ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
another roadside attraction
-
tom robbins in bir doors konserinden sonra yazmaya başladığı söylenen ilk romanı. kaynağı aramak, ritm duygusu, doğaya karışmak, mutluluk, aşk, kelebekler ve kokularla bezenmiş, dine ve siyasete göndermeler yapan, keyifli, eğlenceli, tatlı bir hikaye. kült olabilecek kadar iyi olduğunu düşündüğüm ve tom robbins in ne kadar şahsına münhasır bir yazar olduğunu ilk romanıyla göstermesini sağlayan kitap. bir de kral kelebeklerinden bahsettiği bölümden çok etkilenmiştim.
internette satılan akılalmaz sehpa
-
kullanılan 80x120 euro palet 20 tl civarında, tekerlek takılmış, tahta araları sıklaştırılarak ve altı doldurularak modifiye edilmiş. zımpara ve cila da cabası. maliyeti 40-50 tl olmuştur. işçilik, lojistik, depolama hariç.
10 lira maliyetli tişörtü 100 tl'ye satanlara göre bence fiyatı uygun. tarz duruyor.
almam ama alana da avanak demem.
yeni nesildeki tırtlığın sebepleri
-
üzerine düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken sebeplerdir. 90'ları dibine kadar yaşamış biri olarak şimdiki neslin hal ve hareketleri, düşünce ve davranış tarzları beni rahatsız ediyor. çünkü bir olmamışlık hissediyorum. biz de çok muhteşem değildik ama en azından saygılıydık. saygıyı öğrendik ailelerimizden. büyüklerimizin sözüne katılmasak bile sonuna kadar dinlemeyi öğrendik. ama şimdikiler seni dinliyormuş gibi yaparak akıllı telefonuyla ilgileniyor ya da hiç dinlemiyor. ama keşke tek sorun bu olsa. bir şeyler eksik ya da fazla. kendi çevremden yola çıkarak yorumlarsam eğer çocukları dünyanın merkezine koyup onun her dediğini yaparak şımartmak ve söz geçirememek gibi sorunlar var. bu, "benim çocuğum çok özel" sendromunun bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. öncelikle ebeveynlerin "baak abisi benim çocuğum tabletle oynuyor ne kadar da zeki değil mi?" tribinden kurtulmaları gerek. belki de çocuklara en büyük zararı, gerçekten cahil olan ama bu cahiliğinin farkında olmayıp bilinçli anne-baba rolü oynamaya çalışan kişilerden geliyor. belki de devletin anne-babalık stajını tamamlayabilen ya da bu konuda sağlam bir mülakatı geçebilen insanlara çocuk yapma hakkı vermesiyle bu durum önlenebilir diye düşünüyorum.
bu arada ablacığım senin çocuğun hiperaktif değil, bildiğin şımarık.
platoniğin aşırı umut veren sıradan davranışları
-
"bir kisi bir yere bakiyorsa orada ilgilendigi bir sey vardir. bir kisi bir seye ozellikle bakmiyorsa orada ilgilendigi bir sey kesinlikle vardir."
tarzinda bir cumlesi vardir freud amcamizin. cok severim. guvenirim ve kendimde test yapip onaylamisligim da vardir...
simdi hal boyle olunca digerleri de boyledir diyebiliyorum kendimce. kendi kendime. su an olmasa da benim de vaktiyle platonik takildigim birisi vardi.
karsilasiriz: kafasini one egip yere bakar.
yan yana yurumek zorunda kaliriz: tam aksi istikamete bakar.
ayni ortamda bulunuruz: telefonuyla ilgilenir.
falan filan. n.s.a. bu kiz beni siklemiyor, belli. boyle dusunuruz. ama isin icine freud girince "hatun bana hasta. acilsa da kurtulsa garibim" falan diye dusunup sanki ben ona degil de o bana platonikmis triplerine giriyorum. ortada yanlis bir sey var ama cozemedim.
cem yılmaz'dan şaka gibi bağış
-
türkiye'de haberciliğin geldiği son noktayı bizlere gösteren on numara haber başlığı.
ilgili link burada.
--- spoiler ---
cem yilmaz da kitap gönderdi
ayşen ekerbiçer, başlatmış olduğu kampanyada emeklerinin boşa gitmediğini belirterek, kampanyaya iş adamları, sanatçılar ve toplumun her kesiminden destek geldiğini söyledi.
ekerbiçer, ünlü komedyen cem yılmaz’ın da bir koli kitap göndererek kampanyaya katıldığını ifade etti. kendilerine çok sayıda kitap geldiğini anlatan ekerbiçer, bazı ansiklopedileri ihtiyacı olan köy okullarına göndereceğini de aktardı.
--- spoiler ---
bu adam niye eleştiriliyor şimdi? bir koli kitap göndermiş, bir anadolu lisesine. peki göndermeseydi ne olacaktı? hiç. evet hiç. böyle saçma sapan haberlere konu olmayacaktı. tabi güzel ülkemde herkes bağışını yaptı ya, bu adamın gönderdiği bir koli kitap, battı gözümüze. mesela recep tayyip erdoğan da arayıp yaverini, ''bitlis'e 20-25 gibi gitmesi lazım'' demiş. yaa.
