hesabın var mı? giriş yap

  • bana göre bu konuda en yaygın yapılan ve bizim de yaptığımız en büyük yanılma, 3 in 1 gibi travel set'lere atlamak oluyor. oooo şu özellik de varmış, bu da varmış, puset de varmış, oto koltuğu da oluyomuş normal baston da oluyo diye düşünüyorsunuz. ilk çocuksa bir de çok bir fikriniz de yok. satıcılar da bunları iteliyor.

    1. travel set iyi bir fikir değil bence, neden mi?
    her şeyi yaptığını iddia eden bir bebek arabası, hiçbir şey de iyi olamaz. yani hem puseti taşıyacak sağlamlıkta olsun, hem baston gibi hafif olsun, hem oto koltuğu parçası olsun denilince ortaya hem ağır, hem taşıması zor kötü bir tasarım çıkıyor. iyi markalar da öyle.

    puset çok kullanılmıyor, belki ilk 1, 2 ay kullanırsınız, bilmiyorum. biz hiç kullanmadık. hem de çok ağır zaten. bir yerden bir yere giderken de oto koltuğu da olan ana kucağı parçasını kullandık. ana kucağı parçası ilk 3-4 ay sonra küçük kalıyor.

    4. veya 5. aydan itibaren sadece baston kısmını kullanıyoruz. diğer tüm parçalar dolapta yatıyor. ama hepsi olsun diye travel set seçtiğimizden baston hali de ağır. demem o ki 3 in 1 travel set yerine 2 in 1 (ana kucağı ve baston) alın. o yüzden konforlu bir baston işlevi olan, yumuşak, hafif bir bebek arabası alın.

    bu travel set'ler tamamen pazarlama icadı. baston bebek arabsındaki bel desteğini yere paralel yatırıp üstüne bakın puset de takılıyor, bakın oto koltuğu da takılıyor diye fiyatı şişiriyorlar. ilk çocuğunuzda sizin tecrübesizliğinizden faydalanıp satıyorlar. açıkça diyorum bakın, iyi bir markanın travel set'ini aldık, puseti kullanmadık, belki 1 kez. ana kucağını yoğun kullandık hem evde hem doktora giderken. ana kucağı konforlu olsun. zaten 3-4 ay sürdü. 4-5 aydan sonra sadece baston işlevini kullanıyoruz. ama travel set'e atladığımız için baston haliyle de ağır bir iskeleti var aracın. travel set yerine daha hafif ve kaliteli bir model seçebilirdik. oto koltuğu olarak da kullanılıyor denilen ana kucağı yerine sadece ana kucağı işlevi olsun yeter. 1 kez olsun oto koltuğu gibi kemerle bağlamadık. zaten yanında sürekli birisi oluyor.

    2. ittirirken iki elle tutulanlardan almayın, onun yerine bir metal bar, çubuk ile tek elinizle tutabileceğiniz bir model seçin. iki el gerektirenler, eğer bir eliniz doluysa çok zorluk çıkarıyor, ki bu durumlarla karşılaşacaksınız.

    3. tekerler arası mesafe biraz geniş olsun. dar olanları her yerden geçer diye pazarlıyorlar, ancak yürürken ayağınız tekerlere çarpıyor, tekerler arası mesafe dar olduğu için, arka tekerler adım attığınızda ayağınıza denk geliyor. çarpıyorsunuz. alırken arabayı biraz sürün ve yürürken ayaklarınız arka tekerlere çarpıyor mu kesinlikle bakın. dışarıda sürerken çok rahatsız ediyor sonra.

    4. dört teker olması ve teker çapının biraz büyük olması dışarıda kullanırken çok faydalı olacak. kaldırıma çıkarken, kaldırımda, yolda işinize yarayacak.

  • - petro,olum buz gibi lan yemin ediyorum taşşaklarım boğazıma kadar çekildi bak, bademcik taşşak oldum
    - alyoşka ne dedin sen?
    - dondum diyorum mna koyim, soğuğun göbeğinde tutturdun denize girelim diye
    - yok yok en son ne dedin?
    - boğazıma çekildi?
    - boğazlar alyoşka...tabi yaa...kurtulucaz olum bu çileden yürü sıcak denizlere iniyoruz
    - öyle ha diyince inemeyiz usta bi plan lazım bize
    - hmm truva matruşkası yapsak? kocaman bi bebek içine askerler doluşmuş hı?
    - abi çok rica edicem denizden çıkıp konuşsak, bak buzul yüzüyo yanında penguen dalıp çıkıyo,sen farkında değilsin durumun ciddiyetinin
    - içiçe geçen bebeklerin içinde koca bir ordu, kocaaa!
    - abi çıkıyorum ben
    - müthiş petro olarak anacak tarih beni! muhteşem petro! dahi petroooo!
    - hah tam orda ince bi çizgi var abi,dahi'nin hemen orda
    - amaaan petro,canııım petro artık sana sana muhtacım petroo diye şarkılar yapacaklar!
    - hah,sanırım geçtin abi o çizgiyi. gel hadi gel havlunu tutuyorum bak.

