hesabın var mı? giriş yap

  • özlem duydukları falan yok osmanlı'dan bihaberler. osmanlı'yı kim kurdu desen bilmezler, kaç padişah var desen bilmezler amaçları cumhuriyet ve laiklik düşmanlığı yapmak sadece. o kadar. atatürk'e karşı fatih sultan mehmet'i ileri sürüp sizin lideriniz varsa bizim de var demeye çalışıyorlar. bu şekilde atatürkçülerin fatih sultan mehmet'i sevmedikleri gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar akıllarınca.

    bir de osmanlı torunu diye bir laf çıktı. bunlar için türk tarihi osmanlı'yla başlıyor galiba. bir tane bile selçuklu torunuyum diyen, atilla'nın torunuyum diyen duymadım.

  • eli ayağı titremiş sinirden yazamamış gurban olduğum akjdshajkfh.

    dur başlığını engelliyim ahahahaha.

    son olarak laikçi ne amk?

  • sebebi sinüsün daha bizden olması değildir. bilakis sinüs karşı mahallenin güzel kızıdır. daha uzaktır, ulaşılmazdır. kosinüs işe komşu kızıdır. yakındır, tanıdıktır. sen küçükken kosinüs büyük görünür, dünyada ondan güzeli yoktur. ama sen büyüdükçe kosinüs gözden düşer, sinüs de gözünde büyümeye başlar. ama hiçbir zaman sinüs seninle bir olamaz çünkü bu aşk üçgeninin kurallarını ihlal eder.

    (bkz: iç açının günlüğü)

  • "az önce düğün kasetimi geriye sardım, ne güzeldi lann... karım yüzüğü çıkarıyor, sülalesiyle arabalara binip gidiyorlardı."

  • azalarak bitmiş olmasıdır. biz 2010'lu yıllar boyunca türk pop müziğinin bitişini izledik.

    türk pop müziği ilk olarak 1960'larda ortaya çıkmış, 70'lerde temelleri atılmıştır. 80'lerde gelişmeye devam etmiş, 90'larda ise zirvesine ulaşmış ve en özgün halini almıştır. 2000'li yıllar, 90'ların kalıntılarını taşıdığı için çekilebilir durumda olsa da 2010'lu yıllarda resmen bitmiş ve mutasyona uğramıştır. bugün piyasadaki isimlerin %99'u ne idüğü belirsiz müziğe "türk pop müziği" diyor maalesef ki.

    2010'lu yılların pop müziğini bitiren şeyi tek bir şeyle açıklayamayız, birçok faktör var.

    her şeyden önce arada sıkışmış bir müzik var. batı ile doğu'nun korkunç bir sentezinden bahsediyoruz. şarkıların prodüktörü ya da şirket "öyle bir şarkı yapalım ki herkese hitap etsin" mantığıyla hareket ediyor. çözümleri ise cem yılmaz'ın dediği gibi "everything but little little, into the middle" tarzı şarkılar yapmak. şarkının altyapısına bakıyorsunuz. bir taraftan batı müziği esintiler taşıyan dım tıs dım tıs beat'ler, diğer taraftan tamamen doğu alaturkası. daha çok gideri var diye dandik birkaç ayrılık sözü de eklediniz mi, tamam. işte yeni pop müziği. arkada son derece hareketli bir disko beat'i çalarken şarkıcı "sensiz çok yalnızım" diyor, ardından da alaturka elementi olarak bir iki yaylı araya giriyor. sonra yine aynı disko müziği ve "beni bıraktın" diye devam eden ruhsuz bir ses. böyle karaktersiz, böyle ucuz bir müzik olamaz. bunun adı her iki tarafa da adapte olamamış teneke sesi.

    şarkıları bu kadar ruhsuz, bu kadar karaktersiz yapan tek şey altyapısı değil tabii ki. ortada sanatçı yok. kendi şarkısını yazan, bize kendi yaşanmış hikayesini anlatan kimse yok. başka bir deyişle bizim bugünkü pop müziğimizde "şarkı yazarı" yok. bu işi otomatiğe bağlamış birkaç işim fabrikasyon ürünü şarkı ortaya atıyor, sonra da bu şarkıyı söyletecek "imaj" arıyorlar. sesinin çok iyi olmasına ya da müzik eğitimi almasına gerek olmayan, sadece yüzüyle ilgi çekecek isimleri bulup şarkıyı ona okutuyorlar. ortada ne bir hikaye var ne de his. şarkıcının kendisi hiçbir şey hissetmiyor ki size hissetirsin.

    buna bağlı olarak da piyasada çok ciddi bir statükolaşma var. aynı şirketler, aynı prodüktör ve söz yazarlarıyla aynı şarkıların türevlerini piyasaya sürüp duruyorlar.

