar olmuş.
    birgün uzun yoldan bir adam gelmiş.
    "şemsi gördüm, şems'ten haberlerim var" demiş.
    adam mevlana'nın huzuruna çıkmış
    ve anlatmaya başlamış
    ipe sapa gelmez tutarsız şeylermiş ama anlattıkları.
    mevlana çıkartıp hırkasını vermiş adama
    "anlamadın mı adam yalan konuşuyordu" demiş yanındakiler
    niye hırkasını verdiğini merak ederek.
    "ben" demiş
    "yalan haberine hırkamı verdim"
    "doğru olsaydı anlattıkları canımı verirdim"

    bu durumda lafı kesmek düşüyor bana.