hesabın var mı? giriş yap

  • nasıl bir yılanlık bu.
    iç dökme değil deri değiştirme olmuş bacım bu.

    yıllar sonra gelen edit: 4 yıl geçti hala fav alan bu entryimi merdiven çıkarken yazmıştım, hayat işte böyledir, en umursamaz olduğun entry en çok fav getirebiliyor.

    iyi ki varsın ekşi sözlük, iyi ki varsınız ekşi sözlük alemi.

  • birçok farklı dava kapsamında uzun süre tutuklu kalmış subayların konuk olduğu program. açıp izlemenizi tavsiye ederim. bomba gibi bir yayın olacak gibi duruyor.

    konuklar:

    emekli koramiral kadir sağdıç
    emekli tümamiral semih çetin
    emekli binbaşı levent bektaş
    emekli deniz kurmay albay ali türkşen
    emekli kurmay albay eray güçlüer
    emekli kıdemli albay prof. dr. tayfun uzbay

    özellikle semih çetin öyle şeyler anlatıyor ki, zamanında birilerinin savcılığını yaptığı davalar sayesinde kimlerin hangi görevlere nasıl getirildiğini, nerelere nasıl sızdırıldığını görmemizi sağlıyor.

    edit: hepsi adeta birer galaksi olan komutanları yayına çıkarıp 3 kuruşluk aklıyla sürekli konuşmalarını kesen ahmet hakan'ın çirkinleştirdiği yayın.

    karşındaki adam tayfun uzbay!! ve bu adam 'ben şizofreninin tedavisini buldum, milyarlarca dolarlık bir sektörü tehlikeye attım, bundan dolayı beni tutuklamış olabilirler diyor.' ahmet hakan efendi de 'sadede gelelim' diyor. yahu bu bilgi bile fetö denen şeyin yalnızca fethullah gülen'e bağlı bir grup insandan oluşmadığını, arkasında çok daha büyük küresel güçlerin olduğunu ortaya koyuyor.

    sen ne biçim gazetecisin, ne biçim televizyoncusun be adam? böyle bir bilgiyi sen nasıl geçiştirebiliyorsun? yazıklar olsun.

    edit2: 3.5 yıl yok yere tutuklu kalmış ali türkşen 'bunların bir amacı vardı bizi de onun için harcadılar, ben hakkımı helal ediyorum' diyerek noktayı koymuştur. sonrasında söylediklerini de burada yazmaya bile yürek yetmez. bu memleketi böyle adamlar kurdu, böyle adamlar yaşatacak.

    edit3: simbolmina'nın uyarısıyla linki değiştiriyorum. programın tamamı için: *

  • isveçlilerin räksmörgås denilen sandviçi. şöyle bir şey. bir dilim ekmeğin üstüne karides, haşlanmış yumurta, salatalık ve mayonez (isteğe göre başka şeler de eklenebilir) konularak yeniyor. ben şahsen yazarken bile iğrendim şu an ama kendileri bayıla bayıla yiyor bu "şey"i.

    karides, haşlanmış yumurta, salatalık ve mayonez hep birlikte, düşünebiliyor musunuz?*

  • şöyle bir trend var son yıllarda.

    bu trendi doğru anlamak için 30-40 sene önceki duruma bir bakmak gerekiyor.

    30 sene önce şarkılarınız varsa besteciyseniz şarkıcıysanız, şarkılarınızı yayınlamanın yolu plak şirketinden, dagıtımcıdan ve şarkları profesyonel bir studyoda kaydetmekten geçiyordu.

    studyoda kaydetmek için kayıt vs yapan mühendise, enstrümanistlere ihtiyacınız vardı.

    studyolara ve studyo muziyenlerine erişim pahalı olduğu için bunu finanse etmeye ihtiyacınız vardı.

    cepte bu yatırımı yapacak para yoksa bu işi finanse edecek bir plak şirketi bulup onları şarkıyı yayınlamaya ikna etmek gerekiyordu.

    plak şirketinde ikna etmeniz gereken ilk kişi güncel piyasanın nabzını tutmak ve yeni potansiyel hit-şarkıcıları bulmakla görevli a&r - yani artist and repertoire temsilcileri idi. filmlerde falan gördüğünüz sanatçıya kartını veren görüşmek isteriz diyenler a&r'cılardır mesela.

