hesabın var mı? giriş yap

  • sevgili dostlar,

    içinde bulunduğumuz dönem keyiflerin kaçık olmasının çok normal olduğu bir dönem. bir yandan parasızlık diğer yandan dünyanın her yerine yağan bombalar keyifleri ister istemez kaçırıyor. ama bunun dışında günlük yaşamımızda bazen "hiç bir şey keyif vermiyor artık bana" modunda olabiliyoruz.

    peki bunun sebepleri nelerdir azıcık değineyim ailenizin algı yönetimi uzmanı olarak.

    1. içsel engeller: fırtına bulutlarının çoğalması

    depresyon, genelde bu kategoride öne çıkan faktördür. toplumdan soyutlanma, içe kapanma ve yaşamında başlayan belirsizlikler, depresyona girmene ve daha önceden keyif aldığın şeylerden keyif alamamana neden olabilir. yani bu keyifsizlik meselesi çok sürerse depresyon işareti olabilir dostum. ama öyle de iki üç gün keyifsizim diye kendine de hemen depresyona girdim teşhisi koyma üstelik sakın sakın bu lafları öyle çok sık tekrar edip beynine gereksiz telkinler yollama.

    bu durumu en fazla pandemi döneminde yaşadık. evlere kapanmalar ve duvarlara bakmalar birçok insanın mental sağlığını olumsuz etkilendi.

    evde kalmak, sosyal izolasyon ve belirsizlik, içsel engellerin birikmesine ve dolayısıyla keyif alamamaya yol açtı. bunun aşırı durumlarında depresyon vakaları da gözlendi. baktın keyfin kaçıyor aklına hemen pandemi dönemi gelsin. o dönemde kendini içe kapattığın zaman nasıl zamanla en sevdiğin diziyi izlemekten bile sıkıldıysan şu aralarda benzer şekilde farketmeden kendi kendini karantinaya sokmuş olabilirsin. hemen titre kendine gel ve havalar da hazır güzel giderken açık havaya at kendini.

    kendi kendine koyduğun içsel engeller, gökyüzündeki fırtına bulutları gibidir. havanın güzel olduğu bir gün, aniden fırtına bulutları çıkar ve tüm ışığı engeller. bunun gibi eğer kafandaki bulutların birikmesine izin verirsen bu bulutlar parlak gün ışığını yani normalde keyif alacağın olayların duygularının sana erişmesini engel olurlar.

    2. fizyolojik faktörler: şarjı bitmiş telefon durumu

    keyfini engelleyen fizyolojik faktörlerin en babası stres faktörüdür.

    stres, kanındaki kortizol seviyelerini yükseltir ve bu da ruh halini otomatik olarak olumsuz etkiler. yani streslendiğinde kan dolaşımına karışan kortizol hormonu en keyifli durumlarda bile seni suratsız bir canavara çevirir. yani burada durum tamamen fizyolojiktir.

    stresin üstünde bir de düzensiz uyku alışkanlıklarını eklersen özelliklede teknoloji bağımlılığı yüzünden ömrün ekran karşısında geçiyorsa bu durum, melatonin ve serotonin gibi hormonlarının dengesini bozar sonra da başlarsın tüm gün oyun oynadım ama zırnık keyif almadım demeye.

    bu bahsettim fizyolojik faktörler, telefonun şarjının bitmesi gibidir.

    enerji düşüklüğü, hormonsal dengesizlikler ya da yetersiz beslenme gibi sebepler, yaşam enerjini tüketir. yüklediğin enerjiyi de stres silip süpürür ve bir türlü "şarj olamazsın."

    3. toplumsal ve çevresel faktörler: trafikte sıkışmış araba hali

    sosyal kıyaslama, bu noktada öne çıkan bir psikolojik faktördür.

    insanlar kendilerini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırır, bu da yetersizlik hissine ve dolayısıyla keyif alamamaya yol açar.

    örneğin sosyal medyada sürekli olarak "mükemmel" hayatlar görmek, insanların kendi hayatlarına dair beklentilerini yükseltir ve bu da hayattan keyif almayı zorlaştırır. sosyal medyada her gün lüks mekanlarda yiyip içen, deliler gibi gezen ve her saat farklı bir mekandan resim paylaşanlara bakarsan kendi hayatın gözüne sıradan gelmeye başlar. kendi şartlarına göre güzel bir tatile bile çıksan aklında fenomenlerin yaptığı tatil görüntüleri olduğu için "pöf bizimki de tatil mi millet nereleri geziyor" dersin ve şampanya havuzunda yüzsen keyif alamazsın.

    toplumsal faktörler, yoğun trafikte sıkışmış bir araba gibi zihnini sıkıştırır.

    ne kadar hızlı gitmek istersen iste, trafik (toplumsal baskılar, finansal sorunlar vb.) seni yavaşlatır ve ilerlemen mümkün olmaz. herkesin durumu farklıdır. eğer kendi yaşamına hep kendinden daha iyi olanların gözünden bakarsan bunalmaya başlarsın. hayattan keyif almasını bilen sabah güzel bir çayın eşliğinde yediği yağlı bir pişiden müthiş tat alırken bundan keyif almasını bilmeyen en lüks otelin en lüks kahvaltısında bile bunalır. elindekilerin kıymetini bilmek ve bunu öğrenmek en büyük beceridir.