    bir diğer sorun ise albümün olmaması. eskiden bunu mecazi anlamda kullanırdık, şimdi gerçekten de albüm yok. 2000'lerin sonunda şirket yine tek bir hit şarkıya odaklanırdı ama en azından göstermelik bir albüm yapardı. şarkıcının bir şarkısı tutunca hemen dandikten albüm ortaya atarlardı. konsept ya da hikaye anlatımı zaten yok ama en azından göstermelik bir albümü olurdu. tabii albümün tamamı doldurma şarkılardan oluştuğu için dinleyici yine bir şarkı dinlerdi. bugün ise artık bu gösterme albüme bile tenezzül etmiyorlar. streaming'in de katkılarıyla piyasa tamamen kullan-at piyasasına döndü. şarkıyı çıkar. tuttuysa ne âlâ, tutmadıysa fabrika başındaki prodüktöre yeni şarkı siparişi ver ve hemen bu şarkıyı söyleyecek bir imaj ara. yeni nesil şarkıcılar albüm üstüne albüm değil, hit üstüne hit çıkarma derdindeler. konsept albümden hiç bahsetmiyorum. o kavram bugünün müziği için tarih oldu.

    şu bir gerçek. müzik değişir. 70'lerin tarzı sonraki elli yıl boyunca devam etmez. dünyanın gerçeği bu ama bu bambaşka bir şey. bu bir değişim değil, yok oluş. bugünkü durumu sadece kâr maksimizasyonu ya da çok satmayla açıklayamayız. 90'larda ya da 2000'lerde şarkıcılar bedava mı iş yapıyordu? onların da amacı kârdı. disko müzikle alaturkayı birleştirme fikrini ortaya atan prodüktörlerin yatacak yeri yok. bu arabesk-pop/fantezi-pop türünü icat edenlerin hesap vermesi gereken çok şey var.

    2010'lardan (koskoca on yıldan) bana kalan 1 (bir) "konsept" albüm var. bahsettiğim son on yılda albüm yayınlayan eski isimler değil. piyasada görece yeni olup da konsept albüme yaklaşan isimlerden bahsediyorum. model grubu ve 2013 çıkışlı levla'nın hikayesi albümü. onlar da dağıldılar zaten. onun dışında tek tük iyi şarkılar olsa da albüme dönüştürülmediler. iyi de oldu, muhtemelen tamamen doldurma şarkılarla bomboş bir çalışma olacaktı.

    not: işbu entry medcezir eşliğinde girilmiştir.

    not 2: esasen türk pop müziğin temel sorunu olacaktı ama halihazırda benzer başlık olunca bu başlık değerlendirildi.

  • askerin kitap okurken komutana yakalanması; akabinde komutanın "kimin lan o kitap?!" diye kükremesi, kek askerin "ömer hayyam'ın komutanım" diye cevap vermesi, komutanın "akşama ikinizi* * de odamda görecem ulan!" demesi...

  • sadece teoman'ın değil; tüm ülkenin tükenmişlik hali var. keşke biz de senede 2 ay çalışıp 10 ay kafa dinleyebilsek...

  • bana mı böyle geliyor? koca medyaya bir ramazan dayağı yansıdı onda da oruç tutmayan tutanı dövdü*

    dindar-muhafazakar sayılabilecek bir semtteyim ve etraf sigara içenden, yemek yiyenden, su içenden vs. geçilmiyor. 19 yıldır bu semtteyim ve hiç böyle bir oruçsuzluğa rastlamadım.

    gelecek yıl da 2022'deki oruçsuzluk rekorunun kırılacağını düşünüyorum.

  • "saglikli beslenme hastaligi"na literaturde verilen isimdir. cagimizin hastaligidir. yemegin lezzetine degil saglikli olup olmadigina yonelen insanlarin bu davranisi zamanla takintiya donusur. duzenleri, arkadasliklari bozulur, giderek icine kapanirlar, toplumdan izole olurlar. giderek o yemegin tuzu var, onun yagi var, onun sekeri var, o kanser yapiyor diyerek tek tip beslenmeye baslarlar. onumuzdeki yillarda bu hastaligin daha da yayginlasacagi dusunulmektedir.

  • hem alkollü araç kullanıp hem de polisi görünce çakallık yapmaya kalkan trafik canavarlarına göz açtırmayan trafik polislerine sahip olduğunu öğrendiğim şirin belde.

    polislerin vatandaşa gaz - su sıkıp copla saldırmak yerine asli görevlerini yerine getirdiklerini görmek güzel.

    alkollü sürücüye göz açtırmayan polis iyi polistir arkadaşım. yok eskiden üflemezmiş de, şimdi üflemek zorunda kalıyormuş da... beter olun ulan, alkol alıp trafiğe çıkıp birinin canını yakacağınıza ehliyetinizden olun.

    bana kalsa değil altı ay, ömür boyu sürücü koltuğuna oturtmazdım sizin gibileri. bu kafa yüzünden edebiyle içenlere de diş biliyor alkol almayan adam.

    hem alkollü araç kullanıp hem de saf gibi polisin gözü önünde sürücü değiştireyim derken yakalanıp ehliyeti kaybedince zırlamak ne lan? allah akıl fikir versin. pes bu kadar yüzsüzlüğe.