    bu adamlar da canlı muzik yapan mekanlarda dolanır grupları /sanatçıları sahnede izlerdi.

    yani sizin önce sahnede şarkılarınızı çalıyor olmanız lazımdı.

    yani bir grubunuz olması gerekiyordu.

    bu grubun da bir maliyeti vardı. solist-sanatçı iseniz mesela orkestra tutar, parasını verir sahneye çıkardınız. bu maliyet.
    öyle bir para yoksa "ortaklık ve gelecekteki gelirler" sözüyle grup kurardınız, herkes yatırım yapardı (emek olarak).

    yani siz "kaset çıkartmak" istiyorsanız önce grubu kurmak zorundaydınız. çünkü canlı icra etmeden diğer adımları aşmanız zordu.

    gelelim bugüne.

    bir şarkı yayınlamak istiyorsanız, plak-kaset-cd üreticisine, mağazalara, dağıtımcıya ihtiyacınız kalmadı. zaten artık tüketim hep dijital.

    yayınlamak için plak şirketine de ihtiyacınız yok. zira online magazalara ürününüzü kendiniz koyabiliyorsunuz.
    online magazalara (itunes spotify tidal vs) şarkılarınızı ileten ve herkese açık olan digital distributor'lar var. çok çok cüzi bedellerle şarkınızı magazalara dagıtıyorlar.

    şarkınızı kaydetmek için studyolara olan ihtiyacınız da çok azaldı. bir çok şeyi, düzgün bir laptopla yapmak mümkün. 10-15 senedir evinin salonunda giriş seviyesi aletlerle kaydettiği albümü platinum satan sanatçılar var (ilk örnek aklıma gelen bon iver'ın ilk albümü. 100 dolarlık sm57 mikrofon, bence berbat bir ses kartı olan mbox 2, kulaklık ve laptop ile ormanda kulübede 3 ayda kaydetmiş albümü)

    studyolara nerede ihtiyacınız var? mesela yaylı grubu kaydedeceksiniz 10 kişi gelecek. veya canlı davul kaydedeceksiniz.

    açıkçası bunlarda bile studyoya gitmeden çözüm üreten müzisyenler var.
    davul için mesela ara ara çalıştığımız bir arkadaşın evinde hazır kurulu davul kayıt ortamı var, şarkıyı yolluyoruz, arkadaş 3 take çalıyor, 2 take aranjenin aynısı, 1 take de davulcu olarak kendi yorumu, yolluyor geri dosyaları.
    ya da başka bir arkadaş var, yaylı grubu kaydını tek başına alıyor. 3 kez keman çalıyor, 3 kez viyola 3 kez de cello çalıyor, kanalları üst üste koyunca sanki grup çalmış gibi sound geliyor. adamı gerçek hayatta görmeden performansını aranjeye dahil ediyoruz.

    geri kalan hemen hemen her şeyi evinizde bir kaç basit önlemle (başta oda akustiği olmak üzere) kendiniz kaydedebilirsiniz.

    canlı davul - yaylı grubu vs istemiyorum, ben gitar calıyorum, rock muzik yapıcam derseniz tek başına kaydınızı yapabilirsiniz. ne studyoya ihtiyaç var ne başka bir grup elemanına. hatta teknoloji öyle bir noktaya geldi ki, sürükle bırak modeli, "şan-nakarat-outro" partisyonlarını studyo yazılımınıza sürükleyip davulcuya gerçekçi bir aranje çaldırabilir, akorları yazarak piyano-klavye- bas - akustik gitar ritm partisyonları çaldırabilir hale geldiniz.

    bas gitarınız yok mu? akorları yazıyorsunuz, patterni seçiyorsunuz, program size kanlı canlı muzisyen gibi bas çalıyor. akordu tam, zamanlaması mükemmel. canlı bas gitarcıdan daha iyi yani bazen.

    burada bana gelen projelerden gözlemlediğim şey, kayıtların ve performansların fena olmadığı ama miks master uzmanlığı olmadığından yayınlanan işlerin potansiyelinin altında kaldığı. daha önce de bahsettim, dünya çapındaki diğer örneklerle yarışabilecek sound yapmak için gereken uzmanlığa erişmek için belki 20 sene miks yapmak lazım. evde yaptığın kaydı, arka mahallede yapılan kayıtla kıyaslamıyorsun zira. açıyorsun spotify'ı - 5 tane grammy almış mikscinin yaptığı işle kıyaslıyorsun. sokaktaki resim kursunda yaptığın çiçek tablosunu van gogh ile kıyaslamak gibi.