  • bir duvar.
    duvara sırtını veren güzel bir kız.
    kızın ayağında bambi çoraplar ve tokalı siyah pabuçlar.
    adımların sıklaştığı tenefüs koridoru.
    koridorun sonundan gelen çingene esanslı kahkahalar.
    kahkahaların sahibi üstü mürekkep olmuş bir çocuk.
    çocuğun suratında aptal bir gülümseme.
    gülümsemeyi bozan müdür yardımcısı.
    müdür yardımcısının dikkatini çeken duman.
    tuvalet kapısından sızan sigara dumanı.
    dört bir tarafa kaçışan tiryaki öğrenciler.
    kaçışan bir öğrencinin ayağına rast gelerek ileriye yönelen madeni para.
    madeni parayı yerde bulan duvara dayalı güzel kız.
    aynı anda parayı almaya yönelen ben.
    göz göze gelişimiz.
    gülümseyişimiz...

    ilk aşkım...

  • 5 kişilik bir ailede o an için 4 dilimlik pasta varsa "ben zaten bu pastayı hiç sevmem" diyen kişidir.

  • biri hacettepe tibbi bitirdi, yillarini zorunlu hizmet ile gecirirken evlendi dunya tatlisi bir kizi var.

    biri odtu elektronigi bitirdi, cok ucuk bir insan oldugundan standard bir is bulmayip kendi sirketini kurdu. birkac makine icat etti (evet hakikaten icat etti oyle bir adam), ama sonunda ulkeye dayanamayip isvec'e goctu simdi orada bir sirket kurdu avrupa bilim destek fund'larindan yararlaniyor.

    biri bogazici elektronigi bitirdi, mit'ye doktoraya gitti. yillar yili calisti aldi doktorayi, sonra konusma firsatimiz olmadi.

    biri de mal mal eksisozlukte entry girmekte an itibariyle.

    not: fen lisesi

  • abi onüç yaş büyüktür. kızkardeş dört yaşlarındadır.
    baba ölür. ağabey küçük kızın gözünde dev gibi kocaman görünmektedir.
    küçük kız
    -abiiii
    -he güzelim
    -abiiiiiiiiiiiiiii
    -he bir tanem
    -babam öldü ya , ben artık sana baba desem olur dimiii ?
    -olmaz ben senin abinim bana baba diyemezsin..

    küçük kız gider arka odada saatlerce ağlar. babasız kaldığını o anda anlamıştır çünkü.
    yıllar sonra öğrenir ki ağabey de tuvalete gidip gizli gizli ağlamıştır.
    birbirlerine o günü anlattıkları zaman herşey yeniden yaşanır. o zaman yapmaları gereken şeyi bu kez yaparlar. birbirlerine sarılıp ağlarlar...

  • bu zavallının maruz kaldığı şey insanlık dışıdır, ahlaksızlıktır.

    buna vahşet diyemeyeceğim, zira vahşilik doğaldır; karnını doyurmak için bir ceylanı parçalayan aslan ile bu yengece eziyet eden caniyi kıyaslamak doğru değil. ilkinde hayatta kalabilme kaygısı, burada ise sapkın bir "zevk" vardır. bir canlıyı, beslendiği sırada yavaş yavaş kızartmayı, beslenme ihtiyacı ile bağdaştıramazsınız.

    ayrıca, yengecin suya atıldığında mı veya böyle yavaş yavaş pişirildiğinde mi acı çektiğini tartışmayı abes buluyorum, çünkü insan olmanın en büyük erdemlerinden birinin, doğaya ve beslendiği kaynaklara saygı duyması olduğuna inanıyorum.