    sonuç olarak keyif alamamak gibi karmaşık duygusal durumlar genellikle birden fazla etkileşimli faktörün sonucudur ama genel olarak bahsettiğim bu üç durum keyif alamama sebebin olabilir. ama önemle belirteyim burada ciddi depresyon durumlarından bahsetmiyorum o tür durumlarda mutlaka işin uzmanlarından destek alman gerekir.

    bir de sana bonus. kanalımda bulunan "kafa nasıl rahat olur" videomu izlemeni şiddetle tavsiye ederim.

    işte kanal burada

    https://www.youtube.com/aydinserdarkuru

    sevgilerimle

  • konuşmadaki taraflardan biri olduğum için mi bana bu kadar komik geldi bilmiyorum ama bir örneğini bugün yaşadım. 4 yaşındaki anaokulu öğrencisi küçük kaselerde verilen ve suyu fazla olan barbunya yemeğini kaşığıyla karıştırırken düşünceli gözlerle dalıp gitmiştir. haliyle merak eder ve sorarım.
    ben: göksu ne düşünüyorsun?
    göksu: bu çorbayı ısırarak mı yemeliyim onu düşünüyorum.

  • kendini nimetten sanan, okulun sahibi sanan sınıf anneleri gözü yaşlı.
    günün güzel haberi.

    reisi anmadan geçmeyelimgörsel
    sana ne diyen ağzına sağlık koçum.

  • sık olmasa da yaparım. kasiyer dahi kimsenin şikayetçi olacağını zannetmiyorum. bir bisküvi çöpü ne kadar kirli olabilir? yalnız bunu yaparken tek şeye dikkat ediyorum; ürünün barkoduna zarar vermeden ambalajı açıyorum. çöpü de kasiyer kendiliğinden atarsa teşekkür ediyorum atmazsa kendi poşetimin içine koyup evde atıyorum. olay bu kadar basit aslında.

  • chandrasekhar limiti, kararlı bir beyaz cüce için sahip olabileceği maksimum kütle değerini belirtir. 1930’ta bu limiti öngören hindistanlı astrofizikçi subrahmanyan chandrasekhar’ın ismiyle anılmaktadır. anakol yıldızlarındaki gibi kütleçekimsel çökmeye karşı kuvvet oluşturan ısısal basınçtan farklı olarak beyaz cücelerde bu karşı kuvvet, başlıca olarak elektron yozlaşma basıncı ile sağlanır. chandrasekhar limitinin üzerindeki kütlelerde olan bir yıldız çekirdeğindeki elektron yozlaşma basıncı, yıldızın kendi kütleçekimsel etkilerine karşı koyabilmek için yetersiz kalır. bunun sonucunda bu limitin üzerindeki kütlelere sahip olacak olan yıldız çekirdeği süregelen kütleçekimsel çökme nedeniyle farklı bir yıldızıl artığa; bir nötron yıldızına veya kara deliğe dönüşür. bu limitin altındaki kütlelerde ise kararlı beyaz cüceler olacaktırlar.
    limitin günümüzde kabul gören değeri 1.44 *güneş kütlesi (2.864 * 10^30 kg) kadardır.

  • sabah erkenden geldi. gece uyku tutmamış, o da yola çıkmaya karar vermiş.

    birlikte kahvaltı yaptık. konuştuk. düğünde takılan altınlardan kalanları falan pay ettik.

    pırlantaları bozdurmak için aldığımız kuyumcuya gittik.

    birlikte aldığımız evin kredisini kapatmış, ipoteğini kaldırmamıştık. bankaya gittik, ipotek fekki için başvurduk.

    adliyeye gittik sonra. 1. aile mahkemesinin önünde yan yana oturduk.

    avukatın kızı rahatsızlanmış, ortağı geldi. "karşı taraf burada mı?" diye sordu bana. "yanımda ya işte," dedim. şaşırdı.

    dava 15 dakika falan sürdü. her ne kadar sakin olmaya çalışsak da şaşkınlığımızdan temyizden feragat etmeyi unuttuk, o yüzden ilamı ancak 15 gün içinde alabileceğiz. avukat da şaşırmış olacak ki o da böyle bir talebimiz olup olmadığını sormayı akıl edemedi. adliyeden çıkarken hala, "sizi, nasıl ayrıldığınızı sağda solda anlatıcam haberiniz olsun," diyordu.

    emlakçıya gidip evin anahtarlarını verdik evi satsın diye.

    şimdi ben ona "karşı taraf" diyorum, o da bana "davacı"...

    hayırlısı olsun...

  • -okul uzamış biraz. çok mu gezdiniz? ehe ehe ( gerizekalıca sırıtmaktadır)
    +üçüncü sınıftayken annemle babamı kaybettim.
    -ee..ıı..omf...başınız sağ olsun...

    (görüşmeden sonra)

    + alo anne! aldım lan işi. sen babama da haber var. he.