    öte yandan, grup olarak müzik yapmanın maliyetleri hala benzer durumda. millet para kovalamak zorunda. ucuza hayatta kalmak - hele ki canlı muzik yapılabilecek mekanlara yakın yerlerde yaşayıp müzik geliri ile hayatta kalmak çok zor, türkiye için 5 kat falan zor.

    bu sebeple tüm dünyada, "tek adam" modeli müzisyenlik-sanatçılık pratiği çok arttı. önceden belki 30 kişinin bir araya gelerek yapabildiği bir muziği, teknolojinin olanakları ve ekonomik zorunlulukların baskısı ile tek bir kişi yapabilir hale geldi.

    evde yaptığı albüm tutarsa, online kanallarda milyon dinlenmeye gelirse, bilet kesebilir noktaya gelirse, o zaman o one man show gidip sahne için muzisyenleri tutar, konserini yapar, parayı 4-5'e bölmek yerine aslan payını kendine alır.

    şimdi bunun zorluğu ne - bir kaç kişinin dahil olduğu bir şarkıyı üretirken aslında her hareket 9 kişinin onayından geçiyor.
    mesela davulcu kayıt alıyor di mi - davulcu kendi performansından emin değil diyelim, ama diğer 9 kişi "okeydir abi bu gitara geçelim" gibi bir şey dediği noktada davulcu da kendinden emin olabiliyor.

    ama davulu da kendi programlayan, bası gitarı kendi çalan, vokali kendi yapan, miksi masteringi neyse artık kendi yapan adamın yaptığı her işi adım adım onaylayacak (veya olmadı baştan diyecek) kimsesi yok. biten işi dinlerken bu ara onaylar olmadığı için arabasında telefon kulaklığıyla vs yaptığı şarkıyı dinlerken 100lerce şüphe oluşabiliyor.

    o yüzden minimumda , yaptığı işi başkalarıyla paylaşıp feedback alması çok faydalı olur - ideali miksi, olmadı mastering'i başkasına yaptırması faydalı olacaktır. 2nci 3ncü görüşler iyidir.

    fakat şu noktayı da atlamamak lazım - gelen feedbackleri de allah kelamı gibi görmemek lazım. yani bugün bana hotel california'yı getirip nasıl olmuş abi diye sorsanız derim ki son solo cok uzun çok sıkıcı. yani yorumları öyle çok çok da dikkate almayın - "bunda problem var mı" diye sorarsan sana problem icat edip söylerler.

    özetle

    trend, komün halinde üretilen müzikten - tek adamlığa doğru evrilen bir müzik.
    bunun artısı, genius bir müzisyen varsa, vasat diğer paydaşların (bas gitarcı, plak şirketi vs) etkisinden etkilenmeden dinleyiciye ulaşıyor.
    eksisi, berbat fikirlerin de filtrelenmeden dinleyiciye ulaşması.

    edit : debe olmuş nays.
    o zaman (bkz: plak şirketi/@moresk) ve (bkz: auto tune/@moresk) de alakalı

  • bu suriyelilerin hakkından gelse gelse urfa toplumu gelir. adamlar zamanında peygamber yakmaya çalışmış amk.

  • diğer yorumcular 3 kulübün şampiyonluk şansı için yakın yüzdeler verirken rok'un tahmini geldi ekrana ;

    gs %100
    fb %0
    bjk %0

    ertem: rasim neye göre verdin bu yüzdeleri?
    rok : tamamen net ve objektif.

  • adana demirspor'un şampiyonluğunu kutlamaya gidiyorum deseydi ceza almayacak bir vatandaşın aldığı cezadır.