    "ilkel" diye tabir ettiğimiz birçok topluluk bu erdemin bilincindedir. avladığı hayvanın ruhuna tören edasıyla saygılarını sunar ve açıklamada bulunurlar: geride bıraktığı bedeninin boşa harcanmayacağını, çocuklarının yaşamını sürdürmesini sağlayacağını ifade ederek af dilerler.

    eti için hayvanları öldürmediğimiz günler de gelecek, buna inanıyorum. hücrede gerçekleşen protein sentezi, bugün laboratuvar koşullarında sağlandı, ancak yüksek maliyet nedeniyle buna bel bağlamak için maalesef henüz erken. o zamana kadar, eti için ürettiğimiz canlılara iyi bakmak ve en önemlisi, acısız bir ölüm sunmak çağdaş insanın ödevidir. sayıları az da olsa, buna özen gösteren üreticilerin olduğunu bilmek bir ölçüde teselli veriyor.

    çin'de 4 seneden uzun bir süre yaşadım. maalesef, yukarıdaki kaygıları orada gözleyemedim:

    pekin'de sanlitun pazarı ve hongqiao pearl market gibi yerlerde canlı balık ve deniz ürünleri satılırdı. görevli, akvaryumdan seçtiğiniz balığı çıkarır ve önce çelik fırça ile pullarını temizler, ardından karnını yararak organlarını ayıklar, balığı yıkar ve poşet içinde teslim ederdi. bu süreç boyunca canlı olan hayvan, elinizdeki poşette bir süre kıvranmaya devam ederdi.

    alışveriş yaptığım esnafa, balığı eziyet etmeden öldürmeyi ben öğrettim. bıçağı elinden kapıp, sapıyla balığın başına vurduğumda, hayvanın hareketsiz kaldığını gören esnaf bu yeni teknikten epey memnun kalmıştı, ancak benimkinden farklı bir gerekçeyle: "kıpraşınca ayıklamak zor oluyor!"

    çinli balıkçıya, avına eziyet etmemeyi öğretmenin, karaya vurmuş bir yıldızı denize atmak kadar çaresizce olduğunu biliyorum, zira;

    sazan gibi büyük balıkları daha fazla taze tutabilmek için kuyruktan başlayarak parça parça sattıklarını gördüm. gözleri benimkiler kadar olan bir sazanı bir anda ortadan ikiye bölünmesine tanık oldum. balık pazarındaki tezgahların çoğunda, organları dışarı yayıldığı halde ağzını açıp kapayan balıklar yatıyordu.

    yılan balığının gözlerini tezgahtaki çiviye saplayıp, derisini yüzdükten sonra çıkardıkları "fileto" yılankavi şekilde kıvranmaya devam ediyordu.

    su kaplumbağalarını yere bastırıp, kavkısını karpuz gibi kesiyor, can çekişen hayvanın ciğerini, yumurtalıklarını birer birer söküyorlardı.

    bir gün sanlitun pazarının önünde, içi hınca hınç kümes hayvanıyla dolu kafesi gördüm. tavuklar, ördekler ve beyaz bir güvercin.

    hepsinin durumu içler acısıydı fakat parmaklığın arasındaki bakışından mı bilemedim, en fazla güvercin dokundu kanıma. parasını verip avuçlarıma aldım, sonra bıraktım gökyüzüne. geniş bir daire çizip yine kondu kafesine. tekrar uçurdum, ürküttüm, kaçsın istedim. her seferinde gelip, “yuva” olarak bildiği tek yere, celladının hapishanesine döndü. “hayat”ın, yani evrende en az bulunan şeyin o güvercinin kanadı kadar hafif ve pamuk ipliği kadar ince olduğunu anladım.

    tüketmek için üretilmiş dahi olsa, bir canlıyı yetiştirmenin, koruyarak büyütmenin yalnızca ticari değil, aynı zamanda vicdani bir sorumluluk olduğunu anlatmaya çalışıyorum. eliyle beslediği kuzuyu öldürürken, canı yanmalı insanın. avı önünde saygıyla eğilen “ilkel” kabile üyeleri gibi, vicdanını, insanlığını sorgulamalı.

    doymak için öldürmenin ne kadar zor olduğunu anlatmak için insanlığı temize çekmeye çalıştığım kara kaplı defterde, karnını doyuran yengeci canlı canlı pişiren bir sapkın, müsvedde dahi olamaz. hayvan ki, hiç olamaz çünkü avın, yırtıcının can damarı olduğunu her hayvan bilir.

  • nasa tarafından, hubble uzay teleskobu kullanılarak çekilen fotoğraftır. galaksinin başlığı altında verilmiş olsa da, çok güzel olduğu için başlık açmak istedim.

    dünyadan bir kaç dakika uzaklaşmak isteyenler için ...

    edit: bu konulara ilgi duyanların katılabileceği bir coursera çevrimiçi kursu