hesabın var mı? giriş yap

  • p. l. travers'in 1934-1988 yılları arasında yazdığı sekiz ciltlik kitap serisi ve kitaptan uyarlanan* meşhur 1964 yapımı disney filmi.

    her insan, ama özellikle her kadın için rol modeli olabilecek bir karakterdir mary poppins. aynı bünyede hem nezaketi hem de sağlam duruşu, hem duygusallığı hem de mantığı, hem estetiği hem de pratikliği, hem neşeyi hem de ciddiyeti, hem anaçlığı, sevgi doluluğu ve duyarlılığı hem de sert duruşu barındırabilen bir karakter. kendisi özellikle o dönem için kadınlara biçilmiş işlerden biri olan dadılık yapıyor ama bunu yaparken her zaman kendi kurallarını koymayı ve arkasında durmayı başarıyor. yalnız yaşıyor ve zamanı gelince gitmek ve kalmak arasında bocalamadan uçup gidiyor başka bir yere, başka insanların arasına, başka hayatlara dokunmaya. kaldığı yerde, kaldığı süre boyunca, birlikte kaldığı kişilere tüm sevgi, şefkat ve gerekli disiplini veriyor ama bağlanmıyor. bir yandan geleneksel kadın özelliklerini barındırırken, bir yandan da gelenekselin çok uzağındaki özellikleri de onda görüyoruz. ne istediği ve ne olması gerektiği konusunda net ve bunu düzgün bir şekilde dile getirebiliyor. duygusal olmasına rağmen duygularının esiri olmuyor. kitabın yazıldığı dönem için fazlasıyla yenilikçi bir karakter ve bunu gelenekleri paramparça etmeden yapıyor.

    1964 yapımı film klasik bir disney filmi. hayatta en önemli olanın aile olduğu vurgulanıyor. mary poppins ise aileye gönderilen bir hatırlatma. sözde çocukların dadısı ama karakteri ve yaklaşımıyla çocuklardan çok mr. ve mrs. banks'in hayatlarına etki ederek onlara asıl önemli olanın aile olduğunu hatırlatıyor ve tekrar mutlu olmalarını sağlıyor. son sahne çok tatlıdır... mary poppins evden ayrılması gereken zaman geldiğinde buruktur ama "pratically perfect people never permit sentiment to muddle their thinking" der. bunu derken hafif kendini kandırır gibidir ama sonunda her zaman olduğu gibi dediğini yapar. yüzündeki buruk tebessümle bir aileyi daha mutlu bir şekilde bırakarak uçar gider rüzgarla birlikte başka bir diyara.

    bu ay sinemalara 'mary poppins returns' geliyormuş. umarım üzmez...***

  • ben yine en kötüsünü yazıp gidiyorum, ibret forever:

    genç kız, uzaktan uzağa beğendiği çocuktan gelen bi kahve içme teklifini coşkuyla kabul eder. yalnız, duruşmaya yetişeceğinden sınırlı bir vakti vardır, üzülerek belirtir. kahramanımız "yarım çay içeriz biz de? :)" diyerek sevimli bir orta açar. yarım çay, çok pratik bir tekliftir. kızın içi ısınıverir. çocuk kafeteryadan "yarım çay" ister. çaylar cidden yarım gelir. o dar vakitte içilir. sonra o şövalye "biz yarım içtik arkadaşım! ben yarısını öderim!" diye kavga çıkarana kadar her şey ne kadar da yolundadır aslında... de mi?

  • yıllar önceydi. mojo'da takılıyoruz, ortam o biçim. güzel bir kız vardı, ben de hafif çakırkeyfim yanaştım, "buraya bir melek mi düşmüş" dedim. hıh, dedi saçlarını savurarak. mojo başıma yıkıldı gardaşlar.

  • yıllar evvel bir söyleşide, her şeyi bilen! ergen rahatlığıyla kendisine, ''12 eylül'den sonra niye kaçıp isveç'e gittiniz? mücadeleye devam edilemez miydi?'' gibi küçümseyici bir soru sırmuştum. baba şöyle bıyıkları burup; ''dostum siz gençler bizim gördüklerimizi rüyanızda görseniz, ,kuzey kutbuna ilk uçakla kaçardınız. bak geldik yine buradayız, hala, tek bir gün bile dünyayı görmemiş körlere, ''kırmızı'' rengi anlatıyoruz .'' demişti de rengim bir altı ay kadar mor kalmıştı.