hesabın var mı? giriş yap

  • bazen olur bu. özellikle simit gevrek değilse, ısırınca kolayca parçalanmıyorsa olur. insanoğlu sadece simitle beslenmek zorunda kalsa, evrim sürecinde şakaklarda mini üçgen boynuzlar çıkmasına neden olurdu heralde.

  • facebook'ta dolaşan muharrem ince'nin sorduğu soru. eğer gerçekten bunları söylediyse helal olsun. cevapları da şöyleymiş;
    1)çocuğunu öldürürsünüz.
    2)cenazesine saldırırsınız.
    3)katilini serbest bırakırsınız.

    edit: bunda eksileyecek ne var?

  • açılın ben eczacıyım.

    türkiye'de bir çok ilaç üretim firması var ve bunlarda eczacılar üretim yapıyor. üretim yapmıyorlar tezini hele bir geçin.

    serbest eczanelere gelirsek. eczacı olmadan önce ben de sizin gibi düşünüyordum. evet yaptığımız şey ticaret. yalnız ben ticaretini yaptığı şey hakkında bu kadar bilgi sahibi olan ve bilgi sunan bir meslek görmedim memlekette. altı ay önce araba aldım, kendim internette araştırdım, karar verdim, küçük bi test sürüşü sonrası aldım. arabayı satan firmadan aldığım bilgiler şu: bu düğme radyoyu açar bu düğme klima falan. ulan 65 bin para verip aldığım mal ile ilgili adam bilgi verme aşamasında hepi topu 5 dk ayırdı bana. ben hastama 10 tl'ye ilaç verirken yüz çeşit soruya maruz kalıyorum. keşke dediğiniz gibi olsa ben de raftan ilacı alıp versem, ama öyle değil işte. hamileyim, çocuk emziriyorum, şekerim var, tansiyonum var, kolestrolüm var, araç kullanıyorum, içtikten sonra kabız, ishal oluyorum, iki tane birden atsam bişey olur mu, ilaç kilo yaptı vs. yüz çeşit soru. bakkaldan bisküvi alırken bunları soruyor musun?

    yeri gelmişken bir konuya değinmek istiyorum. bakın kardeşim gözlem yapmak çok ciddi bir iştir ve herkes yapamaz, gözlem yeteneğiniz de yoksa yapmayın yahu başınıza silah mı dayıyorlar? yani eczacılığın icrası sizin anlattığınız gibiyse elbette haklısınız, ama gel gör ki değil işte yanlış gözlem yapmışsınız. tekrar ediyorum, 10 tl'lik ilaç için yarım saat konuştuğum oluyor insanlarla, madem bir boka yaramıyoruz o zaman ne diye yarım saat konuşuyoruz olum biz? siz cidden yanlış gözlem yapıyorsunuz. bu toplumun 50 yaş üstü bireyleri, çocuk sahibi kadınları, kronik hastalığı olan bireyleri ile her gün her saat muhattabız biz, bunu siz görmüyorsunuz diye bu böyle deme hakkını nereden nasıl hangi yetenekleri haiz olarak söylüyorsunuz? gece 10da başı ağrayan böbrek nakli olmuş hasta evde bulduğu ilacı kullanmak için beni arıyorsa ben nasıl gereksiz adam oluyorum? hangi bakkalı aramış bu hasta aldığı bulguru nasıl pilav yapacam diye veya hangi bim kasiyerini arayacak bu hasta? daha kritik durumlarda elbette doktoruna ulaşacak, ama günde beş nakil yapan doktoru baş ağrısı için o saatte rahatsız edebilir mi? keşke memlekette saat gibi çalışan bir sağlık sistemi olsaydı, o doktorun günde bir-iki ameliyat yapacağı yoğunluğu olsaydı. zehir gibi kalifiye elemanlarımız olsaydı da beni aramasaydı, ama yok arıyor işte napıcaz, yüzüne mi kapatayım, ne halin varsa gör mü diyeyim? keşke o ütopik sistem olsa da biz de daha güzel bir şekilde konumlandırılsak sağlık isteminin içinde, ama yok işte napalım, bim kasiyerine mi bırakalım mesleği?

    bir de eczacılığı majistral ilaç (eczacılar yaptığı el yapımı ilaçlar) üzerinden değerlendirenler var. bakın işte gözlem gücünüz kötü olmasa saldırı silahınız majistral ilaç olmazdı. dünyanın en kolay işi majistral ilaç yapmak. iki merhemle bir tozu karıştırıyoruz, ironi değil majistral dediğin bu. oran orantı bilen ve eline aldığı tokmağı dairesel olarak dönderebilen her insan bunu yapabilir. majistral ilaç yapan bir eczacıyım, yaptığım her ilaç bana maddi zarar veriyor. yani yapmayan eczacı bilmediğinden değil zarardan kaçmak için yapmıyor anladın mı?

    mühendisler; hanginiz icat yaptınız? neden aldığım araba ithal mal? ne lan bu cari açık?

    avukatlar, hakimler, savcılar; mesleğinizi bu kadar iyi icra ediyorsunuz da neden insanlar adalet sistemimizin eline düşmektense ölmeyi tercih ediyor?

    doktorlar; ne bu hastanelerin hali?

