hesabın var mı? giriş yap

  • sanat yapiti uretebilmek icin gerekli yasam bicimi.

    şöyle: sabah sekiz bucuktan aksam dokuza kadar pc basinda hesap kitap yapip, eve dondugunde de sadece tv izleyecek enerjin kaliyorsa suc ve ceza'yi yazamazsin

  • üniversite mezunlarını asgari ücrete mahkum et, bir de utanmadan karşılarına geçip "fakir, fukara" de. yatacak yeriniz yok be sizin, hiçbirinizin!

  • kuranın türkçe olarak okunmasından öyle çok korkuyor ki..

    fussilet suresi 44. ayet:
    "velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) vellezîne lâ yu/minûne fî âzânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)"

    nasıl? anlamadınız değil mi.. muhtemelen arapça biliyor olsaydık hükmünü anlardık.
    şimdi aynı surenin türkçe mealine bakalım:
    "biz o kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: “onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?” diyeceklerdi. de ki: “o, iman edenlere doğru yolu gösteren bir rehber ve eşsiz bir şifa kaynağıdır.” inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır; kur’an kendilerine kapalı ve karanlık gelir. onlara sanki çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni duymuyorlar!"

    bugün, cumhuriyetin ilanından neredeyse 100yıl sonra, laik ülkemize bir mikrop gibi çökmeye çalışan tekke ve zaviyedeki insanlara gidip "ben kuran okuyorum" derseniz karşınızda böbürlenerek ağızlarında sakız gibi uzatarak "siz anlamazsınııııızzzz" derler.

    neden biliyor musunuz? çünkü öyle istiyorlar. onlara göre sadece kendileri anlayabilir. onun hikmetini sadece kendileri çözmüştür.

    o kadar korkuyorlar ki,
    insanların kuranı türkçe okumasını ve öylece anlamasını istemiyorlar. böylece din konusunda kendilerine ihtiyaç duyulmayacağını biliyorlar.
    biz biliyoruz ki kuran türkçe okunduğunda diyanet denilen cemaatin kuklası olmuş kuruma da gerek kalmayacak.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    sizinle allah arasına girip kuranı türkçe okursanız "o kuran olmaz" diyorlar. bu sözlerine haşa derler. bu arapça kökenli kelimenin anlamını en iyi onlar bilir ama daha nerede kullanılacağını bilmiyorlar ki allah olup neyin kuran neyin kuran olmayacağına karar veriyorlar.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    bu cemaat zırvaları ülkenin kurumlarını, mevkilerini sözcü olarak kullanmaya başlamış, basına demeç verdiriyorlar.

    kuranda şifre mifre yok. sayılar kombinasyonlar da yok.
    sol elle yemek yeme diye söz de yok. kızına hallenen babalar da yok.
    eğer türkçe okursanız ilmini anlarsınız, kandırılmazsınız.
    ama ne var; kul hakkı yeme, öldürme, yalan söyleme, çalma, sapkınlık yapma gibi kuranı arapça okuma sevdalısı insanların alışkanlık haline getirdikleri günahlardan sakın var.

    artık o kadar korkuyorlar ki, kuranı değiştirseler işlerine geldiği gibi düzenleseler yüzleri kızarmayacak. haşa!!!

  • afrika kökenli bir enstrüman olan ksilofon'xylophone'(soprano tonlu, barları ağaçtan yapılır) ve güney amerika çalgısı olan marimba ailesinden gelir. lionel hampton ve milt jackson tarafından caz müzikte kullanılarak populer olmuştur. barları metaldendir ve piyanodaki gibi bir sustain pedalı vardır. barların hemen altında 'pulsator' denen bir motor bulunur, bu motor enstrümandan vibrato sesleri vermeye yarar. motorsuz olanlarına 'metalofon' denir.
    bu enstrümanı çalan müzisyenler vibrafonist olarak adlandırılır.
    (bkz: stefon harris)
    (bkz: chuck redd)

  • ış yerine buradan yemek söylüyoruz. gelen küçük esnaf bizden, yemek sepetinden değil, doğrudan telefondan kendilerine sipariş verelim diye yalvarıyor. işleri zaten kötü, %14 gibi bir ücret de kesilmesin diye iki farklı esnafa denedik. sonuç hüsran. biri, bıraktığı broşürün dört lira üstünde hesap getirdi. öteki ise normalde 20dk getirdiği yemeği 50dk getirdi ve malzeme azdı. yani yaptırım olmadığı sürece küçük esnaf hala ama hala çakal. geberip gidiyorsunuz hala çakallık peşindesiniz. acıyanı siksinler. suyu bile buradan söylüyorum. problem çıkarsa bir puanı yapıştırıyorum. söylemiş miydim bilmiyorum ama acıyanı siksinler.

  • evrenin, belirli bir genişliğe ulaştıktan sonra kendi üzerine çökerek yeniden bir tekillik oluşturacağını varsayan hipotezdir. bu da akıllara şu soruyu getirir: evren, madde bir tekillik halindeyken büyük patlama sonucu oluşmuşsa ve madde yeniden kendi üzerine çökerek bir tekillik oluşturacaksa yeniden bir büyük patlama olacak mıdır? evreni kapalı bir sistem olarak ele alırsak maddenin ve enerjinin korunumlu olduğunu biliyoruz, yani böyle bir senaryoda oluşacak olan tekillik hep aynı nicel özelliklere sahip olacaktır. dolayısıyla çöküş&patlama döngüsü kendini sonsuza kadar tekrar edebilecektir. bu döngü sonsuzsa, bizden önce sonsuz sayıda büyük patlama ve sonsuz sayıda büyük çöküş meydana gelmiştir. bu varsayımdan şöyle bir çıkarım yapılabilir: durum sayısı sonsuz olduğu için en düşük olasılıklar bile sonsuz defa gerçekleşmiştir. yani bu geçmiş evrenlerin birinde, doğu perinçek türkiye cumhuriyetinin cumhurbaşkanı(evet maalesef) ve hatta rte nobel ödüllü bir fizikci olabilir.

    not:bu entry %100 bilimsel bilgi içermez.

  • -dptye girmeyi neden istiyorsunuz amaciniz nedir?
    -oyle politik amaclarim yok..
    -nasil?
    -muste$ar olmayi filan du$unmuyorum
    ....gulduler...tum juri... ama ben nerden bilebilirdim soruyu soranin muste$ar oldugunu....