çok parası olan adam az miktarda bağış yaptı diye haber yapmak yalnızca muz cumhuriyeti'nde görülebilecek olaylardandır.
ingiltere'ye gidip 3500 pound kazanan pide ustası
-
genel bir beyaz yaka yanılgısı var: yabancı ülkelerin bizim mavi yakalarımız yerine beyaz yaka elemanlarımızı almaları gerektiğini düşünüyoruz. çünkü beyaz yakalarımız daha kalifiye ve mavi yakanın yaptığı işi de yapabilecek kapasiteleri hayli hayli var. ancak durum tam tersi. yurtdışı iş piyasasında vasıfsız olmayan mavi yaka elemanlara aslında daha çok ihtiyaç duyuluyor.
mesela kanada tuğla duvar örecek usta almak istiyor. bu iş kodu öncelikli iş kodlarından. bizim mantığımıza göre lise mezunu az buçuk ingilizcesi olan usta yerine yüksek lisansı ve mükemmel ingilizcesi olan inşaat mühendisini alsın, tuğla ördürsün. zaten inşaat mühendisi o maaşa orada çalışmak için o pozisyona razı olur. ama adamlar öyle düşünmüyor. inşaat mühendisini duvar ustası olarak çalıştırırsam 2 ay çalışır sonra kaçar, bana duvar ustası lazım diyor.
biliyorum bir türk için bunu anlamak zor. bizde hiç ingilizce konuşulmayan şirketlerde işe girişte ingilizce bilgisi aranır, basit bir ofis işi için yüksek lisans sorulur vs. alacağım adam nasıl olsa işi yapar, üstüne daha da kalifiye olsun istenir.
not: yüksek mühendisim ve iyi pide yaparım. (bkz: #154482151)
ulaş'ın hediye ettiği kitabı sahafa satan pelin
-
kusura bakmayın ama ulaş haketmiştir bunu.
ne biçim yazı lan o. paragraf sorusu gibi bir bok anlaşılmıyor. sonunda aşağıdaki öykünmelerden hangisi yanlıştır yazsaymış tam olacakmış.
ulaş kardeş, belli ki sen halkın seviyesine inemeyen chp'li bir arkadaşımızsın. kitap vereceğine iphone vereydin boy boy çocuklarınız vardı.
insanı yurt dışına çıktığına pişman eden şeyler
-
sahip olabileceği harika hayatı gördükten sonra, kürkçü dükkanına dönmek zorunda olması.
(bkz: ignorance is bliss)
akp'nin hazırladığı kampüse hoş geldin videosu
-
genel başkanları da üniversite anılarını anlatsaydi keşke. gerçekten çok merak ediyoruz o günleri.
hastası olunan sözler
-
"insana yapılacak en büyük kötülük, onu bir umudun içine hapsetmektir."
jean françois lyotard
getir'in avrupa ve amerika pazarından çekilmesi
-
vallahi böyle giderse yakında zaten tamamen çekilirler yani türkiye'de de olmazlar
yaklaşık bir saat önce 800'lü bir numaradan arandım. getir'in telefon numarasıymış.
dedi ki '' 200 lira hediyeniz adınıza tanımlanmıştır, kampanyalar kısmından bakarak, yararlanabilirsiniz''
2 seneyi aşmıştır getir'den sipariş vermeyeli. dur bir bakayım dedim, nedir ne değildir diye.
evet 200 lira indirim hakkı verilmiş, 600 tl alışveriş yaparsam kullanabileceğim.
iyiymiş dur yapalım madem dedim, ama ne göreyim
'' ay çiçek yağında kullanamıyorsun, kolada kullanamıyorsun, et ürünlerinde kullanamıyorsun, süt ürünlerinde kullanamıyorsun, kullanamıyorsun da kullanamıyorsun''
kullanabildiğimiz ürünleri yazsalar daha kolay ve zahmetsiz olur. ben kullanabileceğim bir şey bulamadım açıkçası.
olur da yetkilileri burayı okur ise, onlara söyleyeceğim '' sizin yapacağınız kampanyaya tüküreyim''
sezen aksu'nun yalısına polis koruması gelmesi
-
2010 yılındaki referandumda iktidara destek verip yetmez ama evet diyerek, tek adam rejiminin yolunu açan anayasa değişikliklerinde pay sahibi olan minik serçe lakaplı sanatçımız, bugün aynı iktidarın destekçileri tarafından hedef haline getirilmiş, şarkı sözlerinden dolayı tepki görmüş.
hangi zihniyete evet dediğini sanırım iyice anlamıştır kendisi.
minik serçemiz ve sabah gazetesinin haberine göre : (bkz: iki cihanda lekeli)
buzdolabını çekip hani ekonomi kötüydü diyen çocuk
-
yalnız o dolapta yemeklik hiçbir şey yok.
bir de havalı havalı buzluğu açınca etle vs dolu olduğunu gösterecek zannettim de, orası da boş.
sadece sarı renkli, ki o da şişelere ve poşetlere doldurulmuş limon suyu diye tahmin ettiğim şeyden başka bir şey yok buzlukta.
hayır o dolabın içinde ekonominin çok iyi olduğunu gösteren ne var?
hakikaten bu hayat bunlara müstehak ya, biz boşa kendimizi harap ediyoruz.
ne gerek var, yesin ketçabını baksın keyfine.
edit:elli tane mesaj almışım tavuk suyudur, kemik suyudur vs diye.
“tavuk suyudur la o” diyen de var. *
tamam tavuk suyu olsun. madem ekonomi o kadar iyi, niye bir tane tavuğu haşlayıp poşet poşet suyunu saklamış ki her yemeğe koymak için?
alsın doldursun dolabını tavukla, etle, butla. ne seviyorsa artık?
ayrıca limon suyunu şekilli dondurup içeceklere attıklarını görmüştüm, oradan aklıma geldi. ekonomi de o kadar iyi olunca. *