    öğretmenler; merhaba eğitim sistemimiz nasıl?

    siyasiler; :)

  • resim sanatımız 18. yüzyıla kadar örneklerini minyatür dalında vermiştir. türk-islam geleneğine dayanan kitap ressamlığından batı anlamında resme geçiş birden bire olmamıştır. 18 yüzyıla kadar türk resim sanatının tek egemen türü olan minyatür, ortaçağ islam çevrelerinin kitap süslemeciliği ile birlikte gelişmiştir. minyatür meydana getirilirken bir çok kimse görevlendirilmiştir. yazma için gerekli olan kağıt seçimi yapıldıktan sonra bu kağıtlar hafifçe boyanır, renklendirilir. boyama işlemi, boyalı suya batırılarak ya da yaldızlanmış kağıt kullanılarak yapılır. kağıt temin edildikten sonra boş bırakılarak sayfalar tespit edilir.

    başlık ve diğer kısımlar yapılacak tezhib ve minyatür sayısına göre ve bunların özelliklerine göre tespit edilir. daha sonra hattat eseri yazmaya başlar. müzehhip eseri tezhipler, sayfa başlarını, fasıl başlıklarını ve kenar işaretlerini zengin bir şekilde süsler. kitap ressama gelince, o da estetik ölçüler dahilinde resimlerle yazının kaynaşmasını sağlar. bundan dolayı resimler bazen metinle içiçe olarak yapılmıştır.

    minyatür resmi yapılırken önce kağıda fırça ile yaş bir hat çekilir ve desen çizilir. desen kırmızı ya da siyah fırça ile yapılır. daha sonra ezilmiş ve sulandırılmış boyalar küçük sert fırçalarla vurulur. boyaların parlaklığını arttırmak için türk minyatürlerinde boyalara tutkal ilave edilmiştir. bu suretle de guaja yakın bir tarz ile renklerin tonu yükseltilmiştir. fırça olarak bazı sanatkarlar sincap kılı, bazıları kuş tüyü kullanmışlardır.

    metin genellikle meşhur bir hattata ve kitabın orta kısmına yazdırılır. marjlar altın ve gümüşle yaldızlanır, gümüş ayrıca su tasvirlerinde kullanılır. minyatür yapıldıktan sonra sayfalar çerçevelenir ve eserler ciltlenir.

    minyatürler yapıldıkları devrin kültürünü, örf ve adetlerini yansıtırlar. minyatülerin çoğunda görülen haleler dini içeriklidir. özellikle adem ve havva ile başlayan, peygamberlerin hayatını anlatan, hz. muhammedi tanımlayan minyatürlerde bu haleler dikkat çekicidir. resimlerde 3. boyut olmadığı için sanatkar tasvir ettiği eşyayı veya mekanı dilediği şekilde çizer; ancak halı ve iç dekorasyon süslemeleri aslına sadık olarak yapılmıştır.

    velhasılı izlemesi pek keyifli bir sanattır.

  • rezalet gibi rezalet. zamanında nasıl yırtınırdık çaylakken yazdığımız 10 entrynin imla kurallarına uyması, anket olmaması, bilgi içerikli olması için. demek kanzuk efendi'nin oğluna torpil yapan rektörden bir farkı yok. aslında olay çok basit. işe birisini alacaksınız. iş için istediğiniz şartlar var. bu adam hiç birini karşılamıyor ama işe alınıyor.

  • referandum sonuçları ve bu süreçte tüm yaşatılanlara rağmen izledikçe insana umut aşılayan, atamızın her daim dik ve kararlı duruşuyla bizleri selamladığı görüntülerdir.link
    kaldır başını yerden ey türk istikbalinin evladı! ne olursa olsun, sana ne yaşatılırsa yaşatılsın bu dik duruştan al ilhamını. ve unutma ;
    " umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır. ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim."

  • sağlık işleriyle ilgili ilk yenilikler ıı. mahmut zamanında başlamıştır.

    bunların başında karantina usulünün uygulanması gelir.

    zamanın avrupa yöntemlerinin alınmasını savunan
    ahmed resmî efendi, avrupa’dan döndükten sonra,
    orada gördüğü karantina usulünün yararlarını anlatmaya kalkınca zamanın ileri gelenlerinden biri tarafından akılsızlıkla azarlanmıştı.*

    islâm dünyasının öteki bölgelerinde de bu karantina sorunu 19. yüzyıl başlarında ulemâ arasında tartışılan bir konu olmuştu.

    mehmet ali paşa’nın fransa’ya yolladığı
    rifâ’a tahtavî’nin anlattığına göre bu sorun tunus’ta malikî mezhebinden olan zeytuna müderrisi
    şeyh muhammed menaî ile oranın hanefî müftüsü
    şeyh muhammed bayram arasında uzun tartışmalara yol açmış, bunlar konu üzerinde risâleler yazmışlardı.

    hanefî müftüye göre karantina şeriat açısından yalnız câiz değil, üstelik vacipti.

    malikî müderrislerine göre ise “karantina tanrı’nın kaza ve kaderinden kaçmaya kalkışmak” demek olduğundan dine aykırı idi

    karantina uygulamasını gerektiren başlıca neden 1831 ve 1833 arasında hindistan’dan gelerek yakın doğu yoluyla avrupa’ya yayılan korkunç kolera salgını olmuştu.

    1831’de istanbul’a gelen amerikalı doktor dekay anılarında bu kolera salgını üzerine yaptığı gözlemlerini yazar;
    avrupa’da çok korkulan bu hastalığa yakalananları,
    bazen bulunduklan evin kapı ve pencerelerini örerek ölmeye bıraktıkları halde, türkiye’de böyle yapılmadığını, sirke vesair maddelerle onları tedavi etmeye çalışmalarını daha insanca bir çaba olarak takdir eder.

    bu vesileyle koleranın ne olduğu, hangi yollarla yayıldığı konusu üzerinde ilk kez olarak kanada’da quebec şehrinde toplanan uluslararası hekimler kongresinde bulunan dr. dekay,
    koleraya yakalananlann kurtarabileceğini istanbul’daki gözlemlerine dayanarak ileri sürmüş ve bu gözlemler kolera üzerine tıp alanında yeni görüşlerin doğmasına yol açmıştır.

    koleranın tıpça niteliği kesin olarak anlaşılıncaya kadar,
    ülkeler arası gezilerde, karantinanın uygulanması için uluslararası anlaşmalar yapılmıştır.
    koleranın avrupa’ya yayılmasında bir köprü durumunda olan osmanlı ülkelerinde karantinanın uygulanması gerektiği için, ıı. mahmut’un emriyle bu yolda
    ilk adımlar atılmıştır.

    ulemâ ve halk arasında karantinaya karşı beslenen olumsuz fikirleri yıkmak amacıyla kitaplar yazdırılmıştır.

    1835’te ilk karantina müdürlüğü kuruldu;
    dârü’l-etibba (hekimler dairesi) adıyla kurulan kuruma fransızca çevirmeni olarak atanan cezayirli hamdullah bin osman adlı zata, karantinanın haram olmadığına dair bir risâle yazdırıldı.

    1836’da takvîm-i vakayi gazetesinde karantinanın faydaları üzerine yazılar çıktı. karantina uygulayan ülkelerden getirilen uzmanlann yardımı ile 1838’de
    sağlık işleri meclisi (meclis-i umûr-ı sıhhi-ye) adı altında bir daire kuruldu.

    ilk uluslararası sağlık kongresi diyebileceğimiz
    bir toplantı sonunda türkçe ve fransızca olarak sağlık işleri nizâmnâmesi hazırlandı.

    daha sonra 1866’da istanbul’da bir kez daha uluslararası sağlık işleri kongresi toplanmıştır.
    türkiye'de çağdaşlaşma

    edit;
    aşağıdakiler de fuzuli isler naziri isimli yazardan:

    karantina, siyasi amaçlarla da kullanıldı.

    mesela 1829 edirne antlaşması'yla eflak ve boğdan'daki işgali kalıcı hale gelen rusya, karantina uygulamasını gerekçe göstererek bölgeye girmek isteyen yabancıları tuna nehri'nin girişinde 15 günlük bir karantinaya almıştır.

    rusya'nın çok keyfi biçimde dilediğine uyguladığı bu karantinanın esas amacı hastalıklardan korunmak yerine bölgeyi dış etkiye kapatma amacına matuftu.

    böylelikle osmanlı devleti ile olan bağlantısını 5 yıl kopardığı eflak ve boğdan'da çok ciddi reformlar yaptılar.

    mesela 1834 yılında ilk romen anayasa'sını hazırladılar. olağanüstü yetkilerle donatılmış rus generalinin memleketindeki valilik görevini rahatlıkla yapmasına alan açmışlar karantina ile.
    karantina gerekçesi de veba imiş tabii.

  • telefonu titreşime alıp kurun. sert bir yüzeyde (masa veya parke olabilir) yatağa uzak bir yere koyun. o sabah takırtılar eşliğinde çalmaya başlar siz de "güne kötü bir başlangıç" tadında olsa da uyanırsınız.

  • - şimdiye kadar kaç adet beylik fethettiniz devletlum?
    - tahmini ve takribi olarak 32,7 adettir, 32,5 olmasu da ihtimaller dahilindedür.
    - ondalıksız rakkam veremez misünüz haşmetlüm?
    - küsuratlı rakkam tedarik eyleyeyim de işkembe-i kübradan salladığım malum olmasın zevata.